-Feriüddin Attâr (1140 civarı-1220 civarı): Klasik Fars edebiyetının 12.
yüzyıl sonu-13. yüzyıl başındaki en önemli şair düşünürlerindendir. İlâhiname
ve Tezkiret-üt Evliya gibi eserlerinin yanı sıra, en tanınmışmesnevisi sayılan
Mantık Al-tayr, Mevlâna dahil kendinden sonraki pek çok büyük şairi
etkilemiştir. Attâr, u eserinde yolun ve yolculuğun kişileri bulmak
istediklerinin ta kendisi kıldığını etkileyici biçimde göstermiştir.
-Kitap 377 sayfa. Farsça aslından
çeviriyi yapan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “önsöz”ünde; kitabın 4931 beyit olduğu
vurgulanıyor. Bütün eserde, arada münasebet düşünülerek anlatılan hikâyeler de
dahil olmak üzere mantıki
bir teselsül vardır. Konu şudur: Kuşlar bir araya toplanıp “Bu zamanda hiçbir
ülke padişahsız değil... bundan böyle bizim de padişahsız kalmamız lazım.
Padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. Kendimize bir padişah seçelim”
diyorlar. Bu sırada hüthüt geliyorve kendisinin Süleymen Peygamber’in mahremi
ve onun postacısı olduğunu söyleyip, “Sizin zaten bir padişahınız var, ama
haberiniz yok. O bize bizden yakın da biz ondan uzağız. Daima
padişah O’dur. Adı Simurg’dur., binlerce nur ve zulmet perdeleri ardındadır.
Gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. Kuşların her biri bir çeşit özür
getriyorsa da, hüthüt hepsine de birer bire kandırıcı, inandırııcı doğru
cevaplar veriyor. Bunun üzerine hepsi birden hüthütü kendilerine klavuz yapıp
yola düşüyorlar. Yolda hepsi yorgun, bitkin bir hale geliyor. Gene birer birer
itiraza kalkışıyorlar. Hüthüt bırakmadan, yorulmadan her itiraza cevap veriyor
ve önlerinde “istek, aşk, marifet
istiğna, tevhid, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha
bulunduğunu, bunları aştılar mı, artık Simurg’a ulaşacaklarını söylüyor. Gene
gayrete gelip yola düşüyorlar. Fakat kuşların kimisi yoldaki hicaplarda kalıyor, kimisi yem isteğiyle
bir yere dalıyor, kimisi aç sususz can veriyor. Nihayet yüzlerce kuştan ancak
otuz kuş, bu vadileri aşabiliyor. Bunlar, Simurg’u soruyorlar, tam bu
sırada bir postacı gelip Simurg’u istediklerini anlayıncca önlerine birer kağıt
parçası koyup okumalarını söylüyor.Okuyunca bütün yaptıklarının
bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşıyorlar. Bu sırada Simurg da
tecelli ediyor. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve Simurg’dan,
yani mana bakımından otuz kuştan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün
hayretlere dalıyorlar. Simur’dan bir ses geliyor: “Siz buraya otuz kuş
geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır!” Hâsılı bu makamda
hepsi Simurg’da fani oluyorlar, artık ne yol kalıyor, ne yolcu, ne de klavuz!
Attâr, “Mantık
al- Tayr”ıyla temsili bir surette “Vahdet-i Vücut (Varlık Birliği) inanışını
anlatmaktadır. Kuşlar, salikler, hakikat yolunun yolcularıdır.
Hüthüt de
klavuzları, yani mürşittir. Simurg, Tnarı’nın zuhur ve taayyünüdür ki, bu zuhur
ve taayyün, kendilerinden ibarettir ve gerçek birliğe ulaşan, halkın Hakk’ın
zuhuru, Hakk’ın da halkın bütünü olduğunu anlar.
Attâr, “Mantık
al – Tayr”da hühüt ağzından halkın itirazlarına cevap verirken münasebet
düşürerek hikâyeler söylemektedir. Bu
hikayelerin bir kısmı geçmiş erenlere ait menkıbelerdir ki , bunların hepsini
“Tezkiret ül Evliya”sında buluyoruz. ...
..
-Attâr
bizce halk hikâyelerini tespit etmiştir. Mevlâna da bu yolda Attâr gibi hareket
etmiştir. ... ..
-Attâr’ın
hikâyeleri, Türk hikâyelerinin ve Bektaşi fıkralarının menşelerini tespit
bakımından ayrıca büyük bir değeri hazidir. ... ..
-... .. Bu
bakımdan eser, Mesnevi’ye hiç
benzemez. Melâna bir hikâyeden başka bir hikâyeye, ondan diğer bir hikâyeye,
ondan başka bir hikâyeye, o hikâyeden de bir başka hikâyeye atlar ve nihayet
ilk hikâyeye döner. Hikâyeyi anlatırken
birdenbire sözü alır, kendi ruhi haletlerini adeta kanlı gözyaşlarıyla tespite
başlar. ... ..
-... .. “Mantık al Tayr”, Vahdeti Vücud’un ilmini
yapmayan ve adeta halka, halkın anlayacağı hikâyelerle bu felsefeyi sunan
serbest, fakat tamamıyla mantıki düşünceli ve temkinli vir sofinin
eseridir..-Mesnevi’deki derin ve hudutsuz kelam, felsefe, tefsir, hadis,
fıkıh... bilgilerine, blhassa aşka ve cezbeye dayanan, bir devrim değil, bir
ümmetin kültür âleminin alsini ve bir insan ruhunu, insalığın bin tezahürünü “Mantık
al –Tayr”da bulmak imkânı yoktur. ... ..
-Kitaptan
kısa alıntıları paylaşalım:... .. Dudu kuşuna altın gerdanlık taktı... hüthütü
haber çavuşu dikti, kılavuz yaptı.
-Önce bir bak hele... Âdem’in başına neler geldi; zamanlarca
yasa, mateme düştü... neler çekti, neler!
-Sonra âlemi tufana veren Nuh’a bak...binlerce yıl
kâfirlerden neler gördü.
-Sonra aşka düşen, mancınığa binen, ateşi yurt edinen
İbrahim’e;
-Nefsi, sevgilinin civarında kurban olan yaslı İsmail’e;
-Belalara uğrayan, oğlunun derdiyle gözleri ağaran başı
dönmüş Yakub’a;
-Kulluk eden, kuyuya atılan, zindanlarda hapsedilen Yusuf’’a
ve padişahlığına bak!
-Sonra sitemler çeken, kurtların derdiyle kapı önünde kalan
Eyyub’u;
-Yolunu yitiripayrı düşerekbir zamancağız balık karnında yurt
tutan Yunus’u;
-Dünyaya gelir gelmez beşiği tabut, dadıısı Firavun olan
Musa’yı;
-Ciğerinin hararetiyle ateşi mum gibi eriten ve demirden
zırhlar yapan Davud’u gör!
-Derken tahtını yel götüren, herkesi hükmü altına alan ...
fakat sonunda saltanatı yellerle giden, yerini devler tutan Sultan Süleyman’a
bak!
*Mantık Al-Tayr – Feriüddin Attâr
*Mantık Al-Tayr (Kuş dili)
**Simurg mitosundan, yani diğer adıyla Zümrüd-ü Anka
kuşundan Pers mitolojisi diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de
bahsedilmektedir. Türk mitolojisinde ‘Tuğrul kuşu’ olarak da bilinir. Bu kuşun
öleceği zaman, bir tür ateş olup kendi kendini yaktığı ve kendisinden yeniden
doğduğu söylentiler arasındadır.
Mistik kuş Simurg,
Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir.
İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez
tanık olmuştur. Bir antik İran tanımında ise, kendisini alevler kaplayana kadar
1700 yıl yaşadığından, ölümsüz olduğundan ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası
olduğundan bahsedilmiştir. Sasani Persler Simurg’un yere bereket bahşedeceğine
ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Simurg’un
tüylerinin bakır renginde olduğu söylenmiştir. Onun iyilik sever bir doğası
olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi
edeceğine inanılırdı.
Efsaneye göre
kuşların hükümdarı olan Zümrüd-ü Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her
şeyi bilirmiş
Kuşlar Simurg’a
inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden
onu gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve
sonunda umudu kesmişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan
Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un
kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar
toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler
için yardım istemeye karar vermişler.
Kaf dağına varmak
için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, Bu vadilerin her biri bir
diğerinden daha çetinmiş. Birincisi; İSTEK, ikincisi; AŞK, üçüncüsü; MARİFET,
dördüncüsü; İSTİSNA, beşincisi; TEVHİD, altıncısı; ŞAŞKINLIK ve yedincisi
; YOKOLUŞ vadileriymiş.
‘Yedi vadi üzerinden
uçtukça sayıları gittikçe azalmış.’
uşlar,
hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar,
dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve
düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’
uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi
‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi
hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.
Önce Bülbül geri
dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim
tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki
krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu
bataklığını özlemiş…
Sonunda sırrı,
sözcükler çözmüş: Farsça ‘si’, ‘otuz’ demektir. ‘Murg’ ise ‘kuş’.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi
‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yokoluş Vadisi’nde’ bütün
kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş
kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki ‘Simurg – otuz kuş’ demekmiş.
Onların her biri birer Simurg’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve
gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Efsanenin
üzerinden günümüz insanına baktığımızda, eş zamanlı olarak bizler de kendi öz
benliğimizin farkına vararak, bilincimizde kim olduğumuzun farkındalığına
uyanarak kendimizi yeniden var etmeye çalışmıyor muyuz? Bunun için önce kurban
olduğumuzu farkedip, şaşkınlıkla uyanış ile kurban bilincini deneyimleyip,
egolarımızı farkedip, onlarla başetmeyi öğrenip , yine yeniden ego benliğimizi
yok ederek öz benliğimizi ortaya çıkarmaya çalışmıyor muyuz?
Her
birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve
kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Kendi içimizde bizi bize esir eden
yanlarımızı farketmedikçe bunu başaramayacağız. Oysa ki şimdi, bu an her
birimiz için kendi gökyüzümüzde uçmak zamanıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder