İstanbul Boğazı’nın kıyısında Tophane’de Üsküdar’a geçmek üzere olan Keraban, her geçite yolculardan alınacak olan yeni bir vergi duyurusuyla irkilir. Tütüne olan düşkünlüğü kadar inatçılığıyla da tanınan Keraban bu vergiyi ödememek de direnir. O halde nasıl geçebilir? Karadeniz üzerinden yapılacak uzun ve zahmetli bir seyahatle!
Yanına Hollandalı tütün tüccarı arkadaşı jan van Mitten’ı alarak yola çıkan Keraban’ın önünde bir başka engel ise yeğeni Ahmet’in düğününe katılma zorunluluğudur. Yeğeni Ahmet, Odessa’daki Banker Selim’in kızı8 Amasya’yla evlenecektir; fakat Amasya'nın yaşlı ve deli halasının kendisine bıraktığı mirası alabilmesi için on yedi yaşına basmadan önce evlenmesi gerekmektedir. On yedi yaşına girmesine ise sadece altı hafta kalmıştır! Keraban yol boyunca karşısına çıkan türlü dertlerden kurtulup altı hafta içinde yeniden İstanbul’da olmak zorundadır.
1883’te yayımlanmış olan eser okuru, Odessa’dan Kırım’a, Azak Denizinden Kafkasya’ya, Tuna Deltasından Tranzon’a kadar Karadeniz kıyısında bir maceraya davet ediyor…. ..
… ..
Bunca övülen İstanbul, Konstantin’in ve Sultan Mehmed’in iradesiyle gerçeğe dönüşen bu Şark rüyası burası mıydı? Meydanda amaçsızca dolaşan iki yabancı, işte kendilerine bu soruyu soruyorlardı ve bu soruya cevap vermiyorlarsa bunun sebebi bu ülkenin dilini bilmiyor olmaları değildi. İkisi de yeteri kadar Türkçe biliyordu; biri, yirmi yıldır ticari yazışmalarında bu dili kullandığı, diğeri de, efendisinin yanında uşak sıfatıyla bulunmakla beraber, çoğu zaman ona sekreter olarak da hizmet verdiği için.
Bunlar, talihin bişr cilvesiyle Avrupa’nın en iç sınırlarına savrulmuş Rotterdam kökenli iki Hollandalıydı, Jan Van Mitten ve uşağı Bruno.