… ..
Sarıca duyduklarına bir anlam veremedi. Önce sırtgün ile yüzgünü bilmek istedi.
Düzburun’un işaretlerinden bu kelimeleri yön tarifi için kullandığını
kestirdi. Kuzgun Obası’nda güneşin doğduğu yere “doğ’u”, battığı yere “bat’ı”,
ışığının geldiği yere ”gün-ey” ve ışığının erişmediği kısımlara da “kuz-ey”
derlerdi; suların çekilip yerin kuruduğu Yılan Obası’na ise bunu ”gündoğdu,
günbattı, sırtgün ve yüzgün” kelimeleriyle ifade etmişlerdi. Sarıca’nın
içinden “Akşam Yıldızı’na ne diyorsunuz pekiş? Diye sormak geçti. Asıl öğrenmek
istediği şey bir avcının, üstelik de açlıktan karnı kemiklerine yapışacak
derecede mecalsiz iken, yapmayacağı şeyi söylemesiydi. Mamut, avlanabilir bir
hayvan değildi. Hangi avcının gücü yetip bir mamut avlayabilirdi? Düzburun’un
çoğul ifade ile “avlayacağız” dediğini sonradan fark etti. Buradaki insanların
farklı hayat ve av biçimlerinin kendisinden ileride olduğunu düşündü.
Düzburun onun şaşırdığını görünce açıklama yaptı. Meğer Fırat’ın Çor
vadilerindeki mamutları avlamak için yayıldıkları çimenlerin arasına yaktıkları
sarı taşın (kükürt) tozlarını dört
gün boyunca serpiyorlarmış. Koklaşarak anlaşan mamutlar da tozu soluyunca koku
alma yeteneklerini yitiriyor, reis sürüyü yönetmez oluyor, sürü dağılıyormuş.
Çimenleri yutan mamutlar aynı toz yüzünden idrarlarında bozulma hissettikleri
için koşmakta zorlanıyor ve kolay ava dönüşüyorlarmış. Har-an’daki avcılar bütün bunları nasıl ve nereden biliyorlardı? Sarıca
Kuzgun Obası’nın bu tecrübeyi edinmek için edinmek için kaç nesil daha yaşaması
gerektiğini hesap ederken Düzburun son cümleyi gururla telaffuz etti:
“Böylece
aralarından yorgun ayaklı üç tanesini sürüden ayırıp avlayabiliriz.”
“En
yaşlı olanlar… Bedenini yeni bir ruh için terk etme sırası gelenler.”
“Peki,
nasıl bir av?”
Onu da yarın görürüsün. Yeter ki sen kavalını yanına al. Et yemek istiyorsan bıçağın da belin de olsun. Sarıca üç akşamdır Fırat’ın sesini dinleyebildiği Dirsektepe’nin yamacında oturtmuş bir yandan kıtlık ve kuraklık
çeken ovanın gün batımını seyrediyor, diğer yandan yeni karşılaştığı şu insanların hayatlarını düşünüyor, inceliyor, anlamaya çalışıyordu. Ateş ile yollara düşüp Çira’yı ve hakikati aradığı yerlerde, avladığı aslan veya kurtların tütsülenmiş etlerini hediye vererek ilişki kurduğu bazı avcı obaları olmuştu ama hiçbiri, Düzburun ve onun ait olduğu şu Yılan Obası kadar, Çira’yı kaçıran esme kısa adamlara benzemiyorlardı. Üç tulum sarmalı kaplan eti, bir sırık dizimi alabalık ile geldiği obada kendisine büyük ilgi gösterilmiş, sevgiyle çevresini sarıvermişlerdi. Yoksulluk ve kıtlık içindeki bir obaya et sarmalıyla gelen her kim olsa aynı muameleyi görürdü elbette.Ateş tıoplarınuın elip buzları erittiği büyük kasırgadan sonra insanların yaşamak için aaaraya araya buldukları en uygun bölge olan şu Har-an ovasında pek çok avcı kabilesi yaşıyordu. Boy boy, surat surat, farklı farklı … İçlerinde mağara ve sığınakları en temiz, avıları en iyi olan se Yılan Obası’ydı. Yolda karşılaştığı diğer avcılar gibi Ateş’i avlamaya kalmamışlardı. Kendilerinin de kerdeş veya evlât köpekleri vardı çünkü. Yılan Obası büyük düşmanlar değil, cana yakın avcılardı. Daima olumlu düşünüyor, Yer Ana’daki denge ve düzene saygılı davranıyor, kıtlık içinde olmalarına rağmen isyankâr taşkınlıklar göstermiyor, Ulu Ruh’un cezalandıracağı yollara sapmıyorlardı. “Muhtemelen tabiatlarını değiştiren bir şeyler olmuş!”
Gülümsedi:
“Elbette
bıçağımı belime takarım!”
Yılan
Obasını’nın dördü boynuzlu, altısı hörgüçlü on atı vardı. Hörgüçlü olanlara deve
diyorlar, boynuzlu kardeşlerinin sırtına binip koşturuyorlardı. Hatta koyun ve eşekleri de kardeş
edinmek emelindeymişler; kıtlık
çektikleri hâlde.” Neden?” sorusuna “Buğday…” cevabını vermişti Düzburun. “Buğday
işlerken yükümüzü taşıyorlar ve sütleriyle çocuklarımız besleniyor. Sarıca,
denize yakın karlı kuzey tunduralarında Kuzgun Obası’nın geyikleriyle kardeş yaşadıkları
günleri hatırladı. “Buradaki develer veya boynuzlu atlarla kardeş.”
Sarıca için buralarda hayat çok dikkatler, heyecanlar ve değişikliklerle doluydu. … ..
Akşam Yıldızı & İskender Pala
1.
Baskı: Aralık 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder