22 Eylül 2023 Cuma

Saraydaki Casus*

… … 1867 Kanun-ı Esasininin mimarlarından Mithat Paşa’ya Fransızca dersi veren Vambery, bilmediği kelimeler için sözlüğe bakmayıp, kendisine sormayı tercih eden öğrencisinin zekî, hayalperest ve enerjik bir kişi olduğu görüşündedir.

Hüseyin Daim Paşa’nın konağından eski Hariciye Nâzzırı Rıfat Paşa’nın köşküne, oğlu Rauf Bey’e  tarih, coğrafya ve Fransızca dersleri vermek üzere taşınan Vanbery, boş zamanlarında bir medreseye giderek klâsik Osmanlı bilimlerini öğrenme fırsatı bulur. Daha sonra Batı dillerine olan hakimiyeti sayesinde Osmanlı Hariciye Nezareti’nde tercüman olarak istihdam edilir; İngiliz ve İtalyan Büyükelçilerinin huzura alındığı bir gün, görüşmelerden sonra filolojik yeteneklerinden dolayı Sultan Abdülmecid tarafından iltifat-ı hümâyûnla taltif olunur. Bu arada Vambery’nin yeteneklerini fark eden; bu yabancının, istihbarat ve gözlemlerinden yararlanmak isteyen batı basını , onu İstanbul muhabiri yapar. Reşid Efendi’nin Avrupa’nın yüksek tirajlı gazetelerinde yayınlanan yorumları, ilgi ile okunmaya başlar.

Öte yandan filolojik alandaki çalışmaları; Vambery’ye Macarların karanlık tarihinin ancak Orta Asya’da yapılacak incelemeler sonucu aydınlanacağına işaret ediyordu. Orta Asya’dan gelen seyyah ve hacılarla görüştükçe Avrupa’da üzerinde pek fazla bir şey bilinmeyen bu yöreye bizzat gitmek isteği de o kadar artıyordu. İstanbul’daki rahatı ne kadar iyi olursa olsun; bu

 onun macera arayan eğilimini köreltmeye yetmemişti. , Osmanlı payitahtını terk ederek, Aorta Asya’ya yapmayı düşündüğü bir gezinin tasavvuru ile dolu olarak Macaristan’a döndü (1861). Muhabiri bulunduğu Budapeşte Bilimler Akademisi’nde Türkiye ile ilgili bir konferans verdi. Akademi Başkanı Kont Emil Dessewff’’ye gidip, orada Macar dilinin kökenleri üzerine bir saha araştırması yapmak istediğini belirtti……

… ..

… .. Vambery’ye asıl mânevi desteği Tahran’daki İngiliz temsilciliği sağlamıştır. Londra’nın İran Büyükelçisi Sir Charles Alison, ülkesinin yayılma sahalarından biri olan Orta Asya’da neler olup bittiği hakkında uzun

zamandır herhangi bir haber alamamıştır. Rusya’nın Türkistan’ı bütünüyle kendi nüfuz dairesine almasından kuşkulanmaktadır. İstihbarat toplamak amacıyla İntelligence Service’in Orta Asya’ya gönderdiği ili subayı; Conolly ve Stoddart, Buhara’da öldürmüşler. Bu nedenle Alison; kendisine derviş süsü veren Vambery’nin, Türkmenlerin ve Rusların şüphesini çekmeden Asya’nın içlerine nüfuz edebilme şansının olduğunu fark etmiş ve maceracı Macar delikanlısına; bu tehlikeli yolculuğu başarıyla tamamlayabildiği takdirde, İngiltere’de tüm kapıların kendisine açılabileceğini belirtmişti. 

… ..

Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden sonra Savaş Bakanı olan Lord Kitchener Şerif Hüseyin’e

Osmanlı İmparatorluğu’na karşı tavır alırsa onu destekleyeceğini bildirdi. Böylece, Arapların

bağımsızlıklarını kazanmaları yolunda İngiltere’den yardım görecekeleri açıkça belirtilmekteydi. Nitekim,

İngilizlerin Mısır Valisi Sir Henry McMahon, Şerif Hüseyin ile 1915 Temmuzunda yazışmaya başlayacak ve Şerif’e, Türklere karşı isyan bayrağını açması halinde

İngiltere’nin Filistin de dahil olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm Arap vilayetlerinde halifeliğini

tanıyacağını vaad edecekti. Böylece Şerif Hüseyin 10 Haziran 1916’da Osmanlılara karşı ayaklanacaktı.

McMahon Arap Milliyetçileriyle anlaşmaya çalıştığı sıralarda İngiliz Başbakanı Lloyd George, Siyonistleri kendi saflarına kazanmak için bazı girişimlerde bulunmaktaydı. Weizmann ile görüşen Lloyd

George, Musevilerin İngiltere’ye maddi yardımları ve ve basındaki destekleri karşılığında hükümetin

savaştan sonra Siyonistlere Filistin’de yardımcı olacaklarını söyleyecekti. Nitekim, İngiltere hükümeti,

2 Kasım 1917’de ünlü ”Balfour Bildirisi“ni yayınladı. İngiliz Dışişleri Bakanı’nın Lord Rothschild’e hitaben yazdığı bu mektupta; “Mejestelerinin Hükümeti, Filistin’de Museviler için ulusal bir yurt kurulması görüşünü olumlu karşılamakta… ve

bu amacın gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elindeki tüm imkanları kullanmaya hazır

bulunmaktadır” deniliyordu. Hüseyin McMahon Yazışmaları ve Balfour Bildirisi bir arada incelendiği zaman bir devletin (İngiltere) başka bir devletin (Osmanlı İmğparatorluğu) yönetiminde bulunan bir ülkeyi (Filistin) iki ayrı ulusa (Araplar vr Yahudiler) birden vaadettiği görülecektir.

Gerçek şudur ki; İngilizler Filistin’i ne Araplara nr de Musevilere kaptırmak istememekteydiler. Savaşın başlamasından kısa süre sonra

İngiltere, Rusya ve Fransa ile Osmalı İmparatorluğunu nasıl bölüşecekleri konusunda bir andlaşma imzalmıştı.

Tarihe “Sykes-Picot Andlaşması” olarak geçenbu Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşma tasarısına göre, İngiltere ve Fransa, Filistin’i aralarında bölüşüyorlardı. Beyrut, Sûr ve Sayda (Sidon) kentlerini içerecek şekilde Kuzey Filistin Fransaya bırakılırken,  Osmanlı Filistini’nin Yafa, Hayfa, TelAviv sahil şehirleri  de başta olmka üzere, tüm güney Filistin’in İngilizlerin hakimiyetine geçmesi öngörülüyordu. Nitekim, 1918 Eylülünde General

Allenby yönetimindeki müttefik kuvvetlerinin Osmanlıları Suriye ve Filistin’den çıkarmaları üzerine Sykes-Picot

Andlaşması bilfiil uygulanmıştı.

… ..

1905 Japon yenilgisinden sonra Orta Asya’da daha fazla genişleyemeyeceğini anlayan Rusya, bu tarihten dikkatini temel çıkarlarının olduğu Balkanlar ve Osmanlı İmparatorluğu’na çevirdi. Bu bölgede

Pan-İslavcı stratejisini izleyebilmesi için Avusturya-Macaristan, Almanya ve İtalya’dan oluşan Üçlü İttifak’a karşı bir blok meydana getirmeliydi. Bunun için bir yandan 1902’de Fransızlarla bir ittifak imzalayıp, diğer

yandan da Orta Asya’da İngiltere’ye yakınlaşmaya çalıştı. İngilizlerle anlaşabilmesi için Orta Asya’da iki devlet

arasındaki çatışma konularının çözüme bağlanması gerekiyordu. Nihayet, 1906 yılında başlayan İngiliz-Rus

müzakereleri 31 Ağustos 1907’de bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşmaya göre , iki devlet Tibet, Afganistan ve İran’ı aralarında paylaşacaklardı. Yine 1907 andlaşlması ile İngiltere’nin

Hindistan’ı güvence altına almış olduğu görülüyor. Bu andlaşma Vambery’nin bütün çabalarını boşa çıkarmış

oluyordu.İngilizler, Türklerle değil de, Ruslar’la anlaşarak Profesörün bütün hayellerini yıkmışlardı. … .. 

… ..



Saraydaki Casusu & Mim Kemal Öke

“Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi Vambery”

İrfan Yayıncılık

İstanbul 1997


 

8 yorum:

  1. Saraydaki Casus, Abdülhamid devri, Macaristan Yahudisi İngiliz ajanı Prof. Arminius Vambery’nin çevresinde anlatılan olayları okurken;
    * Osmanlı İmparatorluğunun, “Hasta Adam” olarak anılmaya başlandığı o dönem öncesini de anlamaya çalışmak gerekiyor,
    *Avrupa’da yaşanan Reform ve Rönesans hareketinin ortaya çıkardığı yenilikler,,
    *Aydınlanma süreci ile birlikte kültür ve teknoloji alanındaki gelişmeler,
    *Bütün bunlara karşılık Osmanlı'daki durumu ve yapılan hatalar,
    *Askeri alan başta olmak üzere eğitim sistemindeki yetersizlikler,
    *Din istismarı alanındaki zafiyetlerin sosyal yapı üzerine etkileri,
    *Sanayi devrimi ve global çapta büyüyen dünya ticaretindeki payımız,
    *Belki de en önemlisi 1789 Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı milliyetçilik akımlarının neden olacağı yönetim anlayışı ve Batılı büyük devletlerin kurgulamakta olduğu uluslararası senaryolar ve Osmanlı Devletinin durumunun dikkate alınması gerekiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yukarıda sıralanan kavramlar sadece o günleri soru(n)ları değil elbette…..

      Sil
  2. Biraz daha açık ifadesi ile; Osmanlının toprak kaybı ve hatta başkenti Konstantinopolis olan Bizans’ın tekrar canlandırılması fikri İngiliz-Yahudi medeniyetinin öncülüğünde tekrar hayata geçirilmek istenmekte olduğunu kim inkâr edebilir ki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Halen, Yeni Dünya Düzeni kurgusu için; liderliğini ABD’nin yürüttüğü ve onunla boy ölçüşme gayreti içindeki, Çin başta olmak üzere olmak uluslararası rekabette haberlere konu olan güncel olaylar; geçmişte yaşanan tarihi sürecin, güncellenmiş hali ile, devam ettiğini göstermektedir……

      Sil
    2. Bu rekabet ortamında, Osmanlının yaptığı hataları tekrarlamamak adına alınan dersleri gözden geçirmek gerekiyor. Kendimize soralım: “Tarih tekerrür ediyor mu?”

      Sil
  3. Alıntı:
    TOPAL MOLLA ve ALDATILMAK

    🔹1920 yılında Topal Molla lakabıyla tanınan bir zat, AFGANİSTAN’da tekke kurmuş. Topal Mollanın MÜRİTLERİ 3 yıl içinde 200 bine ulaşmış.

    🔹Müritlerin sayısı 1925’te 300 bini aşan Topal Molla, KRALA KARŞI AYAKLANMA başlatmış.

    ♦️Bir yıl boyunca Afganistan‘da KAN GÖVDEYİ GÖTÜRMÜŞ. O yıllarda AFGAN KRALI olan EMANULLAH HAN, ülkesini terk etmek ZORUNDA KALMIŞ.

    ♦️ Emanullah Han ÜLKESİNDEN AYRILIRKEN Afgan sınırına geldiğinde YANINA BİR ADAM SOKULMUŞ ve çok güzel konuştuğu Urduca’sıyla sormuş:

    “Beni tanıdın mı?
    Ben meşhur Topal Mollayım. Afganistan’daki GÖREVİM BİTTİ, İngiltere’ye dönüyorum.”

    💧“Seni tanıdım!” demiş KRAL
    “Ben senin İNGİLİZ CASUSU olduğunu biliyordum. Fakat halkıma o kadar çok tesir etmiştin ki, senin CASUS OLDUĞUNA onları bir türlü İKNA EDEMEDİM ve inandıramadım.“

    🩸Sarıklı ve sakallı TOPAL MOLLA sakalını kesmiş, sarığını atmış, başına silindir şapkasını oturtmuş ve İNGİLTERE YOLUNA KOYULMUŞ.

    📌Ülkemizde de HER ZAMAN Topal Molla’lar OLMUŞTUR.
    Kimisi politikacı, kimisi din adamı, kimisi de ilim adamı olarak kendisini tanıtır ve toplumu O GÖREVİYLE ZEHİRLEYEREK birlik ve beraberliği bozar.

    ♨️Her şeyin bir fitneden ibaret olduğunu ve aslında O’nun zehirli biri, yani BİR HAİN OLDUĞUNU ANLATIRSIN ama ya ANLAYAN ÇIKMAZ, ya kimse anlamak istemez, ya da anlamasalar bile SENİ HAİN İLAN EDERLER.

    ♨️ Cahil toplumlarda DOĞRULARI SÖYLEMEK insanı YALNIZ BIRAKIR. Ama ONURUNLA başbaşasın.

    💧Düşünmek, sorgulamak, eleştirmek ve bunların sonucunda HAİNLERE BİAT ETMEMEK, çok önem arz etmektedir.

    💦Çünkü Topal Molla’lar,
    SORGULAYIP ELEŞTİREN beyinlere üşüşemezler!..

    ▪️MERAKLISINA NOT:
    Emanullah Han,
    KURTULUŞ SAVAŞIMIZ esnasında Türkiye’ye büyük maddi YARDIMDA BULUNMUŞ, O’nun teşviki ile İle Afgan kadınlar da altın takılarını göndermişti. Emanullah Han, ATATÜRK hayranıydı ve O’nu örnek alıyordu.

    📌 Bu durum İNGİLİZLERİ RAHATSIZ ETTİ ve meşhur İngiliz üç kağıtları, dalavereleri başladı.

    YanıtlaSil
  4. Kitapta geçtiği şekli ile; Yahudi Devleti kurabilmek üzere yola çıkan Theodor Herzl’in anıların da: “Uluslar arasındaki ilişkiler bir güç sorunudur”, … “Bugün ve gelecekte, belki d kıyamete kadar güçlü her zaman haklıyı yenecektir. “ diyor….

    YanıtlaSil