31 Ekim 2016 Pazartesi

Rus Jeopolitiği*

Avrasyacı yaklaşım
-Kitap 393 sayfa ve eserin yayımlayan Küre yaynlarının sunuş bölümünde; Rusça aslından Türkçe’ye kazandırdığımız bu eser, Dugin’in Jeopolitiğin Temelleri: Rusya’nın Jeopolitik Geleceği başlıklı çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor deniliyor.
Önce kitabın arka yüzü sonra sunuş bölümünden başlayarak kısa alıntıları paylaşalım:
-Aleksandr Dugin  (d.1962) 1998-2004 arasında Duma başkanlığna strateji ve jeopolitik konularında danışmanlık yaptı. 2002-2003 yıllarında Avrupa Birliği Partisi’nin liderliğini yürüttü. 2003 yılında Uluslararası Avrasya Hareketi’ni kurdu. 2002’den beri Izvestiya, Literaturnaya Gazeta, Vremya Novestey gibi ulusal yayın organlarında köşe yaarlığı yapan Dugin’in, çok sayıda makale, kitap ve çevirisi bulunuyor. Dugin, SSCB sonrası dönemin en etkin düşünürü olarak anılıyor.
-Arka kapak tanıtımında; “Rus stratejist Aleksandr Dugin’e göre, bir mekan falsefesi olarak jeopolitik, modernitenin tarihselciliğine karşı postmodern çağın geliştirdiği en önemli enstrümanlardan biridir. Dugin, insanlığın mekân faktörüyle karşılılı ilişkisi olarak tanımladığı jeopolitik çerçevesinde Rusya’nın küresel ve medeniyetler arası konumunu anlamlandırmaya çalışıyor.
-Ona göre, Asya ve Avrupa gücü olarak medeniyeler arası bir kavşakta yer alan Rusya’nın bu imparatorluk iddiasını sürüdürebilmesinin tek yolu, Avrasyacı jeopolitiğin diriltilmesidir. Avrasyacılık sadece Rusya’nın değil, Atlantik eksenli batı ittifakına karşı Avrasya güçlerinin yükselişinin vazgeçilmez stratejisidir.
-Rus Avrasyacılığının sözcüsü Dugin, çoşkulu kalemiyle-başta Türkiye olmak üzere- bölgesel güçlere bakışını, Batı- Doğu ilişkilerini ve geleceğin dünyasında Rusya’nın yerini konumlandırmaya çalışıyor.”
-Kİtabın ilerleyen bölümlerinde Türkiye'yi birlikte hareket ederek  NATO ve ABD'nin liderliğindeki Atlantikçi yapıdan uzaklaşmaya ikna etmeye çalışan, hatta bazı yerlerde aba altından sopa gösteren / tehdit algısı ortaya çıkaran vurgular da yapılıyor. 
-Sonrasında da; yazarın Avrasya İmparatorluğu veya Yeni İmparatorluk olarak tanımlamaya çalıştığı oluşumun, "uzak

30 Ekim 2016 Pazar

Ağacın Kurdu *

TSK’da Şakirtlerin İşgali mi?
Fethullahın Askerleri 15 temmuz 2016 Darbe Girişiminin Şifrelerini açıklayan Kitap 304 sayfa. Eserin yazarı E. J. Kurmay Albay Mustafa Önsel’in kitabın arka kapağındaki tanıtımı -... .. Milli ordu bu topraklarda yaşamamızın güvencesidir. Ordu içinde herhangi başka bir hiyerarşik yapıya bağlılık millilik vasfını yok eder. Buna müsaade etmek ihanettir....”
*12 Eylül öncesi Harbiye’de yaşanan “Devrimci”, “Ülkücü” ayrışması nasıldı?
*Harbiye’de hangi devreye “Kızıl Devre” deniyordu?
*Şakirt kime denir?
*”Artık şakirt olmayan o okullara giremez” diyen yüksek rütbeli subay kimdi?
*Kimler Medine Sözleşmesini henüz imzalamadık, o halde yapılan her şey mübahtır diyor?
*Harbiye’de korkunç yıllarda (2008-2014) neler yaşandı?
   -Şok mangalarında yaşanan işgenceler...
   -İşkence sonucu ölen, intihar eden, atılan veya ayrılmaya zorlanan harbiyeliler...
   -Domuz bağları, dayak , hakaret...
*Gay Tayfa iftiralarıyla başlayan süreç ve Deniz Kuvvetlerine yapılan saldırılar nasıl gelişti?
*Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı sorgu odasından çıkan bir subay neden intihar etti?
*GATA’da Fethullahçı yapılanmanın boyutları nedir?
*Askeri Yargıda neler oluyor?
*Fethullahçı örgüt niçin askeri yargı ve tıbbiyeyi ele geçirmek istiyor?
*Genelkurmay Erdoğan’a darbe yapar mı?
*Necdet Özel casusluktan yargılanır mı?
 Ve daha birçok soru ve cevabı...
Gerçeklerle yüzleşmeye hazır mısınız? ....

27 Ekim 2016 Perşembe

Yaşadıklarım Paylaşamadıklarım *

-E.Tuğg. Ünal Karaosmanoğlu kitabının arka yüzündeki tanıtmda aşağıdaki soruları dile getiriyor:
*MOBESE kurulması ve jandarmanın sorumluluk sahalarının polise devri neyin işaretiyd,?
*”Askeri Vesayeti” kaldırmak adına neler oldu?
*Emniyet ve Yargı içerisindeki paralel yapı mensupları nasıl işbirliği yaptı?
*Silvan saldırısının bilinmeyenleri nelerdir?
*”Toplam Kalite Yönetim çalışmaları” kimler tarafından nasıl soruşturmaya dönüştürüldü?
*Adana İl Jandarma Komutanlığı’nda FETÖ’nün izleri tespit edildiği halde neden müdahale edilmedi?
*MİT TIR’larını durduran savcılar nasıl kumpas hazırlığına girdiler?
*FETÖ, TSK aleyhinde yayın yapan internet sitelerini nasıl kullandı, kimler istifade etti?
*(E) Org. Necdet Özel ödül töreninde ne demek istedi?
-Bir Jandarma Generalini kurumdan ayrılmaya götüren nedenler nelerdi?
Kitap ilgi çekici, olayların tarih sırasına göre anlatıldığı “ceride” şeklinde. Ülkemizde ağırlıklı gündem oluşturmakta olan sorunların perde arkasına ışık tutuluyor. Konu ile ilgilenenler için kaynak bir eser. Takdir edilmeye değer... emeğin eseri bir kitap: Kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. Anılan dönem, Büyük Ortadoğu Projesi’nde dikte edilen “Ilımlı İslam Politikası” adına Fethullah Gülen hareketinin yaygınlaştırıldığı dönemdir.
-... .. (E.) Org. teoman Koman... .. MİT Müşteşarlığına gelmesi... ..
-(E.) Org. Rasim Betir... ..
-(E.) Org. Işık Koşaner... ..
-(E.) Org. Necdet Özel... ..-(E.) Org. Necdet Özer, Jandarma Genel Komutanı olmadan önce, Diayarbakır Jadarma Bölge komutanı olduğum (2009-2010) dönmede, Malatya da 2’nci Ordu komutanıydı.  Teröristle mücadelede daha önce “Ara-Bul-Etkisiz Hale Getir” (aktif bir uygulamakonsepti uygulanırken kendi döneminde ”Bekle-Gör-Etkisiz Hale Getir” (savunmayı esas alan pasif bir uygulama) konseptinin uygulanmasını sağlamıştır.

19 Ekim 2016 Çarşamba

İhanet ve Darbe *


Emperyalizmle el ele
-Kitap 346 sayfa. Eserin arka yüzündeki tanıtımda; “FETÖ, sadece empeyalizmin hizmetinde, ihanet içinde bölücü ve yıkıcı bir örgüt değil, aynı zamanda uluslararası bir dolandırcılık şebekesidir. Bu kitapta, kuzu postuna girmiş bir çakalın, dün devlet memurları, milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları tarafından övgüler yağdırılırken; bugün, doğduğu evin umumi tuvalet yapılmasına giden sürecini okuyacak, hayretler içinde kalacaksınız.” deniliyor.
-Yakın tarihimizden başlayarak 15 Temmuz darbe girişimine giden hain girişimin öncesinden başlayan ve dikkati çeken ayrıntılara yer verilen kitapta; ”Gülen Cemaatine ilişkin ana soruşturmayı yürüten Ankara Savcısı Serdar Coşkun 15 Temmuz'dan iki gün önce mahkemeye sunduğu iddianamede, darbe uyarısı yaptı” başlıklı haberini de doğrulayan detaylar ele alınmış.
-Kitapta ve aşağıdaki ‘link’de  yer aldığı üzere FETÖ/PDY örgütü hakkında yapılan açıklamalar konuyu anlamamıza yardım ettiği kadar yeni soruları da akla getiriyor. (http://www.cnnturk.com/turkiye/savci-serdar-coskun-darbeyi-2-gun-onceden-uyardi)
-‘Link’de yer alan habere göre “Hürriyet Gazetesi... ..  , Fethullah Gülen Cemaati ana iddianamesinde, “Cemaat imamları, gizli emellerini gerçekleştirmek yani devleti tamamen ele geçirerek, istedikleri siyasal sistemi kurabilmek için faaliyete geçerek darbe senaryosunu ortaya koymuşlardır” değerlendirilmesi yapılmış. ... .. Aynı haberin devamında; “... ..  İddianamede, FETÖ’nün nihai hedefinin, “Kainatı yönetmek” olduğu, buna göre her kurum ve kuruluşa sızmayı amaçladığı savunularak, ... ...
Egemen tek güç olmak
“Örgütün nihai hedefi, başta Türkiye olmak üzere ‘dünya üzerinde bir hegemonik güç haline gelerek devletleri perde gerisinden yönetmek’ dünya ve Türkiye üzerinde egemen tek güç haline gelebilmektir. Örgütün yöntemi, devlet kurumlarını, yerleştirdiği mensupları ile ele geçirip perde gerisinden devleti örgüt amacı yönünde yönlendirip yönetebilmektir.

16 Ekim 2016 Pazar

Jan Dark *

Jan Dark ; Yüzyıl Savaşları boyunca İngiltere'ye karşı ülkesi Fransa'ya memleketi Lorraine'deki cephelerden başlayarak manevi anlamda büyük destek olan ve sonradan ünü Fransa'nın dört bir yanına yayılmış bir Fransız Katolik azizesidir. Fransa'nın kuzey doğusundaki Meuse Irmağı'nın üzerinde bulunan Domrémy köyünde 5 çocuklu bir çiftçi ailesinin ortanca çocuğu olarak doğdu. Babası Jacques d'Arc, köyün en önde gelen çiftlik sahiplerinden biriydi. 
12 yaşındayken St. Catherine, St. Margearet ve St. Micheal tarafından Fransa Kralı VII. Charles ile Yüzyıl Savaşları esnasında İngiliz hakimiyeti altındaki Fransa'yı koruması için vizyonlar aldığı söylemiştir. Aldığı vizyonların sıklaşmasının sonucunda yaşadığı dönemde çok riskli bir karar olmasına rağmen 16 yaşında evinden ayrılmıştır. VII. Charles ile görüşmüş ve Poitiers'de din adamlarından oluşan kurulda bir takım sınavlardan geçtikten sonra kral tarafından verilen izinle Fransa Ordusu'nda Orleans Kuşatması'na katılıp İngilizlere karşı savaşmıştır. Bir dizi zaferli savaştan sonra 23 Mayıs 1431 tarihinde, Compiègne'de İngiliz hizipleri tarafından yakalanıp İngiliz yanlısı Beauvais Piskoposu Pierre Couchon'un başkanlığındaki bir engizisyon mahkemesinde erkek giysileri giyip savaşan ve gaipten sesler duyan bir kâfir olduğunu öne sürülerek henüz 19 yaşındayken 30 Mayıs 1431 tarihinde Rouen kentinde 10.000 kişinin toplandığı Vieux-Marchè meydanında diri diri yakılmıştır. Ölümünden 490 yıl sonra öldürme kararını veren aynı kilise tarafından azize ilan edilmiştir. Jeanne D'arc, Fransa'nın Koruyucu Azize' si ve Orleans Bakiresi olur. Ve St. Denis, St. Tours Martin, St. Louis, St. Michael, St. Remi, St. Petronilla, St. Radegund ve St. Lisieux Thérèse  ile beraber önemli azizelerinden sayılır.
Ölmeden önce ve öldükten sonra adını korumak için görülmüş tüm mahkeme kayıtları bugün Fransa Millî Kütüphanesi'nde saklanmaktadır. Yaşadığı tarihteki diğer kişiler ile kıyaslandığında, hakkında en çok şey bilinen kişilerden biridir. Jan Dark bugünFransa'nın en önemli azizelerinden ve kutsal ikonlarındandır. Hayatı edebiyatta ve sinemada yoğun şekilde konu edilmiştir.
Cep kitabı büyüklüğündeki eser yazar Vedii İlmen’in kitabın arka yüzündeki tantımdan da anlaşılacağı üzere; Jan Dark’ın yaşam öyküsünün oyun biçimine Getirilmiş halidir.

4 Ekim 2016 Salı

Bilinmeyen LOZAN *

-... ..Taha Akyol kitabının aka yüzündeki tanıtımda; “Lozan Anlaşması sadece sınırları belirleyen bir barış anlaşması değildir. Bu çetin müzakereler sırasında kapitülasyonlar, azınlıklarınstatüsü, dış borçlar ve laiklik gibi konularda çok tartışılmıştır.
-Bunlar iki yüzyıllık “Şark Meselesi”nin sorunlarıdır ve Lozan’da sonuca bağlanmıştır.
-Lozan’ın “emsali görülmedik bir zafer”, bir “hezimet”, hatta bir “infaz” olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede siyasi tartışmalar hâlâ devam ediyor. Bu tür değerlendirmeler daha çok günümüzdeki siyasi tartışmaların Lozan’a taşınmasının sonucudur., araştırmalardan ziyade siyasi önyargıları yansıtmaktadır.
-Kitap 334 sayfa ve geçmişte yaşanan tarihi süreçlerin bugünümüzü etkilediği kadar,  vekalet savaşları ve terör şekliyle devam ettiğini anlaybiliyoruz.
-Taha Akyol; kitabın “önsöz”ünde ; “Lozan Anlaşması’na olumlu veya olumsuz bakıyor olabiliriz. Fakat önemini inkâr etmek mümkün değildir. Zira yenidenTürkiye’nin uluslarası hukuktaki kuruluş senedidir. Lozan sıradan bir barış anlaşması değildir. Bu anlaşmayla sadece barış sağlanmış ve sınırlar da çizilmiş değildir.
-Dahası Lozan’da kapitülasyonlar kaldırıldığında yerine nasıl bir hukuki statüsünün ne olacağı konuları tartışılırken laiklik de gündeme gelmiş ve Ankara yetkililerilaiklik kelimesini ilk defa Lozan’da kullanmışlardır.
-Lozan müzakerelerinin ve anlaşmasının çok yönlü olması, hakkındaki tartışmaların da çok boyutlu olmasına yol açmış, Lozan’ın “emsali görülmedik bir diplomatik zafer” olmasından, Lozan’ın , bir “hezimet”, hatta “infaz” olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede tartışmalar yapılmıştır. ... ..”vurgusu yapılmaktadır.
Lozan’a giden zorlu yol
İzmir, Mudanya, Çanakkale
Gazi İsmet paşa’yı seçiyor
“Amatör diplomat” ve İngiliz istihbaratı
Lozan’da sınırlar ve laiklik
Lozan’da en sıcak günler

2 Ekim 2016 Pazar

Mantık Al-Tayr *

-Feriüddin Attâr (1140 civarı-1220 civarı): Klasik Fars edebiyetının 12. yüzyıl sonu-13. yüzyıl başındaki en önemli şair düşünürlerindendir. İlâhiname ve Tezkiret-üt Evliya gibi eserlerinin yanı sıra, en tanınmışmesnevisi sayılan Mantık Al-tayr, Mevlâna dahil kendinden sonraki pek çok büyük şairi etkilemiştir. Attâr, u eserinde yolun ve yolculuğun kişileri bulmak istediklerinin ta kendisi kıldığını etkileyici biçimde göstermiştir.
-Kitap 377 sayfa.  Farsça aslından çeviriyi yapan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “önsöz”ünde; kitabın 4931 beyit olduğu vurgulanıyor. Bütün eserde, arada münasebet düşünülerek anlatılan hikâyeler de dahil olmak üzere mantıki bir teselsül vardır. Konu şudur: Kuşlar bir araya toplanıp “Bu zamanda hiçbir ülke padişahsız değil... bundan böyle bizim de padişahsız kalmamız lazım. Padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. Kendimize bir padişah seçelim” diyorlar. Bu sırada hüthüt geliyorve kendisinin Süleymen Peygamber’in mahremi ve onun postacısı olduğunu söyleyip, “Sizin zaten bir padişahınız var, ama haberiniz yok. O bize bizden yakın da biz ondan uzağız. Daima padişah O’dur. Adı Simurg’dur., binlerce nur ve zulmet perdeleri ardındadır. Gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. Kuşların her biri bir çeşit özür getriyorsa da, hüthüt hepsine de birer bire kandırıcı, inandırııcı doğru cevaplar veriyor. Bunun üzerine hepsi birden hüthütü kendilerine klavuz yapıp yola düşüyorlar. Yolda hepsi yorgun, bitkin bir hale geliyor. Gene birer birer itiraza kalkışıyorlar. Hüthüt bırakmadan, yorulmadan her itiraza cevap veriyor ve önlerinde “istek, aşk, marifet istiğna, tevhid, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları aştılar mı, artık Simurg’a ulaşacaklarını söylüyor. Gene gayrete gelip yola düşüyorlar. Fakat kuşların kimisi yoldaki hicaplarda kalıyor, kimisi yem isteğiyle bir yere dalıyor, kimisi aç sususz can veriyor. Nihayet yüzlerce kuştan ancak otuz kuş, bu vadileri aşabiliyor. Bunlar, Simurg’u soruyorlar, tam bu sırada bir postacı gelip Simurg’u istediklerini anlayıncca önlerine birer kağıt parçası koyup okumalarını söylüyor.Okuyunca bütün yaptıklarının  bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşıyorlar. Bu sırada Simurg da tecelli ediyor. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve Simurg’dan, yani mana bakımından otuz kuştan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün hayretlere dalıyorlar. Simur’dan bir ses geliyor: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz  o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır!” Hâsılı bu makamda hepsi Simurg’da fani oluyorlar, artık ne yol kalıyor, ne yolcu, ne de klavuz!

1 Ekim 2016 Cumartesi

Zihinselleştirme ve Psikosomatik *

-Kitap uzman seviyesinde ve konuya ilgi duyanlar için 58 sayfalık el kitabı özelliği taşıyor. Kitabın çevirisini yapan A. Elif Yavuz Sever’in çok anlaşırlığı kolay bir tercüme yaptığını söyleyemeyiz. Kitabın arka yüzündeki tanıtımda yazar Pierre Marty; “Zihinselleştirme, Freud’un çalışmalarında doğrudan ele alınan bir konu, değildir, şüphesiz ki Freud dönemine özgü olarak belirli tipteki patolojik örgütlenmeler ile çalışmıştır: Zihinsel nevrozlar ile klasik zihinsel nevrozlar ruhsal tasarımlar bir bütün olarak zengin görünmektedir. Nitelik ve niceliği ise özellikle dikat çekici değildir.
-Bunula beraber, 1915 tarihinden itibaren Freud’un, bilinçötesini bü
ütünüyle tasarımların göstergesi olarak birinci yerleştirmenin içinde konumlandırdığı zihinsel işleyişin kendisi ve yerine dair keşifleri olmasaydı, şüphesiz zihinselleştirme kavramı da ortaya çıkmayacaktı.” diyor.
-önce çevirenin “önsöz”ünden ve devamında kitapta dikkat çeken bölümlerden kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. ilk başta her şey biyolojik temelli olarak düşünülebilir. daha sonra ruhsallığa geçilir. Dürtü de aynen bu şekilde uyarılmaların mirasını devam ettirmektedir. Her bir dönem diğerinin mirasçısıdır. Fiziki uyarılma yerini ruhsal uyarılmaya bırakmaz onun içinde kendi izlerini taşımaya devam eder. Dürtü uyarılmaları da yönetmektedir. Cinsellik Üzerine Üç Deneme bunun en iyi göstergesidir.
-Bu da bize dürtünün puzzle gibi değişik kısımlardan oluştuğunu göstermektedir. ... ..
-... .. Groddeck “altbenlik (id) terimini kullanarak her hastalığın altbenlikten geldiğini bu nedenle her tür problemi psikanaliz ile tedavi ederekhastalıkların tek tip etiyolojisi olduğuna inanır. ... ..
-Pierre Marty ve çalışma arkadaşları o zaman kadar olan tutumlardan çok farklı bir yerden ruh-beden bütünlüğü ve ruhsal süreçleri izleyerek anlama yolunu açar. ... ..
-Marty ve çalışma arkadaşları dürtüyü anlamakta   ve tanımlamakta enerji kavramından hiç bir zaman uzak kalmadılar; ruhsal hayat ve dürtülerin akıbetinde bedendeki temel olan enerjiyi kabul ettiler. Enerjinin izlediği tüm hareketler dürtüyü açıklamaktaydı. Hastaların oral, anal, genital alandaki işleyişlerini dürtüsel bağlarını anlayarak tedavi etmeye çalıştılar. ... ..  Düzensizlşetirici tüm eylemler libidonun azaldığını bize gösterir. ... ..

Küçük Kırmızı Aşk Kitabı *

Ne tesadüf
... .. gerçek sevgi bir talih oyunu değildir.
-Sevgiyi bulmuş ve sürdüren kişilerin de hayatında bir zamanlar bu sevgiyi yaşadıkları sevgilileri, eşleri yoktu. Şimdi var. ... ..-Yağmur belli koşullar altında yağar. Ağaçlar belirli koşullarda meyva verir, bitkiler belirli koşullarda çiçek açar. Doğada her şeyin koşulları, yasaları var; sevgiyi bulmanın ve korumanın da.
Aşk nedir?
Üç ‘Aşık’ Beyin
Eski Beyin Nasıl Muhakeme Eder?
Eski Beyin İçin Zaman Yoktur
Nasıl Aşık Oluruz
-... .. Âşık olmanın temel nedei eski beynimizin, partnerimizi ebeveynimizle karıştırmasıdır.
-Âşık olduğumuz kiş, bizi yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşır. Eski beyin “ebedi şimdi”de olduğu ve dış dünyayı bir sis içinde algıladığı için, çocukluk ortamını yeniden yaratmaya çalışır. Çünkü çocukluğumuzda yaşadığımız psikolojik ve duygusal incinmeleri telafi ederek kendini iyileştirmeye çalışır. ... ..
-Çocukluk travmalarının ille de devasa boyutlarda olması şart değil. En iyi koşullarda büyümüş olsak bile, görünmez incinmelerle dolu oluyoruz. ... ..ebeveynlerinde olmayan özellikleri seçmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli.
-... .. Mantıken  insanlar eş, sevgili seçiminde ebeveynlerinde olmayan özellikleri aramalı değil mi?
-Terk eden ebeveyn yerine, güvenilir bir eş seçilmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli. Alklolik ebeveyn yerine alkol kullanmayan eş seçilmeli.

-Ama bu  muhakemeyi yeni beyin yapar. Eş seçimini ise eski beyin yapar. Zaman boyutu olmayan eski beyin. Çünkü eski koşulları yeniden yaratıp, anne babayı “düzeltmek” ister.

Sınırlar Arasında *

Kitabın 1. baskısı 2006’da yapılmış. Yazar 2002 ve 2005 yılları arasındaki gözlemlerini anlatıyor. Ülkemizdeki bir çok ailenin ortak geçmişi; bugünkü topraklarımızın dışında kalan ve Osmanlı döneminde egemenlik kurduğumuz, ancak İmparatorluğun dağılma süresinde ise terk etmek zorunda kaldığımız coğrafya ile ilgili. Gönülerimiz hala oralarda.
-Kitabı okuduğumuzda eski Osmanlı coğrafyası ile ilgili duygularımızın tekrar canlandığını ve hüzünlendiğimizi hissediyoruz.
-Bilinmesi gereken bir diğer husus ise madalyonun ters yüzü; Bir zamanlar sahibi olduğumuz bu topraklarla ilgili tarihi süreç bütün hızı ile devam ediyor. Günümüzde Balkanlarda olup bitenler ve Ortadoğu’da yaşanan insanlık dramları anlatılıyor.
-Osmanlı coğrafyası parçalandığında Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan ve eski topraklarımızda yaşamlarını sürdüren insanımızın öykülerini okurken; olup bitenlerin arka planındaki büyük oyunu anlamaya çalışıyorsunuz.
-Kısa alıntıları paylaşalım; Bulgariztan’ın Kırcaalisi, Yunanistan’ın Gümilcinesi, Makedonya’nın Kocaali’si Ya da Suriye’nin sınır köylerinde yaşayan insanımız...
-Batum’da, Kırım’da kekük’te; İran’da kuşaktan kuşağa aktarıan anılar...
-Yazar Banu Avar’ın anneannesi Balkan Harbi’nin dehşet dolu göç dalgalarında Selanik ile İstanbul arasında bir yerde doğmuş. Dedesi bir Manastır göçmeni.
-Babasının babası Bahatin Bey Dağıstan doğumlu. Küçük bir çocukken İstanbul’a getirilmiş.Yıldız Srayı’nda büyümüş. Çerkez göçmeni Nazmestan Hanım’la evlenmiş, iyi bir asker olarak ün yapmış, ünlendikçe de birilerinin gözüne batmış ve sonunda Halep’e sürgün gönderilmiş. Babasının doğumyeri Halep. O doğduğu yıl yani 1893’te Halep bir Osmalı vilayeti...
-Halası bir Trablusgarplıya varmış. O da Osmanlı’nın bir başka vilayeti.
Avrasya coğrafyasında her yer birbirine benziyor.
-Balkanlar’da, Karadeniz çevresinde, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da son iki yılda gittiğim 45 ülkede ortak özelllikler vardı. En bariz özellik bu ülkelerdeki bir avuç insanın giderek zenginleşmesi ve geride kalan nüfusun hızla yoksullşmasıydı. Bu