19 Ekim 2023 Perşembe

İtiraflarım *

Sunuş

… ..Anna Karenina’daki Levin’in acıları ile Tolstoy’un İtiraflarım’da dile getirdiği kendi çelişkileri arasında paralellikler olsa da, Anne Karenina’nın yayımlanmasından iki yıl sonra kaleme alınmıştır. … .. 

1877 yılında Tolstoy, inanç ile mantık arasındaki ikilime odaklanır. Örneğin, 1877-1878 kış mevsiminde Kremlin’de İnanç üzerine bir tartışma ve Muhataplar isimli iki eserde inananlar ve inançsızlar arasında inanç üzerine tartışmalar başlatır. … .. 1878’in yaz aylarında Rusya’nın güneyindeki Samara’da inzivaya çekilince… ..  14 Haziran’da yine inzivaya çekilir, bu defa Kiev’deki Manastır Mağarası’na kapanarak burada “eski Hıristiyanlar gibi yaşayan”, mütevazı keşişlerle beraber kalır. Kiev seyahati dönüşü kendinden bulduğu manevi güçle, Ortodoks Kilisesi’nden tamamen bağlarını koparmaya karar verir. Kilise’nin öğretilerinin İncil ile bağdaşmadığını ileri sürer. Nitekim İtiraflarım’ın alt başlığı da Yayımlanmamış Esere Giriş idi; girişi yapılan eser ise Dogmatik Teolojinin İncelenmesi adında, Tolstoy’un Kilise’ye eleştirler yönelttiği bir kitap olacaktı. 

1879’da İtiraflarım’ın ilk taslağını tamamladıktan sonra Tolstoy, “Ben Neyim” adlı otobiyografik makalesinden yararlanarak taslağı yeniden düzenledi. İtiraflarım, 1882’de Russkaya mysl’de Cenova’da yayımlanabildi. 

… ..

Bu eserde yaşamının ilk yıllarından itibaren hakikat yolunu veya yazarın ifadesiyle “yaşamın anlamını” arayan  bir dramı gözler önüne seriliyor. Bu ruh, içsel enerjisinin bütün gücüyle şahsına ve inançlarına şekil veren ışığı bulmaya çalışıyor; soyut, bilimsel ve rasyonel araştırmalarla Tanrı’ya ve hakikate varmaya çalışıyor. … ..  Bu şartlar altında bu eser, hakkında ne söylense yetersiz olur. Fakat ister edebi ister bilimsel olsun, yeni bir kitap alan okuyucuların kolayca yapabildiği bir hataya karşı sizi uyramak isteriz. Bu hata, okuyucunun esere yaklaşımı ve eserden bekledikleriyle ilgilidir. Okuyucunun eseri hangi

ön kabullerle ele alındığının ve yazarın ilgi alanı dışındaki hangi sorularla okumaya başladığının; yazarın düşüncelerini çarpıtmaması ve eserin anlamını saptırıp bulandırmaması gerekir.* (*N.N. Gusev, Lev Nikolavich Tolstoy, cilt 3, Moskova, 1963)


birinci bölüm

Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine göre vaftiz edildim ve o doğrultuda eğitildim. Çocuk ve gençlik yıllarımda, bu inanç çerçevesinde öğrenim gördüm. Ama on sekiz yaşında, ikinci yıldan sonra üniversiteyi bıraktığımda artık bana öğretilmiş şeylerin hiçbirine inanmıyordum. Bazı anılara dayanarak hüküm  vermem gerekirse, gerçekte hiç de öyle ciddi inançlı biri sayılmazdım. Bununla beraber, bana öğretilenlere ve çevremdeki yetişkinlerin inançlarına itimat ediyordum, ama bu itimat pek sallantılydı. Hatırlarım, on bir yaşlarındaydım; şimdi çoktan ölmüş olan Volagda adında, liseli bir çocuk bir pazar günü bize gelmişti ve en büyük haber olarak, lisede yapılan bir buluşu anlatmıştı. Buluş şuydu: “Tanrı diye bir şey yok, bize öğretilmiş olanların hepsi uydurma şeyler.” (bunlar 1838 yılında oldu.) Küçük erkek kerdeşlerimin bu haberle nasıl ilgilendiklerini ve benim fikrimi aldıklarını anımsıyorum. Ve hatırlıyorum, hep birden canlı bir heyecana kapılmış, bu haberi son derece ilginç ve iyiden iyiye mümkün  bir şey olarak kabul etmiştik. … …

… ..

… .. Bizim gibi eğitim görmüş insanlardan, yani kendilerine karşı samimi davranan insanlardan  bahsediyorum; yoksa dini dünyevi amaçlarına alet yapan insanlardan değil. (Aslında bu tip insanlar gerçek inançsızlardır; çünkü inanç, onlar için herhangi bir dünyevi amaca ulaşmada araç durumundadır. Bu ise inanç değildir şüphesiz.)

… ..

… .. Bu bilimler, hayatın sorusunu düpedüz bilmezden geliyorlar ve diyorlar ki: “Sen nesin ve niçin yaşıyorsun sorularına bizim cevabımız yoktur. Biz bununla ilgilenmeyiz. Ama ışığın, kimyasal bileşimlerin yasalarını cisimlerin ve biçimlerinin kanunlarını, sayılarla kütleler arasındaki ilişkileri ve insan zekâsının kanunlarını bilmek istiyorsan, bütün bunlara açık seçik, kesin cevaplarımız vardır.” 

Tecrübi bilimlerin, hayatın bu sorusuna karşı cevabı, genel olarak şöyle ifade edilebilir: Soru: “Ne için yaşıyorum?” Cevap: “Sonsuz büyük bir mekânda, sonsuz küçük parçacıklar, sonsuz bileşimler içinde değişirler ve sen eğer bu değişimlerin yasalarını kavramamışsan yeryüzünde niçin yaşadığını da kavramamışsındır.”

Aynı şekilde düşünce alanında kendi kendime şöyle diyordum: “Bütün insanlık, onu yöneten manevi ilkelere ve ideallere dayanarak gelişiyor. Bu idealler dinlerde, bilimlerde, sanatlarda, devlet şekillerinde ifadesini buluyor. Bu idealler gittikçe yüksek mutluluğa tırmanmaktadır. Ben, insanlığın bir parçasıyım. Bu yüzden benim ,görevim, insanlığın ideallerini öğrenmek ve bunların gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaktadır.” Düşüncelerimin zayıf olduğu sıralarda, bununla yetindim. Ama içinde hayatın sorusu bütün açık seçikliğiyle uyanır uyanmaz, bütün teori birdenbire yıkılıverdi. … ..

… ..

… .. Çözümü bilimde bulamamıştım. … .. 


İtiraflarım  &  Tostoy

Orijinal adı : a confession

Türkçesi: Dr. Orhan Yetkin

Kaknüs Yayınları

I.basım, 1999, İstanbul


 

2 yorum:

  1. Tolstoy'un hayatın anlamını bulmak, bu kapsamda aklına takılan sorularına cevap araması felsefi sorular sorması; okuyucuyu da meraklandırıyor ve entelektüel bir filozofun cevap arayışına; farkında olmadan ortak olunuyor.

    YanıtlaSil
  2. Tolstoy'un hayatın anlamını bulmak, bu kapsamda aklına takılan sorularına cevap araması, felsefi sorular sorması; okuyucuyu da meraklandırıyor ve entelektüel bir filozofun cevap arayışına; farkında olmadan ortak olunuyor...

    YanıtlaSil