Okudukça kendi hayatımızdan da kareler bulabileceğimiz ve bu fırsattan
istfade kendimizi sorgulama fırsatı sunan eserin ilk cildi 240 sayfa. Dersler
çıkarabileceğimiz kısa alıntıları paylaşalım:
-.. .. Karşılaştığımız ve yaşadığımız her bir olay, kainattaki kurallar
çerçevesinde işler ve kim olursa olsun bu kanunlar değişmez. Soğuk üşütür,
sıcak yakar. Tebessüm yaklaştırır, asık yüz uzaklaştırır; aynı şekilde
davrananlar, çoğunlukla aynı şeylerle karşılaşırlar.
-Dengede kalmak; oluş ve bozuluş kanunlarını bilmek ve hayata geçirmekle
çok yakından ilişkilidir.... ..
-Okumak Anlamakla Anlamak Yaşamakla Anlamlı Olur.
-Bilgiler önce yüreğine dokunmalı insanın sonra zihnine uğramalı.
Hakikati arayan, kendini doğrultma çabası içinde olandır,sorun oluşturmamak ve
oluşmuş sorun varsa da çözüme katkıda bulunmak için çaba harcayandır. ... ..
Daha doğrusunun arayışı ve pratiğe geçirme mücadelesi ile, hayatı daha anlamlı
ve dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirir. ... ..
-Ben değişmem demek, Allah’ımızın bize açtığı dünyayı en güzeliyle yaşamamız
için mutlaka gerekli olan ve bize güneşi gösterecek kapıları teker teker
kapatmak anlamına gelir ki bundan şiddetle Allah’a sığınmalıyız. Çünkü güneşe
gözlerini kapatanlar ancak kendilerini karanlıklta bırakırlar. ... ..
Adım attığımız yerden
ayağımıza bulaşanlar
-... .. İnsan mıknatıs gibi olduğundan zamanla kendine benzeyenleri de etrafına
çeker. yani bizi benzeyenleri tercih etmeye başlarız. Böylece giderek
çevremizin kimlerden oluşacağı yani sosyal çevremiz de şekillenmeye başlar. ...
..
Adımlarımız bizi
istediğimiz yere götürüyor mu?
-Niyetimiz amelimizle aynı kulvarda mı? Şu anki yaptıklarımızı yapmaya
devam ettiğimizde, bunlar davranışa dönüşerek pekişiyor ve onu yapmak giderek
bize daha kolay geliyor. Bu pekişenler, bizim sonuç olarak inşa etmek
istediğimiz hedef binasının tuğlalarını mı oluşturuyor?
-Biz aynı davranışlarımızı sürdürdükçe, bunlar imaj oluyor, inanç
oluyor, etki ve katkı oluyor; böylece öğreniyoruz. Bunlar bizi, varmak
istediğimiz adrese götürecek doğru adımlar mı?
Attığımız her adım, bizi bir noktaya yaklaştırıyorken diğer taraftan da
uzaklaştırıyor. Yaklaştığımız taraf, olmak istediğimiz taraf mı yoksa kaçmak
istediğimiz taraf mı? ... ..
-Normallerimiz belli mi? Bunlar neyin kimin normali? Normal tanımıızı
yaparken hangi kıstasları ölçü aldık? Normali zihnimizde doğru bir ölçüye göre
tanımlamadan anormali fark etme şansımız olmadığını biliyor muyuz? ... ..
Peygambe Efendimiz (sav); “Mesul olduğu şeyle ilgili bilgilenmesi kişiye
farzdır.” buyuruyor. ... ..
-Kul olarak hepimiz, eksikli olma ve yanlış yapabilme ihtimaliyle
dünyaya önderiliyoruz.. Bu bizim fıtratımızın bir parçası ama bizler niyet
olarak temiz olmaya ve temiz kalmaya dualarımızda ne kadar yer veriyoruz? ...
..
-Dünya yolculuğunun her adımı, bizi ebedî hayata yaklaştırıyorken, bir
daha geri dönüşün asla olmayacağının bilinciyle, pişmanlıkları en aza indirecek
şekilde davranıyor muyuz? ... ..
-Sahi hayatımızda yanlış olan şeyler varsa onları ne zaman düzeeltmeyi
düşünüyoruz? Mezarda bu gayretlere ihtiyaç olmayacak çünkü...
-Hayatımıza bir bakalım.... Acaba gittiğimiz yön ve attığımız adımlar,
bizi istediğimiz yere götürüyor mu? ... ..
*Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler ı – Saliha Erdim
Yaklaştırana
yaklaşmanın teori ve pratiği
-... .. Kendimize değişim için zaman tanımalyız. Başarabileceğimize hep inanarak
ümitvar olmalı ve ilkelerimiz doğrultusunda esnek davranmalıyız. Başarısızlık
halinde gerekirse metot ve usulde
değişiklik yaparak tekrar denemeli ve asla pes etmemeliyiz, minik
başarıları önemsemeliyiz. ... ..
-... .. Bazen insanın fikri ve bedeni yönden durağan bir devreye girdiği
olur. Bu durumlarda panik yapmamalıyız. Kendimizi kimi dönemlerde günün akışına
bırakalım, zorlamayalım. Kimi zaman bir adım geri atmak, enerji toplama
pozisyonudur. Koşuya eskisinden daha hızlı bir şekilde devam edebilmek için
bedensel ve psikolojik yönden biraz dinlenmeye ihtiyacımız var demektir. ... ..
-Terk ettiğimiz alışkanlık, söz ve tavırlarımızı konuşmaya devam
etmeyelim. Ya da tasvip etmediğimiz yaşantı biçimlerini sürekli gündemimizde
canlı tutmayalım. Sözler, zamanla fiile geçişin habercisidir.
-Bize düşen şeylerden birisi, de bizi istediğimiz sonuçlara ulaştıracak
anlayış ve davranış değişikliği için yoğun bir dua seansı uygulamamızdır.
-Niyet ederek sadaka vermek ... ..
--... .. Hayata kuş bakışı bakmak, bütünü gözden kaçırmamak ve erdemli
bir hayatın zirvesini adımlamak, hayatın her santiminde mutluluk depolamak
demektir.
-Rabbim cümlemize, kendisinden uzaklaştıranlardan azaklaşmaya,
yakınlaştıranlara yaklaşmayı nasip etsin. ... ..
Yol Bilinse
Bilmeyenin Yolu Neresi
-... .. iş tutuş yöntemleri, giderek bizim yaşama biçimimiz haline
gelir. Yeniliğe açık olan ve kendisini tazeleyen insanlar, statik (durağan)
yapıdan çıkıp sürekli gelişimin takipçisi olurlar. Bu, esnek bir yapı anlamına
gelir, yani tıkandığı noktada karşısındakinden atılım beklemek yerine kendisi
hemen farklı bir çözüme yönelir. Yıllar sonra birde bakmışız ki hangi yoldan
ilerliyorsak onun sonuçlarını devşirmişiz. Kendini, gördüğü yöntemlerle sınırlayan, sürekli şartları ya da muhatabını suçlayan ve
karşısındakinden çözüm bekleyen insanların devşirdiği sonuçlar hiç de iç açıcı
değildir. İnsanı tanımadan, daha iyinin
arayışı içinde olmadan yaşanılan süreçlerde, bir tebessümle ve
tatlı sözle halldebileceğimiz sıkıntılar, dağ bir sorun yumağı olarak karşımıza
çıkar. İşte o zaman, pirincin içinden taşları ayıklamak yerine
taşların içinden pirinci ayıklamak zorunda kalırız.
-İnsan, her hali ve her davranışı ile bir mesaj verir. Bu mesaj olumluya
da olumsuzdur. Yol yordam bilenler, insanı önemseyenler, zor da olsa doğruyu
seçerek gerçek zorlukları kolaya çevirirler. onlarla hayat kolaydır ve
sıkıntılar kolaylıkla aşılabilir. Doğru yöntemi seçenler, ilk önce kendilerini
ödüllendirmiş olurlar. Çünkü her doğru davranış zihinsel ve davranışsal olarak
bizi daha iyiye ve ileriye taşır, iyi örnek olmamızı sağlar. Bu da iyi
alışkanlıklar edinmek, sevap kazanmak, erdemli bir hayata talip olmak ve
bireysel kaliteyle toplumsal kalitenin yükseltilmesine ciddi katkı anlamına
gelir.
-İnsanlara kolayı da zoru da seçtiren, bilgi birikimleridir. Bilgimiz
neyse biz oyuz. ... ..
Herkes istediği
durakta iniyor
-İnsanın fikri neyse zikri de odur. Kalbimizde olanlar dilimize gelir.
Bizi biz yapan, bizi şekillendiren, karar almamızda etkili olan, bize rengini
veren, düşüncelerimizdir. ... ..
-Sürekli yaptıklarımız, giderek inandıklarımız haline gelir...
-Derler ya; “Kırk gün ne söylersen , o olur. İstediklerimiz sürekli
ifade edildiklerinde dua yerine geçerler. Ayrıca, beyin o mesajı algılayarak
uygulamaya müsait bir psikolojinin oluşmasını sağlar. Sürekli gündemde tutmak,
o fikre ve düşünceye uygun bir yaşayışa doğru insanları yöneltir; böylece
gönlümüzdeki dilimize, dilimizdeki halimize yansır.
Büyük başlangıçların
adımları küçük olur
-Hemen her şeyin başlangıcı küçüktür. ... .. Sabretmenin gerekliliğine
olan inanç, çabuk elde etmenin dayanılmaz çekiciliğine üstün geldiği zaman...
-... .. Fırına pişmesi için yerleştirdiğimiz yiyecekler fırının yavaş
ısınmasıyla içini çeke çeke pişer. Aniden ısınırsa yiyeceğin altı üstü çabucak
pişer; daha doğrusu haşlanır, içi çiğ kalır. Ya da içi pişsin diye biraz daha
bekletirsek bu sefer de yanar ve bu haliyle kimsenin işine yaramaz. ... ..
-Tane tane, döne döne inen ve sanatkârı tarafından tek tek işlenmiş
zarif kar taneleri, ilk yağmaya başladığında minik minik iken zamanla birikir,
etrafı kaplar. Kar yağışının devam etmesi halinde ise tabakalar oluşur. İnişi
de birikmesi de yavaştır ve belli bir zaman dilimi içinde olur. ... ..
-Bilmeliiyiz ki başlangıçları önemsemeyenler, büyük başarıları elde
edemez ya da elde tutamazlar. ... ..
-... .. bir bebek .... .. yavaş yavaş büyümeye ve gelişmeye başlar. Bir
yaş civarında, önceden antramanlarını yaptığı ayağa kalkmayı başarmaya ve öpülesi
minik elleriyle tutunarak adım atmaya çalışır. Başardığı minik adımları,
yeryüzündeki “Evet bakın başarıyorum.” diyen mutlu gülücüklere dönüşür. Bir iki
derken bu minik adımlar önce sağlamlaşır, sonra hızlanır ve giderek büyür.
Atılan adımın başarılması, güven temelini pekiştirir ve yeni bir adım için
enerji verir, gidierek ivme kazandırır.
-Bebek adımları niçin küçük olur? Çünkü o daha hayatın minik
başlangıcını yaşıyor; kendisi küçük, bu yüzden adımları da küçük. ... ..
Tecrübe güneşi henüz büüyümemiş ve gelişmemiş. Onun için adımları kendisi gibi
küçük. Büyümesine paralel olarak ayakları da büyüyecek, adımları da.
-Bebek adımları benzetmesi psikolojide de kullanılır. Psikoterapi
olan, tedavi gören ya da yönlendirilen insanlara; sıkıntıları aşmanın, başarmanın yavaş yavaş ve zamanla olacağını ve
minik minik uygulamaları başardıktan sonra daha büyüklerine
ulaşılabileceğini ifade etmek için kullanılır. Adeta, “Bir minik adım at, gülümse, çünkü başardın; devamın da
getirebilirsin, haydi bebek adımları gibi, attığın
adım çok önemli, başardın.” denmek istenir. ... ..
-... .. Minik adımlarla kazanılan başarılar gerçek başarıdır ve çok önemlidir. istikrarlı minik adımlar olmasaydı, bugün yükseklerde görünen hiç bir insan başarılı, sonuçlar da büyük olmazdı. ... ..
-... .. Minik adımlarla kazanılan başarılar gerçek başarıdır ve çok önemlidir. istikrarlı minik adımlar olmasaydı, bugün yükseklerde görünen hiç bir insan başarılı, sonuçlar da büyük olmazdı. ... ..
-Bir işe başlarken ilk adımı atmanın zorluğu ve işin hacmi, pek
çoklarını korkutur ve caydırır. Bu tip insanlar, başarısızlık korkusuyla
denemekten uzak durmuş ya da başarısızlık sonucunda düştükleri yerden ayağa
kalkamamışlar içinden çıkar. İnsanlar daha çocukken denemenin önemi konusunda
bilinçlendirilmelidir.
-Başaran insanlar, yenilgi tecrübelerini üst üste koyarak onu basamak gibi
kullanır ve her yenilgiyi bir avantaj sayarlar; yılmadan yollarına devam
ederler. Yenilginin panzehiri zimdir. Azim her zorluğu aşan bir iksirdir.
Bebek Adımları Niçin
Küçük Olur?
-... .. Her davranış ve yaklaşım adeta taş taş, tuğla tuğla bina yapar
gibi, çocuğun kimlik ve kişilik dokusunu örer. Varlığını fark bile edemediğimiz nice etki, bir boşluğu doldurarak kişiliğin
şekillenmesine katkıda bulunur.
-Bu oluş sürecinde bizler iyi olanlara vurgu yaparak (övme, takdir, ödül
gibi) pekişitrmeye çalışmalıyız. Yanlış duygu
ve davranışları da fark edip
alternatif sunarak yönlendirme, izah etme ve ... .. gerekirse bilinçli
engelleme gayretiiçinde olmalıyız. Böylece büyümeye giden yolda kontrolü
sağlamış oluruz. ... ..
-Eğer iyilik ve güzellikleri daha ufaklıktan itibaren desteklersek bu
tavırlar giderek büyüyüp kök salan çınarlar gibi güçlenirler. Unutmayalım ki
yanlışlar, daha çabuk kök salmaya müsaittir. ... ..
Bırakırsak Düşer
-... .. Vicdanımızın sesini köreltmeyelim; kendimizi namaz, Kur’an,
doğru bilgi ve doğru modellerle şarj edelim.
-Bırakmamız gerekenleri, yani aslında hiç tutmamamız gerekenleri
bırakalım gitsin. Kötü alışkanlıklar, yanlış dostluklar, yanlış bir işte
çalışmak, harama götüren yerde ve işleyişte bulunmak, yani ayağımıza taş bağlı
olduğu halde yürümek gibi bize eziyet veren uygulamaları bırakalım...
-... .. Gelin hayatımızın dökümünü çıkaralım. ... ..
Hız Arttıkça Viraj Kabiliyeti Azalır
-... .. Trafikte aşırı hızdan dolayı yaşanan bütün olumsuzlukların
birebir karşılığı, insan ilişkilerinde de görülür. ... .. Gönüller kırılır,
yuvalar yıkılır, güllük gülistanlık mekânlar harabeye döner. ... ..
rengini sözler verir. Duygular
sözleri, sözler davranışları etkiler. Kültürümüz, dinlemeyi, değerlendirmeyi ve
düşünerek konuşmayı çok önmesemiş. “İki dinle bir konuş.” “Boğaz dokuz
boğum” gibi sözler, her söylenenin ... .. ölçülüp biçilerek sarfedilmesi
gereğini vurgular. ... ..
-“Ağızdan çıkan söz yaydan çıkmış ok gibidir, gitti gider.” sözü de bizi tedbirliolmaya davet ediyor. ...
..
-“El yarası geçer de diş yarası
geçmez.” ... ..
Üzüm Yemek Ya da Zevk
ve Estetik
-... .. Estetik,
yapacağı işleri ve takındığı erdemi insan tavrı sonucunda hoşa giden ve
beğenilen zevk ve uyumun, ... ..
-Zevk ve estetik
ışıltılarını ruhunda toplayanlar, ... ..
-... .. İşte bu duyarlı ölçülere sahip olanlar, kendisine duyduğu
saygıdan dolayı, üzümü dahi gelişigüzel yemez, onun yapısına uygun biçimde yer,
düzgün bırakır. ... ..
-... .. Denizlere poşet, plastik, piknik atıkları vb. ... .. İnsana
duyulan saygı, eşyaya ve tabiata saygıyı da beraberinde getirir. Çöpleri
yerleştirdiği çöp kovası bile tertemizdir. ... .. Lavaboda sabun kullanılınca
temiz ve susuz bir şekilde bırakılır. ... ..
Çantamda Gözlük, Telefon, Cüzdan Varsa Tamam; Ya Zihnimde?
-... .. Zihnimin olmazsa
olmazları... .. Bunları küçük bir
kartona yazıp hep çantamda taşıyacağım inşallah ve ayrıca, çocuklarım ve eşim
için de birer tane hazırlayıp pvc ile kaplatıp ellerine vereceğim.
BESMELE: (Ya Rabbim senin
dınla başlıyorum, senin adınla adım atıyorum.)
DUA: (Doğruyu görmeyi
doğru anlamayı doğru konuşmayı ve doğru davranarak razı olacağın şekilde
yaşamamı nasip et.)
İYİ NİYET-HÜSNÜ ZAN:
(Ben herkese ve her şeye karşı iyi niyetli ve güzel bir zan içinde olacağım.)
TAKDİR: (Gördüğüm her şeyi
iyi takdir edip sahibine teşekkür edeceğim.)
ÖRNEK DAVRANIŞ: (Kim ne yaparsa
yapsın ben insanca ve saygılı davranacağım.)
SALAVAT: (Dilim hep
Resulûllah’ı ansın ki zihnim yanlış şeylerle meşgul olmasın ve salavat
getirmenin manevi kazancını yaşayayım.)
Ya
Rabbim, sen bizi bizden daha daha iyi iyi bilirsin, senin şanına yakışan örnek
bir kul olmak istiyoruz. Niyetlerimizi hayırlı, sonuçlarını başarılı eyle.
Cümlemize daha iyisini yapmayı nasip et ve güzellikleri üretmede daim ve kaim
eyle, ey kullarının ihtiyaçlarını en iyi bilen ve cevap veren güzel Allah’ım.
Yoksa Bıçağınız
Görmüyor mu?
-... ..Bizleri körelten her sıkıntının elbette bir çözümü vardır. Eğer
hızımızı kesip çözüm aramazsak kaza yapmamız ve belki de bunu çok pahalıya
ödememiz işten bile değildir. Allah korusun.
-Hayattaysak ve aklımız-sağlığımız yerindeyse her körelmenin bir de
bilenmesi, yeniden sağlıklı biçimde işlemesi vardır. Bunu başarabilmek için;
-Önce davranışve anlayış değişikliğinine istek duyalım. Yanlışlarımızı
gidermeye niyet edelim.
-Körelmeye sebebiyet veren halimizi objektif bişr yaklaşımla tespit ve
teşhis edelim; bunun için gerekirse yardım ve destek alalım.
-Doğru uygulamanın ne olduğuna karar verelim.
-Doğruları hayata uygulamak için bir plânlama yapalım.
Pes etmeden sonuna kadar bu doğrularla yaşamaya niyet ve gayret edelim.
İnsanı En Çok Savuran
Şey, Yanlış Yapması Değil Doğruyu Aramamasıdır
-... .. İnsanın yaradılış gereği yanlış yapma ihtimali vardır. “Hedefe ulaşmak için her şey mubahtır.” anlayışındakiler
için ... .. ne gerekiyorsa yapılır. Bu arada birilerinin haksızlığa uğramış
olması, üzülmesi ve mağduriyeti, bunun dinî ve ahlakî ilkelere uygunluğu gibi
durumlar pek de önemli değildir; ... ..
-İnsan isterse, en haksız durumdayken bile, sözleri ustalıkla kullanarak
herkesi haklılığana inandırabilir, bunun için yemen eder, ağlar ... .. savunduğu doğrularyaşama biçimi haline
geldikçe, yaklaştığı taraf aynı zamanda sığındığı taraf olur.
-Yanlışı yapmak çok kolaydır, ve insan yanlışa çok kolay alışır. Bunun
zorluğu ise sonra yaşanır. Yanlışa düşmek için eğitim almak, danışmak, düşünmek
gerekmez. ... .. Sonucu hesap etmek gerekmez, vicdan azabı diye bir şeyle
uğraşmak gerekmez, özür dilemeye de gerek yoktur. ... ..
-Oysa doğrular
sadece aramakla bulunur, ... .. İnsan, insan olması gereği hata, yanlış ve
günah işleme eğilimindedir. Peygamber ve melek olmanın dışında, bunlardan
kaçınmak zordur. Ne var ki insanı yüceltecek olan yanlış yapılmasında değil,
ayette de buyurulduğu gibi, yanlışından sonra tevbe edip daha iyi olmaya
çalışmaktır. ... .. “Allah’ım, doğru düşünmemi, doğru anlamamı,
doğru konuşmamı ve doğru yaşamamı nasip et. Beni doğru insanlara yakın kıl ve
beni de o doğru insanlardan eyle!” ... ..
Yoksa Bıçağınız
Görmüyor mu?
-... ..Bizleri körelten her sıkıntının elbette bir çözümü vardır. Eğer
hızımızı kesip çözüm aramazsak kaza yapmamız ve belki de bunu çok pahalıya
ödememiz işten bile değildir. Allah korusun.
-Hayattaysak ve aklımız-sağlığımız yerindeyse her körelmenin bir de
bilenmesi, yeniden sağlıklı biçimde işlemesi vardır. Bunu başarabilmek için;
-Önce davranışve anlayış değişikliğinine istek duyalım. Yanlışlarımızı
gidermeye niyet edelim.
-Körelmeye sebebiyet veren halimizi objektif bir yaklaşımla tespit ve
teşhis edelim; bunun için gerekirse yardım ve destek alalım.
-Doğru uygulamanın ne olduğuna karar verelim.
-Doğruları hayata uygulamak için bir plânlama yapalım.
Pes etmeden sonuna kadar bu doğrularla yaşamaya niyet ve gayret edelim.
İnsanı En Çok Savuran
Şey, Yanlış Yapması Değil Doğruyu Aramamasıdır
-... .. İnsanın yaradılış gereği yanlış yapma ihtimali vardır. “Hedefe ulaşmak için her şey mubahtır.” anlayışındakiler
için ... .. ne gerekiyorsa yapılır. Bu arada birilerinin haksızlığa uğramış
olması, üzülmesi ve mağduriyeti, bunun dinî ve ahlakî ilkelere uygunluğu gibi
durumlar pek de önemli değildir; ... ..
-İnsan isterse, en haksız durumdayken bile, sözleri ustalıkla kullanarak
herkesi haklılığana inandırabilir, bunun için yemen eder, ağlar ... .. savunduğu doğrularyaşama biçimi haline
geldikçe, yaklaştığı taraf aynı zamanda sığındığı taraf olur.
-Yanlışı yapmak çok kolaydır, ve insan yanlışa çok kolay alışır. Bunun
zorluğu ise sonra yaşanır. Yanlışa düşmek için eğitim almak, danışmak, düşünmek
gerekmez. ... .. Sonucu hesap etmek gerekmez, vicdan azabı diye bir şeyle
uğraşmak gerekmez, özür dilemeye de gerek yoktur. ... ..
-Oysa doğrular
sadece aramakla bulunur, ... .. İnsan, insan olması gereği hata, yanlış ve
günah işleme eğilimindedir. Peygamber ve melek olmanın dışında, bunlardan
kaçınmak zordur. Ne var ki insanı yüceltecek olan yanlış yapılmasında değil,
ayette de buyurulduğu gibi, yanlışından sonra tevbe edip daha iyi olmaya
çalışmaktır. ... .. “Allah’ım, doğru düşünmemi, doğru anlamamı,
doğru konuşmamı ve doğru yaşamamı nasip et. Beni doğru insanlara yakın kıl ve
beni de o doğru insanlardan eyle!” ... ..
Zararlı Olanı
Biriktirmek, Patlamayı Hızlandırmaktır.
-... .. Üzüntü ve gerginlik nsan psikolojisini bozar ve gönülde boşluk
oluşur. ... .. Vücuda olumsuz etki eden zararlı maddeler gibi, olumsuz duygular
da tahrip gücü yüksek enerji taşı. ...
..
-Davranışlara yansıyan bu değişiklik, muhataplarını da tahrip etmeye
başlar ve sonuç olarak etki-tepki mekanizması, ... .. bünyede onulmaz yaralar
açar, frekansları karıştırır. Ne yazık ki bu karışıklık insanı bazen depresyona
götüren bir anafora doğru sürükleyebilir.
-İnsanlar birbirlerinin üzüntülerine kayıtsız kalırsa, sıkıntılar
paylaşılarak üzüntülerin kaynağı yok edilmezse, herkes önce kendisini
düzelterek işe başlamazsa ve Allah’ın güzel kullarına tanıdığı hakları, kendi
istediği şekilde kısıtlayarak ya da iptal ederek kendisi için öngördüğü
sınırları çizmeye kalkarsa, bu durum patlamanın habercisidir. ... ..
-... .. Bütün bu yanlış gidişin , insanın hak etmediği ağır bir faturası
vardır; “mutsuzluk.” Oysa mutluluk insanlığın güneşi gibidir.
Mutluluk; ciddi gayret ve mücadelelerle kurulmuş bir yaşama biçiminin semeresidir.
.... ..
Çoşku, Hayata Karşı
Bir Borçtur
-... .. İnsanın severek yaptığı
her şey kendisini besler. Yeni aldığı bir kitabı okuyup bitirmek, bunu eşi ve
arkadaşlarıyla paylaşmak, yeni bir giysi denemek, eşi, çocukları ve arkadaşları
için süslenmek, kendisine pasta yaptığında arkadaşlarını da çağırıp birlikte
yemek, kendine bir dondurma ikram etmek, bir demet çiçek almak, eşine
sürprizler yapıp onu ne kadar çok sevdiğini söylemek, ... .. denizin yumuşacık
kumlarında yalınayak yürümek, yağmurda ıslanmak için şemsiyesiz sokağa
çıkmak...
-... .. Tüm bu hayatı veren aktivitelerin yanı sıra dua ve Allah’la
iritibata geçmek için fırsat bilmek, yaşadığımızın ve yaratıldığımızın hakkını
en iyi şekilde verebilmek için uygun bir
anlayış ve yaşayışı tercih edebilmek de bir mutluluk kaynağıdır. Kul olmanın
idrakine varabilmektir. Hayatın küçük unsurlarıyla bu bilinç düzeyi
harmanlandığında anlamlı bir hayat çoşkjusu doğar. ... ..
Doğru Olmak Doğru
Durmakla Mümkündür
Her Gördüğümüz,
Gerçekten Görmemiz Gereken midir?
-... ..Evde aile, hem de hiç durmadan yanlışını eksiğini gösterip
“yapamadın, beceremedin” mesajı verilerek, sürekliş eleştirilip aşağıladığı ve
kimi zaman da alay ettiği çocuğuna , yıkan-bozan eleştiri biçimini miras olarak
bıraktığının farkında değildir. ... ..
-... .. Evet, hayatımızda hepimizin eksiği, yanlışı, hatası var ve olmaya
da devam edecek. ... .. Aslolan, daha iyi olmaya çalışmak ... .. “Sen zaten
daha iyisini yapamazsın ki...” mesajını vermek değil, “Evet doğru, şöyle şöyle
olmuş fakat şuna şuna dikkat edilirse daha iyi sonuç alırsın, sen bunu
yapabilirsin. Çünkü ...” ... ..
Anlaşılır Olma Sanatı
Fazla Etki İz Bırakır
-... .. “Fazla etki iz bırakır.” kuralı, hayatımızın pek çok alanında
geçerlidir. Bizi çok mutlu eden ya da çok üzen bir olayı asla unutamayız çünkü
üzerimizde etki yepmış ve iz bırakmıştır. Genelde olumlu giden ilişkilerde,
arada sırada yaşanan ufak tefek olumsuzluklar tahribat yapmaz, iz bırakmaz. Bu,
insanların psikolojik mukavemetlerine iyi gidişin hakim olmasından dolayı
böyledir. Bir farkla ki yapılan ciddi hata boyutlarda ise o zaman daha önce yapılmamış
olması zararı engellemez. Çocuğun ya da yetişkinin psikolojisi ve mukavemet
derecesi ne olursa olsun, yanlış tesir gücü yüksekse büyük tahribat yapabilir.
-... .. İnsanlar; fark edilip takdir edilen davranışları tekrarlama
eğlimindedirler. Çünkü sosyal onay, motivasyonu yükselterek şahsın kendisine
duyduğu güveni artırır. Çevremizdeki insanlar olumlu ve güzel davranışları
başkalarından takdir görmek için bile yapsalar, zamanla bunu yapmak onlarda
alışkanlık haline gelir ve giderek inanarak yapılan bir boyut kazanabilir. Onun
için iyiliklere, güzelliklere, doğrulara ayarlı ve duyarlı olmalı, aynı zamanda
bu özellikleri gördüğümüz insanlara takdir hislerimizi ifade etmeliyiz.
-... .. Vurgu uğradığı yeri pekiştirir. Tekrar etmek ise hatırda kalmayı sağlar. Yanlışı tekrar edip durmak
ve başa kakmak, eğitim değeri olan bir yaklaşım değildir. Maksat, suçluluk hissettirmeden yanlışı göstermek
ve bir daha yapılmamasını sağlamaya çalışmaksa izlenecek yol, yanlışa değil
yapılması gerekene ve çözüme
odaklanmaktır. Ona olan sevgimizi ve kendi kişisel değerini vurgulayarak
yapılan yanlışın beraberce telafisine çalışmak, en makul yaklaşım tarzıdır. Tahrip edici eleştirilerimiz, o şahsı
gönül plânında kaybetmemize sebep olabilir. ... ..
Yanında Durduğun Şey
Rengini Etkiler
-İnsanlar, hayırdan, iyilikten ve doğruluktan mutlu olacak vasıfta
yaratılmışlardır. Aynı zamanda yanlışa meyilli bir fıtratları da vardır. Bizm
hamurumuz hangi suyla yoğrulduysa, kişilik binamız hangi malzemelerle
örüldüyse biz de ona göre davranır ve
kendimize benzeyenleri daha çok tercih ederiz.
-Çocuk daha doğmadan önce, onunla ilgili taşıdığımız anlayışımızdan
tutun da ona göstereceğimiz güler yüze kadar bizden nasıl bir karşılık almışsa
kişilik yapısının tuğlaları da bunlarla oluşur. Özellikle de bizde (ailede)
gördüğü yaşama biçimi benlik özellikleriyle birleşerek çocuğun özel yapısını
oluşturur.
Biz kimlerle oturup kalkıyoruz?
Kimlere yakın kimlere uzağız?
Olaylara ne şekilde tepki veriyoruz?
-Bunların hepsi, çocuğun yeni oluşan yapısında kullanacağı kendine has
tarzın malzemeleri hükmündedir. Çocuk, oluşan bu temel üzerinde yükselerek
toplumla muhatap olmaya başlar, desteklenen davranışları gelişir, beğenilen
biri olmaya gayret eder. Kendi gözünde
de değer yargıları oluşur; bu iyi bu kötü demeye başlar. İyi gördüklerine
yaklaşmak ister ve onlarla bulunmayı tercih eder. ... ..
-Çocuk ilk dersini aileden alır. BU devredeki çocuğun gözünde her şeyin
en iyisini ailesi bilir. Özellikle de 0-6 yaşta öğrenme görmeye dayalı olduğundan
bizim aile içöinde onun gözü önünde yaptıklarımız, yaşadıklarımız çocuğun da
temel hayat bilgisini oluşturur. Elimizdeki bilgi fırçasıyla kişilik tuvalinde
oluşturduğumuz renkler, fırçası elinde bekleyen çocuğumuza, “Sen de böyle
yapabilirsin.” mesajı vermektedir. ... ..
Ben Haklıyım
-... .. Ortada bir ilişki varsa, bu ilişkinin en az iki muhatabı varsa,
olumlu da olsa olumsuz da olsa bu duruma gelinmesinde iki tarafın da dahli
vardır. Hiçbir zaman birisi tamamen haksız ya da tamamen haksız değildir;
yalnızca haklılık veya haksızlığın oranı farklıdır, ... .. Bu duruma göre, “Ben
haklıyım!” diyerek elinden geleni ardına koymayanlarımıza şu soruların
sorulması gerekir:
“Haklıyım” inancı,
hakikati aradığımız için mi oluştu?
Bilen birilerine
danıştık, araştırdık, soruşturduk da haklılılığımıza öyle mi karar verdik?
Bu inanç, “Benim de yanlışım, hatam olabilir.” denmesini niçin
engelliyor?
... ..
Haklı olmak,
başkalarının haksız olduğu anlamına mı gelir?
... ..
... .. “Sen de haklısın...” demek dine ve ahlâka
ters değilse, niçin onun tarafına geçerek sıkıntıyı ve gerginliği bitir
miyoruz? ... ..
Amacımız her halükârda haklılığımızda inat etmek mi yoksa ortamı düzeltmek mi?
Ortamı iyice
gerdikten ve zedeledikten sonra haklılığın ne anlamı kalır?
... ..
Kimi zaman da usulen “Elbette benim de hatalarım vardır.” ya
da “Evet onun da heklı yönleri var tabi
ki.” deyip de hâlâ bildiğimiz gibi davranırsak, bu kime inandırıcı gelir?
Karşımızdaki şahsı sürekli “Ben haklıyım!”
diyerek bunaltmak, onu bizim haksız yönlerimizi bulmaya ve adeta kendini
haklı çıkartacak malzeme aramaya sevk etmez mi? Ve bu, giderek birbirimizin
hata ve yanlış adına neyimiz var neyimiz yok ortaya çıkarmak anlamına gelmez
mi? Bu yaklaşım kimin işine yarar?
Ben haklıyım diye ortalığı tarumar etmek, halı olmaya yakışan
bir durum mu?
Haklılık kimi zaman
onda kimi zamanda sen de olabilir. Kişiler arası ilişkilerde ve aile
atmosferini korumak adına haklılık iddiasını bir tarafa bırakarak ilişkiyi
zedelememek için ortamı gerginlikten kurtarmak adına, “Bu durumun düzelmesi için ne yapabilirm?” diye sormak ve
eelinden geleni yapmak daha akılıca değil mi?
... ..
Haklı olmak, başkalarının yanlış davranmasına zemin
hazırlayacak bir etkilenmeye zemin hazırlayacak bir etkilenmeye sebep olursa bu
haklılığın ne kıymeti kalır?
... ..
En
güzel haklılık; haklılığını, sulh ve salâh için kullanarak gönüllere ve
akıllara şifa olacak mutevazı bir yaklaşım biçimi,ne ve sevecen bir
kuşatıcılığa dönüştürebilmeyi başarabilmektir.
Kişiler arası
iletişimde haklı olalım fakat haksız çıkarma mücadelesi içinde olmayalım.
Gönlümüzü genişletmesi ve lisanımızı düzeltmesi için Yaradan’ımıza el açıp
gayret yelkenlerini şişirerek rahmet deryasında seyredelim inşallah. ... ..
Gayret
bizden, takdir Allah’tandır.
... ..
Bardak Dolmadan
Taşmaz
-... .. “Başarının sırrı, uğraşılan konuya hakim olmaktır.” der Benjamin
Disraeli. ... ..
-... .. “Çocuğuma vurmama gerektiğini biliyorum fakat kendimi
engelleyemiyorum.”, ... .. Bir insan bir şeyi yaptığında eğer gerçekten
rahatsız oluyorsa, kendini böyle davrandıran sebeplerden tutun da başka hangi
alternatiflerin olabileceğine, hatta psikolojik danışmanlık almaya varıncaya
kadar bir dizi tedbir gündeme gelir ve bu durumdaki inan çare arar, çünkü
rahatsızdır. ... .. Yok eğer sadece şikâyet ediyor ve sadece bununla
yetiniyorsa, bu durumdan kurtulmaya fazlaca da ihtiyacı ve dolayısı ile de
gayreti yok demektir. ... ..
-... .. çözüm
aramayanlar, kendisine ve ilişki içinde olduklarına bu durumun ne kadar
zarar verdiğinin ve bu durum ortadan kalkarsa ne kadar fayda göreceğinin
farkında değildir.
-Sevmek; sevdiğinin neye
ihtiyacı olduğunu öğrenmek ve onu karşılamaya çalışmakla başlar.
-Seven... .. Sevdiğini söylemek sünnet, bir insanınmutlu olmasına katkıda
bulunmak ibadettir.
-Sevgi sadece yürekte
duracaksa, yapması gereken iyi şeylere vesile olmadığı gibi yanlışları da
engellemiyorsa, o şahıs sevgiyi tanımıyor ve varolanın sevgi olduğunu
zannediyordur.
-Çünkü bir şeyin varlığı,kendini ele veren belirtilerle anlaşılır.
-Hiç belirti vermiyorsa ya yok demektir ya da sesi çıkmayacak derecede
zayıf demektir. Bu kadar zayıflık da bir süre sonra hiç yokmuş gibi algılanmaya
sebep olur. Beslenmeyen her şeyin
giderek zayıflayıp kaybolması gibi...
-... ..İyi şeyler üretmek ve iyi şeylere vesile olmak; onları
oluşturacak sebepleri hazırlamakla ve eyleme geçirmekle mümkün olur. ... ..
Takılınca Çekmeyin
-... .. Günübirlik ilişkilerde, bazen çocuğumuz, bazen karşımızdaki
yetişkin, bazen de kendimiz farklı konulara takılabiliriz. Bazen her iki
tarafın da takıldığı olur ki bu daha da tehlikelidir.
-Çünkü birisi takıntısından vazgeçmezse, ipler kopabilir.
-Buradaki tehlike, iki tarafın da ipleri kendinden yana geriyor
olmasıdır.
-Tek taraflı olduğunda kişi, karşısındakinin takıldığını görebilir, ipi
gevşetebilir ve çözme girişiminde bulunabilir.
-Fakat iki tarafın da takılması halinde, herkes kendi haklılığını savunmaya kilitlendiği için
karşısındakinin durumuna objektif bakma şansı genellikle olmaz. Duygular öfke
denizinin dalgalarıyla boğuşuyordur artık...
-Duygu değişmeden davranış değişikliği çoğunlukla olmadığı için takılma
daha uzun sürer ve tahribat da hem daha çok hem de daha derin olur.
-Her şeyi kafasına
takmak ve hiç olmayacak şeyleri abartarak sıkıntı oluşturma yaklaşımı,
muhatabına sıkıntı yaşattığı gibi kişinin kendisine de çok zarar verir.
-Önü alınmayan bu takıntılar zamanla “obsesif kompülsif” denilen bir
çeşit rakatsızlığa dönüşebilir. Şahsın psikolojik dengelerini zamanla tehdit
etmeye başlar.
-... ..
--Oysa insan, kendini
muhatabı ile aynı safta görse karşı safta duruşun hep saldırı, eziyet ve
sıkıntı veren pozisyonu tetiklediğini bir bilebilse! Hayatı paylaştığı
eşinin; el ele ahirete yürüdüğü yoldaşı, dava arkadaşı, dahası kendi yarısı,
yani canı olduğunu bir kavrayabilse!
-O insanın yanlışları, eksikleri olsa bile onu değrli kılacak pek çok
özelliği olduğunu, görmek için
bakmadığından fark edemediğini bir anlasa...
-O zaman, yanındaki değerli yol arkadaşını kırıp üzmenin, yıpratmanın
aynı zamanda kendi gücünü, enerjisini yok etmek anlamına geldiğini, bu durumdan
kendinin de yara aldığını kavrayacak.
-Ve dahası, birbirlerine verdikleri her acı, üzüntü ve sıkıntı ile
yuvalarına darbe vurduklarını, bu darbenin de herseferinde evin temelinde ve
giderek duvarlarında çatlaklar, parçalanmalar oluşturduğunu görecekler.
-Sonra bu açıklardan gelen soğuklarla üşüyeceklerini, yıkılan bu
duvarlarla evin ev olmaktan çıkıp harabeye döneceğini fark edecekler. Bunu
erken fark edemeyenler, yuvaları yıkıldıktan sonra ne kadar tehlikeli ve yanlış
bir yönde ayak dirediklerini görüp bin pişman olacaklar, fakat işi işten geçmiş
olacak. ... ..
-... .. Peki takılıp
kalmamak için neler yapmalıyız? İbremizi; saptırmaya ve aksi yönü
göstermeye değil; doğru yöne, sevmeye, saymaya ve korumaya yöneltmeliyiz.
-Haklı olduğumuzda dahi eleştiriyi sadece muhatabımızın davranışına
yöneltmeliyiz, kişiliğine değil...
-Kimsenin kişiliğine saldırmaya, onu rencide etmeye,küçümsemeye ve
frekanslarını karıştuırmaya hakkımız yok. “Sen
iyi bir insansın, seni seviyorum; fakat bu davranışın beni şu şu yönlerden
üzüyor (bu tür davranışa
maruz kalmak beni üzüyor). Sen öyle
davrandığında ben kendimi şöyle hissediyorum ve çok üzülüyorum.” ya da “... ..” gibi
ifadelerle eleştirdiğimiz hususları ifadelendirebiliriz. Her insan Allah (c.c.) katında çok
değerlidir, eleştirimiz insanın bizzatihi kendine yönelik olmamalı.
-“Ben haklıyım!” diye tutturan eşinize karşı “Hayır! Ben haklıyım!” diye karşılık
vermek, sorunu çözmez; hatta büyütür.(Özellikle de yoğun öfke halindeyken.) “Kavga
ortamı yangın gibidir. İçine girerseniz yangın büyür ve her iki taraf da
zarar görür. Söndürmek için dışardan müdahale şarttır. Hem, “Fikir yürüterek
girilmemiş bir çıkmazdan, fikir yürüterek çıkamazsınız.”
-Öncelikle “ Çok afedersin, seni, üzmek istemezdim. doğru, haklı
olabilirsin. Lütfen rahat ol, biraz sakinleşebilirsen iyi olur. Çok özür
dilerim.” gibi sözlerle muhatabımızı sakinleştirelim.
-Bazen de bu tamamen susarak gerçekleşebilir. Fakat biraz zaman geçip iki taraf da
sakinleşince kibarca “Biraz vakit ayırabilir misin?” diye sorarak ... ..
Kendisinin bu kadar gerginleşmesinden dolayı üzgün olduğumuzu ifade edelim.
Tekrar kırıp dökmeden “Meseleyi bir de şu yönüyle ele alabilir miyiz?” diye
olayın başka boyutlarına dikkat çekelim.... ..
-Takılan çocuksa, yaş dönemi
özelliklerini de göz önünde bulundurarak, onun çocuk olduğunu unutmadan, onun
için eğitici de olabilecek yaklaşımlarda bulunmalıyız.
-İnatlaşmayı ve çocuğu zorla
sindirmeyi herkes yapabilir. Önemli olan, yerinde ve zamanında doğru
davranmayı başarabilmektir. ... .. Çocuğun gönlünü ve kişiliğini zedelemeye ne
hacet.
-“Niye ben özür dileyeyim, hep ben mi alttan alacağım, bu sefer de
barışma gayretini o başlatsın, bana ne!” mantığı çocukca bir yaklaşımdır.
Büyüdüğümüzde göreceğiz ki doğru adımı önce atanlar her zaman önde gitmiş ve iz
bırakmışlardır. ... ..
-Birbirimizin inadına
gitmek seviye kaybettirir. ... ..
-İnsanla hata yapabilir; biz de
yapabiliriz. O halde ilk yapacağımız şey, suçu karşımızdaki insanda aramak
değil, önce kendi tutum ve davranışlarımızı sorgulamak ve gözden geçirmektir.
... ..
-Takılan insan
savunmaya kilitlenmiştir. ... ..
Düğüm Oluşturmama
Sanatı
-... .. Her türlü karmaşa gibi
düğümü oluşturmak da son derece kolaydır; ilgi, bilgi ve özel beceri
gerektirmez. Yabancı otlar ve deve dikenleri de biz istemeden ve emek vermeden
büyürler. Onlar, bakımsızlık ve ilgisizliğin meyveleridir. ... .. Güzel
olmasını istediğimiz her şeye, bilinçli bir ilgi göstermemiz... ..
-Her soruna, “insana has” ve
“çözülebilir” diye inanarak bakmak, zorluklarla mücadelede, insan sabrını, iradesini, tecrübesini ve
olgunluğunu artıran fırsatlar olarak yaklaşmak, stratejik düşünenlerin
tarzıdır. İnsanı feda etmeden, yaralamadan incitmeden ve koruyarak
doğrutercihlere zemin hazırlamak, basiretli insanların işidir. Yanlışı anlayıp
terk eden her insanı, gökyüzüne kazandırılmış birer yıldız gibi görmek ve bunun
için çalışmak, erdemli olmanın bir göstergesidir. Bunun için sadece görünüşüyle
yani fiziğiyle değil, aynı zamanda kimyası ile de insan vasfı taşımanın
gerektirdiği bir donanıma ihtiyaç var.
-Kin, haset, hırs, tamah, kıskançlık, dargınlık gibi, insanın gönlünü
karartan, yükünü artırarak adımlarını ağırlaştıran negatif fazlalıklar, insanın
şu koca dünya denizinde boğulmasına zemin hazırlar.
-Oysa sadece iman, bilgi ve sevgi taşıyarak bir tüy gibi hafif olmak
sürekli yüzeyde kalmayı sağlar.... ..
Çiviyi Nereye
Çakalım?
-... .. Beyin olumlu komutlarla çalışır ve özellikle de çocuk ve
özellikle de çocuk, ne mesaj verirsek onu alır, kaydeder. İnsan zihni dikkat
çekilen tarafa yönelir ... .. Bir topluluğun önünde “Masamdaki bardağa bakmayın!” dediğinizde, daha sözünüzü
bitirir bitirmez herkesin o nesneye baktığını görürsünüz. “Yapma!” diye bir emir verildiğinde, beyin öncelikle
fiili algılar; “Ne
yapayım?” diye sorar. Bu sebeple zihnimize, yapmaması gerekenler
değil, yapması gerekenleri söylemeliyiz.
-İşte ışığın kırıldığı, suyun
yol değiştirdiği, sıkıntıların başladığı nokta burasıdır.
-Biz vurguyu olumsuzluklara yapıyoruz, onlar da kalıcı oluyor. Yani
çiviyi yanlışların üzerine çakıyor ve onları sabitliyoruz.
-“Kardeşinin saçını çekme!”
dediğimizde “çekme” eylemini yapmaya
yönlendiriyoruz.
-Bunun yerine, “Kardeşinin başını
okşa, onu sev.” demeliyiz ki beyin “sev”
“okşa” eylemlerini işleme alsın.
-“Çöpleri yere atma.” dediğimizde, beyin “Ne yapayım?” diye soruyor. Biz ise
cevap vererek yaklaşmalıyız, yani “Çöpleri
kutusuna at.” demeliyiz.
-Çocuk yalan söylemişse, hırsızlık yapmışsa “yalancı, hırsız” denmesi, çocuğun bunlara devam etmesine bir
anlamda teşvik edici etki yapar. “Ben sana güveniyorum, sen iyi
bir çocuksun, bir dahaki sefere daha dikkatli davranacağına inanıyorum ve seni
seviyorum.” denmesi, gönlündeki ezikliği tamir eder, güven ve cesaret
verir.
-Maalesef bizler, olumlu yaklaşmak bir yana, elimizde büyütecle
çocuğunhatalarını devasa boyutlara taşıyoruz, adeta hata avına çıkıyoruz.
Eksiklerini sürekli yüzüne vuruyoruz ve hatırlatıyoruz. Mesala, “Çok başarısızsın!” demek yerine, “Düzenli çalışırsan daha başarılı
olabilirsin” demeyi tercih etmeliyiz ki çocuk da zihnine “düzen” “çalışma”
“başarı” kavramlarını kodlayabilsiz.
-Biz güzel ve olumlu duygu, düşünce ve davranışların oluşması ve
yerleşmesini istiyorsak, büyüteçle hata arayacağımıza, büyüteci güzellik ve iyilikleri görmek
için kullanmalıyız. İki zayıfı olan bir çocuk mahcup bir ifadeyle
karnesini getirdiğinde “Doğru, zayıfın var, fakat şu şu derslerin de iyiymiş,
bak. Sen akıllı ve çalışkan bir çocuksun, biraz daha dikkatli çalışırsan daha
iyi sonuçlar alabilirsin...” demeliyiz.
-Bu konuda hep aklımızda bulundurmamız gereken bir şey daha var: “Bir duyguyu, düşünce ve davranışı yeniden oluşturmak ya da geliştirmek
istiyorsak, güçlü bir istek oluşturmak zorundayız.” İşte bu istekçoğunlukla
sağlıklı, yani olumlu yaklaşımlarla elde edilir. Kendisinin şartsız
sevildiğini, kendisine değer verildiğini, pek çok şeyi becerebildiğine
çevvresindekilerin inandığını bilen yetişkin,
özellikle de çocuk, çok daha iyisini
yapabilmek için samimi bir istek duyar.
-Aşağılama içeren, kıran, üzen usulsüz uyarı ve tenkitler,
değil istek uyandırmak, mevcut isteği de köreltir ve bireyi tam zıddına
yönlendirir.
-Öyleyse iki husustan birini seçmemiz gerek:
Birincisi; çivimizi, yani
sözlerimizi, nasıl bir biçimde kullanacağımızdır.
İkincisi; hangi duygu,
düşünce ve davranışı gördüğümüzde vurgu yapacağımızdır.
-Gelin hep birlikte iyi bir yönlendirme ve başarılı bir gidiş için karar
verelim ve çiiviiyi doğru noktaya çakalım, vurgunuzu doğru kurgulayalım.
*Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler ı – Saliha Erdim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder