… .. .. İşte bu güçle demin ki soruya cevap omak
üzere, temiz kalplilikle dedi ki:
-Evlendirseniz…
Bu saf sözden memnun olan Şevket sorgulayan bir tavırla:
-Korkarım ki kocasını üzer.
Suphi
bu söze sakince şu cevabı verdi:
-Kızınızı
mutlu etmekle mutlu olacak birisini bulmak mümkün değil mi?
Şevket
sorgulayıcı tavrını devam ettirerek dedi ki:
-Kimi
bulayım bilmem ki?
Gözlerini
delikanlıya dikmişti. Suphi bu anlamlı bakışlardan sıkıldı. Artık her şey
anlaşılmıştı. Şevket ansızın:
-Kızımı
sana teklif etsem?
Suphi
bu sorunun anlamını anlamamış gibi şaşırıp kaldı. Bu ses kulağı içinde çok
uzaklardan gelen ilahi bir nağme gibi çınlamaktaydı. Ne yaptığını bilmeden
Şevket’in ayaklarına kapanmıştı.
Şu
Hâlden etkilenen adamcağız bir eliyle çocuğun saçlarını okşuyor bir taraftan da
“Kalk oğlum kalk! İnşallah ikiniz de mutlu olursunuz.” diyordu.
Zehra henüz on altı, on yedi yaşında yani hislerinin tam ilkbaharında bulunmaktaydı. Yukarıda anlattığım gibi
yaradılıştan kıskanç ve hırçın olmakla beraber bazen davranışlarında o derece bir yumuşaklık görülmekteydi ki bu hâline bakanlar kendisini yumuşaklığın vücut bulmuş hâli sanırlardı. Büyük ihtimalle bu hâl sinirlerinin bir gevşeklik zamanına tesadüf etmekteydi.Bu
zamanlarda kızcağız herkese güler yüz gösterir ve işte bu hâli duygularının taşkınlığı
zamanında herkesi kendine acındırırdı. Yumuşak zamanında küçük kardeşi Bedri
Bey’i iltifatlarına boğsa da vahşet zamanında adeta vücudunu ortadan kaldıracak
kadar cesaret bulurdu. Bu korkunç huya karşı aranılan çarelerin hiçbirisi deva
olmadı. Artık herkes bundan ümidi kesmişti.
İki
sene evvel Zehra’nın annesi vefat etmişti. Bir müddet bu hüzün ve keder, bu
sert doğasını değiştirmiş gibi göründüyse de heyhat…
Şevket için bir kurtuluş ümidi kalmıştı ki bu da evlendirmekten ibaretti. Kızına, kadınlık görevleri arasında belki “ahlakını düzeltmek” olduğunu ümit etmekteydi. Fakat bazen bu ümidini de boş bulurdu. Aksi hâlde gerek kendisine gerek kocasına vereceği ıstırabın muhtemel sonuçlarını göz önünde bulundururdu. Zavallı adam hayatından adeta pişman olacak kadar azap çekerdi. … ..
O
geceden itibaren kızın doğası değişmişti. Bu sonucu Şevket sırf aşkın yardımcı
etkisine dayandırarak gerçekten sevmişti. Artık kızının mutluluğu için bir
adımdan başka şeye ihtiyacı kalmamıştı. O adımı da yukarıda anlattığım gibi
büyük başarıyla atmıştı. İşin bundan sonrası memnuniyet verici bir yaşama
şekline başladı. … ..
Bir
gün geldi ki Suphi gönlünde Sırrıcemal için bir şiddetli meyil bulmaya başladı.
Bir hayli zaman kendisini şüpheler
içinde avutmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.
Bu sonucun gerçekleşmesi zavallı çocuğun
düşünce rahatlığı yok edici darbe oldu. Zehra kadar kuruntulu, Zehra
kadar kıskanç bir eş karşısında adım atmanın ne kadar zor olacağını hemen
anladı. Ne kadar ki acı bir komedi oynamaya mahkûm olmuştu!
Suphi
bazı aşağılık huya sahip olanlar gibi dar fikirli adam değildi. Boşanma gibi
acıklı çareye hemen başvurmazdı! Gerçi bazı sorunlu hâller boşanmak , insanlık
için gerekli bir hareketse de boşanmış kadınlar hakkındaki acı ve dehşet veren
etkilerine de her bir yürek tahammül edemezdi. Sadece boşanan kadınlar hakkında
değil boşanmış erkekler hakkında da türlü acılara sebep olan bu çareye insaf
sahipleri öyle kolay kolay başvuramazdı. Bir aileni perişan olmasına sahip
olmak pek uzun düşünüldükten sonra seçilebilecek bir felakettir.
… ..
Sırrcemal
gün geçtikçe gelişmekteydi. Kır hayatı şevkini, neşesini artırmış, güzelliğine
güzellik katmıştı. Suphi’ye taparcasına cilvelerle kendinden geçmekteydi.
Her ne kadar Zehra’dan adeta ilişkisini kesercesine uzaklaşması fedakârlığını göz önüne
alması Suphi’nin Zehra’dan daha çok kendisine sevgisini göstermekteyse de
Sırrıcemal Hâlâ bu nimetin devamına emin olamıyordu: Kim bilir? Kim bilir? Bugün onu benim için feda eden
yarın da beni onun için feda edemez mi? Ah, ya o zaman…” Sırrıcemal’in
bu “o zaman” hiç aklından çıkmıyordu. Suphi’yi yanından hiç bırakmamak
arzusundaydı. Fakat onun her türlü iltifatıyla temin ettiği mecburiyet bu
arzusuna mani olmaktaydı. Akşamlara kadar bin türlü vesvese içinde sıkıntılı
olduğu hâlde akşam üstü Suphi’nin bir gülüşü, bir öpüşü o gibi kuruntuları
aklından çıkarıp atmakta ve işte bu olaylar her gün bu şeklide tekrar
etmekteydi.
… ..
Sırrıcemal
sözüne devam etti:
-Korkuyorum…
Emin değilim. Bana güven ver. Vesveseden öleceğim.
Suphi
hiç cevap vermiyor elindeki sigarayı evirip çeviriyordu.
-Ötekini
hâlâ seviyorsun diye üzülüyorum.
-Seni
sevmiyor muyum?
-Onu
sevmiyor musun?
-Hayır.
Sırrcemal
şu inkârınyalan olduğundan emindi fakat açıktan açığa kabul etmemekten çekindi.
-Fakat
gönlüm bir türlü emin olmuyor. Allah aşkına bana güven ver.
-Nasıl?
-Bırak!
Suphi
titredi. Gözünün önünden Zehra’nın sogun hayali geçti. Sanki uzaktan göğsünü
açmış kendisini bekliyor gibi görmekteydi. Suphi, Zehra’dan büsbütün soğumuş değildi. Ne kadar olsa
ilk gözağrısı Zehra’ydı. Ondan büsbütün nasıl vazgeçmeli? Sırrıcemal’in
istediğini Suphi kendisi de düşünmemiş değildi. Zehra ile Sırrıcemal’in birisinden
geçmeyi düşünmüştü. Şimdiki hâlde Sırrıcemal’den geçmeye gönlünde cesaret
bulamadı. Zehra yalnız, ümitsiz, kalbi kırık kalmıştı. Hiçbir dayanağı yoktu.
Zavallıyı nasıl boşamalı? Lakin bu hâlin öyle sürüp gitmesi mümkün değildi.
Mutlaka bir hâl çaresini bulmak lazımdı.
… ..
Fakat o hayaller de önü sıra
gitmekteydi. Körü körüne yürümekteydi. Eyvah eyvah bu zor dertten kurtuluşa çare yok. Ne ötekinden geçmek, ne berikini atmak mümkün
değil. Suphi şu iki başlı yılanın, kemiklerini kıracak derecede
vücudunun sarıldığını yabacı gibi seyredip durmaya mahkûm olmuştu. … ..
Sırrıcemal! Güzelin, nazın ve özellikle lütuf ve
nezaketin sembolü olan bu nazlı güzel uğrunda en muazzam emellerini fedaya
kadar göze almaktaydı. Bu kıyaslama Zehra’yı yavaş yavaş karartmaya, aksine
Sırrıcemal ise parlatmaya başladı. Gittikçe Zehra sararıp solmakta, hâlbuki
Sırrcemal açılıp gelişmekteydi. Zehra kıskanç hırçın göründü, hâlbuki
Sırrrıcemal kuzu gibi uysaldı. … ..
Zehra & Nabizade Nazım
Nabizade
Nazım (1862-1893)
Karbon
Kitaplar
Zehra
(Servet-i Fünûn’da Kânunusâni 1311-16 Mayıs 1312 arasında tefrika edilmiştir;
1312)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder