7 Mart 2023 Salı

Kar*

… .. Kar rüyalarda yağdığı gibi uzun uzun, sessizce yağarken cam kenarına oturan yolcu yıllardır tutkuyla aradığı masumiyet ve saflık duygularıyla arındı ve kendini bu dünyada evinde hissedebileceğine inandı. Biraz sonra uzun zamandır yapmadığı ve aklından hiç geçmeyen bir şeyi yaptı ve koltuğunda uyuyakaldı.

Uyumasından yararlanıp onun hakkında sessizce bilgi verelim. On iki yıldır Almanya’da siyasi sürgün hayatı yaşıyordu, ama hiçbir zaman siyasetle fazla ilgilenmiş değildi. Asıl tutkusu, bütün düşüncesi şiirdi. Kırk iki yaşındaydı, bekârdı ve hiç evlenmemişti. Kıvrıldığı koltukta fark edilmiyordu ama Türkler için uzunca sayılabilecek bir boyu, yolculukta daha da solan açık bir teni, kumral saçları vardı. Yalnızlıktan hoşlanan sıkılgan biriydi. Uyuya kaldıktan biraz sonra başının otobüsün sarsıntısıyla yanındaki yolcunun omzuna, sonra da göğsüne düştüğünü bilseydi çok utanırdı. Gövdesi komşusunun üzerine düşen yolcu iyi niyetli, doğru düzgün bir insandı ve bu özellikleri yüzünden özel hayatlarında hareketsiz ve başarısız olan Çehov kahramanları gibi kederliydi hep. Keder konusuna daha sonra döneceğiz. Bu rahatsız oturuşu ile daha fazla uyuyamayacağını anladığım yolcunun adının Kerim Alakuşoğlu olduğunu, ama bundan hiç hoşlanmadığı için adının ilk harfleriyle Ka denmesini tercih ettiğini, bu kitapta da öyle yapacağımı hemen söyleyeyim. Kahramanımız daha okul yıllarındayken ödev ve sınav kâğıtlarına adını inatla Ka diye yazar, üniversitede yoklama kâğıdını Ka diye imzalar, bu konuda öğretmenleri ve devlet memurlarıyla her seferinde kavga çıkarmayı göze alırdı. Annesine, ailesine, dostlarına kabul ettirdiği bu adla şiir kitaplarını da yayımladığı için Ka adının Türkiye’de ve Almanya’daki Türkler arasında küçük ve esrarlı bir ünü vardı. Şimdi, Erzurum garajından ayrıldıktan sonra yolculara iyi seyahatler dileyen şoför gibi ben de ekleyeyim: Yolun açık olsun sevgili Ka… Ama sizi kandırmak istemem: Ka’nın eski arkadaşıyım ve Kars’ta başına gelecekleri daha bu hikâyeyi anlatmaya başlamadan biliyorum ben.

Horasan’dan sonra otobüs kuzeye Kars’a doğru saptı. Kıvrılarak yükselen yokuşların birinde birdenbire bir at arabası belirip şoför sıkı bir fren yapınca Ka hemen uyandı. Otobüsün içinde

oluşan o birlik beraberlik havasına katılması çok vakit almadı. Dönemeçlerde, kayalık uçurum kenarlarında otobüs yavaşladıkça, şoförün hemen arkasında oturmasına rağmen o da arkadaki yolcular gibi yolu daha iyi görebilmek için ayağa kalkıyor, buğulanan ön camı şoföre yardım şevkiyle silen bir yolcuya gözden kaçan bir köşeyi parmağıyla işaret edip göstermeye çalışıyor (yardımı fark edilmişti), tipi azalınca bir anda bembeyaz kesen ön cama silecekler yetişmeyince şoför gibi o da artık hiç gözükmeyen asfaltın nereye doğru uzandığını çıkarmaya çalışıyordu. 

… ..




*Kar & Orhan Pamuk

İletişim Yayınları


*Kar (roman) - Vikipedi (wikipedia.org)
*..... .... ... 
... .. Orhan Pamuk bu kitabının postmodern olduğunu ve aynada gözüken şeyleri, aynayı dürüstçe tartıştığını söylemektedir. Kitabında kendisinin Türkiye'nin hikâyelerini anlattığını belirtmektedir.
... ... Orhan Pamuk, Kar'ın "Sonsöz" bölümünde, kitapta Kars şehrini Türkiye'nin bir çeşit siyasi minyatürü olarak hayal ettiğini anlatmaktadır.[1] Kitapta siyasal İslâmcılık, Türk milliyetçiliği, Kürt milliyetçiliği, sol hareketler, başörtüsü tartışmaları gibi konulara değinilmiş; bu pozisyonları temsil eden karakterlere yer verilmiştir. Yazar, bu karakterleri ve hareketleri haklı olup olmamak üzerinden değerlendirmediğini, hayal ettiği "Türkiye'nin siyasi minyatürü olan şehir" üzerinden her kesimden insanı anlamaya çalıştığını dile getirmiştir.

*Firdevsî - Vikipedi (wikipedia.org)

*Firdevsî  Samanîler ve Gazneliler dönemleri İran edebiyatının önde gelen Fars şairdir.[1]

Eski İran tarihine büyük ilgi duyan Firdevsî, Pehlevi dilinde yazılmış eserleri okuyabilmek için Zerdüşt rahiplerden veya babasından Pehlevice öğrendi. Arapçası şiir yazacak kadar iyiydi.[2]

Başlıca yapıtı Şehnâme'yi (60.000 beyitten oluşur; ilk insandan III. Yezdigirt dönemine kadar İran tarihi anlatır) tamamlayınca 1010 yılında Gazneli Mahmut'a sunan Firdevsî, bağlanan aylığı az bulduğu için sultanı ağır biçimde hicvedince Gazne'den göçmek zorunda kaldı. Bir süre Herat'ta ve Taberistan emiri Şehriyar'ın yanında kaldıktan sonra, Tus'a dönerek orada öldü. Firdevsî'nin soyca bir Dihkan ailesinden olduğu söylenir. Doğum yılı kesin olarak bilinmemektedir. Firdevsî, Gazneli Mahmut'un fikirler aldığı bilginlerden de bir tanesidir. Firdevsî gibi bilginlere Gazneli Mahmut maddi ve manevi yönden destek olmuştur.

Şii olmasına rağmen, Şehnâme'de ilk üç halifeyi över ve Turanlılar ile İranlılar'ın eski İran hükümdarlarından Tur ve İr'in soyundan geldiklerini söyleyerek bu iki halkı kardeş saya



*Şehnâme - Vikipedi (wikipedia.org)

*Şehnâme veya Şahnâme , Firdevsî'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. 977 ila 1010 arasında yazılmıştır. 60.000 beyit civarında hacime sahiptir. Tek şair tarafından yazılan en uzun epik şiirlerdendir


*Oedipus - Vikipedi (wikipedia.org)

*Oedipus  veya Œdipus. Thebai'nin mitolojik kralı, Laios ve İokaste'nın oğlu. Babasını öldürüp, annesiyle evlenmiştir.[1] Antigone, İsmene, Eteokles ve Polyneikes'in babasıdır.

*Oedipus'un babası Laios, Pelops un oğluna tecavüz ettiği için Crysispios Pelops tarafından lanetlenir. Laios'un yeni doğan oğlu Oedipus, babasını öldürecektir. Bunun üzerine Laios, oğlunun ayak bileklerini iplerle sardırır (Yunanca oidipous, " siskin ayakli.") ve Oedipus'un, kurtlara ya da kuşlara yem olması için ormana bırakılmasını emreder. Fakat yardımcısı, Laios'a ihanet eder ve küçük çocuğu götürüp bir çobana teslim eder. Çoban, Küçük Oedipus'i, çocukları olmayan Korinth kralı Polybos ve kraliçe Merope'ye (veya Periboea) armağan eder. Polybos ve Merope, Oedipus'u kendi öz çocukları gibi sever ve büyütür. Korinth Kral ve kraliçesi oğulları Oidipus'la birlikte mutlu yaşarlar ta ki günün birinde bir şölen sırasında oldukça sarhoş bir davetli Oidipus'a "evlatlık" gözüyle bakana dek. Ertesi gün genç adam annesini, babasını sorgular, ikisi de inkar eder. Oidipus yine de kuşku içinde kalır. Bunun üzerine Delphoi'ye yola çıkar. Kahin onu horlayarak başından savar, sorusuna hiç değinmeden iğrenç bir geleceğin haberini verir. Oidipus annesiyle beraber olacak, zina ürünü bir soyu türeyecek ve kendisine hayat vermiş olan babasının katili olacaktır. Dehşete düşen Oidipus nereye gideceğini pek düşünmeden oralardan kaçar, bir daha asla Korinth'e dönmeyecektir. Delphoi'den çıkarken dar bir yol ağzında arabaya binmiş, yanında da birkaç hizmetçi bulunan bilinmedik yaşlı bir adama rastlar. Geçiş önceliği için tartışırlar, Oidipus arabanın yanından geçmekte iken yaşlı adam onun kafasının orta yerine iki kamçı darbesi indirir. Oidipus hemen sert karşılık verir. Sopası ile ihtiyarı yere yıkar, sonra da tanıkları öldürür. Artık yollarda başıboş dolanmaya başlar Thebai'ye varır. Bu şehrin üzerinde bir bela vardır.

"Şehrin dolayında dağlık bir buruna bir canavar, çiğ et yiyen Sfenks yerleşmiştir."

… ..

Oidipus eski kral Laios'a karşı işlenip cezasız kalmış olan cinayetin söz konusu olduğunu düşünür; suçluyu cezalandırmaya ant içer. Oedipus ve Sfenks, 1879. Stories from the Greek Tragedians, Alfred Church.

Kör kahin Teireisias'a sorar ve kahin, katilin Oidipus'un ta kendisi olduğunu söyler, ayrıca, o, kendi annesinin kocasıdır.

… …

… ..Kehanet gerçek olmuştur.Günahları yüzünden kan ve kedere gömülen, herkes tarafından terk edilen Oidipus artık sadece kör bir dilencidir. 

Kör olan Oidipus, kızları Antigone ve İsmene'nin yardımı ile Atina yakınlarındaki Kolonos'a gelir. Thebai'de kalan oğulları Eteokles ve Polyneikes, taht kavgasına düşmüştür. Polyneikes, Argos'tan bir ordu toplayarak Thebai'de kalan kardeşine saldıracaktır. Oidipus oğullarının ikisinden de tiksinir, kızlarının sadakatini över. Atina kralı Theseus, Oidipus'u ziyarete gelir ve sadece Theseus'un tanık olduğu bir şekilde Oidipus burada vefat eder.


*Macbeth - Vikipedi (wikipedia.org)

*Macbeth,  İskoç Kralı. William Shakespeare'in Macbeth adlı oyununda da Kral Macbeth'in hayatı efsanevi bir şekilde anlatılmıştır. Efsanesi hakkında 2 film ve Giuseppe Verdinin yazdığı bir opera bestesi vardır.


*Mem û Zîn - Vikipedi (wikipedia.org)

*Mem û Zîn, Cizre'de 1450/1451 yılında yaşanan[1] ve 17. yüzyıl sonunda Ahmed-i Hani tarafından manzum bir eser olarak yazıya geçirilen destansı aşk öyküsü.[2]

Konusu, birbirine âşık olan ancak kavuşamayan iki gencin trajik öyküsüdür. Cizre beyi Mir Zeynuddin'in kız kardeşi Zin ile Divan kâtibinin oğlu olan Memo arasında yaşanan gerçek aşk öyküsüne dayanır.[3] Ahmet Hani'nin bu öyküden ilham alarak Kürtçenin Kurmanci lehçesi ile yazdığı Mem û Mesnevisi, Kürtçedeki ilk aşk mesnevisi kabul edilir.[4] Yirmiden fazla dile çevrilen eser, ondan fazla kez Türkçeye çevrilmiştir.[4]

Konusu: Cizre'de Divan Vezirinin oğlu Tacdin ile onun dostu, hikayenin ana kahramanı Mem, bir mart ayında yöredeki köse geleneğinin de etkisi ile kız kılığına girip kırlara çıkar. Cizre Beyi Mir Zeyniddin'in erkek kılığına giren kız kardeşleri Zîn ve Sitî de şenlik alanındadır. Tacdin ve Mem onları görmeden sevdalanmış iki gençtir. Şenlikte onları gören kızlar da sevdaya düşer. Parmaklarındaki yüzükleri değişirler. Heyecanda bayılan Tacdin ayıldığında parmağında Sitî yazan yüzüğü, Mem ise Zîn yazan yüzüğü bulur. Dadıları Hezebun, hekim kılığına girip gençleri bulur, yüzükleri geri ister. Mem, sevgilisinin yüzüğünü vermez.

Gençlerin hızla büyüyen aşkları, kentteki herkes tarafından bilinir. Cizre'nin önde gelenlerinin aracılığı ile Tacdin ve Mem Cizre Bey'inden kızkardeşlerini ister. Bey, Tacdin'e Sitî'yi verir, yedi gün yedi gece düğün yapılır. İki düğün bir arada olmaz diye Mem ile Zîn'in düğünü ertelenir. Ancak Bey'in kapıcısı ikiyüzlü ve fitne Beko, Zin'in aşkına engel olmaya çalışır. Beko'nun fitneleri sonucunda Bey, kardeşini Mem'e vermeyi reddeder.

Bey ahalisini toplayıp ava gittiğinde Zîn ve Mem gizlice buluşurlar. Bey döndüğünde, ava onunla birlikte gidip dönmüş olan Tacdin, Mem ile Zin'i fark etmemesi için kendi evini ateşe verir ve Mem’e aşk borcunu bu şekilde öder.

Mem, Beko'nun oyununa gelerek Bey ile iddialı bir satranç oyunu oynar. İlk üç oyunu aldıktan sonra Beko, Mem'in yönünü değiştirir ve Zin'i görüp hayallere dalmasına, böylece oyunu kaybetmesine sebep olur. Mem, Zin'e aşkını itiraf etmek zorunda kalır ve Bey onu zindana atar. Mem, orada Zîn'in hasretinden ölür. Cenazesi kaldırılırken Tacdin Beko'yu görüp öldürür. 



5 yorum:

  1. Orhan Pamuk, yurdum insanının ideolojik (sağ - sol) ve Kürt etnik hareketi görüntüsüile başlayan ve bölücü terör örgütünün yol açacağın karmaşık sorunlar yumağını oluşturacak; 80 darbesi öncesi ideolojik sonrası ortaya çıkan sosyal yapıyı anlatıyor....

    YanıtlaSil
  2. Özellikle 80 darbesi sonrası aile ve toplum yapısı ortaya konmakta.....

    YanıtlaSil
  3. Sıkıyönetim idaresinin ortaya çıkardığı acılar, bozulmalar; "şucular"ın gözüyle "bucular"ın nasıl göründüğü, tarafların diğerlerini nasıl gördüğü ifade ediliyor....

    YanıtlaSil
  4. Sağcı-solcu, laik-dinci, Türk-Kürt....kendimize soralım..... bu kadar bölünmüşlük kimin işine yaradı? Bugün ki ayrıştırma kime fayda sağlıyor? Ortak akıl, ortak anlayış oluşturamayacak mıyız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayrımcılık gerekçesi olarak canlandırılmaya çalışılan diğer bir konuyu; "alevi-Sünni" kavramları için de aynı soruyu sormak gerekiyor: Bu kadar ayrımcılığı kim kaşıyor, bu işte de kimin çıkarı var? Ne zaman akıllanacağız?

      Sil