… .. Kerem ile Aslı: Temel yapısının 16. yüzyılda Kerem dede y a da Âşık Kerem adlı bişr âşığın şiirleriyle oluştuğu sanılan günümüzde de halk anlatıları arasında en iyi bilinenlerden biridir. Ayrı dinden olan iki sevgilinin kavuşamayışı ekseninde ilerleyen öyküde, kızıyla uzaklara kaçmakta olan Ermeni keşişle onun ardındaki Kerm’de geçmiş kadar bugün de kendini gösterir gibidir.
Elinizdeki kitapsa, ortaklıklar ve farklılıklar için, öyküüyü ham Anadolu hem de Azerbaycan versiyonlarıyla önümüze getirmektedir.
Haberleri rivayet edenler, yapılanları nakledenler ve zamanı ve olayları anlatanlar, şöyle rivayet ederler ki eski zamanda Isfahan şehrinde gayet âdil bir şah var idi. Şahın, Ermeni keşiş bir hazinedarı var idi, hazinenin anahtarcısı da onun karısı idi. Amma bu Şah çocuğu olmadığı için çok elem çekip teessüf eder, acep benim isimim bir daha dünyada söylenir mi, taç ve tahtım kalır diye kederlenirdi. Bir gün keşişi çağırıp onunla teselli bulurum, onun dahi hiç evladı yoktur deyip konuştular; hallerini dile alıp söyleşirken hazinedar dedi ki: “Şahım ömrün uzun olsun, bağı irem misali bir bahçe yaptırsan, içinde musanna köşkler ve güllük ve bülbüle ah v e figanlık ve nice hoş şadırvanlık, nice ağaçlar, çimenler, çeşmeler olsa, orada eğlenip vakit ve hali hoş geçirip eğlenseniz” dedi. Şah emredip bu kadar mimarlar, bu kadar ameleler, bu kadar mühendisler ve bahçıvanlar cem edip az vaktin içinde çok nefis ve azîm bir bahçe yaptılar ki dillere destan oldu. Ve misli cihanda görülmedi. Şah bütün vükelâsile ve alaylar ile bahçeye gidip seyir ve temaşa ve ziyafet etmekte olsun, bir gün şahın, keşişin karsı ile bahçeye giderken yolda bir ihtiyar adam, elindeki iki fidanı hanım sultana sundu, o da bu fidanları aldırıp bir avuç altın ihsan eyledi. Meğer o adam kırklardan biri imiş. Elhasıl fidanları alıp bahçeye vardıklarında elma fidanını hanım sultan, ayva fidanını keşişin karısı diktiler; dünyada evlâtlarımız yoktur, bari birer fidan yetiştirelim deyip onları büyüttüler. Bir vakit bu fidanlar meyve vermedi. Hanım sultan bir gün fikri ummana dalıp ağladı; “İlahi! Dünyaya bir zürriyetim gelmedi cümleden mahcubum. Elimle bir elma fidanı
diktim, o da meyve vermedi. Her ne olursa senden, cümle kusur bende” deyip uykuya vardı. Bir de rüyasında gördü ki o fidanları aldığı adam: “Ağlama! Senin fidanın meyve verdi. Onu yiyesin. muradın hasıl olur” dedi. Hanım sultan uyanınca keşişin karısını çağırıp ahvali nakleyledi. Kalkıp bahçeye vardılar. Gördüler ki elma bitmiş. Elmayı koparıp baktılar. Bu elma sair elmalara benzemezdi. Ortasından kesip yarısını kendi aldı, yarısını hazinedarın karısına verdi. Hanım sultan dedi ki: Hazinedar! Bu boşuna değildir. Eğer erkek çocuğum olup senin dahi kızın olursa kızını oğluma verir misin? O da veririm dedi…. ..... ..
… ..
… (s.11) Kerem: “Baba ben derdimi dilden söylemem telden söylerim” deyip aldı sazı eline, bakalım babasına ne söyledi?
Aldı Kerem:
Aşırdılar karlı dağın ardına,
Han Aslım aklıma düştü ağlarım.
Hey ağalar dayanamam derdine,
Han Aslım aklıma düştü ağlarım.
Yüce dağlar başı bana yurd olur,
Dağ başında aslan, tilki, kurt olur,
Bu ayrılık bize yavuz derd olur,
Sevdiğim yadıma düştü ağlarım.
Yüce dağ başında ötüşür kuşlar,
Ötüşen kuşları kimler görmüşler,
Derdimi anlamaz burda keşişler
Han Aslım aklıma düştü ağlarım.
Ey ağalar bitmez sözüm ezeli,
Güz gelince bağlar döker gazeli,
Dert anlamaz bu yerlerin güzeli,
Sevdiğim yadıma düştü ağlarım,
Dertli Kerem: bu derdim bitmez,
Yarimin sevdası serimden gitmez,
Yüz bin öğüt versen biri kâr etmez,
Han Aslım aklıma düştü ağlarım.
*Kerem ile Aslı & Yayına Hazırlayan: İsa Öztürk
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
1.Baskı: Nisan 2006, İstanbul
Anadolu versiyonu - Yayına hazırlayan: İsa Öztürk
Bir Ermeni keşişin kızı olan Aslı'ya aşık olan Kerem'in iflah olmaz aşkı... ..
YanıtlaSil