Saliha Erdim “Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler” eserinin bu ikinci cildinin
önsözünde; “... .. sorunlara çözüm üretmenin yanında asıl olarak sorun üretecek
davranışları fark etmeyi ve bunlara engel olmayı amaçlıyor.” vurgusu yapıyor.
İkinci cilt 184 sayfa.
-Kitabı okumayı gerektirecek kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. Bir insanı suçlamak isterseniz de takdir etmek isterseniz de
hayatında bunlara karşılık gelecek meteryaller mutlaka vardır.Kişinin ne
yaparsa doğru davranmış olacağı ve nasıl yaşasa Rabbimizin razı olacağı
soruları hayata damgasını vurur. ... ..
-Önemli olan, bu hayatı doğru yaşamak ve karşımızdakinin de doğru
davranmasına zemin hazırlayabilmek için hangi tutuma ve nasıl davranmaya
ihtiyacımız var, bunu öğrenmektir. ... ..
Anne-Baba ve Aile
Olma Sanatı
Ben Keşfedilmemiş Bir
Ülkeyim ve Sınırları Çizilmemiş
Kimlik Şemsiyesi
Altındaki Rollerimiz ve Kostümlerimiz
-... .. Özellikle duygusal ihtiyaçların giderilmemesi; o ailede fikri ve
sosyal ihtiyaç zeemininin sağlam olmadığını düşündürür. Bilmeliyiz ki ihtiyacı
giderilmemiş organizma sıkıntı üretir. Eğer duygusal ve fikri ihtiyaçlar ailede
giderilemezse; kişi bunu giderecek başka kaynaklara yönelir. Sevgisiz kalan çocuk, kendine sevgi
kaynağı arar ve bulduğunda ona bağlanır. İlgi görmek, onaylanmak ve
desteklenmek ihtiyacını ailede gidermezse; ciddi sıkıntı yaşar. ... ..
Dine ve Hayata Bakış
Farklılıklarının Ailede Ortaya Çıkardığı Sorunlar ve Bunlarla Baş Etme Yolları
-... .. İnsanlar Hayata, İlk Önce Ailesinin Baktığı Pencereden Bakmaya
Başlar.
... ..
Çocuk zihninin önce görerek kaydettiği mesajlar, daha sonra hayata dair
olmanın verdiği aktivasyonla denemeye ve eyleme yönlendirir insanı. O ilk
kayıtlar, zihnin ilk malzemeleri ve gıdasıdır. Bir yaşama ve hayata bakış biçimini
ifade eden bu erken çocukluk döneminin yaşanmışlıklarının,
“betona yazı yazmak
gibidir” denilerek etki gücü
anlatılmaya
çalışılır. Söylenenlerden çok yapılanların etkili olduğu bu etkinin iyi ya da kötü olup olmamasına bakmadan hayatı şekillendirmekte olduğunu bilirsek , önemi biraz daha anlaşılır... ..
çalışılır. Söylenenlerden çok yapılanların etkili olduğu bu etkinin iyi ya da kötü olup olmamasına bakmadan hayatı şekillendirmekte olduğunu bilirsek , önemi biraz daha anlaşılır... ..
-... .. Yaptıkları fark edilmeyen çocuk, giderek yaptıklarını önemsiz ve
değersiz görmeye başlar ve yapabildiklerinden mutlu olmayı, “başardım” diyebilmeyi
unutur. ... ..
-Ailedeki bu negatif etkileşim ve yıpratıcı iletişim biçimi, çocukta da
bir tarza dönüşür. Kendisi gibi olmayanları dışlama ve tenkit etme, kendi
yanlışlarını savunma ve bedel ödeyerek elde edebileceklerinden kaçma gibi yaklaşımlar eşliğinde çocuk, aile
ortamında tek kişilik hücre
oluşturmaya ve orada sadece kendi iç diyalogları ile yaşamaya başlar.
Çocuk zihninin önce görerek kaydettiği mesajlar, daha sonra hayata dair
olmanın verdiği aktivasyonla denemeye ve eyleme yönlendirir insanı. O ilk
kayıtlar, zihnin ilk malzemeleri ve gıdasıdır. Bir yaşama ve hayata bakış
biçimini ifade eden bu erken çocukluk döneminin
yaşanmışlıklarının, “betona
yazı yazmak gibidir” denilerek
etki gücü anlatılmaya çalışılır. Söylenenlerden çok yapılanların etkili
olduğu bu etkinin iyi ya da kötü olup olmamasına bakmadan hayatı
şekillendirmekte olduğunu bilirsek , önemi biraz daha anlaşılır... ..
-... .. Yaptıkları fark edilmeyen çocuk, giderek yaptıklarını önemsiz ve
değersiz görmeye başlar ve yapabildiklerinden mutlu olmayı, “başardım” diyebilmeyi
unutur. ... ..
-Ailedeki bu negatif etkileşim ve yıpratıcı iletişim biçimi, çocukta da
bir tarza dönüşür. Kendisi gibi olmayanları dışlama ve tenkit etme, kendi
yanlışlarını savunma ve bedel ödeyerek elde edebileceklerinden kaçma gibi yaklaşımlar eşliğinde çocuk, aile
ortamında tek kişilik hücre
oluşturmaya ve orada sadece kendi iç diyalogları ile yaşamaya başlar.
-Bugün çoğu evler,
tek kişilik hücrelerden oluşmaya başlamıştır ne yazık ki. Sürekli tenkit
ie tketilen güzellik ve değerlerin yeniden üretileceği seralar oluşturulamadığı
için , kalıp olarak var ve ayakta olan insan; mutsuzluk, sık sık strese girme,
depresyon, trakıntı, panik ve fobik bozukluklar başta olmak üzere, enerjisini
tüketen ve kendisini sürekli dibe doğru çeken bir sarmalın içinde ömür
tüketmeye başlar. ... ..
Kendini Gören
Başkasının Ayıbıyla Uğraşamaz
-“Sen hatalısın, senin yüzünden oldu, sen sorumlusun!” demek yerine,
“Hepimiz hata yapabiliriz, kendini üzme, şimdi bunu birlikte nasıl
düzelteceğimize bakalım.... “diyebildiğimizde, ... ..
-... ..
-Her yaşananda bir hikmet arayan bilge yaklaşımlar, tedbiri elden
bırakmama ve kendine düşeni yapıp teslim olarak razı olma makamına
yükselirler. ... ..
-Kendini düzeltmek için dua etmek, insanın kendisine yapabileceği en
büyük yardımlardan birisidir. ... ..
-... Düzelmeye kendisinden başlayanlar, yaptıklarıyla otomatik bir
değişimsürecini başlatırlar. Bu tabloda insan ancak kendisini değiştirmeye güç
yetirebilir ki bu da güçlü olanın seçimidir.
Sınırsız ve Allah’sız
Bir Özgüven Felakettir
-... .. Eğer kişinin amacı sadece ve sadece kazanmaksa davranışlarının
sınırı ve ölçüsü de kişinin istediği şeye ulaşması ise bu; sınırsızlık ve
ölçüsüzlük demektir. Bu durumda kişiyi kazandıkça daha çok kazanma hırsı
bürüyecek ve elde etmek için her şeyi mübah ve meşru görecektir. ... ..
-... .. Nitekim para kazandıkça
halk içinde itibarı artanlar, işlerini kolaylıkla yaptıranlar, artık paraya tapmaya ve parayı insanın önüne
geçirmeye başlar.Arkadaşları, ilişki biçimi, yaşam tarzı ve iş yaptırma şekli
paranın albenili rengine bürünmüştür. Artık
sadece paranın sesi duyulur; her şey parayla alınır ve satılır hale gelir.
-“Elindeki tek aletin çekiç ise, her şeyi çivi gibi görmeye başlarsın.”
der bir düşünür. Kişinin kıymet verdiği ve bildiği para olunca, her şey para
ile ölçülür. İçten içe ona doğruyu telkin eden iç sesi, kendisini hep haklı
görmesini telkin eden sesin yanında cılız kalmıştır. Alah için yanmayan gönlün,
Allah rızası diye bir derdi de yoktur. İşte bu insanın sınırlarını belirleyecek
b ir inancı olmayınca, ondan her şey beklenir olur. Aynı dili konuştuklarıyla
düşer kalkar. Ona dur diyecek imanının ve vicdanının sesi sonuna kadar
kısıldığüından dolayı amaçlarına ulaşmak için her yol artık normal görünür. ...
..
-... ..“Biraz dışarı çıksak, çok bunaldım...” sözüne karşılık “Kadının
iyisi evinde oturandır...” deyip buna dayanak olarak ayet / hadis kullanan ve
buna karşılık kendini hiçbir şeyden mahrum bırakmayan ve eve hiç zaman
ayırmayan, katı inançlı ve dini istediği gibi eğip bükebileceğini zanneden
beyefendilerle nasıl başa çıkacağını bilemeyen hanımefendiler; hayata küsmüş
vaziyette, depresyonla sarmaş dolaş ve eziyet elbisesi içinde kendilerini
setretmiş vaziyetteler. ... ..
-... .. Eşinizin size yaptığından rahatsız oluyorsunuz; fakat oğlunuzun
aynı şeyi gelininize yapmasına ya ses çıkarmıyorsunuz ya da onu
destekliyorsunuz. Aynı şeyler, kızınıza yapılsa kıyameti koparıyorsunuz fakat
gelininiz söz konusu olunca oğlunuzu haklıçıkarıyorsunuz.
-Siz böyle yapmakla oğlunuzun kul hakkı almasını ve ahirete kabarık bir
hesapla gitmesini; hatta cehennemde yanmasını sağlayacak şekilde
davranıyorsunuz, farkında mısınız?
-Peki bu arada kayınpederler ne yapıyor? ... .. Tek taraflı dolduruşa
geliyorsa ... .. Eğer aklını kullanan ve oğlunu tanıyan bir baba ise ... ..
-... .. herkesin tecrübesi, bu
denli uç örneklerden oluşmasa da ... ..
şüphesiz bunun tam tersi ... .. müşfik kayınvalideler de ... ..
-... .. Sadakayı mutlaka niyet tutarak verin. “... .. olması ve bana düşeni en iyisiyle
yapabilmem niyetiyle... “ temennisinde
bulunun. ... ..
-Allah’ın doğru davranmanız halinde, size ummadığınız yerden kolaylıklar
ve güzellikler bahşedeceğine inanın. Sizi doğru yönlendirecek ve yaptıklarınızı
destekleyecek insanlarla birlikteliğinizi artırın. ... ..
-... .. Biz, sadece Allah’tan bekleyip ondan istediğimizde, tohumu
tarlaya besmele ile atıp yağmuru Hakk’a havale ettiğimizde, fiili ve kavli
duadan sonra zaferi Allah’ımıza bıraktığımızda; “O ne güzel karşılık verendir
ve O ne güzel takdir edendir.” deriz.
-Elinizden geleni yapıp sonucu Allah’a havale edin ve sıkıntınızın
arttığını ya da dayanma gücünüzün azaldığını hissettiğinizde, profesyonel
yardım alın. ... ..
Ailede Mutluluk
Gözlerden Okunmazsa Sözlerden de Okunmaz
-... .. Çocuk önce gözleriyle
kendi kitabının başlangıcını yazar. Büyüklerin yapıp ettikleri, onun ilk
malzemesidir. Daha sözleri anlama basamağına çıkmadan, gözleriyle tarar
insanları, olayları ve çevreyi.
-Kitabına ilk yazılanlar, gözlemlerinden elde ettiği ve zihnine kazınan
bu verilerdir. Bu giriş bölümü bilgileri, kalıcı olacak ve hayatı boyunca ona
yol gösterecektir. Dilden söylenenler kulağa, yürekten söylenenler yüreğe yol
bulacaktır. Ve çocuk bunu sezgileriyle algılayıp kaydedecektir.
-Asık suratlı büyüklerin olgunlaştıran, büyüten, öğreten, sevdiren,
ayakta tutan, görmesini sağlayan, velhasıl yaşatan sevgi güneşini, yüreklerinin kapılarına kilit üstüne kilit vurarak
mezara götürmek için sakladıkları durumlarda, çocuklar ... ..
-Aile; ihtiyaçların
giderildiği santral, güç merkezi. Parçaların bir araya getirildiğinde bütünün
oluştupğu bir imalathane. Ailde
ihtiyaçları giderilemeyenler, toplumda dengelerini bulamamış insanlar olarak
varlıklarını sürdürürler.
-İhtiyaç ise su gibidir, uygun bir yol bulduğunda ona doğru akar.
-Sürekli biriken ihtiyaçlar (barajda suların birikmesi gibi) helâl ve
meşru bir zemin bulamazsa taşar, çizgiyi aşar, o zaman da kendisi de tahrip
olduğı gibi toplumu da tahrip eder.
-... .. Ailde duygusal ve fikri gıda zehirlenmesi yaşayanlar, kjend,leri
zarar gördüğü gibi toplumsal sağlığı da riske atarlar. Bunlardan çoğunlukla ne
doğru dürüst verim, ne de doğru dürüst bir duruş ve iletişim beklemek mümkün
olur. ... ...
-Çocukların küçük adımlarını destekleyelim ve bunları
önemseyelim.
-Yapamadığı yerde, nasıl yapılacaını göstererek tekrar
denemesiiçin onları cesaretlendirelim.
-Büyük düşünüp küçük adımlarla başlamaya yönlendirelim.
-Büyük adımlar atmaya zorlayarak gözünü korkutmayalım, mükemmeliyetçi olmayalım.
-Her olumlu davranışını fark edelim, mutlaka takdir edelim ve
zaman zaman ödüllendirelim.Tanıdıklarımıza duyuralım, övgü almasını sağlayalım
ve evimizdeki panoda sergileyelim.
-Anlama ve dinlemenin zeminini oluşturan kitap okuma
çalışmaları çok önemlidir. Baskısı kaliteli, iyi, güzel anlatımlı ve
resimli kitapları tercih edip mutlaka çocuklarımıza okuyalım ve birlikte
değerlendirelim.
-Dini emirlere erkenden alışsın diye küçük yaşta
kaldıramayacağı ve istemediği şeyleri yapmaya zorlamayalım. Bu, ileri
zamanlarda dnden uzaklaşmalarına sebep olabilir.
-İyilik denemeleri yüreği devreye sokar, âtıllıktan kurtarır
... .. Bizzat çocuğun
kendisinin iyilik yapmasına zemin hazırlayalım.
-Zaman zaman, hatta mümkünse sıkça, camiye gidip cemaatle
namaz kılıp o havayı teneffüs etmek çok önemlidir. Namazda ne okunduğumuzu ve
bunun bütün bir hayat anlayışınıniçinde ne anlama geldiğini öğrenelim,
öğretelim.
-Evde bazı vakitlerde namazı cemaatle kılalım.
-Çocukları namaza alıştırma konusunda duyduğum ve iyi sonuç
vermiş bir uygulamayı tavsiye etmek istiyorum. Altı-yedi yaşlarındayken bir yıl
boyunca sadeve akşam namazı kılsın. İkinci yıl iki vakit namzı birden (hangi
vakti tercih ederse) kılsın. Üçüncü yıl üç vakit birden derken beşinci yıl çok
güzel ve kolay bir şekilde namaza alışmış olur.
-Ayrıca benim kendm uygulayarak test ettiğimbir uygulama da
sürekli abdestli olmayı başarabilmek. , namaz kılma alışkanlığını %99
kazandırmak anlamına geliyor. Çünkü abdetli olunca “Hemen kılıvereyim.”
psikolojiisi oluşuyor ve daha kolay geiyor.
-Sesli Kur’an okuyalım ya da dinleyelim. ...
-Yapılacaklar daha da artırma mümkün. Fakat unu da
unutmayalım ki; her çocuğun bir yapısı, anlama, iafade etme, davranışa
dönüştürme zamanı ve biçimi vardır. Hiçbirimiz çocuklarımıza yüzde yüz tesir
etme gücüne sahip değiliz. Tam tasarruf hakkı Hz. Allah’a aittir. Biz sadece
iyi örnek olup yönlendirmekten sorumluyuz, gerisini Allah’a havale ederiz. ...
..
--... .. Neye kavuşmak istiyorsak ya da nelerden kaçmak istiyorsak ,
dualarımız çoğunlukla onlarla ilgili olur. Bununda ... .. iki boyutu var:
-Birincisi; “Ben bu halde durayım fakat birileri adım atsın.” ya
da “Ben bir şey yapmadan Allah’ın yardımı ile şartlar olgunlaşıversin.” der
gibi sadece dileklerimizi söze döker ve bekleriz. “Ve zaten bir şeyler yapmak
hatalı olandan beklenir. Ben haklı olduğuma göre o geri adım atmalı, o bir
şeyler yapmalı.” deyipkendimizi beklemeye ve durumu takibe alırız. Biz
beklerken, ne yazık ki şartlar beklemez. Ve zaten sıkınılı olan durum daha da
ilerleyerek sıkınının boyutları artar.
-Diyelim ki muhatabımızda kendini haklı gördüğü için, bizim durumu
düzeltici hamle yapmamızı bekliyor; böylece iki taraf da bekleyip duruyor. Ve
sonunda, sıkıntı probleme dönüşüp iki tarafı da mat ediyor. Artık yeni ve çok
aha sıkıntılı bir süreçç başlamıştır. Şimdi soralım: “Niye ben, önce o
başlasın!” mantığının kime ne faydası oldu? Bu akıllıca bir bekleyiş mi
dersiniz? Bunun çok zarar verici bir tutum olduğunu anlamak için illa boyumuza
kadar sorunun içine gömülmek zorunda mıyız?
-Bu anlayışı oluşturduğu dua şekli şöyledir: Allah’ım, bu sıkıntıdan
kurtar beni.” “Oğlumu şu yanlış alışkanlıktan kurta.”, “Şu ekonomik sıkıntımızı
artık gider.”, “Şu eşimin çenesinden beni kurtar.” vb. dualarda, dua edenin sanki yapması gereken hiç bir
şey yoktur da bütün suç şartlarda ya da muhatabın kendisindedir. Haşa,
Rabbimiz, sihirli değneğiyle bir dokunacak ve her şey istediğimiz hale
geliverecekmiş gibi dua eder ve bekleriz.
-Sıkıntıları üreten biziz, o sıkıntıdan
kurtulmak için ben ne yapabilirim ya da ne yapmazsam çözüme keakısı olur diye
sormayız.
-Sorunu tespit ettik, tamam sıkıntımız var ve sadece kurtulmak
istiyoruz; o kadar. Peki ya sıkıntının kaynağı biz isek? Biz düzeldiğimizde
sıkıntı da bitecekse ne olacak?
-Bu yanlış teşhis yanlış duaya, yanlış kişiyi suçlamaya ve durumu daha da karmaşık hale getirmemize
sebep olmaz mı?
-Bu aynı zamanda kul
hakkı demek değil midir?
-Bu durumda duamızı değiştirmemiz, zihnimizi çözüme yönlendirmemiz ve
yapmamız gerekenleri düşünüp kendimizden başlayarak düzelmeye karar vermemiz
gerekmez mi?
-Öyleyse doğru dulardan birisi şu olabilir: “Allah’ım yaşadığımız
sıkıntının kaynağını görmemi ve çözüm için bana ne düşüyorsa yapmamı nasip et.
Beni doğru etkileyecek doğru insanlarla karşılaştığımda onları fark etmemi ve
onları iyi örnek almamı nasip et. Doğru bilgiyi öğrenmem ve hayata geçirebilmem
konusunda bana yardım et.
-Doğru adım attıktan sonra bunu sürdürebilmem konusunda sabrımı, azmimi
ve kararlılığımı arttır.
-Doğru düşünmemi, doğru anlamamı vedoğru yaşamamı nasip et. Beni
anlayışlı ve anlaşılır kıl.” dedikten sonra göreceksiniz zihniniz sizin
üzerinizde radar görevi görecek ve size yapabilecekleriniz konusunda ipuçları
verecektir.Devamla; “Allah’ım, oğlumun yanlış alışkanlığa yönelmesindeki
ihtiyacını anlamamıve gereğini yapmamı nasip et. Saygımı, sevgimive verdiğim
değeri,nasıl davrandığımda anlayacaksa, öyle davranma bilgisi ve bilinci nasip
et.
-Huzur dolu bir aile ortamını
oluşturabilmek için elimden geleni yapabilmem konusunda bana yardım et.
Yavrularıma iyi arkadaşlar, iiyi alışkanlıklar nasip et ve bütün bunlar için
iyi birer örnek olabilmemiz konusunda bize yardım et.” diyebiliriz.
-Dualarımızda, kimi zaman da pozitif
talep için , negatif cümle kuruyoruz. “Allah’ım sen başarısızlıktan koru!” demek yerine “Sen
başarmamı nasip et’1 ya da “Allah’ım , sen hastalıktan koru!” yerine “Sağlığımı
koruyabilmem için dikkatli ve hassas olmamı nasip et, bütün vücuduma sıhhat
bahşet !” diyebiliriz.
-“Sakın korkma! “ deyip korkuyu hatırlatmak yerine, “Cesur ol, kendine güven,
yapabilirisn, şöyle şöyle düşün, sen falanca zaman da benzer bir şeyi
başarmıştın onu hatırla!” desek, daha iyi sonuç alırız.
-“Daha dikkatli ol, şöyle şöyle yaparsan düşmezsin , rahat ol.” demek
daha doğrudur.
-Bütün bu telkin ve dualarda hem zihne olumlu mesaj verip doğru
yönlendiriyoruz hem de fail biziz. ... ..
-Duaların gerçekleşmesi için , hareket ve eylem içinde
olmalıyız. Yani tedbirimizi alıp takdire ondan sonra havale etmeliyiz.
-... .. ikinci boyut
ise; ... .. “Oğlum şöyle yap, oğlum şunu şunu yapma, hadi camiye git. Kızım o
çocukla gezme, gel namaz kıl.” gibi sözlerle oğlumuzu ya da kızımızı
eğittiğimizi zannediyorsak yanılıyoruz. ... ..
Annem aynamdı...
Bulaşıktan çıkarıp kurutunca ellerini , dinlenmek için bir koltuğa
oturduğunda, hemen oracıkta bulunan kitaba yönelir; ... .. Kitap okuyarak
dinlenirdi.
-... Ve anneciğim, babama ne söylüyordun ki sıkıntıları eriyip
gidiveriyordu?
Meğer baba olmak
-.... .. Meğer baba olmak, ayakları yerden kesiverenöyle güçlü bir
heyecan mış ki. “Babacığım” diyerek kollarına atılan şirin bir yavrunun sevgisi
ve heyecanı... ... fark ederek tebessüm edebilmekmiş baba olmak.
-... .. Mutlu yuvalar ve çocuklar, mutlu annelerin el emeği göz nuru
imiş. Akıllı babalar, eşini mutlu etmenin bir çift tatlı söz, bir güler
yüz ve dengeleri sağlayan değer vermeyle başarılabildiğini bilirmiş.
.....
-Her şeyi “bana göre” penceresinden bakarak belirleyen babalar,
muhatabını yok sayıyor demekmişGide gide bu yok saymalar, muhatabın da onu bir
gün yok saymaya başlayabileceğinin sinyaliymiş. Yok sayılanların hayatla
bağlantıları zayıflarmış. İşte eşini yok saymakla onun yok olmayacağının
bilincinde olup, bu tavrın ailedeki herkesi manevi gıdasız bırakacak bir
mahrumiyet tutumu olduğunun farkında olup, bundan köşe bucak kaçmak ve daha iyi
tutumlarla gıdalanmak demekmiş.
-Yok sayılanlar (hatta hiç sayılmayanlar), ihtiyaç ve taleplerini ifade
ederken muhataplarını kimi zaman dinliyormuş gibi yapar, susup zihninde kendi
savunmasını hazırlamak, kimi zaman onu susturup hiç dinlememek, kimi zaman da
dinleyip bildiğini okumak eğilimindedir.
-Onların ihtiyaçlarını biriktirmelerine, hiç olmadık bir biçimde ve
zamanda ya içte patlamalar yaşayıp depresyona, ya da dışta patlama yaşayıp agresifleşmeye
(saldırganlaşma) yol açacağını bilmekmiş baba olmak. ... ..
-Akşam olupyorgun argın eve geldiğinde, evi ve işini birbirine
karıştırmadan, gülümsemesini yüzüne yayarak, eşi ve çocuklarıyla hiç olmazsa
20-30 dakika nitelikli
beraberlik geçirerek... ..
-... ..
-..... Her ilişkinin mutlaka iki boyutu olduğunu bilip suçlama rüzgârına
savunma yağmuru getireceğini; bunun için suçlamadan, kişiliği aşağılamadan
yaklaşmayı tercih etmekmiş. ... ..
-Bağırıp çağırarak
konuşmanın, insanı boğankurallarla onları yaşatmaya çaışmanın, kendi
koyduğu kuralların ve zihnindeki inançların doğruluğundan emin olup hiç
sorgulamamanın ve sonuçlarından da anlamamanın faturasının, kredi kartı
limitini çok çok aşacağını ve kul hakkı batağına saplayacağının
farkında olmakmış meğer baba olmak.
-Asık suralı olmakla ciddi
olmanın aynı şey olduğunu zannederek, beton gibi bir yüzle eve girip kendisine
yaklaşanları üşüten, yaralayan ve onların da yüzlerinin asık olmasına sebep
olan, babalığı öğrenememiş baba olmaktan korkan ve bundan kaçınmak için candan
bir baba olabilmeye çalışmakmış baba
olmak.
-Evde dolaşması bile çocuklarının yüzünü aydınlatan, babalarna şaka
yapan, omzuna ve sırtına binen ve “at baba” diye şarkılar söyleyençocukların
cıvıltısını ruhunun neşesi bilen , oynarkeen onlarla çocuklaşıp günlük ritmi
yaşarken sorumlulukları hatırlatan sevimli bir otorite ve davetkâr bir bir
ifade ile çocuklarına yaklaşıp onları kuşatabilmekmiş meğer baba olmak.
-Eşinde ve çocuklarında gördüğü farklılıkları budayıp onları kendi
istediği kalıba sokmak yerine, her farklılığı bir zenginlik vesilesi sayp
asgari müştereklerde buluşabilmekmiş meğer baba
olmak.
-Eşine olabildiği kadar doğru ve güzel davranarak kendisine dönecek bir
enerji kaynağı oluşturabilmek; çocuklarının nasıl baba olacağına dair
zihinlerinde güçlü ve etkin bir baba modeli çizebilmekmiş baba olmak.
-İhtiyacı olan şeyleri çocuklarına yeterince verememenin , o ihtiyacı
dışarıda aramaya sevkettiğinin bilincinde olup ihtiyaçları gidermeye özen
göstermek ve ortaya çıkan her sıkıntının arkasındaki ihtiyacı görüp onu ortadan
kaldırmaya çalışabilmekmiş. baba olmak. Bu ihtiyaçların başında şartsız sevgi, güven,
saygı, doğru ilgi göstermekve onlara değer verip dilemenin geldiğini bilerek
samimi bir gayretle, hangi yaşta olursa olsun , öğrenmeye, hayata geçirmeye ve
yanlış olanı doğrusuyla değiştirmeye açık olabilmekmiş baba olmak.
-‘Seviyorum ve koruyorum mazereti
ile steril ortamlar oluşturup
çocuklarını toplumdan tecrit ederek büyütmek, onların kendi kararlarını
vermelerine yerdımcı olmak yerine onların adına düşünüp karar vermek babalık
değildir’ diyebilmek ve çocuklarının kendileri olabilmeleri için destek
olabilmekmiş, meğer baba olmak.
Güçlü rüzgârlar
kökleri zayıf ağaçları sürükler
-... .. Bir de psikolojik
rüzgârlar vardır ki, güçlü estiklerinde fırtınanın zararıyla mukayese
edilemeyecek tahribatlar yaparlar. İnsanlar yetişkinlik çağına erişip hayata
atılıncaya kadar pek çok gelişim evrelerinden geçerek olgunlaşırlar. Bu aşama, doğum öncesi ve bebekliği
kapsayan çağdan itibaren , “çıraklık
okulu” kabul ettiğimiz ailede başlar. Aile fertlerinin ve
çevremizdeki yakınlarımızın da katkılarıyla gerçekleşir.Kendini, çevreyi,
insanları ve dini tNIMk, çalışmayı sevmek, güven içinde büyümek bu devrede
gerçekleşir.
-Bir çocuk, ailesinin kendisini sevip değer verdiğini bilirse, bu sosyal
çevresine de güçlü bir bağla bağlanır.
-Eğer temel güven duygusunun oluştuğu ve geliştiği dönemlerde eksik ya
da yanlış yaklaşımlar yüzünden bu bağ yeterince sağlam oluşamamışsa rüzgârlarla
savrulmaya hazır bir yapı var demektir. Peki güçlü bağlarla dengelei
yaşayanlara, güçlü rüzgârlar isabet etmez m? Eder elbette. Fakat böyleleri sağa
sola meyillense de dengesi bozuluyor gibi olsa da çoğunlukla kısa sürede
kendini toplar ve ayağa kalkar. Tutunduğu dal kavi, ayakları merkezde sabit
olduğu için bu böyledir.
-Bir merkeze
bağlanmak ihtiyaçtır. Bizler, din müessesiyle Allah’a sarsılmaz bağlarla
bağlıyız. Bizi doğrularda sabit kılan, Allahla olan mutabakatımızdır. Bu bağ ne
kadar güçlü olursa direncimiz de o derece yüksek ve güçlü olur.
-İnanmak fitrî bir ihtiyaçtır.
-Bu ihtiyacı, gerçek bağlantı noktalarıyla ve doğru merkeze bağlanarak gideremeyenler, bağlanacakları
başka merkez ararlar. İnançsızlık ve şüphe rüzgârları, bağlantıları olmayanlar
ya da zayıf olanları kolaylıkla sürükleyebilir. Sürüklenenler ise bu ihtiyacı
gidereceğini düşündüğü her limana demir atma eğilimi içindedir.
-Ailesinden yeterli ilgi, sevgi ve değeri göremeyen gençler, bunları
bulma arayışına girer.Özellikle de gençleri etkileyebilmek için dış ortamda
çeşitli tehlikeler ve tuzaklar hazır bekler. Ve bunlar öyle güçlü rüzgâr
oluştururlar ki donanımsız, ailesiyle bağlantıları zayıf ya da kopuk gençler, kolaylıkla o yöne sürüklenebilir. İnsan aç olduğu şeyin
arayışına girer. “Gel bize katıl, her istediğine kavuşursu, bizim adamımız
ol.Şu öemli görevi sana verelim, sen bizim için mnemlisin , erkek adam cesur
olur.” diyen sıcak bir çağrı, üç dört gün aç kalmış birisine, “Gel şu sıcak
çorbayı iç.” demek kadar caziptir.
-Evde adam yerine konmayıp sürekli eksiği bulunan, beğenileyip
eleştirlen, aşağılanan gençler, arkadaşlarının ikra ettiği sigarayı kendisine
erkek havası versin, kabul görsün, reddedilesin diye içer. Sigarayı içerken
tutuşuyla, üflemesiyle oluşan havanın , kendisini yetişkinlere benzeteceğini
düşünerek benimser. ... .. Başlangıçta,
“Ben tiryaki değilim, istediğim zaman bırakabilirim.” der ve bu düşünce onu
ilerletir. Daha sonra bir de bakar ki çelik halatlarla kuşatılıvermiş ve ne
yazk ki kurtulması da zannettiği kadar kolay değil.
-Zararlı alışkanlıklara başlamak böyledir, internet alışkanlığı
böyledir, hırsızlık ve yalancılık böyledir. Hatta çete, örgüt ilişkileri ve
uyuşturucu kullanmı da böyledir.
-Bunların neredeyse
tamamına yakınının kökeninde; bozuk, sevgisizve huzursuz bir aile ortamı yatar.
İlgiye ihtiyacı olanlar, ilgiye götüren rüzgâra kapılırlar.
-Sevgiye ihtiyacı olanlar sahte de olsa kısa süre de sürse o özledikleri
sevginin peşinden sürüklenirler. Sevginin gölgesinde bir anlık nefeslenmek bile
insana çok cazip gelir. Evli
oldukları halde eşlerinden hak ettikleri sevgiyi, ilgiyi ve yakınlığı
göremeyenlerin sürüklendikleri çukurlar yürek paralayıcıdır.
-Aslında hepimizin, özellikle de çocuklarımızın bu motive edici güce çok
ihtiyacı var. ... ..
-... .”Aferin, çok iyiydin. Seni çok seviyorum, iyi ki sen varsın, ne
güzel yapmışsın, çok beceriklisin.” gibi sözlerle sevgi rüzgârları
oluşturursak ... ..
-Tabii yerinde ve sürekli doğru davrandığımızda bu böyledir. Eksik
yönlerini değil, güçlü ve iyi yönlerini fark edersek; bize inanır ve
güvenirler. ... ..
İş hayatı ile aile
hayatı arasında denge
-... .. Korku
sevgiyi bastırır. ... ..
-... .. “zararlıyı biriktirmek, patlamayı hızlandırmak demektir”. ... ..
-... .. düşünülmesi gereken çok önemli bir boyut da duygusal boşluğun,
sözlü ve fiili şiddetin ve ilgisizliğin yol açtığı ahlâki dejenerasyon. Sürekli
acı ve aşağılayıcı sözlerle birbirinin gölünü yaralayanların, sorunu düzeltmesi
için
*Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler ıı – Saliha Erdim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder