15 Ocak 2021 Cuma

Zehra *

… .. ..   İşte bu güçle demin ki soruya cevap omak üzere, temiz kalplilikle dedi ki:

            -Evlendirseniz…

            Bu saf sözden memnun olan Şevket sorgulayan bir tavırla:

            -Korkarım ki kocasını üzer.

Suphi bu söze sakince şu cevabı verdi:

-Kızınızı mutlu etmekle mutlu olacak birisini bulmak mümkün değil mi?

Şevket sorgulayıcı tavrını devam ettirerek dedi ki:

-Kimi bulayım bilmem ki?

Gözlerini delikanlıya dikmişti. Suphi bu anlamlı bakışlardan sıkıldı. Artık her şey anlaşılmıştı. Şevket ansızın:

-Kızımı sana teklif etsem?

Suphi bu sorunun anlamını anlamamış gibi şaşırıp kaldı. Bu ses kulağı içinde çok uzaklardan gelen ilahi bir nağme gibi çınlamaktaydı. Ne yaptığını bilmeden Şevket’in ayaklarına kapanmıştı.

Şu Hâlden etkilenen adamcağız bir eliyle çocuğun saçlarını okşuyor bir taraftan da “Kalk oğlum kalk! İnşallah ikiniz de mutlu olursunuz.” diyordu.

Zehra henüz on altı, on yedi yaşında yani hislerinin tam ilkbaharında bulunmaktaydı. Yukarıda anlattığım gibi

yaradılıştan kıskanç ve hırçın olmakla beraber bazen davranışlarında o derece bir yumuşaklık görülmekteydi ki bu hâline bakanlar kendisini yumuşaklığın vücut bulmuş hâli sanırlardı. Büyük ihtimalle bu hâl sinirlerinin bir gevşeklik zamanına tesadüf etmekteydi.

Bu zamanlarda kızcağız herkese güler yüz gösterir ve işte bu hâli duygularının taşkınlığı zamanında herkesi kendine acındırırdı. Yumuşak zamanında küçük kardeşi Bedri Bey’i iltifatlarına boğsa da vahşet zamanında adeta vücudunu ortadan kaldıracak kadar cesaret bulurdu. Bu korkunç huya karşı aranılan çarelerin hiçbirisi deva olmadı. Artık herkes bundan ümidi kesmişti.

İki sene evvel Zehra’nın annesi vefat etmişti. Bir müddet bu hüzün ve keder, bu sert doğasını değiştirmiş gibi göründüyse de heyhat…

Şevket için bir kurtuluş ümidi kalmıştı ki bu da evlendirmekten ibaretti. Kızına, kadınlık görevleri arasında belki “ahlakını düzeltmek” olduğunu  ümit etmekteydi. Fakat bazen bu ümidini de boş bulurdu. Aksi hâlde gerek kendisine gerek kocasına vereceği ıstırabın muhtemel sonuçlarını göz önünde bulundururdu. Zavallı adam hayatından adeta pişman olacak kadar azap çekerdi. … ..

O geceden itibaren kızın doğası değişmişti. Bu sonucu Şevket sırf aşkın yardımcı etkisine dayandırarak gerçekten sevmişti. Artık kızının mutluluğu için bir adımdan başka şeye ihtiyacı kalmamıştı. O adımı da yukarıda anlattığım gibi büyük başarıyla atmıştı. İşin bundan sonrası memnuniyet verici bir yaşama şekline başladı. … ..

Bir gün geldi ki Suphi gönlünde Sırrıcemal için bir şiddetli meyil bulmaya başladı. Bir hayli zaman kendisini  şüpheler içinde avutmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.  Bu sonucun gerçekleşmesi zavallı çocuğun  düşünce rahatlığı yok edici darbe oldu. Zehra kadar kuruntulu, Zehra kadar kıskanç bir eş karşısında adım atmanın ne kadar zor olacağını hemen anladı. Ne kadar ki acı bir komedi oynamaya mahkûm olmuştu!

Suphi bazı aşağılık huya sahip olanlar gibi dar fikirli adam değildi. Boşanma gibi acıklı çareye hemen başvurmazdı! Gerçi bazı sorunlu hâller boşanmak , insanlık için gerekli bir hareketse de boşanmış kadınlar hakkındaki acı ve dehşet veren etkilerine de her bir yürek tahammül edemezdi. Sadece boşanan kadınlar hakkında değil boşanmış erkekler hakkında da türlü acılara sebep olan bu çareye insaf sahipleri öyle kolay kolay başvuramazdı. Bir aileni perişan olmasına sahip olmak pek uzun düşünüldükten sonra seçilebilecek bir felakettir.

… ..

Sırrcemal gün geçtikçe gelişmekteydi. Kır hayatı şevkini, neşesini artırmış, güzelliğine güzellik katmıştı. Suphi’ye taparcasına cilvelerle kendinden geçmekteydi. Her ne kadar Zehra’dan adeta ilişkisini kesercesine uzaklaşması fedakârlığını göz önüne alması Suphi’nin Zehra’dan daha çok kendisine sevgisini göstermekteyse de Sırrıcemal Hâlâ bu nimetin devamına emin olamıyordu: Kim bilir? Kim bilir? Bugün onu benim için feda eden yarın da beni onun için feda edemez mi? Ah, ya o zaman…” Sırrıcemal’in bu “o zaman” hiç aklından çıkmıyordu. Suphi’yi yanından hiç bırakmamak arzusundaydı. Fakat onun her türlü iltifatıyla temin ettiği mecburiyet bu arzusuna mani olmaktaydı. Akşamlara kadar bin türlü vesvese içinde sıkıntılı olduğu hâlde akşam üstü Suphi’nin bir gülüşü, bir öpüşü o gibi kuruntuları aklından çıkarıp atmakta ve işte bu olaylar her gün bu şeklide tekrar etmekteydi.

… ..

Sırrıcemal sözüne devam etti:

-Korkuyorum… Emin değilim. Bana güven ver. Vesveseden öleceğim.

Suphi hiç cevap vermiyor elindeki sigarayı evirip çeviriyordu.

-Ötekini hâlâ seviyorsun diye üzülüyorum.

-Seni sevmiyor muyum?

-Onu sevmiyor musun?

-Hayır.

Sırrcemal şu inkârınyalan olduğundan emindi fakat açıktan açığa kabul etmemekten çekindi.

-Fakat gönlüm bir türlü emin olmuyor. Allah aşkına bana güven ver.

-Nasıl?

-Bırak!

Suphi titredi. Gözünün önünden Zehra’nın sogun hayali geçti. Sanki uzaktan göğsünü açmış kendisini bekliyor gibi görmekteydi. Suphi, Zehra’dan büsbütün soğumuş değildi. Ne kadar olsa ilk gözağrısı Zehra’ydı. Ondan büsbütün nasıl vazgeçmeli? Sırrıcemal’in istediğini Suphi kendisi de düşünmemiş değildi. Zehra ile Sırrıcemal’in birisinden geçmeyi düşünmüştü. Şimdiki hâlde Sırrıcemal’den geçmeye gönlünde cesaret bulamadı. Zehra yalnız, ümitsiz, kalbi kırık kalmıştı. Hiçbir dayanağı yoktu. Zavallıyı nasıl boşamalı? Lakin bu hâlin öyle sürüp gitmesi mümkün değildi. Mutlaka bir hâl çaresini bulmak lazımdı.

… .. Fakat o hayaller  de önü sıra gitmekteydi. Körü körüne yürümekteydi. Eyvah eyvah bu zor dertten  kurtuluşa çare yok. Ne ötekinden geçmek, ne berikini atmak mümkün değil. Suphi şu iki başlı yılanın, kemiklerini kıracak derecede vücudunun sarıldığını yabacı gibi seyredip durmaya mahkûm olmuştu. … ..

            Sırrıcemal! Güzelin, nazın ve özellikle lütuf ve nezaketin sembolü olan bu nazlı güzel uğrunda en muazzam emellerini fedaya kadar göze almaktaydı. Bu kıyaslama Zehra’yı yavaş yavaş karartmaya, aksine Sırrıcemal ise parlatmaya başladı. Gittikçe Zehra sararıp solmakta, hâlbuki Sırrcemal açılıp gelişmekteydi. Zehra kıskanç hırçın göründü, hâlbuki Sırrrıcemal kuzu gibi uysaldı. … ..

 

Zehra & Nabizade Nazım

Nabizade Nazım (1862-1893)

Karbon Kitaplar

Zehra (Servet-i Fünûn’da Kânunusâni 1311-16 Mayıs 1312 arasında tefrika edilmiştir; 1312) 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder