Kitabın
ilk baskısı 2004 yılında yapılmıştı. 2014 yılında yapılan üçüncü baskısı ise
395 sayfa. Kitapta geçen olaylar sırasında kendisine en çok destek olanblar
arasında yer alan kardeşi Ravza şimdilerde AKP milletvekili.
-Kitapta 02
Mayıs 1999 yılında TBMM’de milletvekili yemin töreni öncesi ve sonrasındaki
olaylar anlatılıyor.
-Dersler
çıkarılması gereken süreç halen yaşanmaya devam ediliyor.
Yaşanan
süreci ve günümüzdeki gelişmeleri evrensel hukuk penceresinden sorgulamaya
devam etmemiz için çok neden var.
-Merve
Kavakçı’nın bugünleri de sorgulayan yeni kitaplarını bekliyoruz...
-Türkiye’nin
başörtülü ilk milletvekili seçilmesinden günümüze gelindiğinde değişen çok
şeyler olduğunu yaşayarak görüyoruz.
Değişmemekte
direnenler olduğuna da şahit oluyoruz.
Ön
yargılarımızla hüküm vermek yerine insanımız anlamamız gerekir.
Karşı
tarafı dinleme becerisini gösterebilmeliyiz.
Evrensel
değerleri unutmamalıyız.
Önce insan
diyebilmeliyiz.
Neyin
doğru olduğunu tarih yazacak.
Okurken
bugünleri de sorgulayabiliriz/sorgulamalıyız...
Kitaptan
alıntılarla satırlar arasında dolaşmaya başlayalım:
-... ..
Türkiye insanını, dinine bağlı Türkiye’nin halkını , yıllarca hakir gördüler.
Onlara “örümcek kafalılar” dediler. Başını Yaradan’ın emri ile örten Türkiye
kadınına ancak tarlada çalışmayı, okulda hizmet etmeyi, evlerinde temizlik
işlerinde yardımcı olmayı layık gördüler. Balını örtenleri hem her fırsatta
kıyafetlerinden dolayı eleşirdiler hem de onlarınkendilerini geliştirmek üzere
kullanmak istedikleri en tabii haklarına- insan olmalarından dolayı sahip
oldukları haklarına- tecavüz ettiler.
Basın tansiyonu yükseltmek için
elinden geleni yapıyor
Seçim yaklaşıyor, Parti Genel Merkezinden
ses yok
-Ankara’ya
bir gidişimde Parti Genel Merkezi’ne uğrayarak, görebilirsem Recai Bey ile
görüşeyim stiyordum. ... .. Recai Bey, ailemize yabancı biri değildi. ... ..
18 Nisan 1999 erken genel seçimi
Mazbatamı alıyorum Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nden
-...
Yıllarıniçimde içimde biriktirdiği haksızlığa uğramışlığın temsilcisi kendini
daha da çok gösteriyor. Zaten insanların bir kısmının bana olan destek ve
teveccühü onların, kızlarının, hanımlarının, annelerinin “ezilmiş”,
“itilmiş”liğinden kaynaklanıyor.
Yemin merasimine bir gün kala ...
(1Mayıs 1999)
-... Ama
olaylar geliştikçe Merve Kavakçı’nın şahsı bir tarafa bırakılarak, iş sadece
başındaki başörtüsünin Meclis’e girmesi meselesine dönüştürülmüştü......
-Öğleye
doğru bir telefon geliyor. Abdullah Bey
geleceklerini söylüyor. ... .. Öğleden sonra ... .. Önden Abdullah Gül
Bey, arkasından Salih Kapusuz ve Lütfü Esengül Beyler giriyorlar içeriye. ...
.. Abdullah Gül Bey, ... .. yüzündeki sıkıntılı ifadeyi gizlercesine takındığı
bir “plastik” gülümseme ile ... ... Allahım neler duyuyordum! Kulaklarım neler
işitiyordu, ... .. Böyle bir teklif bana nasıl getirilebilirdi?... .. Ban basın
toplantısını Meclis’e girmeden, girmekten vazgeçtiğimi söylemek için yapamam.
Böyle bir şey olmaz. ... .. “... seçmenlerimin ve bana ümir bağlamış
milyonlarca kişinin yüzüne bir daha asla bakamam. Onun için, eğer herhangi bir
zorlukla karşılaşıp Meclis’e giremezsem o zamanyaparım basın toplantısını” diyordum....
..
-...
..Sayın Nedvzat Yalçıntaş... ..Dönelim 2011 yılında Yalçıntaş ailesinin
Nişantaşı’ndaki evlerinde ziyaretimiz sırasında anlattıkları ... .. daha da
şaşırtıcı idi. ... .. “ O zaman kimdi beni bu plandan habedar etmesi gereken
üst düzey partili? Öğrenebiir miyim, zira bana hiç kimse ne o günlerde ne de daha sonra gelmedi” dedim. Ancak
sorularıma cevap alamadım. ... ..
Beklenen
Beklenmeyen Gün
... .. Milletvekilleri seçildikleri illerin
alfabetik sırasına göre kürsüye glip yemin ediyorlar. Sır Antalya’ya gelince
Nesrin Hanım görünüyor. Partisinin “Başörtüsü meselesini biz çözeriz”lerle
aldığı oylara ihanet edercesine, yüzünde tuhaf bir ifadeyle diğer hanım
milletvekillerinin aksine açık renk kıyafeti ile başı açık olarak kürsüye doğru
yürüyor. ... .. yemin ediyor. Sonra da adeta bir suçlu edasıyla hemen gözden
kayboluyor.... .. o gün kendisini nasol hissettiğini soran gazetecilere tüyler
ürperten cevabını tekrarlayıp duruyor,
“Kendimi çıplakmışım gibi hissettim” diyordu Nesrin Hanım.
-Aslında, kişilerin yaptıkları “seçimlerin”
değerlendirmesini yapmaya gerek yok, zira “kaçınılmaz” günde, herkes yaptığndan
sorumlu olacak. Ancak, bir toplumun geleceğine yön çizecek hadiselerin
aktörlerinin, kendi tavırları yanında, temsil ettikleri kitlelerin sorumluluklarını
da omuzlarına yüklenmiş bulacakları da bir gerçektir, o “kaçınılmaz” günde. Bu
sebeple, Nesrin Hanım’ın Türkiye’deki tek tipçi zihniyete boyun eğişinin
değerlendirmesinin yapılması gerektiğine inanıyorum. ... ...
-... .. “İşte Meclis’teyiz! Biz Meclis’teyiz.”20
seneyi aşkın sğüredir itilen, kakılan, horlanan, başının örtüsünü şerefle
taşımayı tercih eden Anadolu kadını, yapılan bütün baskılara, çekilen
sıkıntılara, akıtılan gözyaşlarına, sızlayan yüreklere rağmen sonunda
Meclis’te... Milletin Meclisi’nde... Çocukluk yıllarında üniversitedeki hocalık
görevini başörtüsü yasağı yüzünden bırakmak zorunda kalan annesinin
sıkıntılarını, ıstıraplarını birlikte yaşamış olan Merve, Tıp Fakültesi’nin
kapısında görevli hizmetliler tarafından aşağılanan, hatta başörtüsüne el
uzatılamn Merve şimdi Meclis’in büyük salonunda... Aradan geçen birkaç saniye
içerisinde Nazlı Abla’nın yanında ön koltuklara doğru ilerlerken çıkan
gürültüyü fark ediyorum... ... ..
-Kim olabilirdi bu patırdıyı ve gürültüyü
çıkaranlar? Kim milletin oyları ile Milletin Meclisi’ne gelene “Dur”
diyebilirdi? Bu cesareti neredeni, kim bulabilirdi? ... ... Alkışlarla “Dışarı, dışarı” diye bağıran bu
topluluğun içerisinde dini bütün ailelerden gelenlerin bulunabileceğini düşünüyorum.İnsan
hakları söylemleriile kafamızda yer edenleri; batıda tahsillerini tamamlamış
ama herkese, değişik fikirlere saygılı olmayı öğrenememiş, çağdaş görünme
çabası ile adeta çırpınan zavallı kadııkları görüyorum. Olduklarından daha da
küçülüyorlar gözümde. Kendi iradeleri ile varlık gösteremeyen ancak erkek
hegomonyasında emir kulu olarak var olabilen bu “küçük” kadınların Anadolu kadınını temsil etmek bir
yana, Anadolu kadınını tanımadıklarından, tanıma gibi bir dertleri olmadığından
da hiç şüphe etmiyorum. Ortaçağ Avrupası’nda cadı avı mentalitesi
ile hemcinslerini yok etmeye hazır, kin
ve nefretlerini içlerinde tutamayan bir grup. ... ..Hemcinslerine karşı
savaş açacak kadar kendilerini kaybeden çağdaş(!) kadınlar... Bir
meslekdaşlarını kıyafetinden dolayı diskrimine edebilecek kadar dar zihniyetli
kadıncıklar. Acaba bu hanım milletvekilleri, Türkiye’nin 1985 senesinde altına
imza attığı “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi UIuluslararası
Sözleşmesi”ni (CEDAW) hiç mi duymamışlar? Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni hiç mi
okumamışlar? ... ..
-... ..
Zülme sessiz kalanların zulmedenler kadar vebal altına gireceklerini bilmezler
mi?... ..
-...
..Çalmadım, çırpmadım, hırsızlık etmedim, tüyü bitmemiş yetimin hakkını
yemedim. Ben Rabbim’in emri ile başımı örttüm ve kanunların verdiği yetki ile
halk tarafından seçilip, Yüksek Seçim Kurulu’nun onayı ile meclise
gönderildim. O zaman neden korkayım? ...
..
-...
Ecevit... .. Lütfen bu kadına haddini bildiriniz! ... ..Demokratlığı sadece
kendi gibi düşünenlere layık gören, hurriyetleri belli bir sosyal sınıfa mal
eden faşistik zihniyet görüyor dünya. Bu tek tipçi zihniyet, düşünen insanı,
konulan ve inanan evet, inanan insanı kendine en büyük düşman olarak niteliyor....
... sorgulamayan, hakkını aramayan, hür olma melekesi dondurulmuş, sadece itaat
eden bir millet oluşturmak... ...
-Sayın
Ecevit”Burası devlete meydan okuma yeri değildir!” derken yaptığın hatanın
farkına bile varmıyordu. Birincisi, burası devletin değil Millet’in Meclisi.
İkincisi ise Sayın Ecevit’in Millet’in Meclisi’nden atmak istediği kişi, o
millet tarafından kendilerini temsil etmek üzere Ankara’ya gönderilmiş bir
vekişl idi. Asıl, onun yaptığı konuşma milleti hiçe saydığı için devlete meydan
okuma oluyordu. Çünkü devlet, milletin hizmetlerinin yürütüldüğü bir kurumdur.
“Devlet” “millet”in iradesine saygı gösterdiği, milletin derdine deva olduğu
müddetçe mana kazanır; hakimiyet milletin olur.
-Diğer
taraftna Ecevit, konuşmasını hazırlarken “Ben bunları söylüyorum ama konuşmamı
Kavakçı’nın Meclis’e girmesini engelleyecek hangi Anayasa ve Meclis İç Tüzüğü
maddesine dayandırmalıyım?” diye hiç mi düşünmemişti?... ..
-Başkalarını
kendileri gibi düşünme ve giyinmeye zorlamayı; farklılıklara açık, toleranslı
ve saygılı olmamayı; diğerlerinin varlığına tahammül edememeyi çağdaşlık diye
sunduklarını pek güzel anlıyor. Aynı zamanda da gerçeklerin su üstüne
çıkmasına, çağdaşlıktan nasiplerini almamış yobazların maskelerinin milletin
gözü önünde düşmesine vesile olduğum için de huzurluyum.... ..
-Şimdi geriye baktığımda, Yaradan’ın
buyurduğu üzere; şer gibi gözükenlerde hayırların, hayır gibi gözükenlerde ise
şerleringizli olduğunu daha da iyi idrak ediyorum. ... ..
-... zulmün olduğu yerde, dilsiz şeytan
olmamak adına... .. uluslararası hukuka başvurdum. ... .. AİHM... Kavakçı v.
Türkiye davası, ... ..sonuçlandı. Türkiye seçme ve seçilme hakkını ihlal
etmekten suçlu bulundu.
*Başörtüsüz Demokrasi’de Adı Konmamış Darbe – Merve Kavakçı-İslam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder