-Yolsuzlukları
örtbas etme çabasıyla paniğe kapılarak, Cemaatın orduya kumpas kurduğunu itiraf
eden Yalçın Akdoğan’ın sözleri üzerine suç duyurusunda bulunan Genelkurmay
Başkanlığı, böylece onca yıl seyrettiği davaların yeniden görülmesi için
harekete geçti.
-Burada haklı
olarak
4-5 yıldır cezaevinde yatan insanların Cemaatçi polis ve yargının
kumpası saydıkları “delil oluşturma” yöntemleri üzerinde de durmak gerekiyor.
-Başbakan
Erdoğan, 17 Aralık Operasyonu’nda polis ve savcıların ayakkabı kutularında
saklanan paraları, yolsuzluk amaçlı bir “algı” yaratmak üzere medya üzerinden
kullanma biçimlerini ağır bir dille eleştiriyordu. Oysa aynı yöntemle
Türkiye’de yüzlerce operasyon yapılmış, gözalına alınan insanların neyle
suçlandıklarını öğrenmeleri için aylar-yıllar geçmişti.
-Adalet
Bakanlığı, HSYK, bu süreçleri acımsızca izlemişti. Çete, cunta,sadece
işlerini devlet yaygarası koparan
Başbakan’ın adamları iktidardan bağımsız görevini yapmaya çalışan medyanın
üzerine insafsızca çökmüşler, iktidar gücünü medya patronları üzerişnden
gazetecilere yöneltmişlerdi.
-Şimdi
“Cemaatin kumpası”ndan yakınanlar sadece işlerini yaptıkları için yüzlerce
gazeteciyi tasfiye ettiler. Ve sonunda geldikleri yer, 28 Şubat’ın o ünlü
“brifing”lerini çağrıştırıyordu.
-Başbakan’ın
Dolmabahçe’de 50’ye yakın gazeteci, yazar ve akademiyenin davetli olduğu, 17
Aralık Operasyonu toplantısınıa sadece “akredite” gazeteciler katılabilmişti.
-Dört saat
boyunca doğru dürüst bir rüşvet ve yolsuzluk sorusu yöneltilememişti.
-Gazeteciler
orada görevlerini yapmak yerine, toplantı dağıldığında televizyon ekranlarınmı
parselleyerek Başbakan’ın görüşlerini aktardılar.
*Batsın Böyle
Gazetecilik – Derya Sazak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder