“Yoo,
abartmıyorum! Siz benim hayatımı kurtardınız . Bu nedenle sızın kulunuzum. Eski Çin efsanelerine göre bu böyledir. Gerçekten hayatım sizindir.
Kiraz kaşlarını çattı:
“Lütfen
masallarda kalmış görüşler.”
“Masalları küçümsemeyin, Bayan Kiraz. İnsanlar önce olayları yaşadılar, sonra o masallar söylendi. Ben masallardaki gerçek payına hep inanmışımdır. Keşke biz de dillerden düşmeyecek gizemli masalların kahramanları olabilsek! Bence bu olanaksız değil. Çünkü bu masalın giriş bölümü yaşandı bile.”
Kiraz gülümsemeye başladı:
“Nasıl
yaşandı, anlayamadım?”
“Siz, Everest yamaçlarında beni Azrail’in elinden çekip alan, dünya güzeli bir masal kahramanısınız. Sonra da tıpkı masallardaki periler gibi oldunuz”
“Ben
yok olmadım. Oralarda yaşayıp duruyordum.”
“Ama, benden ayrılırken ne adınızı söylediniz, ne de adınızı söylerdiniz, ne de kimliğinizi belirttiniz.”
“Siz
ölümle pençeleşiyordunuz. Bense, Everest’e tırmanma kursunu bitirmek çabasındayım. Dakikalarım saylıydı.”… ..
… .. Kiraz gözlerini ondan kaçırarak, bir an düşündü. Sonra gülerek:
“Nişanlım yok, Hiç de olmadı. “Yalnızlığımın sömürülmemesi için hayali bir nişanlı uydurmuştum. Bu gizi açtığım ikinci kişisiniz. Bugün bir telefon görüşmesi sırasında Satı Bey’e de gerçeği söyledim. Özür dilerim.”
Li’nin gözleri kor gibi parladı. Kiraz’ın elini tutup uzun uzun öptü.
Li’yi saran coşku ve sevinç sarmalı, Kiraz’ın gözünden kaçmadı:
“Peki, siz evli ya da nişanlı mısınız?” diye sormaktan kendisini alamadı Li, bu soruyu olanca içtenliğiyle yanıtladı:
Ben hep sızı bekledim. İnanın bana. Masal gibi gelecek ama, gerçek. Ölümle yaşam arasında bocalarken hayal meyal gördüğüm genç kıza âşık oldum. … ..
Ağabeyi Hasan Kiraz’a gerçekten gıpta ediyordu:
Sen
başkasın kardeşim. Çocukluğunda bile bambaşkaydın. Senin başarılarınla ilgılı ne
duysa, hiç şaşırmıyorum. Hep, kardeşim daha iyilerine layık. O, daha da çoğunu başarabilir diye düşünüyorum.”
“Teşekkür ediyorum ağabey. Ben de hep kendime inandım, güvendim…”
Hasan’ın ilkokul öğretmeni olan eşi de Kiraz’a hayrandı. Onu dinlerken, adeta kendinden geçiyordu:
“Kiraz,
ben de hep seninle övünüyorum. Can da halasına çeksin, büyük adam olsun, diye dua ediyorum.”
Sözün
burasında anne, gizlemeye çalıştığı derin bir öfkeyle başını öte yana çevirdi.
O, geçmişte olduğu gibi, Kiraz’ı yönetmek istiyordu. İstanbul’a gidip onun köşesinde yaşamak, kızını avucuna alarak sürekli gözaltında
tutmak dileğindeydi. İyiyi, doğruyu ona ancak kendisinin anlatabileceğine inanıyordu. Kiraz’ın gördüğü öğrenim yüzünden kendisinden koptuğunu düşünüyor,
bu nedenle ona karşı öfke besliyordu. Bu uzlaşmaz tutumuyla Hasan’ı
ve eşini yiyip bitiriyordu. Ama , Hasan ondan hiç yakınmıyordu. Elinden de, kendi hatırı için hoşgörü bekliyordu…
… ..
Kiraz onun kendisini göz hapsine aldığını sezinliyordu. … ..
Acaba başka anneler de kızları üzerinde böylesine egemen olma hırsı taşırlar mı? Yoksa bu tutum, anneme özgü bir özellik mı?
… ..
Kiraz,
on yılı aşkın bir süredir ilk kez anasıyla baş başa kaldığını anımsadı. Bır gün
önce ona söylemeyi kurduğu sözleri açıp açmamakta kararsızdı. içinin en derininde, ona karşı acıma duygusu belirmişti. Ancak, annesi onu patlatmak için elinden geleni yapıyordu. Önce sevecen bir tavır
takındı:
“Şükür
kavuşturana. Seninle şöyle diz dize oturmayalı, ne çok zaman geçti! Birer kahve
yapayım da…”
… ..
“İstanbul’da tek başına yaşıyorsun. Genç bir kızın böyle tek başına hayat sürmesi, herkesin aklına kötü şeyler getiriyor. Doğrusu, ben de beğenmiyorum gidişatını. Belki de diyorum kendi kendime, bağlandığın evli bir adam var. Sana nikâh yapamıyor. Filmlerde olduğu gibi, öylesine yaşıyorsunuz. Tertemiz kız adın, kadına çıktı bile herhalde. Ana yüreği değil mı, nice kızsam yine de acıyorum sana.
Yazık gençliğine.”
… ..
“Çok
doğru düşünüyorsun anne, kız adım kadına çıktı.”
Habibe kadın ürküyle irkildi:
“Sen
ne diyorsun? Demek ki kuşkularımda haklıymışım. Nikâhsız mikâhsız kendini deyyusun birine teslim mı ettin?
“Evet.” Dedi Kiraz.
“Sen delirmiş olmalısın. Allah ıslah etsin senin gibileri. Ben zaten biliyordum.
Gavur ellerinde yapayalnız bir kızı boş bırakırlar mı? Biri etmese öteki aklını
çeler diyordum…”
“Kızlığımı
gavur içinde yitirmedim ki! Sıçan deliğini andıran kapıcı odasında, çile
doldururken, dayak yiyip azarlarını
ışıtırken yaptım o ışı. Yanı her şey senin dizinin dibindeyken oldu. Ama, sadece
bir kez. Bugüne dek sadece bir kez bir erkekle birlikte oldum. Için rahat etsin . Evli bir erkeğe falan gönül vermedim. Tek başıma yaşıyorum. Hem de tam senin istediğin gibi. Tüm erkeklerden uzak durarak, namusumu koruyarak.”
Habibe kadın deli gibi bağırdı:
“Demek
ki, halanla aynı mayadan geliyorsun. Soydur çeker, boktur kokar demiş atalarımız. Doğru demişler. Halan da on üçünde başladıydı ötmeye. Vay benim emeklerim, vay
vay!”
Kiraz artık kendini tutamıyordu. … ..
“Yatmakla
kalsam iyi. Gebe bile kaldım. Sana
durumumu anlatmaya duyurmaya korktuğum için, derdimi Nesrin Hanım’la paylaştım.
On altı yaşında, anasının dayanılmaz baskısı altında, gebe ve sahipsiz bir kadının neler çektiğini bir düşünsene…”
“Başımdan geçenleri sana anlatabilseydim, bu denli acı çekmezdim. Elin karılarının yardımıyla, gidip kürtaj yaptırdım. …
.. Sen iyi bir anne olsaydın, kaşımdan üç tüy
kopardım diye beni öldüresiye döveceğine dostça davranır, duygularımı anlamaya
çalışırdın. Namus dersleriyle gözdağı vermenin de yararı olmadı. Belki üstüme bu
kadar yüklenmeseydin, ben o çıkmaz sokaklara sapmazdım….”
… ..
Küçücük yaşta, beni bu işlere sürdüğün için
ne çocukluğumu yaşayabildim, ne de genç kızlığımı. Yaptığım yanlışların baş suçlusu sensin. Bugün, varlıklı bir ihtiyarın metresi olarak eskimiş pörsümüş kirli bir kadın değilsem, bunu sağduyuma borçluyum. Toksa Nesrin Hanım,
az kaldı beni o yola yönlendiriyordu.”
“Beni öylesine korkutup ürkütmüştün ki. İlk adetimi bile sana söyleyememiş, suçluluk duygusu içinde kıvranıp durmuştum. O
günlerde çektiğim korkuları nereden bileceksin?”
… … annesinin bu sözleri Kiraz’ın tartışmayı kesmesine neden oldu Çünkü, bu aşamadan sonra kavgalaşmanın anlamı kalmamıştı. Bin yıl da konuşsalar, annesi hep aynı görüşleri haykıracaktı yüzüne. Genlerine işlemiş olan ortaçağ kökenli değer yargılarını söküp atmak imkânsızdı. Üstelik Kiraz, anasıyla hesaplaşıp ödeşerek dinginliğe erişmeyi kurduğu halde, umduğu gibi olmamıştı. … ..
… ..
Kısacası annem, çarpık düzenin sözcüsü ve yanlışlarının bileşkesiydi. Bu nitelikleriyle en güzel yıllarımın savrulup gitmesine neden olmuştu. Ama, yine de asıl suçlu o değildi. O sadece bir aracıydı. … ..
Ne
var ki, çözmem gereken sorunlar bununla bitmiyordu. Bugün, gerçekten
erkelerden kaçıyorum. Onlara güvenmiyorum. Acaba bu tutumum, geçmişte annemin bana verdiği bıktırıcı öğütlerde mı kaynaklanıyor? Nice öfkelensem de annemin gösterdiği
yoldan mı yürümeye çalışıyorum. … ..
... ..
Yeşil
Kiraz & Gülten Dayıoğlu
Gülten
Dayıoğlun
1.baskı:Mart 1995
Yapı Kredi Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder