21 Mart 2023 Salı

cemile - sultanmurat*

İşte yine o mütevazı çerçeveli tablonun karşısındayım. Yarın sabah erken ayıla (köy) gitmem gerek.Tabloya sanki bana iyi yolculuklar diyecekmiş gibi, dikkat ve uzun uzun bakıyorum. 

Bu tabloyu daha hiçbir sergiye yollamadım. Üstelik onu, avıldan gelen akrabalarıma da göstermiyor, onlardan saklamağa çalışıyorum.Tabloda utanılacak birşey olduğu için değil, bir sanat eseri olmaktan uzak olduğu için.Sade bir tablo, orada görünen topraklar sade.

Tablonun derinliğinde sonbaharın solgun görüntüüüüüüüsü var. Rüzgâr , uzaktaki sıradağların üzerinden hızlı hızlı kayan küçük alabulutları kovuyor. Ön planda, koyu kızıl rente bir pelin bozkırı. Ve bir de

, son yağmurlardan kurumaya vakit bulamamış kapkara bir yol. Aşağıda kuru olan yan taraflarda ama sık bodur ağaçlar görünüyor. Yağmurdan yumuşayan tekerlek izleri boyunca iki yolcunun ayak izleri uzayıp gidiyor. İzler uzaklaştıkça silikleşiyorlar. O iki yolcu , bir adım daha atsalar çerçeveden dışarı çıkacaklar sanki. Bu yolculardan biri… ama duru, olayı biraz baştan alayım.

Çocukluk günlerimdeydi. Savaş başlayalı üç yıl olmuştu. Babalarımız, ağabeylerimiz uzak cephelerde, Kursk ve Orel önlerinde savaşıyorlardı. Daha on beşine basmamış bizler ise kolhozlarda çalışıyorduk. Büyük erkeklerin harcı olan günlük ağır işler bizim zayıf omuzlarımıza yüklenmişti. İş, özellikle hasat mevsiminde çok zor olurdu. Haftalarca eve uğramaz, gecemiz, gündüzümüz tarlada, harmanda veya istasyona tahıl taşıdığımız yollarda geçerdi.

Ekin biçmekten orakların ateş gibi kızardığı o kavurucu günlerden birinde, istasyona yükümü boşaltmış boş arabalarla dönerken, yolumu değiştirip eve uğramaya karar verdim.

Yolun sonundaki küçük tepenin üzerinde, çay geçidinin hemen yanında, sağlam çitlerle çevrili iki avlu vardır. Avluların etrafında kavak ağaçları yükselir. Bunlar bizim evlerimizdir. Bizim iki aile çok eski zamanlardan beri komşu olarak yaşar. Ben, “Büyük Ev ”de oturan ailedenim. İki ağabeyim var, ikisi de bekâr, ikisi de cephede ve uzun zamandır onlardan bir haber alamadık.

Babam yaşlı bir dülgerdir. Her sabah tan ağarırken kalkar, kıbleye dönüp namazını kılar, dülger atölyesinin bulunduğu ortak avluya çıkar ve akşam geç vakit eve dönerdi.

… ..

... .. Hem konuşmaya ne gerek var? İnsan herşeyi anlatamaz, zaten kelimeler de herşeyi anlatmaya yetmez...

sultanmurat

… ..

… .. Yazık ki Talas dağlarında iklim sıcak ülkelerdeki gibi değildi. İklim farklı olsaydı hayat da farklı olurdu. Filleri de olurdu o zaman. Mandalara biner gibi fillere binerdi. Hiç korkmazdı. Önce o binerdi file. Kitaplarındaki resimde olduğu gibi, başının üzerine, tam kulaklarının arasına oturur, köyde dolaşırdı. Köyün insanları bağrışırdı: “Heey, derlerdi. Mırzagül de görür, hayran olur, şaşıp kalırdı. O da “Aa, işte yanına yaklaşılmayan kız” derdi. Bir de maymunu olurdu. Sonra gazete okuyan bir papağanı… Onları da filin üstüne alır, arkasına bir yere yerleştirirdi. Filin sırtında yer çok, bütün sınıfı taşıyabilirdi.  … ..

… ..

3*Ata, atake: Baba, babacığım (Ake: Yaşça büyüklere hitap tarzıdır. Küçükler için kullanıldığı zaman sevgi ifade eder. Genellikle isimin son hecesinin ve daha çok “ke” şeklini alır.Kırgızistan’ın bazı yörelerinde babaata, amca yerine de kullanılır: Sultan-Sultake; Hacı-Hacıke; Ene (anne) - Eneke (annecik); Almıla-Almake; Ece (büyük kızkardeş)-Eceke; Usta-Ustake; Bazarbay-Bazake… vb. (ç.n.)


… ..

-Kesin gürültüyü! dedi, gelin buraya. Şöyle sıraya girin bakalım. Mademki komando oldunuz, komando gibi hareket edin. Şimdi iyi dinleyin beni: Bilin ki bir kumandan seçimle kumandan olmaz, daha yüksek rütbeli kumandan tarafından atanı.

-Peki, o zaman ryüksek rütbeli kumandanı kim tayin eder?. -Onu da üstünde olan bir başkası.

Hepsi sustu ve başkan konuşmaya devam etti:

-Şunu unutmayın: Savaş hâlindeyiz ve burada da savaş düzeni içinde yaşamamız gerek. Sizin sorumluluğunuzu ben kellemi ortaya koyarak aldım. İkinizin babası savaşta öldü, üçünüzün babası sa cephede savaşıyor. Hem ölenlere, hem de yaşayanlara karşı sizden sorumluyum. Pulluklarınızı alıp uzak Aksay kırına gideceksiniz. Özel görevi olan bir paraşütçü komando birliği gibi, günler boyu, geceler boyu, o bozkırda kendi başınıza kalacak, kendi başınıza hareket edeceksiniz. En ufak bir şey için çekişirseniz orada nasıl yaşayacak, nasıl çalışacaksınız?

… ..

Birincisi ünlü yiğit Sultanmurat. En yaşlıları o değildi ama, o da on yaşına basacaktı yakında. Yürekli ve akıllı olduğu için komutan olarak atanan, Bekbay’ın oğlu Sultanmurat. Babaların en iyisi olan babası uzaklarda, büyük savaştaydı. … ..  Sultanmurat, gizli gizli güzel Mırzagül Bikeş’i severdi, çok severdi. … ..


7*Bikeş: Genç kız. Fransızca’daki “madamoiselle”. İngilizce’deki “miss” deyimlerinin karşılığı.

… ..

Aksay, Göksay, Sarısay.. dolaştım bunca diyer.

Bulamadım, bulamadım oy! senin gibi yâr…

… ..

Uğrunda okulu terk etmek zorunda kaldıkları olaylar 1943 kışının başlarında işte böyle başladı…

… ..

-Tamam! Tamam! Bağırmam artık. Onu seviyorsun ha! Tıpkı Ayçörek ve Semetey gibi değil mi?

15*Semetey, ünlü destan kahramanı Manas’ın oğlu, Ayçörek ise onun sevgilisidir.

… ..

Kafasından çıkmayan bir düşünce de yarın Mırzagül’e göndereceği mektup idi. Ama daha önce Akkepter (Akgüvercin) şarkısının sözlerini eklemeliydi mektubunun sonuna.

… ..

MIrzagül cevap vermedi ama hep gülümsüyordu. Ve bu gülümseme öğrenmek istediği herşeyi anlatıyordu. Yazdığı mektuba cevap beklerken ne kadar budalalık etmişti…. 

SEvgilisinin dereden çıkarken uzattığı eli avucunun içine aldı. … … “İşte geldim! Çok mutluyum, ne kadar mutlu olduğumu anlamıyor musun?” diyordu bu el. Sevgilisinin yüzüne baktı ve çok şaştı: O da kendisine benzemişti. Görüşmeyeli tıpkı onun gibi değişmişti. Büüyümüş, gelişmişti. Gözleri dalgındı, bir hastalıktan yeni kalkmış gibi parlıyordu. Kemndisine benzemişti, çünkü onun da kendisini düşünmekten geceleri gözlerine uyku girmemişti. Evet, aşk benzetmişti onları birbirine. Ama Mırzagül daha güzel olmuştu, daha çekici. Mutluluk vaadediyordu. ... ..

... ..



*cemile - sultanmurat

Ötüken Neşriyat

1.Basım, 1991


 

*Pelin: TDK Bileşiklilerden, yapraklarında acı, ıtırlı bir madde bulunan, hekimlikte ve içki yapımında kullanılan bir bitki.

*Sabah Aydınlığı ve Kaynak

*Benzetiş, taklit

*Bileşiklilerden, keskin ve güzel kokulu, bir çeşit bitki

*Kökeni: Rumca


23 yorum:

  1. Ailenin babası Colcubay (Yolcubay), Talas'ta oturuyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Savaşta, asker olan dört çocukları Almanlarla savaşıyor...

      Sil
  2. Danyar, savaşta yaralanmış ve cephedeki askerlere gönderilecek olan normalden daha büyük boy buğday çuvalını hâlâ iyileşmemiş ayağı ile, alım yerine teslim etmek için sırtında taşırken çektiği sıkıntı... Cengiz Aytmatov, okuyucuya, o sıkıntıyı yaşatıyor. Çuvalın altında ezilmiş gibi, biraz sonra ağırlığa dayanamayarak çökecek kadar geriliyorsunuz, nefesinizi tutuyorsunuz... Danyar, sonraki günler her zamankinden daha fazla topallıyordu. Besbelli yarası iyice azmıştı...

    YanıtlaSil
  3. Öyküyü bitirmeden uyuyamazdım. Aytmatov güzel kurgulamış, güzel yazmış ve okuyucuyu olayın içinde sürüklemeyi başarmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Savaşta yaralanan kocası Sadık, Savatovsk’ta hastanede yatmaktayken; araya giren zaman ve kalbinin sesini dinleyerek Danyar’ın rüzgârına kapılması…. “aşk” bir fırtına etkisi yaratmış. Bu aşamada Cengiz Aytmatov’u acımasız buluyorum…. duygular var ama akıl /mantık yok diyebilir miyiz?

      Sil
    2. Danyal ve Cemile, kalplerinin sesini dinleyip hayatlarına yeni bir başlangıçla devam ettiler.

      Sil
    3. Yazar Aytmatov; işte bu öykünün uygun bir yerine kul hakkı, vatan savunması için uzaklara giden asker kocası…. yanlış ve doğrunun siyah ve beyaz kadar net ayırt edebileceğimiz bir durum değil bu sonuç…

      Sil
    4. Okuyucu olarak benim çözümüm ise; duygular ve akıl birlikte hareket etmeli. Olmuyorsa, “Nerede yanlış var?” sorusuna cevap bulunmalı….

      Sil
    5. Cevap olarak şu söylenebilir: Net olarak doğru ve yanlış kararının verilebilmesi için daha fazla bilgiye gerek var…

      Sil
    6. Sonuç olarak Cengiz Aytmatov’u bu eseri ile de başarılı buluyorum. Allah rahmet eylesin.

      Sil
  4. Hayat bir sınavdır diyoruz ya; yaşamın akışında günlük olayların yoğunluğu bazen, hayattan beklentilerimizin dışında hedeflerimizden sapmalara neden olabiliyor. Zorluklarla karşılaşmak bize tecrübe kazanmayı sağlarken yıpranmak ve insani değerlerimizin erozyona uğramasına neden olabiliyor. Geriye baktığımızda keşke dememek ya da pişmanlıklar yaşamamak için duygularımızı ve aklımızı birlikte diğer bir ifade ile dengede tutmayı becerebilmeyi öğrenmek gerekiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tıpkı terazinin kefeleri gibi…. Kazançlı olduğumuzu düşündüğümüz zamanlarda hırs ve kibirle hareket etmekten kaçınmak, gerekli yer ve seviyelerde, çok rahat bir şekilde şeffaf ve hesap vermeye hazır bulunmak, aynı zamanda kul hakkından kaçınmak, çıkan bütün fırsatları değerlendirerek insanlara iyilik yapmak bizi mutlu edecektir.

      Sil
    2. Sorun çıktığında elbette tereddütte kalabilir ve ikilem içinde nasıl hareket etmemiz gerektiği konusunda sıkıntıya düşebiliriz. Bu durumda bir , hatta iki adım sonrasını düşünerek adım atmanın ertılerı ve eksilerine ilişkin muhasebe yapmamızın yararlı olacağını düşünmeliyiz. Acele etmek yerine mümkünse harekete geçmek yerine yapılacak olanı ya da alınacak kararı ertelemeyi denemeliyiz…

      Sil
    3. Her zaman kazanmak yerine, kaybetsek bile sonuçta geri dönülemez hatalarla karşılama ihtimalini de dikkate almak gerekiyor.

      Sil
    4. Radikal bir karar almadan önce, kendilerine danışabileceğimiz yakınlarımız veya arkadaşlarımızın fikirlerini almamız herhalde bize bir şey kaybettirmeyecektir.

      Sil
    5. “Hayat tercihlerle doludur” veciz sözünü aklımızda tutarken; yaşama sevincimizi ayakta tutmak adına beklentilerimiz, kullanabileceklerimiz kararsızlıklarımız, sabır sınırlarımız arasındaki ahengi yakalamayı becerebilmek durumundayız.
      Madem ki imtihan dünyasındayız, sınavı terk etmeyeceğiz. Duygularımız (kalbimiz) ve aklımızı kullanarak etik ve maddi manevi kurallar içinde mutluluğa ulaşacağız.

      Sil
    6. Yazarın kurguladığı sahnede; Cemile ve Danyar’ın birlikte aldığı kararı sorgularken kullanabileceğimiz ölçüler olarak kabul edilmeli …

      Sil
  5. Sultanmurat'ın da hayalleri vardı.

    YanıtlaSil
  6. İnkamay-Apay (İnkamal Abla), Akkepter: Ak güvercin, Dayı: dayı, Aşıktık kat, Aşk mektubu

    YanıtlaSil
  7. Babalar savaşta , on yaşındaki çocuklar cepheye buğday yetiştirilmesi için çalışmakta, geride kalan aileler ise başlarının çaresine bakmak üzere güçlükler içinde...

    YanıtlaSil
  8. Roman kahramanı Sultanmurat on yaşında ve aşık. Mırzagül kalbinin sahibi...

    YanıtlaSil
  9. İkinci Dünya savaşının, cephe gerisinde etkilediği hayatlardan bir kesim anlatılırken; Cengiz Aytmatov okuyucuyu olayın duygusal boyutunu yaşamasını başarıyor... ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cephe gerisinde, savaşın babalarını ellerinden alınmasının, yokluğun acısını çekenlerin yürüttüğü mücadele yanında insan olmanın gerektirdiği yaşam mücadelesi kadar öne çıkan kaçınılmaz duygular: aşk... Sultanmurat ve Mırzagül'ün hikâyesi...

      Sil