2 Ekim 2016 Pazar

Mantık Al-Tayr *

-Feriüddin Attâr (1140 civarı-1220 civarı): Klasik Fars edebiyetının 12. yüzyıl sonu-13. yüzyıl başındaki en önemli şair düşünürlerindendir. İlâhiname ve Tezkiret-üt Evliya gibi eserlerinin yanı sıra, en tanınmışmesnevisi sayılan Mantık Al-tayr, Mevlâna dahil kendinden sonraki pek çok büyük şairi etkilemiştir. Attâr, u eserinde yolun ve yolculuğun kişileri bulmak istediklerinin ta kendisi kıldığını etkileyici biçimde göstermiştir.
-Kitap 377 sayfa.  Farsça aslından çeviriyi yapan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “önsöz”ünde; kitabın 4931 beyit olduğu vurgulanıyor. Bütün eserde, arada münasebet düşünülerek anlatılan hikâyeler de dahil olmak üzere mantıki bir teselsül vardır. Konu şudur: Kuşlar bir araya toplanıp “Bu zamanda hiçbir ülke padişahsız değil... bundan böyle bizim de padişahsız kalmamız lazım. Padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. Kendimize bir padişah seçelim” diyorlar. Bu sırada hüthüt geliyorve kendisinin Süleymen Peygamber’in mahremi ve onun postacısı olduğunu söyleyip, “Sizin zaten bir padişahınız var, ama haberiniz yok. O bize bizden yakın da biz ondan uzağız. Daima padişah O’dur. Adı Simurg’dur., binlerce nur ve zulmet perdeleri ardındadır. Gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. Kuşların her biri bir çeşit özür getriyorsa da, hüthüt hepsine de birer bire kandırıcı, inandırııcı doğru cevaplar veriyor. Bunun üzerine hepsi birden hüthütü kendilerine klavuz yapıp yola düşüyorlar. Yolda hepsi yorgun, bitkin bir hale geliyor. Gene birer birer itiraza kalkışıyorlar. Hüthüt bırakmadan, yorulmadan her itiraza cevap veriyor ve önlerinde “istek, aşk, marifet istiğna, tevhid, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları aştılar mı, artık Simurg’a ulaşacaklarını söylüyor. Gene gayrete gelip yola düşüyorlar. Fakat kuşların kimisi yoldaki hicaplarda kalıyor, kimisi yem isteğiyle bir yere dalıyor, kimisi aç sususz can veriyor. Nihayet yüzlerce kuştan ancak otuz kuş, bu vadileri aşabiliyor. Bunlar, Simurg’u soruyorlar, tam bu sırada bir postacı gelip Simurg’u istediklerini anlayıncca önlerine birer kağıt parçası koyup okumalarını söylüyor.Okuyunca bütün yaptıklarının  bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşıyorlar. Bu sırada Simurg da tecelli ediyor. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve Simurg’dan, yani mana bakımından otuz kuştan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün hayretlere dalıyorlar. Simur’dan bir ses geliyor: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz  o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır!” Hâsılı bu makamda hepsi Simurg’da fani oluyorlar, artık ne yol kalıyor, ne yolcu, ne de klavuz!

Attâr, “Mantık al- Tayr”ıyla temsili bir surette “Vahdet-i Vücut (Varlık Birliği) inanışını anlatmaktadır. Kuşlar, salikler, hakikat yolunun yolcularıdır.
Hüthüt de klavuzları, yani mürşittir. Simurg, Tnarı’nın zuhur ve taayyünüdür ki, bu zuhur ve taayyün, kendilerinden ibarettir ve gerçek birliğe ulaşan, halkın Hakk’ın zuhuru, Hakk’ın da halkın bütünü olduğunu anlar.
Attâr, “Mantık al – Tayr”da hühüt ağzından halkın itirazlarına cevap verirken münasebet düşürerek hikâyeler  söylemektedir. Bu hikayelerin bir kısmı geçmiş erenlere ait menkıbelerdir ki , bunların hepsini “Tezkiret ül Evliya”sında buluyoruz.  ... ..
-Attâr bizce halk hikâyelerini tespit etmiştir. Mevlâna da bu yolda Attâr gibi hareket etmiştir. ... ..
-Attâr’ın hikâyeleri, Türk hikâyelerinin ve Bektaşi fıkralarının menşelerini tespit bakımından ayrıca büyük bir değeri hazidir. ... ..
-... .. Bu bakımdan eser, Mesnevi’ye hiç benzemez. Melâna bir hikâyeden başka bir hikâyeye, ondan diğer bir hikâyeye, ondan başka bir hikâyeye, o hikâyeden de bir başka hikâyeye atlar ve nihayet ilk hikâyeye döner.  Hikâyeyi anlatırken birdenbire sözü alır, kendi ruhi haletlerini adeta kanlı gözyaşlarıyla tespite başlar. ... ..
-... .. “Mantık al Tayr”, Vahdeti Vücud’un ilmini yapmayan ve adeta halka, halkın anlayacağı hikâyelerle bu felsefeyi sunan serbest, fakat tamamıyla mantıki düşünceli ve temkinli vir sofinin eseridir..-Mesnevi’deki derin ve hudutsuz kelam, felsefe, tefsir, hadis, fıkıh... bilgilerine, blhassa aşka ve cezbeye dayanan, bir devrim değil, bir ümmetin kültür âleminin alsini ve bir insan ruhunu, insalığın bin tezahürünü “Mantık al –Tayr”da bulmak imkânı yoktur. ... ..

-Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım:... .. Dudu kuşuna altın gerdanlık taktı... hüthütü haber çavuşu dikti, kılavuz yaptı.
-Önce bir bak hele... Âdem’in başına neler geldi; zamanlarca yasa, mateme düştü... neler çekti, neler!
-Sonra âlemi tufana veren Nuh’a bak...binlerce yıl kâfirlerden neler gördü.
-Sonra aşka düşen, mancınığa binen, ateşi yurt edinen İbrahim’e;
-Nefsi, sevgilinin civarında kurban olan yaslı İsmail’e;
-Belalara uğrayan, oğlunun derdiyle gözleri ağaran başı dönmüş Yakub’a;
-Kulluk eden, kuyuya atılan, zindanlarda hapsedilen Yusuf’’a ve padişahlığına bak!
-Sonra sitemler çeken, kurtların derdiyle kapı önünde kalan Eyyub’u;
-Yolunu yitiripayrı düşerekbir zamancağız balık karnında yurt tutan Yunus’u;
-Dünyaya gelir gelmez beşiği tabut, dadıısı Firavun olan Musa’yı;
-Ciğerinin hararetiyle ateşi mum gibi eriten ve demirden zırhlar yapan Davud’u gör!
-Derken tahtını yel götüren, herkesi hükmü altına alan ... fakat sonunda saltanatı yellerle giden, yerini devler tutan Sultan Süleyman’a bak!


*Mantık Al-Tayr – Feriüddin Attâr

*Mantık Al-Tayr (Kuş dili)
**Simurg mitosundan, yani diğer adıyla Zümrüd-ü Anka kuşundan Pers mitolojisi diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de bahsedilmektedir. Türk mitolojisinde ‘Tuğrul kuşu’ olarak da bilinir. Bu kuşun öleceği zaman, bir tür ateş olup kendi kendini yaktığı ve kendisinden yeniden doğduğu söylentiler arasındadır.
Mistik kuş Simurg, Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Bir antik İran tanımında ise, kendisini alevler kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığından, ölümsüz olduğundan ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. Sasani Persler Simurg’un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Simurg’un tüylerinin bakır renginde olduğu söylenmiştir. Onun iyilik sever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı.
Efsaneye göre kuşların hükümdarı olan Zümrüd-ü Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.
Kaf dağına varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, Bu vadilerin her biri bir diğerinden daha çetinmiş. Birincisi; İSTEK, ikincisi; AŞK, üçüncüsü; MARİFET, dördüncüsü; İSTİSNA, beşincisi; TEVHİD, altıncısı; ŞAŞKINLIK ve yedincisi ; YOKOLUŞ vadileriymiş.
‘Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.’
uşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu bataklığını özlemiş…
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça ‘si’, ‘otuz’ demektir. ‘Murg’ ise ‘kuş’.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yokoluş Vadisi’nde’ bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki ‘Simurg – otuz kuş’ demekmiş. Onların her biri birer Simurg’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Efsanenin üzerinden günümüz insanına baktığımızda, eş zamanlı olarak bizler de kendi öz benliğimizin farkına vararak, bilincimizde kim olduğumuzun farkındalığına uyanarak kendimizi yeniden var etmeye çalışmıyor muyuz? Bunun için önce kurban olduğumuzu farkedip, şaşkınlıkla uyanış ile kurban bilincini deneyimleyip, egolarımızı farkedip, onlarla başetmeyi öğrenip , yine yeniden ego benliğimizi yok ederek öz benliğimizi ortaya çıkarmaya çalışmıyor muyuz?

Her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Kendi içimizde bizi bize esir eden yanlarımızı farketmedikçe bunu başaramayacağız. Oysa ki şimdi, bu an her birimiz için kendi gökyüzümüzde uçmak zamanıdır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder