Eski (1985) basımlı bir kitap. Kitapçı raflarında
bulunamayabilir. İkinci el olarak aldığım kitabın sunuş bölümünde (İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof.Dr. Özcan Köknel – 1995’te emekli oldu) “... .. insan başkalarıyla vardır. Onlarla birlikte
gelişir, değişir ve değer kazanır. Bu nedenle insan kendini tanımadan
başkalarını tanıyamaz, tanımadan da ilgi duyamaz ve ilişki kuramaz. Başkalarına
ilgi duymayan, ilişki kurmayan insan, kaygı ve öfkenin kaynağı olan sürtüşme ve
çatışmalar içinde bocalar durur. Bu nedenle, günlük yaşamda ortaya çıkan, ruhsal
ve toplumsal sağlığı bozan insanlararası sorunlarn çözüm yollarını bulmak...
..” vurgusu yapılıyor. Kitap 1985 basımlı olmasına rağmen; güncel birçok kitaptan ya da piyasada isim yapmış birçok konu uzmanı yazardan daha anlamlı açıklamalarla dikkati çekiyor. Konu uzmanı olmayan okuyucuların kolayca anlayabileceği bölümler sürükleyici bulunabilir. Kitabın okunmasına gerekçe oluşturabilecek alıntıları
paylaşalım.
İnsanı bütünüyle sevmek
... ..
Bencil Sevgi
-... .. Ne
var ki, çoğumuz insanları bu bütünlüğünden soyutlayarak sevmek isteriz. Daha
açık bir deyişle, başkalarının bizim kişiliğimizin “kölesi” olmasını
özleriz. ... ..
Kişiliğin Alt ve Üst Yapısı
İnsan Soyunun Kişiliğe Mirası
Yakın Akraba Evlilikleri
İçsalgılar ve “Yaşam Ritmi”
Kişiliği Gfizli Gücü: Zekâ
Davranışlarımızın Kaynağı
-... ..
İçgüdülerin başında açlık ve susuzluğu içeren beslenme ve cinsellik gelir. ...
.. Doğrudan doğruya içgüdüye bağlı olan davranış ve eylemler, ancak kendilerine
özgü olan nesneye eriştiklerinde, doyuma ulaşıp bir süre ruhsal yaşamı
gerilimden kurtarırlar. İçgüdüye doyum sağlayan nesneye gereksinim arttıkça,
içgüdüye bağlı davranışı oluşturan gerilim
de artmaya başlar. Bu yeni doyuma kadar sürüp gider. O halde içgüdüye bağlı
davranış ve eylemlerin temel özelliği, bir an önce gereksinim duyulan nesneye
ulaşmak, doyum sağlamak ve gerilimden
kurtulmaktır. Açlık duyan bebek beslenme içgüdüsünün doğurduğu gerilim nedeniyle gergindir. Ağlar, bağırır, tepinir. Sütü ya da maması verildiğinde ... .. doyuma ulaşır. Yatışır, neşelenir, yüzünde gülücükler belirir. ... .. Bir daha açlık duyana kadar.... .. Benzer durum susuzlukta da sözkonusudur. ... ..
kurtulmaktır. Açlık duyan bebek beslenme içgüdüsünün doğurduğu gerilim nedeniyle gergindir. Ağlar, bağırır, tepinir. Sütü ya da maması verildiğinde ... .. doyuma ulaşır. Yatışır, neşelenir, yüzünde gülücükler belirir. ... .. Bir daha açlık duyana kadar.... .. Benzer durum susuzlukta da sözkonusudur. ... ..
-Yaş ilerledikçe
, kişilik geliştikçe, içgüdüyebağlı davranışlar katı, kaba, saldırgan, kural
tanımaz niteliklerinden arınıp insancıl, toplumsal nitelik kazanır. ... ..
Dengeleşim
-... ..
Doğal güdüler doyuruldukça, toplumsal gereksinimler ve bunlara doyum aramaya
yönelik davranışlar ortaya çıkar. İlgi, sevgi, sevmek, sevilmek, aşk gibi
duygulara yönelir.
-Kişi
güven içinde bulunmak, başarılı olmak, saygınlık kazanmak için çaba harcar.
Kendisini gerçekleştirmek, kişiliğini kanıtlamak, varlığını kabul ettirmek ister.
İnsanın gelişme süreci içinde, üst düzeyde bulunan bir
gereksinimin ortaya çıkabilmesi için onun altında bulunan gereksinim yeterince
doyurulmuş olmalıdır.Örneğin, açlık ve susuzluk gereksinimi doyurulmadıkça,
cinsel istek olmaz. İlgi ve sevgi bulunmadan güven duyulmaz. Başarı ve
saygınlık kazanmak için çaba harcamadıkça, insanın kendini gerçekleştirmesi
olanaksızdır.
Güven Sevginin ya da Sevgi Güvenin
Temelidir.
-İnsanlar,
bedensel gereksinimleri olan beslenme ve korunmayı karşıladıktan sonra sevgi
gereksinimine doyum aramaya başlarlar. Segi olmadıkça, insanlar arası ilişki
olumlu, sağlıklı ve sürekli olmaz. Güven duyulmaz, saygınlık kazanılmaz. ... ..
sevgi olmadan “insan” olunmaz. ... ..
-İnsanın
bütün yaşam boyu duyduğu ilgi ve sevginin açılıp gelişmesi, olgunlaşması,
renklenmesi çocukluk çağında sevgi gereksimine sağlanan doyuma bağlıdır. ... ..
-... Sevginin yeri ve ölçüsü yoktur. ... ..
Duygu ve Çoşkuların Evreni
Kişiliğin Öznel Yanı: Benlik
İnsan Olma Süreci: Toplumsallaşma
-... ..
Çocuk eğitimindeaşırı baskıcı , çocuğun sinmesine , silik kalmasına neden
olabilir, ruhsal dengesizlikler yaratabilir. Çocuğu sık sık cezalandırmakvicdan
gelişmesini olumsuz yönde etkiler. Onda suçluluk duygusu yaratır, özgüvenini
azaltır. Kuşkusuz çocuğun davranışlarını yönlendirmek amacıyla cezaya da
başvurulabilir. Ancak ceza verilirken, çocuğun yaşı, kişilik özellikleri ve
içinde bulunduğu koşullar gözönüne
alınmalıdır. Çocuğa neden cez verildiği anlatılmalı, cezalar suçla
dengeli olmalı, geçerli nedenlere dayanmalıdır. Ceza en son başvurulacak bir
yöntem olraka düşünülmelidir. Özellikle çocuğu sevgiden yoksun bırakarak ya da
bu yolla tehdit ederek cezalandırmaktan kaçınılmalıdır.
*Öte
yandan aşırı gevşeklik ve srbestlik de aynı ölçüde zararlıdır. Çocukluk çağında
hibir kurala uymadan istediğini yapmaya çalışanlar sorumluluk yüklenemezler.
Başkalarıyla kolay ilişki kurup ilişki sürdüremezler. Kimsenin hakkına saygı
duymaz, kimseye güven vermezler.
-Görüldüğü
gibi, vicdanın bütün yaşam boyu iyi bir denetim düzeni olarak gelişebilmesi,
büyük ölçüde ana baba ve yakın çevrenintutumuna bağlıdır.
Bedensel, Ruhsal ve Toplumsal Açıdan
İnsan Tipleri
Ruhbilim Öğretileri
-... .. En
önemsiz bir sözden, mimikten, jestten, hareketten, en karmaşık duygu ve
düşünceye dek insanın kişiliğinden kaynaklanan her davranışın bir nedeni
vardır. Bu nedenin kökeni bebeklik, çocukluk, gençlik çağlarına dayanır. ... ..
-... .
Sürekli değişim içinde olan insan davranışı, içten gelen güçlerin, yine kendi
içindeki güçler tarafından engellenmesi sonucu çtışma (conflict)
doğurur. Çatışma sonucu boşalamayan ve biriken gücün, enerjinin doğurduğu
gerginliğe kaygı (anxiety)
denir. ... ..
Kişiliği Gelitiren ya da Bozan Güçler
Kaygı ve Çatışma
-... ..
Öfke ve Saldırganlık
Tehdit Dolu Bir Dünya
-... ..
birçok ann baba, kendilerinin yersiz ve gereksiz korkularını, endişelerini de
çocuklarına yansıtıp onlarda benzer korku ve endişelerin doğmasına neden
olurlar. Örneğin, hastalıktan, mikroptan, pislikten korkan, bu nedenle
sağlığına aşırı ölçüde özen gösteren , durmadan evini silip süpüren, sık sık
ellerini sabunlayan, hatta deterjanlarla yıkayan bir anne, aynı korkuları
çocuklarına da yansıtır ve benimsetir. Ayrıca çocuğa korku veren nesnelerden , durumlardan uzak
tutmak için anne babanını sık sık yaptığı telkinler , öneriler, uyarmalar,
suçlamalar, hatta cezalandırmalar da çocukta gereksiz suçluluk duygusu
yaratabilir. Bütün bu nedenlerin etkisi altında çocuk, tehlike ve
tehditle dolu bir dünya içinde yaşadığı düşüncesine kapılır. Bu dğünya içinde
kendisini güçsüz, yetersiz görüp, gereksiz yere aşırı biçimde kaygılanır.
Kendisine kaygı veren her şeyin hemen o anda, orada karşısına çıkacağını
düşünüp sürekli endişelenir. Bu nedenle zaman zaman paniğe kapılır.
-Görülüyor
ki, bütün toplumlarda çocuk yetiştirme biçimi, belirli sınırlar içinde ,
korkuya dayanmaktadır. Çocuğun eğitimi ve çevresini tanıyıp öğrenmesi açısından
da, bu korku ve onun yarattığı kaygı ve endişe gereklidir. Böylece dıştan gelen
tehlikelere karşı bireyin kendisini koruması için gerekli davranışlar gelişebilir.
Ancak gereksiz ve aşırı
korku yaratan bir çevrede gelişen çocukta kaygı ve endişe daha yaygın ve
şiddetlidir. Çocuk her an ve her yerde benliğine yönelmiş bir tehdit ve
tehlikenin aşırı korku, kaygı hatta paniğini yaşamaktadır. Bu ya çevreden uzaklaşmaya,
içe çekilip kapanmaya neden olur ya da benliği korumak ve savunmak amacıyla
çevreye karşı saldırgan davranışlar geliştirmesine yol açar. Böylece çocukluk
yaşantısının izleri ileri yaşlarda da sürer. Kişi kendisini her an tehdit ve
tehlikede sanıp korku ve kaygıya kapılır. Benliğini korumak, savunmak amacıyla
kolayca türlü saldırgan davranışta bulunabilir. ... ..
Toplumsal Güdülenme
İnsan Gruba Uyar
Grup Saldırganlığı Artırır
Değer Yargısı
Toplumsal Şiddet Eylemleri
Toplumsal EngellemeTutku ve Tutsaklık
İradenin Rolü
Aşk ve Kıskançlık
Ölçü Kaçarsa...
Çalışmak Ruh Sağlığı için Zorunludur
İnsanın çalışması, üretmesi bütün doğal içgüdü ve
dürtülerin doyumu, toplumsal güdülerin yarattı gereksinimlerin giderilmesi için
gerekli, hatta zorunludur. ... .. İnsan
çalışıp ürettikçe ve ürettiği ürünleri gördükçe kendisine güvenir.
Yaptıklarıyla saygınlık kazandıkça, kendisini gerçekleştirmek olanağını bulur.Üretim sürecine etkin bir biçimde katılan
insan, içinde yaşadığı toplumun bir parçası olduğunu, kendisine gereksinim
duyulduğunu hisseder. Toplumla bütünleşen kişi, birlik ve beraberlik duygusunu
daha iyi algılar.
-Çalışmak, üretmek çağdaş insanın temel
davranışıdır. Ruh sağlığının sürdürülmesinde önemli kaynaklardan biridir. Çalışmayan insanda ruhsal denge bozulur.
Ruhsal dengesi bozulmuş birçok insan için çalışmak en iyi tedavi yolu olarak
kullanılır. ... .. Geçmiş
çatışmaların bıraktığı üzüntülerden, günlük sorunların yarattığı kaygılardan,
yaşam savaşının verdiği sıkıntılardan uzak kalabilir. Çalışan insan sürekli olarak kendisini
geliştirmek, değiştirmek ve yenilemek olanağını bulur. Değişik kişiler ve
nesnelerle bağlantı kurar. Böylece yaşama daha sağlam biçimde bağlanır. ... ...
Çevresinde bulunan canlı cansız bütün yaratıklarla kendisi arasında duygusal
bağlar kurabilir. Her şeyin duygularında ve düşüncelerinde bir yeri, rolü ve
değeri olur. İnsanın benimsediği her yeni bağlantı kişiliği oluşturan önemli
bir katkıdır. Çalışmadan akıp giden
zaman bireysel ve toplumsal bütün kötülüklerin kaynağıdır. Çalışmayan insanın kendi kişiliğine ve
çevreye sayısı azalır. ... .. Üretim sürecine etkin ya da edilgen biçimde
katılmayan kişi, kendini toplumdan soyutlanmış hissederek yanlızlık ve
yabancılaşma duygusuna kapılır. Kaygı ve gerilimler başlar. Ruhsal dengesizlik
ve bocalamalar ortaya çıkar. Davranış ve uyku bozuklukları, kötü alışkanlıklar,
bağımlılıkla ve tutsaklıklar görülür.
Boş Zaman ve Dinlenme
-Çalışmadan
geçen zaman, başka bir deyişle, boş zaman ve dinlenme, kişinin ve toplumun ruh
sağlığı açısından önemli bir sorundur. Boş ya da serbest zaman, insanın çalışıp
çalışmamak isitediği gibi seçme şansını bulduğu süredir. ... .. Ruh sağlığı
bakımından zamanın olumlu ve yararlı biç,mde değerlendirilmesi, bireye
sağladığı güven duygusu, saygınlık, yaratıcılık ve kendisini gerçekleştirmede
kişiliğe yaptığı kaykıyla ölçülür. Bedensel ve zihinsel gelişme için seçilen
uğraşı türü, yeni beceri ve bilgilerin kazanılması bu değerlnedirmede rol
oynar. Boş zamanı değerlendirmek ve dinlenmek, çalışmamak değil çalışmanın biçimini değiştirmektir. Sürekli
olarak oturarak çalışan bir insanın bahçeyle uğraşması, yürümesi, spor yapması,
bedensel olarak çalışan bir işçinin kitap okuması, sinemaya, tiyatroya gitmesi
en sağlıklı ve yararlı dinlenme biçimidir.
-Boş zamanları değerlendirme
etkin ve edilgin biçimde olur. Etkin değerlendirme ve dinlenme, bireyin
gelişmesine yararlı ve olumlu katkı yapar. ... .. Bu açıdan bakıldığında, etkin
değerlendirmelerin başında, toprak ve bahçede çalışma, elişi, sanat, halk
oyunları, spor, öğrenme ve tanıma amaçlı
geziler, kitap okuma, yazma, her
türlü konunun zihinsel gelişime ve yaratıcılık uyaracak biçimde tartışılması
yer almaktadır.
-Edilgen değerlendirmede ise ... ..
-Bu
değerlendirme biçimleri dışında amaçsız, başıboş gezip tozma, evde, kahvede
oturup çene çalma, oyun oynama da ... .. boş
zaman geçirme yoludur. Ara sıra
yapılması gerekli, hatta yararlı olabilir. Ancak alışkanlık durmuna
geldiğinde zararlı olur. Kişiyi tutsak surmuna düşürür. Kaygı, tedirginlik,
sıkıntı, bunalım yaratır.
Yaratıcılığın Temeli
Cinsel Sorunlar, Sapmalar, Sapıklıklar
ve Çözüm Yolları
Cinsel Uyum ve Doyum
-... ..
Cinsel isteği ve bununla ilişkili olarak cinsel uyumu etkileyen en önemli dış
etkenler, çocukluk ve
gençlik çağında cinsel bilgilerin, cinsiyetle ilgili tutum ve
davranışlarınkazanıldığı çevreden gelir. Cinselliğin, cinsel isteklerin vr
ilişkinin ayıp, kirli, kötü sayılması, günah ve ahlâksızlık olarak
ni,telenmesi, gençlerde, özellikle kızlarda, cinselliğe ve cinsel isteğe karşı
utanç duygusunun gelişmesine yol açar.
Baskı ve Yanlış Eğitim
-... ..
Cinsel dürtüler, istekler ve bunlara bağlı davranış ve belirtilerin çevrenin
etkisiyle uzun süre baskı altında
tutulması sonucu devamlı engelleme durumu ortaya çıka. Cinsel dürtüler ve
istekler ve bunlara bağlı davranışlar ya hiç ortaya çıkmaz ya da sağlıksız
biçimde çıkar. Cinsel uyum ve doyumu önler. ... ..
-... ..
Cinsel uyumu olmayan eşler sinirli, öfkeli, tedirgin olurlar. Karşılıklı
birbirlerini suçlarlar. Her konuda anlaşamaz bir tutum içine girerler.
-Bu durum
cinsel yaşamı ve uyumu büsbütün bozar. ... .. Oysa böyle bir sorunla
karşılaşıldığında, eşlerin anlayış ve görüş birliği içi,nde serinkanlılıkla
çözüm aramaları çoğunlukla olumlu sonuç vermektedir.
Cinsel Birleşme Ortaktır
-Yetişme
biçimi ve cinsel yaşamla ilgili verilen hatalı eğitim nedeniyle kadınlar cinsel
ilgi göstermeyi ayıp saydıkları gibi, cinsel birleşmeye ortak olmayı benimsememişlerdir.
Böyle bir girişimi, kendileriyle birlikte eşlerinin de kınadığı, hiç değilse
hoş karşılamadığı sık görülür. Bu nedenle kadınların çoğunluğu, cinsel ilişkide
önceliği ve sorumluluğu eşlerine bırakır. ... ..
-Bazı
eşler cinsel yaşamı ve, isteği ve ilişkiyi, bundan duyulacak mutluluğu çok
abartırlar. Tüm yaşamın temeli sayarlar. Özellikle evliliğin ilk günlerinde aradıklarını
bulamzlarsa cinsel uyum bozulur.
-Kadının
ve erkeğin ya da her ikisinin birden kişilik yapısına ve cinsel eğitimlerine
ilişkin olup cinsel uyumsuzluk yaratan bu etkenler yanında, son derece basit
olan ve günlük yaşamdan kaynaklanan önemsiz olaylar sonucu ortaya çıkan başka
uyumsuzluk etkenleri de vardır. ... ..
Düşünce Düzeyinde Tutsaklık
Korkular
Gerçek Dşı Düşünceler ve Hezeyanlar
Nesne Düzeyinde Tutsaklık
Sigara Alışkanlığı
Dinlerde İçki
Alkolizm Türleri
Ruhsal Tedavi ve Sağlık
Psikolojik Testler
Ruhsal TedavilerRuhsal Sağlığın Temel
İlkesi: “Kendini Bil”
Hoşgörü ve Esneklik
Ruh Neşesini Çalışmakta Bulur
Yan Uğraşılar
Yaşama Sevinci
Kaygıdan Mutluluğa
Kişilik Testleri
*Kaygıdan Mutluluğa Kişilik – Prof. Dr. Özcan Köknel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder