Aleksandr
İsayeviç Soljenitsin’in kalem aldığı ve Stalin (1878-1953) dönemi Sovyetleri’ndeki toplama
kamplarında yaşanan acılar 157 sayfaya
sığdırılmaya çalışılmış. yaşananlar 1940’lara ait. Okudukça demokrasi ve
özgürlüğün anlamını, önemini bir kaz daha anlıyoruz. Liderlerin kendi
halklarına yaptığı eziyetlerin sınırlarının zorlandığı bir dönemi anlamak için
kitaptan kısa alıntıları paylaşalım:
-Suhov
çanağın dibinde kalan lahanaları yemeye başladı. İki çanak çorbada yanlız bir
parça patates düşmüştü payına.... ..Patates de ne patatesti ya! Orta boyda, don
çalmış, sertleşmiş, tatlımsı bir şey. Balık derseniz, yok gibi bir şeydi. Bel
kemiğine yapışmış ufak et parçacıkları... Gene de bütün kılçıkların,
solungaçların etini sıyırıp özünü emmek yararlı bir şeydi. ... ..
-“Nereye?”
-“Kendin
daha iyi bilirsin.”
-... ..
Başka ne yapabilirdi ki! Kamp hapishanesini ... .. biliyorlardı. Duvarları
taştı., tabanı çimento. Hücrelerde pencere yoktu. Odalarda soba yanardı ama
içerisi ısınsın diye değil, duvarlardaki buz erisin de döşemede su
biriksin diye... Kuru bir tahta üzerinde
yatan cezalının sabaha kadar dişleri birbirine vururdu... Günde 300 gram ekmek;
üçüncü, altıncı, dokuzuncu günlerde de birer çanak sebze çorbası verirlerdi,
hepsi o kadar...
-On gün ,
dile kolay! ... Burada on gün hücreye kapatılmak insanın ömür boyu sağlığını
yitirmesi demekti. En azından verem olur, hastane köşelerinde sürünürtdü.
-On beş
günlüğüne kapaılanlar ise cezanın sonunu göremeden kara toprağı boylardı.
-Onun için
b uradakiler hücreye düşmedikleri sürece kendilerini mutlu sayarlar, düşmemek için dua ederlerdi.
... ..
-... .. “
Ne o, lapacılar, soğuktan pek mi korktunuz? Anlaşılan, siz daha Sibirya soğuğu
görmemişsiniz. Hadi, çıkın da kurt güneşinde ısının.... ..
-Şuhov’un
memleketinde ay ışığına şaka yollu “kurt güneşi “derlerdi. ... ..
--... ..“Öyle
değil; İvan Denisoviç. Az dua etiğiniz için istekleriniz yerine gelmiyor. İnsan
durmadan dua etmeli. Sağlam bir inancınız varsa duanızla dağları yerinden oynatırsınız.”...
..
-Şuhov
sessizce tavana bakıyordu. O sırada özgürlüğü kendisinin de isteyip
istemediğini bilmemekteydi. Kampa
düştüğü ilk günler cezasının ne kadarını çektiğini, ne kadarının kaldığını hesaplardı. Sonra bundan bıkkınlık geldi. Aradan yıllar geçince cezasını bitirenlerin memleketine değil de başka bir yere sürgüne gönderilecekleri anlaşıldı. Gideceği bu yabancı yerde mi, yoksa şu kampta mı daha rahat yaşayacağını nereden bilecekti? Onun tek istediği, özgürlüğüne kavuşunca evine gitmekti. Oysa evine bırakmayacalardı ki... ..
düştüğü ilk günler cezasının ne kadarını çektiğini, ne kadarının kaldığını hesaplardı. Sonra bundan bıkkınlık geldi. Aradan yıllar geçince cezasını bitirenlerin memleketine değil de başka bir yere sürgüne gönderilecekleri anlaşıldı. Gideceği bu yabancı yerde mi, yoksa şu kampta mı daha rahat yaşayacağını nereden bilecekti? Onun tek istediği, özgürlüğüne kavuşunca evine gitmekti. Oysa evine bırakmayacalardı ki... ..
*İvan Denisoviç’in Bir Günü – Aleksandr İsayeviç Soljenitsin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder