29 Aralık 2015 Salı

Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler ıı *

Saliha Erdim “Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler” eserinin bu ikinci cildinin önsözünde; “... .. sorunlara çözüm üretmenin yanında asıl olarak sorun üretecek davranışları fark etmeyi ve bunlara engel olmayı amaçlıyor.” vurgusu yapıyor. İkinci cilt 184 sayfa.
-Kitabı okumayı gerektirecek kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. Bir insanı suçlamak isterseniz de takdir etmek isterseniz de hayatında bunlara karşılık gelecek meteryaller mutlaka vardır.Kişinin ne yaparsa doğru davranmış olacağı ve nasıl yaşasa Rabbimizin razı olacağı soruları hayata damgasını vurur. ... ..
-Önemli olan, bu hayatı doğru yaşamak ve karşımızdakinin de doğru davranmasına zemin hazırlayabilmek için hangi tutuma ve nasıl davranmaya ihtiyacımız var, bunu öğrenmektir. ... ..
Anne-Baba ve Aile Olma Sanatı
Ben Keşfedilmemiş Bir Ülkeyim ve Sınırları Çizilmemiş
Kimlik Şemsiyesi Altındaki Rollerimiz ve Kostümlerimiz
-... .. Özellikle duygusal ihtiyaçların giderilmemesi; o ailede fikri ve sosyal ihtiyaç zeemininin sağlam olmadığını düşündürür. Bilmeliyiz ki ihtiyacı giderilmemiş organizma sıkıntı üretir. Eğer duygusal ve fikri ihtiyaçlar ailede giderilemezse; kişi bunu giderecek başka kaynaklara yönelir. Sevgisiz kalan çocuk, kendine sevgi kaynağı arar ve bulduğunda ona bağlanır. İlgi görmek, onaylanmak ve desteklenmek ihtiyacını ailede gidermezse; ciddi sıkıntı yaşar. ... ..
Dine ve Hayata Bakış Farklılıklarının Ailede Ortaya Çıkardığı Sorunlar ve Bunlarla Baş Etme Yolları
-... .. İnsanlar Hayata, İlk Önce Ailesinin Baktığı Pencereden Bakmaya Başlar.
... ..
Çocuk zihninin önce görerek kaydettiği mesajlar, daha sonra hayata dair olmanın verdiği aktivasyonla denemeye ve eyleme yönlendirir insanı. O ilk kayıtlar, zihnin ilk malzemeleri ve gıdasıdır. Bir yaşama ve hayata bakış biçimini  ifade eden bu erken çocukluk döneminin yaşanmışlıklarının, “betona yazı yazmak gibidir” denilerek  etki gücü anlatılmaya
çalışılır. Söylenenlerden çok yapılanların etkili olduğu bu etkinin iyi ya da kötü olup olmamasına bakmadan hayatı şekillendirmekte olduğunu bilirsek , önemi biraz daha anlaşılır... ..
-... .. Yaptıkları fark edilmeyen çocuk, giderek yaptıklarını önemsiz ve değersiz görmeye başlar ve yapabildiklerinden mutlu olmayı, “başardım” diyebilmeyi unutur. ... ..

-Ailedeki bu negatif etkileşim ve yıpratıcı iletişim biçimi, çocukta da bir tarza dönüşür. Kendisi gibi olmayanları dışlama ve tenkit etme, kendi yanlışlarını savunma ve bedel ödeyerek elde edebileceklerinden kaçma  gibi yaklaşımlar eşliğinde çocuk, aile ortamında tek kişilik hücre oluşturmaya ve orada sadece kendi iç diyalogları ile yaşamaya başlar.
Çocuk zihninin önce görerek kaydettiği mesajlar, daha sonra hayata dair olmanın verdiği aktivasyonla denemeye ve eyleme yönlendirir insanı. O ilk kayıtlar, zihnin ilk malzemeleri ve gıdasıdır. Bir yaşama ve hayata bakış biçimini  ifade eden bu erken çocukluk döneminin yaşanmışlıklarının, “betona yazı yazmak gibidir” denilerek  etki gücü anlatılmaya çalışılır. Söylenenlerden çok yapılanların etkili olduğu bu etkinin iyi ya da kötü olup olmamasına bakmadan hayatı şekillendirmekte olduğunu bilirsek , önemi biraz daha anlaşılır... ..
-... .. Yaptıkları fark edilmeyen çocuk, giderek yaptıklarını önemsiz ve değersiz görmeye başlar ve yapabildiklerinden mutlu olmayı, “başardım” diyebilmeyi unutur. ... ..
-Ailedeki bu negatif etkileşim ve yıpratıcı iletişim biçimi, çocukta da bir tarza dönüşür. Kendisi gibi olmayanları dışlama ve tenkit etme, kendi yanlışlarını savunma ve bedel ödeyerek elde edebileceklerinden kaçma  gibi yaklaşımlar eşliğinde çocuk, aile ortamında tek kişilik hücre oluşturmaya ve orada sadece kendi iç diyalogları ile yaşamaya başlar.
-Bugün çoğu evler, tek kişilik hücrelerden oluşmaya başlamıştır ne yazık ki. Sürekli tenkit ie tketilen güzellik ve değerlerin yeniden üretileceği seralar oluşturulamadığı için , kalıp olarak var ve ayakta olan insan; mutsuzluk, sık sık strese girme, depresyon, trakıntı, panik ve fobik bozukluklar başta olmak üzere, enerjisini tüketen ve kendisini sürekli dibe doğru çeken bir sarmalın içinde ömür tüketmeye başlar. ... ..
Kendini Gören Başkasının Ayıbıyla Uğraşamaz
-“Sen hatalısın, senin yüzünden oldu, sen sorumlusun!” demek yerine, “Hepimiz hata yapabiliriz, kendini üzme, şimdi bunu birlikte nasıl düzelteceğimize bakalım.... “diyebildiğimizde, ... ..
-... ..
-Her yaşananda bir hikmet arayan bilge yaklaşımlar, tedbiri elden bırakmama ve kendine düşeni yapıp teslim olarak razı olma makamına yükselirler.  ... ..

-Kendini düzeltmek için dua etmek, insanın kendisine yapabileceği en büyük yardımlardan birisidir. ... ..
-... Düzelmeye kendisinden başlayanlar, yaptıklarıyla otomatik bir değişimsürecini başlatırlar. Bu tabloda insan ancak kendisini değiştirmeye güç yetirebilir ki bu da güçlü olanın seçimidir.
Sınırsız ve Allah’sız Bir Özgüven Felakettir
-... .. Eğer kişinin amacı sadece ve sadece kazanmaksa davranışlarının sınırı ve ölçüsü de kişinin istediği şeye ulaşması ise bu; sınırsızlık ve ölçüsüzlük demektir. Bu durumda kişiyi kazandıkça daha çok kazanma hırsı bürüyecek ve elde etmek için her şeyi mübah ve meşru görecektir. ... ..
-... .. Nitekim para kazandıkça halk içinde itibarı artanlar, işlerini kolaylıkla yaptıranlar, artık paraya tapmaya ve parayı insanın önüne geçirmeye başlar.Arkadaşları, ilişki biçimi, yaşam tarzı ve iş yaptırma şekli paranın albenili rengine bürünmüştür. Artık sadece paranın sesi duyulur; her şey parayla alınır ve satılır hale gelir.

-“Elindeki tek aletin çekiç ise, her şeyi çivi gibi görmeye başlarsın.” der bir düşünür. Kişinin kıymet verdiği ve bildiği para olunca, her şey para ile ölçülür. İçten içe ona doğruyu telkin eden iç sesi, kendisini hep haklı görmesini telkin eden sesin yanında cılız kalmıştır. Alah için yanmayan gönlün, Allah rızası diye bir derdi de yoktur. İşte bu insanın sınırlarını belirleyecek b ir inancı olmayınca, ondan her şey beklenir olur. Aynı dili konuştuklarıyla düşer kalkar. Ona dur diyecek imanının ve vicdanının sesi sonuna kadar kısıldığüından dolayı amaçlarına ulaşmak için her yol artık normal görünür. ... ..
-... ..“Biraz dışarı çıksak, çok bunaldım...” sözüne karşılık “Kadının iyisi evinde oturandır...” deyip buna dayanak olarak ayet / hadis kullanan ve buna karşılık kendini hiçbir şeyden mahrum bırakmayan ve eve hiç zaman ayırmayan, katı inançlı ve dini istediği gibi eğip bükebileceğini zanneden beyefendilerle nasıl başa çıkacağını bilemeyen hanımefendiler; hayata küsmüş vaziyette, depresyonla sarmaş dolaş ve eziyet elbisesi içinde kendilerini setretmiş vaziyetteler. ... ..
-... .. Eşinizin size yaptığından rahatsız oluyorsunuz; fakat oğlunuzun aynı şeyi gelininize yapmasına ya ses çıkarmıyorsunuz ya da onu destekliyorsunuz. Aynı şeyler, kızınıza yapılsa kıyameti koparıyorsunuz fakat gelininiz söz konusu olunca oğlunuzu haklıçıkarıyorsunuz.
-Siz böyle yapmakla oğlunuzun kul hakkı almasını ve ahirete kabarık bir hesapla gitmesini; hatta cehennemde yanmasını sağlayacak şekilde davranıyorsunuz, farkında mısınız?
-Peki bu arada kayınpederler ne yapıyor? ... .. Tek taraflı dolduruşa geliyorsa ... .. Eğer aklını kullanan ve oğlunu tanıyan bir baba ise ... ..
-... ..  herkesin tecrübesi, bu denli uç örneklerden oluşmasa da ... ..  şüphesiz bunun tam tersi ... .. müşfik kayınvalideler de ... ..
-... .. Sadakayı mutlaka niyet tutarak verin.  “... .. olması ve bana düşeni en iyisiyle yapabilmem niyetiyle... “ temennisinde  bulunun. ... ..
-Allah’ın doğru davranmanız halinde, size ummadığınız yerden kolaylıklar ve güzellikler bahşedeceğine inanın. Sizi doğru yönlendirecek ve yaptıklarınızı destekleyecek insanlarla birlikteliğinizi artırın. ... ..
-... .. Biz, sadece Allah’tan bekleyip ondan istediğimizde, tohumu tarlaya besmele ile atıp yağmuru Hakk’a havale ettiğimizde, fiili ve kavli duadan sonra zaferi Allah’ımıza bıraktığımızda; “O ne güzel karşılık verendir ve O ne güzel takdir edendir.” deriz.

-Elinizden geleni yapıp sonucu Allah’a havale edin ve sıkıntınızın arttığını ya da dayanma gücünüzün azaldığını hissettiğinizde, profesyonel yardım alın. ... ..
Ailede Mutluluk Gözlerden Okunmazsa Sözlerden de Okunmaz
-... .. Çocuk önce gözleriyle kendi kitabının başlangıcını yazar. Büyüklerin yapıp ettikleri, onun ilk malzemesidir. Daha sözleri anlama basamağına çıkmadan, gözleriyle tarar insanları, olayları ve çevreyi.
-Kitabına ilk yazılanlar, gözlemlerinden elde ettiği ve zihnine kazınan bu verilerdir. Bu giriş bölümü bilgileri, kalıcı olacak ve hayatı boyunca ona yol gösterecektir. Dilden söylenenler kulağa, yürekten söylenenler yüreğe yol bulacaktır. Ve çocuk bunu sezgileriyle algılayıp kaydedecektir.
-Asık suratlı büyüklerin olgunlaştıran, büyüten, öğreten, sevdiren, ayakta tutan, görmesini sağlayan, velhasıl yaşatan sevgi güneşini, yüreklerinin kapılarına kilit üstüne kilit vurarak mezara götürmek için sakladıkları durumlarda, çocuklar ... ..
-Aile; ihtiyaçların giderildiği santral, güç merkezi. Parçaların bir araya getirildiğinde bütünün oluştupğu bir imalathane. Ailde ihtiyaçları giderilemeyenler, toplumda dengelerini bulamamış insanlar olarak varlıklarını sürdürürler.
-İhtiyaç ise su gibidir, uygun bir yol bulduğunda ona doğru akar.
-Sürekli biriken ihtiyaçlar (barajda suların birikmesi gibi) helâl ve meşru bir zemin bulamazsa taşar, çizgiyi aşar, o zaman da kendisi de tahrip olduğı gibi toplumu da tahrip eder.

-... .. Ailde duygusal ve fikri gıda zehirlenmesi yaşayanlar, kjend,leri zarar gördüğü gibi toplumsal sağlığı da riske atarlar. Bunlardan çoğunlukla ne doğru dürüst verim, ne de doğru dürüst bir duruş ve iletişim beklemek mümkün olur. ... ...
-Çocukların küçük adımlarını destekleyelim ve bunları önemseyelim.
-Yapamadığı yerde, nasıl yapılacaını göstererek tekrar denemesiiçin onları cesaretlendirelim.
-Büyük düşünüp küçük adımlarla başlamaya yönlendirelim.
-Büyük adımlar atmaya zorlayarak gözünü korkutmayalım, mükemmeliyetçi olmayalım.
-Her olumlu davranışını fark edelim, mutlaka takdir edelim ve zaman zaman ödüllendirelim.Tanıdıklarımıza duyuralım, övgü almasını sağlayalım ve evimizdeki panoda sergileyelim.
-Anlama ve dinlemenin zeminini oluşturan kitap okuma çalışmaları çok önemlidir. Baskısı kaliteli, iyi, güzel anlatımlı ve resimli kitapları tercih edip mutlaka çocuklarımıza okuyalım ve birlikte değerlendirelim.
-Dini emirlere erkenden alışsın diye küçük yaşta kaldıramayacağı ve istemediği şeyleri yapmaya zorlamayalım. Bu, ileri zamanlarda dnden uzaklaşmalarına sebep olabilir.
-İyilik denemeleri yüreği devreye sokar, âtıllıktan kurtarır ... .. Bizzat çocuğun kendisinin iyilik yapmasına zemin hazırlayalım.
-Zaman zaman, hatta mümkünse sıkça, camiye gidip cemaatle namaz kılıp o havayı teneffüs etmek çok önemlidir. Namazda ne okunduğumuzu ve bunun bütün bir hayat anlayışınıniçinde ne anlama geldiğini öğrenelim, öğretelim.
-Evde bazı vakitlerde namazı cemaatle kılalım.
-Çocukları namaza alıştırma konusunda duyduğum ve iyi sonuç vermiş bir uygulamayı tavsiye etmek istiyorum. Altı-yedi yaşlarındayken bir yıl boyunca sadeve akşam namazı kılsın. İkinci yıl iki vakit namzı birden (hangi vakti tercih ederse) kılsın. Üçüncü yıl üç vakit birden derken beşinci yıl çok güzel ve kolay bir şekilde namaza alışmış olur.
-Ayrıca benim kendm uygulayarak test ettiğimbir uygulama da sürekli abdestli olmayı başarabilmek. , namaz kılma alışkanlığını %99 kazandırmak anlamına geliyor. Çünkü abdetli olunca “Hemen kılıvereyim.” psikolojiisi oluşuyor ve daha kolay geiyor.
-Sesli Kur’an okuyalım ya da dinleyelim. ...

-Yapılacaklar daha da artırma mümkün. Fakat unu da unutmayalım ki; her çocuğun bir yapısı, anlama, iafade etme, davranışa dönüştürme zamanı ve biçimi vardır. Hiçbirimiz çocuklarımıza yüzde yüz tesir etme gücüne sahip değiliz. Tam tasarruf hakkı Hz. Allah’a aittir. Biz sadece iyi örnek olup yönlendirmekten sorumluyuz, gerisini Allah’a havale ederiz. ... ..
--... .. Neye kavuşmak istiyorsak ya da nelerden kaçmak istiyorsak , dualarımız çoğunlukla onlarla ilgili olur. Bununda ... .. iki boyutu var:
-Birincisi; “Ben bu halde durayım fakat birileri adım atsın.” ya da “Ben bir şey yapmadan Allah’ın yardımı ile şartlar olgunlaşıversin.” der gibi sadece dileklerimizi söze döker ve bekleriz. “Ve zaten bir şeyler yapmak hatalı olandan beklenir. Ben haklı olduğuma göre o geri adım atmalı, o bir şeyler yapmalı.” deyipkendimizi beklemeye ve durumu takibe alırız. Biz beklerken, ne yazık ki şartlar beklemez. Ve zaten sıkınılı olan durum daha da ilerleyerek sıkınının boyutları artar.
-Diyelim ki muhatabımızda kendini haklı gördüğü için, bizim durumu düzeltici hamle yapmamızı bekliyor; böylece iki taraf da bekleyip duruyor. Ve sonunda, sıkıntı probleme dönüşüp iki tarafı da mat ediyor. Artık yeni ve çok aha sıkıntılı bir süreçç başlamıştır. Şimdi soralım: “Niye ben, önce o başlasın!” mantığının kime ne faydası oldu? Bu akıllıca bir bekleyiş mi dersiniz? Bunun çok zarar verici bir tutum olduğunu anlamak için illa boyumuza kadar sorunun içine gömülmek zorunda mıyız?
-Bu anlayışı oluşturduğu dua şekli şöyledir: Allah’ım, bu sıkıntıdan kurtar beni.” “Oğlumu şu yanlış alışkanlıktan kurta.”, “Şu ekonomik sıkıntımızı artık gider.”, “Şu eşimin çenesinden beni kurtar.” vb. dualarda, dua edenin sanki yapması gereken hiç bir şey yoktur da bütün suç şartlarda ya da muhatabın kendisindedir. Haşa, Rabbimiz, sihirli değneğiyle bir dokunacak ve her şey istediğimiz hale geliverecekmiş gibi dua eder ve bekleriz.
-Sıkıntıları üreten biziz, o sıkıntıdan kurtulmak için ben ne yapabilirim ya da ne yapmazsam çözüme keakısı olur diye sormayız.
-Sorunu tespit ettik, tamam sıkıntımız var ve sadece kurtulmak istiyoruz; o kadar. Peki ya sıkıntının kaynağı biz isek? Biz düzeldiğimizde sıkıntı da bitecekse ne olacak?
-Bu yanlış teşhis yanlış duaya, yanlış kişiyi suçlamaya  ve durumu daha da karmaşık hale getirmemize sebep olmaz mı?
-Bu aynı zamanda kul hakkı demek değil midir?
-Bu durumda duamızı değiştirmemiz, zihnimizi çözüme yönlendirmemiz ve yapmamız gerekenleri düşünüp kendimizden başlayarak düzelmeye karar vermemiz gerekmez mi?
-Öyleyse doğru dulardan birisi şu olabilir: “Allah’ım yaşadığımız sıkıntının kaynağını görmemi ve çözüm için bana ne düşüyorsa yapmamı nasip et. Beni doğru etkileyecek doğru insanlarla karşılaştığımda onları fark etmemi ve onları iyi örnek almamı nasip et. Doğru bilgiyi öğrenmem ve hayata geçirebilmem konusunda bana yardım et.
-Doğru adım attıktan sonra bunu sürdürebilmem konusunda sabrımı, azmimi ve kararlılığımı arttır.
-Doğru düşünmemi, doğru anlamamı vedoğru yaşamamı nasip et. Beni anlayışlı ve anlaşılır kıl.” dedikten sonra göreceksiniz zihniniz sizin üzerinizde radar görevi görecek ve size yapabilecekleriniz konusunda ipuçları verecektir.Devamla; “Allah’ım, oğlumun yanlış alışkanlığa yönelmesindeki ihtiyacını anlamamıve gereğini yapmamı nasip et. Saygımı, sevgimive verdiğim değeri,nasıl davrandığımda anlayacaksa, öyle davranma bilgisi ve bilinci nasip et.
-Huzur dolu bir aile ortamını oluşturabilmek için elimden geleni yapabilmem konusunda bana yardım et. Yavrularıma iyi arkadaşlar, iiyi alışkanlıklar nasip et ve bütün bunlar için iyi birer örnek olabilmemiz konusunda bize yardım et.” diyebiliriz.
-Dualarımızda,  kimi zaman da pozitif talep için , negatif cümle kuruyoruz. “Allah’ım sen başarısızlıktan koru!” demek yerine “Sen başarmamı nasip et’1 ya da “Allah’ım , sen hastalıktan koru!” yerine “Sağlığımı koruyabilmem için dikkatli ve hassas olmamı nasip et, bütün vücuduma sıhhat bahşet !” diyebiliriz.
-“Sakın korkma! “ deyip korkuyu hatırlatmak yerine, “Cesur ol, kendine güven, yapabilirisn, şöyle şöyle düşün, sen falanca zaman da benzer bir şeyi başarmıştın onu hatırla!” desek, daha iyi sonuç alırız.
-“Daha dikkatli ol, şöyle şöyle yaparsan düşmezsin , rahat ol.” demek daha doğrudur.
-Bütün bu telkin ve dualarda hem zihne olumlu mesaj verip doğru yönlendiriyoruz hem de fail biziz. ... ..
-Duaların gerçekleşmesi için , hareket ve eylem içinde olmalıyız. Yani tedbirimizi alıp takdire ondan sonra havale etmeliyiz.

-... .. ikinci boyut ise; ... .. “Oğlum şöyle yap, oğlum şunu şunu yapma, hadi camiye git. Kızım o çocukla gezme, gel namaz kıl.” gibi sözlerle oğlumuzu ya da kızımızı eğittiğimizi zannediyorsak yanılıyoruz. ... ..

Annem aynamdı...
Bulaşıktan çıkarıp kurutunca ellerini , dinlenmek için bir koltuğa oturduğunda, hemen oracıkta bulunan kitaba yönelir; ... .. Kitap okuyarak dinlenirdi.
-... Ve anneciğim, babama ne söylüyordun ki sıkıntıları eriyip gidiveriyordu?

Meğer baba olmak
-.... .. Meğer baba olmak, ayakları yerden kesiverenöyle güçlü bir heyecan mış ki. “Babacığım” diyerek kollarına atılan şirin bir yavrunun sevgisi ve heyecanı... ... fark ederek tebessüm edebilmekmiş baba olmak.
-... .. Mutlu yuvalar ve çocuklar, mutlu annelerin el emeği göz nuru imiş. Akıllı babalar, eşini mutlu etmenin bir çift tatlı söz, bir güler yüz ve dengeleri sağlayan değer vermeyle başarılabildiğini bilirmiş. .....
-Her şeyi “bana göre” penceresinden bakarak belirleyen babalar, muhatabını yok sayıyor demekmişGide gide bu yok saymalar, muhatabın da onu bir gün yok saymaya başlayabileceğinin sinyaliymiş. Yok sayılanların hayatla bağlantıları zayıflarmış. İşte eşini yok saymakla onun yok olmayacağının bilincinde olup, bu tavrın ailedeki herkesi manevi gıdasız bırakacak bir mahrumiyet tutumu olduğunun farkında olup, bundan köşe bucak kaçmak ve daha iyi tutumlarla gıdalanmak demekmiş.
-Yok sayılanlar (hatta hiç sayılmayanlar), ihtiyaç ve taleplerini ifade ederken muhataplarını kimi zaman dinliyormuş gibi yapar, susup zihninde kendi savunmasını hazırlamak, kimi zaman onu susturup hiç dinlememek, kimi zaman da dinleyip bildiğini okumak eğilimindedir.
-Onların ihtiyaçlarını biriktirmelerine, hiç olmadık bir biçimde ve zamanda ya içte patlamalar yaşayıp depresyona, ya da dışta patlama yaşayıp agresifleşmeye (saldırganlaşma) yol açacağını bilmekmiş baba olmak. ... ..
-Akşam olupyorgun argın eve geldiğinde, evi ve işini birbirine karıştırmadan, gülümsemesini yüzüne yayarak, eşi ve çocuklarıyla hiç olmazsa 20-30 dakika nitelikli beraberlik geçirerek... ..
-... ..
-..... Her ilişkinin mutlaka iki boyutu olduğunu bilip suçlama rüzgârına savunma yağmuru getireceğini; bunun için suçlamadan, kişiliği aşağılamadan yaklaşmayı tercih etmekmiş. ... ..
-Bağırıp çağırarak konuşmanın, insanı boğankurallarla onları yaşatmaya çaışmanın, kendi koyduğu kuralların ve zihnindeki inançların doğruluğundan emin olup hiç sorgulamamanın ve sonuçlarından da anlamamanın faturasının, kredi kartı limitini çok çok aşacağını ve kul hakkı batağına saplayacağının farkında olmakmış meğer baba olmak.
-Asık suralı olmakla ciddi olmanın aynı şey olduğunu zannederek, beton gibi bir yüzle eve girip kendisine yaklaşanları üşüten, yaralayan ve onların da yüzlerinin asık olmasına sebep olan, babalığı öğrenememiş baba olmaktan korkan ve bundan kaçınmak için candan bir baba olabilmeye çalışmakmış baba olmak.
-Evde dolaşması bile çocuklarının yüzünü aydınlatan, babalarna şaka yapan, omzuna ve sırtına binen ve “at baba” diye şarkılar söyleyençocukların cıvıltısını ruhunun neşesi bilen , oynarkeen onlarla çocuklaşıp günlük ritmi yaşarken sorumlulukları hatırlatan sevimli bir otorite ve davetkâr bir bir ifade ile çocuklarına yaklaşıp onları kuşatabilmekmiş meğer baba olmak.
-Eşinde ve çocuklarında gördüğü farklılıkları budayıp onları kendi istediği kalıba sokmak yerine, her farklılığı bir zenginlik vesilesi sayp asgari müştereklerde buluşabilmekmiş meğer baba olmak.
-Eşine olabildiği kadar doğru ve güzel davranarak kendisine dönecek bir enerji kaynağı oluşturabilmek; çocuklarının nasıl baba olacağına dair zihinlerinde güçlü ve etkin bir baba modeli çizebilmekmiş baba olmak.
-İhtiyacı olan şeyleri çocuklarına yeterince verememenin , o ihtiyacı dışarıda aramaya sevkettiğinin bilincinde olup ihtiyaçları gidermeye özen göstermek ve ortaya çıkan her sıkıntının arkasındaki ihtiyacı görüp onu ortadan kaldırmaya çalışabilmekmiş. baba olmak.  Bu ihtiyaçların başında şartsız sevgi, güven, saygı, doğru ilgi göstermekve onlara değer verip dilemenin geldiğini bilerek samimi bir gayretle, hangi yaşta olursa olsun , öğrenmeye, hayata geçirmeye ve yanlış olanı doğrusuyla değiştirmeye açık olabilmekmiş baba olmak.

-‘Seviyorum ve koruyorum mazereti ile steril ortamlar oluşturup çocuklarını toplumdan tecrit ederek büyütmek, onların kendi kararlarını vermelerine yerdımcı olmak yerine onların adına düşünüp karar vermek babalık değildir’ diyebilmek ve çocuklarının kendileri olabilmeleri için destek olabilmekmiş, meğer baba olmak.

Güçlü rüzgârlar kökleri zayıf ağaçları sürükler
-... .. Bir de psikolojik rüzgârlar vardır ki, güçlü estiklerinde fırtınanın zararıyla mukayese edilemeyecek tahribatlar yaparlar. İnsanlar yetişkinlik çağına erişip hayata atılıncaya kadar pek çok gelişim evrelerinden geçerek olgunlaşırlar. Bu aşama, doğum öncesi ve bebekliği kapsayan çağdan itibaren , “çıraklık okulu” kabul ettiğimiz ailede başlar. Aile fertlerinin ve çevremizdeki yakınlarımızın da katkılarıyla gerçekleşir.Kendini, çevreyi, insanları ve dini tNIMk, çalışmayı sevmek, güven içinde büyümek bu devrede gerçekleşir.
-Bir çocuk, ailesinin kendisini sevip değer verdiğini bilirse, bu sosyal çevresine de güçlü bir bağla bağlanır.
-Eğer temel güven duygusunun oluştuğu ve geliştiği dönemlerde eksik ya da yanlış yaklaşımlar yüzünden bu bağ yeterince sağlam oluşamamışsa rüzgârlarla savrulmaya hazır bir yapı var demektir. Peki güçlü bağlarla dengelei yaşayanlara, güçlü rüzgârlar isabet etmez m? Eder elbette. Fakat böyleleri sağa sola meyillense de dengesi bozuluyor gibi olsa da çoğunlukla kısa sürede kendini toplar ve ayağa kalkar. Tutunduğu dal kavi, ayakları merkezde sabit olduğu için bu böyledir.
-Bir merkeze bağlanmak ihtiyaçtır. Bizler, din müessesiyle Allah’a sarsılmaz bağlarla bağlıyız. Bizi doğrularda sabit kılan, Allahla olan mutabakatımızdır. Bu bağ ne kadar güçlü olursa direncimiz de o derece yüksek ve güçlü olur.
-İnanmak fitrî bir ihtiyaçtır.
-Bu ihtiyacı, gerçek bağlantı noktalarıyla ve doğru merkeze  bağlanarak gideremeyenler, bağlanacakları başka merkez ararlar. İnançsızlık ve şüphe rüzgârları, bağlantıları olmayanlar ya da zayıf olanları kolaylıkla sürükleyebilir. Sürüklenenler ise bu ihtiyacı gidereceğini düşündüğü her limana demir atma eğilimi içindedir.
-Ailesinden yeterli ilgi, sevgi ve değeri göremeyen gençler, bunları bulma arayışına girer.Özellikle de gençleri etkileyebilmek için dış ortamda çeşitli tehlikeler ve tuzaklar hazır bekler. Ve bunlar öyle güçlü rüzgâr oluştururlar ki donanımsız, ailesiyle bağlantıları zayıf ya da kopuk gençler, kolaylıkla  o yöne sürüklenebilir. İnsan aç olduğu şeyin arayışına girer. “Gel bize katıl, her istediğine kavuşursu, bizim adamımız ol.Şu öemli görevi sana verelim, sen bizim için mnemlisin , erkek adam cesur olur.” diyen sıcak bir çağrı, üç dört gün aç kalmış birisine, “Gel şu sıcak çorbayı iç.” demek kadar caziptir.
-Evde adam yerine konmayıp sürekli eksiği bulunan, beğenileyip eleştirlen, aşağılanan gençler, arkadaşlarının ikra ettiği sigarayı kendisine erkek havası versin, kabul görsün, reddedilesin diye içer. Sigarayı içerken tutuşuyla, üflemesiyle oluşan havanın , kendisini yetişkinlere benzeteceğini düşünerek benimser.  ... .. Başlangıçta, “Ben tiryaki değilim, istediğim zaman bırakabilirim.” der ve bu düşünce onu ilerletir. Daha sonra bir de bakar ki çelik halatlarla kuşatılıvermiş ve ne yazk ki kurtulması da zannettiği kadar kolay değil.
-Zararlı alışkanlıklara başlamak böyledir, internet alışkanlığı böyledir, hırsızlık ve yalancılık böyledir. Hatta çete, örgüt ilişkileri ve uyuşturucu kullanmı da böyledir.
-Bunların neredeyse tamamına yakınının kökeninde; bozuk, sevgisizve huzursuz bir aile ortamı yatar. İlgiye ihtiyacı olanlar, ilgiye götüren rüzgâra kapılırlar.
-Sevgiye ihtiyacı olanlar sahte de olsa kısa süre de sürse o özledikleri sevginin peşinden sürüklenirler. Sevginin gölgesinde bir anlık nefeslenmek bile insana çok cazip gelir. Evli oldukları halde eşlerinden hak ettikleri sevgiyi, ilgiyi ve yakınlığı göremeyenlerin sürüklendikleri çukurlar yürek paralayıcıdır.
-Aslında hepimizin, özellikle de çocuklarımızın bu motive edici güce çok ihtiyacı var. ... ..
-... .”Aferin, çok iyiydin. Seni çok seviyorum, iyi ki sen varsın, ne güzel yapmışsın, çok beceriklisin.” gibi sözlerle sevgi rüzgârları oluşturursak ... ..
-Tabii yerinde ve sürekli doğru davrandığımızda bu böyledir. Eksik yönlerini değil, güçlü ve iyi yönlerini fark edersek; bize inanır ve güvenirler. ... ..

İş hayatı ile aile hayatı arasında denge
-... .. Korku sevgiyi bastırır. ... ..
-... .. “zararlıyı biriktirmek, patlamayı hızlandırmak demektir”. ... ..

-... .. düşünülmesi gereken çok önemli bir boyut da duygusal boşluğun, sözlü ve fiili şiddetin ve ilgisizliğin yol açtığı ahlâki dejenerasyon. Sürekli acı ve aşağılayıcı sözlerle birbirinin gölünü yaralayanların, sorunu düzeltmesi için
*Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler ıı  – Saliha Erdim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder