8 Eylül 2022 Perşembe

Sivastopol*


 

… .. Tosltoy’un ilgisini çeken başlıca tarihsel olaylar arasında 1853-1856 Kırım Savaşı yer alır. Savaşa subay olarak katılan Tolstoy, bu dönem dair izlenimlerini Sivastopol ’da bütün canlılığıyla aktardı. Özellikle Fransız-Rus çarpışmalarının anlatıldığı bu kitap Tolstoy’un ilk eserlerindendir.


Sivastopol tabyalarından düşman mevzilerine ilk güllelerin atılışından bu yana altı ay geçti ve o zamandan beri düşman siperlerinden tabyalara, tabyalardan da düşman siperlerine binlerce top mermisi, gülle, kurşun atıldı ve ölüm meleği her iki taraf üzerinde uçuşunu kesintisiz sürdürdü.

Bu süre içinde binlerce insanın özsaygısı yerle bir oldu., binlercesinin başı göğe erdi ve binlerce insan da huzura ölümün kucağına kavuştu. Kim bilir kaç yıldız, kaç madalya, kaç Aziz Anne ve Vladimir nişanı iliştirildi göğüslere, bunların ne kadarı söküldü; kim bilir kaç pembe tabut ve kaç tabut örtüsü indirildi yer altına? Oysa Hâlâ top sesleri geliyor tabyalardan ve Fransızlar hâlâ havanın açık olduğu akşamlarda bastıramadıkları bir heyecan ve batıl bir korkuyla ordugâhlarından Sivastopol tabyalarının delik deşik olmuş sarımsı topraklarına gözlerini dikip buralarda gezinen Rus denizcilerinin siluetlerini izliyor, tehditkâr top namlularının dışarı uzandığı mazgalları sayıyorlar ve Hâlâ telgraf kulesine tırmanmış bir seyrüsefer astsubayı elindeki dürbünle Fransızların alacalı gölgelerini, bataryalarını, çadırlarını, Yeşil Tepe üzerinde hareket eden kollarını ve siperlerinden yer yer yükselen küçük duman bulutlarını izliyor ve hâlâ dünyanın çok değişik yerlerinden çeşit çeşit insan, her biri kim bilir hangi arzularla, niyetlerle, ama hepsi büyük bir heyecanla buraya, bu uğursuz yere akıyor.

Ama diplomatların çözemedikleri bu sorunun barut ve kanla çözümlenebilmesi çok daha zzor galiba.


Sık sık düşündüğüm bir şey vardır: Savaşan taraflardan b iri ötekine , iki ordudan da birer asker evlerine göndermeyi önerseydi ne olurdu? Tuhaf bir düşünce gibi geliyor, ama neden uygulanmasın ki?

Sonra her iki taraftan da birer asker daha terhis edilecek, derken üçüncüler, sonra dördüncüler… iki orduda da birer asker kalana dek sürdürülecek bu iş ( iki ordunun da sayıca eşit güçte olduğunu ve niceliğin nitelikle yer değiştirebileceğini varsayıyoruz)ç Bu durumda, akıllı varlıkların akıllı temsilcileri arasında ortaya çıkan gerçekten karmaşık siyasal sorunlar ille de dövüşerek çözülecekse, varsın bu iki asker dövüşsünler: Biri kenti kuşatsın, öbürü de savunsun!

... ..





… ..

*Sivastopol  &  L.N. Tolstoy

Türkiye  İş Bankası Kültür Yayınları

Özgün adı: Севастополь

Rusça aslından çeviren: Mazlum Beyhan

1.Basım: mayıs 2009, İstanBUL



*Kırım Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kırım Savaşı, 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasındaki Osmanlı-Rus savaşıdır.

Birleşik KrallıkFransa ve Piyemonte-Sardinya'nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerin Rusya'yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır. Savaş, müttefik güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır.

Fransa’nın Osmanlı Devleti’ndeki Katoliklerin, Rusya’nın ise Ortodoksların haklarının yeniden teyit edilmesi ile ilgili talepleri ile ortaya çıkan “Kutsal Yerler Meselesi”nin sonucunda Fransa galip çıktı.

Savaşın sebepleri

Rusya, 1853 yılından itibaren Kavalalı Mehmet Ali Paşa bunalımı sırasında takip ettiği zayıf bir Osmanlı Devleti üzerinde etki alanı kurma politikasını bırakarak, bu devleti yıkma politikası takip etmeye başladı. Bunu gerçekleştirebilmek için de kutsal yerler sorununu kullandı. Osmanlı Devleti, Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve çevresinde Katolik ve Ortodoks cemaatlerine çeşitli ayrıcalıklar tanımıştı. 1853 yılına gelindiğinde ayrıcalıklar konusunda Rusya ile Katolikliğin dünya çapında savunuculuğunu yapan Fransa çatışmaya başladılar. Bu durumu bahane eden ve asıl amacı "Hasta adam" gözüyle baktığı Osmanlı Devleti'ne ve onun bekasına son vermek isteyen Rusya, Birleşik Krallık'a mirasın paylaşılması teklifinde bulundu. Ancak, çıkarları gereği Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün muhafazasından yana olan Birleşik Krallık bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Rusya, tek başına harekete geçerek, Osmanlı Devleti'ne bir ittifak teklifinde bulundu ve bu devletin sınırları içinde yaşayan Ortodoksların koruyuculuğunun Rusya'ya bırakılmasını önerdi. Osmanlı Devleti, Britanya'nın da desteğine güvenerek Rus isteklerini reddetti.

Bu bağlamda gelişen Osmanlı-Rusya gerginliği, Birleşik Krallık başta olmak üzere Avrupa devletlerinin de ilgisini çekmekte gecikmedi. Birleşik Krallık hükümeti, 1853'te yaşanan gerilim sırasında Rusya'ya karşı Osmanlı Devleti'ni destekleme politikasını benimsedi. Bu tercih, Osmanlı Devleti'ne destek olma isteğinin ötesinde, Avrupa'daki güç dengelerini yeniden tanımlama amacı taşıyordu. Avusturya İmparatorluğu'na karşı 1848 yılında başlayan Macar ayaklanmasının Rusya'nın yardımıyla kanlı bir şekilde bastırılması, bu dönemde Rusya'nın Avrupa'da artan bir şekilde güç kazanmasının göstergesi olarak yorumlanmıştı. Birleşik Krallık, bu ve benzer nedenlerle Avrupa'daki güç dengesinin kendi aleyhine bozulmasını engellemek istiyor, bu amaç doğrultusunda Rusya'nın güçlenmesinin önüne geçmeye çabalıyordu. Bunun yanında, Osmanlı Devleti'nin dağılması Rusya'nın topraklarını güneye doğru genişletmesi anlamına gelecekti; bu durum Birleşik Krallık'ın Asya'daki kolonilerine (özellikle Hindistan'a) ulaşmasını zorlaştıracaktı.

Fransa Rusya'nın Avrupa güçler dengesinin dışında tutulması konusunda Büyük Britanya hükümetiyle benzer bir politika izliyordu. Rusya'ya bağlı olan Polonya topraklarında yeniden bir bağımsız Polonya kurulması ve bu bağımsız devletin Fransa'nın müttefiki olması olasılığı da Fransa'yı Rusya'ya karşı cephe almaya teşvik ediyordu. Bu ve benzer nedenlerle, Rusya'ya karşı girişilebilecek bir müdahale, Fransa'yı Avrupa'da yeniden üstün duruma getirebilirdi. Bu nedenlerle Fransa, Osmanlı Devleti-Rusya geriliminde, tıpkı Birleşik Krallık gibi, Osmanlı Devleti'nden yana bir tutum takındı.

Prusya başta olmak üzere merkezi Avrupa devletleri bu düşüncelere karşıydı. Özellikle Avusturya, savaş sonunda yapılacak antlaşmadan ve ortaya çıkacak yeni statükodan endişeli idi.


Savaşın başlaması ve gelişmesi

Rusya'nın İstanbul'da görevli elçisi Aleksandr Mençikof isteklerinin reddedilmesi üzerine 19 Mayıs 1853'te İstanbul'dan ayrıldı. Rus orduları savaş dahi ilan etmeden 22 Haziran 1853'te Eflak ve Boğdan'ı işgale başladılar. Çar I. Nikolay, bu hareketinin bir savaş başlangıcı kabul edilmemesi gerektiğini açıkladı ve bu teşebbüsün bir güvenlik tedbiri olduğunu belirtti. Ancak, bu durum Avrupa'nın statüsünü değiştirmeye yönelikti. Bunun üzerine Avusturya'nın teklifi ile Viyana'da bir konferans toplandı. Fakat toplantıdan sonuç alınamadı. Bu sırada İstanbul'da, Rusya'ya karşı savaş ilanı için halk padişaha baskı yapmaya başladı. 4 Ekim 1853'te Rusya'ya bir nota verildi ve Eflak ile Boğdan'ın 15 gün içinde boşaltılması istendi. Rusya bu notaya kayıtsız kaldı ve tanınan sürenin sonunda savaş fiilen başladı.

Savaşın başlangıcında Osmanlı Ordusu Balkanlar'da başarılı oldu. Fakat Batum'a yardım götüren Osmanlı donanması 30 Kasım 1853'te Rus Donanması tarafından Sinop açıklarında batırıldı. Rusların bu ani hareketi ve Karadeniz'de durum üstünlüğü sağlamaları Boğazlar'ı ve İstanbul'u tehlikeye düşürdü. Bu durum Avrupa devletlerini endişelendirdi. Birleşik Krallık ve Fransa devreye girerek tarafları uzlaştırmak istedi, ancak yapılan teklifi Rusya reddetti. Bunun üzerine Fransa ve Birleşik Krallık, Rusya'ya bir ültimatom verdiler ve taraflardan şu isteklerde bulundular:

  • Eflak ve Boğdan'dan çekilmesi;
  • Osmanlı Devletinin ülke bütünlüğüne riayet etmesi;
  • Ortodoksların himayeciliği iddiasından vazgeçmesi.

Osmanlı Devleti'nden;

  • Vatandaşlarına eşit haklar tanıması ve tatbik etmesi;
  • Hristiyanlara olumsuz muamelede bulunulmaması;
  • Karma mahkemeler kurulması;
  • Hristiyan tebaadan vergi alınmaması talep edildi.

Çar, ültimatomu ve istekleri kabul etmedi ve Rus ordusuna Tuna nehrini geçerek ilerleme emrini verdi. Birleşik Krallık ve Fransa, 12 Mart 1854'te Rusya'ya savaş ilan ettiler.

Birleşik Krallık ve Fransa, Osmanlı Devleti lehine savaşa girerken Avrupa kamuoyunu tatmin edecek ve özel menfaatler sağlayacak tedbirleri almayı da ihmal etmediler. Bu maksatla 12 Mart 1854'te İstanbul'da; 10 Mayıs 1854'te Londra'da ve 14 Haziran 1854'te Avusturya ile antlaşmalar imzaladılar. Avusturya ile yapılan antlaşma Tuna eyaletlerinin Rus ordusundan boşaltılmasını öngörüyordu ve Avusturya, gerekirse asker göndermeyi taahhüt etmekteydi. Bu nedenle 15 Mart 1855'te Sardinya Krallığı da ittifaka katıldığını açıkladı.

Savaş devam ederken Osmanlı ülkesinin EpirEtolya ve Teselya eyaletlerinde Rum halkının isyan hareketleri başladı. Yapılan ikazlar dikkate alınmadı ve bunun üzerine Fransızlar Pire limanına asker çıkararak Yunanistan'ı abluka altına aldılar. Bu hareket Yunanistan'ı tarafsızlığa mecbur etti ve Rusya da bir müttefikini kaybetti.

Savaş; TunaKafkas ve Karadeniz'de yoğunluk kazandı. Tuna cephesinde durum önce Osmanlılar lehine gelişti. Fakat bir süre sonra Rus ordusu Silistre'ye kadar ilerledi (Silistre Kuşatması). Bunun üzerine Britanyalılar ve Fransızlar Gelibolu yarımadasına asker çıkardılar. Çıkan birlikler Varna'ya sevk edildi. Bu sırada Avusturya da Rusya'yı baskı altına aldı. Rus ordusu Silistre önlerinden çekilmeye mecbur kaldı. Müteakiben de Eflak ve Boğdan'ı tahliye ederek savunmaya geçti. Rus Ordusu'nu takibe başlayan Serdar-ı Ekrem Müşir Ömer Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu Ağustos ayında Bükreş ve İbriş'e girdi. Seferberlik ilan eden ve Rus Ordusu'na saldıran Avusturya Ordusu da Yaş kentine girdi.

Müttefikler, Rusya'yı barışa zorlamak için Kırım yarımadasında da bir cephe açmaya karar verdiler. 20 Eylül 1854'te 30 bin Fransız, 21 bin Britanyalı ve 60 bin Osmanlı askerinden oluşan müttefik kuvveti 89 harp ve 267 nakliye gemisiyle Kırım'a çıkarıldı. Ancak Kırım Savaşı düşünüldüğü gibi kısa sürede tamamlanamadı. 1855 ilkbaharında 140 bin kişilik bir müttefik kuvveti daha bölgeye çıkarıldı. Ruslar mağlup oldu ve çekilmek zorunda kaldılar. Kafkas cephesinde ise Ruslar başarı kazandılar ve Kars'ı ele geçirmeye muvaffak oldular. Bu sırada Çar I. Nikolay öldü, yerine geçen II. Aleksandr barış istemek zorunda kaldı. Barış şartları Avusturya tarafından kendisine verilen bir ültimatomla bildirildi. II. Aleksandr istenen şartları esas tutarak barış teklifini kabul etti. Önce 15 Mayıs'tan 14 Haziran 1855'e kadar Viyana'da barış için hazırlık görüşmeleri yapıldı ve Paris Konferansı esasları tespit edildi. Rusya ile Osmanlı Devleti, Birleşik Krallık ve Fransa arasında Paris Antlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi.




























5 yorum:

  1. Savaşın yıpratıcı, acımasızlığın zirve yaptığı sahneler yanında ara hattındaki hayatını kaybeden askerler cesetlerinin taraflrca defnedilmesi için verilen arada düşmanlığa ara verilen sahnede ortaya çıkan dostça yaklaşımlar... insan gaip bir varlık...

    YanıtlaSil
  2. Askerler arasında Zuhaf (Bir Berberi kabilesinin adı... ) Fransızların Cezayir'de yerli halktan oluşturdukları askerler...

    YanıtlaSil
  3. Ara hatta kendi ölülerini toplarken bir araya gelen Fransız ve Rus askerler arasındaki ortak dil Fransızca...

    YanıtlaSil
  4. Her birinin ruhunda ölüm korkusuyla birlikte iyilik ve güzelliğe karşı sevgi duygusu verenin karşısında... .. Beyaz bezler toplanacak, ölüm ve acı makineleri yeniden .... .. çalışmaya başlayacak ... .. Kötü adam kim, kahramanı kim? Herkes iyi ve herkes kötü....26 Haziran 1855

    YanıtlaSil
  5. Tarih tekerrürden ibaret…. Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında da , “Sivastopol” romanında da olaya yakından bakılarak, cephede ve gerisindeki hayatın nasıl etkilendiğini, cephe hattı ve geri bölgedeki yaşamın nasıl değiştiğini, çekilen acıları yansıtılması mükemmel …. diğer taraftan bu “savaş neden?, nasıl çıktı? sorularına cevap aramak için büyük resme bakıldığında günümüzdeki tablonun benzeriyle karşılaşıyoruz…. “Avrupa’daki güç dengelerinin muhafazası” gibi gerçek niyetleri açık etmemeyi amaçlayan hafife alınmış gerekçelerin ardındaki, büyük ülkelerin, hatta onların da gerisindeki dünyayı şekillendirmeyi hedef alan üst akıl denen yapıların uzun vadeli planlarının / senaryolarının sahnelenmek istendiğini biliyoruz… ülke menfaatlerinin korunmasında adalet değil çıkarlar önce geliyor, dostluk vb. ise sonra… hesaplarını buna göre yapmayanlar ise zaman içinde tarih sahnesinden siliniyor…

    YanıtlaSil