21 Şubat 2023 Salı

A-71 *


 

“Mayday … Mayday … Mayday… el-Ariş Kule, mayday! Burası Metrjet Alpha Tango One. Şarm el-Şeyh-Antalya seferi. Squawk 7700… KUzey istikameti, 9500 feet irtifa… Pistinize…” 

Nöbetçi amiri anonsu duyup yerinden fırladı. Antalya’da, Beydağları Tahtalı sırtlarında gün batmak üzereydi.  Ses cızırtılı gelmişti. Doğru duyduğundan emin oldu. “Hay Allah,” dedi içinden., “başım belaya girecek!” Derhâl gözlerini hava radarına çevirdi. Özellikle bu gece takip etmesi gereken uçağın sinyali işte orada, gidip gidip gelmekteydi. Telsizin düğmesiyle oynadı.  Airbus pilotu büyük ihtimalle Kahire Hava Kontrol ile iletişime geçmek istiyordu. Telsizi kurcaladı, duyduklarını doğrulatmaktı amacı. Nafile!.. Ses tamamen kesilmiş, çağrısın gerisi gelmemişti. Kontrol etti; evet, Airbus A 321. Bir saat on dakika sonra Antalya’ya inişi vardı. Bu gece sırf o uçak için nöbet vardiyasını değiştirmiş, tatilini kesip nöbetçi amiri olarak göreve gelmişti. Telsizi başka frekanslardan dinlemeyi denedi. Bir gözü yine hava radarındaydı. Seyir hâlindeki bütün uçakların sinyallerini izleyebiliyordu ama koca ekranda Airbus’tan yanıp sönen bir iz bile kalmamıştı. Yardımcı operatör derhâl Kahire, Nicosia ve Ercan Hava Kontrolörü’nü aramasını söyledi. Pilotun oralarla iletişime geçme ihtimali yüksektir. Cevap kısa süreden geldi; diğerleri “Olumsuz” Uçağın yolcu listesine yeniden baktı. A-71’den -ki listeye adı Yusuf Nalbant olarak geçmişti- gayrı on altısı çocuk 224 yolcu vardı.1 de mürettebat. Kahire'ye ulaşan çağrının kesinleşen neticesini yeniden kontrol ettirdi. Evet onlar imdat çağrısını doğruluyorlardı ama uçakla irtibatları artık kopmuştu

Nöbetçi amiri kuledeki herkesle birlikte pilotun girdiği kodu yeniden inceledi. İşin içinde bir bit yeniği olabilirdi. Guard kanalı 121,50 frekansını yeniden kontrol ettiler. Ses kaydını cızırtılı hâliyle bir kez daha dinlediler. Doğru duymuşlardı. Kod 7700 idi. Bunun anlamı uçakta acil durum meydana gelmeseydi. Eğer bir kaçırma olsaydı pilot 7500 kodunu girerdi. “Peki ama ne olabilir?” Transponder arızalı değildi. Elektronik panelin uydu bilgileri doğruydu. 3B-1 uydusuna sinyal göndermek geldi

aklına. Cevapsız. Ve yapılacak son şeyi yapıp personele talimat verdi, “Havaalanı güvenlik kontrolünü arayın, acele!” Böyle bir arama, özellikle de hava trafiğinin yoğun olduğu akşam saatinde, ancak bir uçak acil iniş isterse yapılırdı. Nöbetçi amiri bunu biliyordu ve amacı yanlış bilgi ile ortalığı birbirine katmaktı. … ..

... ..

… .. bilgisayarların ne yapacağı ancak kodları tarafından belirlenmiştir. Bu da onların insanlar gibi bir iradelerinin bulunmadığı anlamına gelir. Yai kendi kararlarını verip hareket edemezler. Oysa hafıza atomu her an bir üst versiyona yönelik emirleri alma ve uygulamaya imkân tanıyor. Bilgiyi ayrıştıran, yorumlayan ve tavır geliştiren bir yazılım. … ..

… .. 

… .. En önemlisi de sizin yerinize 7/24 çalışan bir kopyanızın olması. Metaverse sûretiniz… Tıpkı bilgisayar gibi. Bir bilgisayar insan.

… ..

… ..Bay Stoye buna verecek pek çok cevap bulabilirdi. Karşısındaki adamın koyu bir Evangelist olduğunu çok iyi biliyordu; doğru cevabın FED olduğunu söylediği takdirde başının belaya gireceğini de. Dünyayı avcunun içine alan Federal Rezerv Sisteminin Evangelist idealleriyle alâkalı çok şey okumuştu. Peki ama bunca zaman Evangelizm adına çalıştığına şahitlik ettiği bay T yalnızca kendi menfaatini düşünüyor ve kendi hesabına çalışıyor olabilir miydi? … ..

… ..

….. İnsanları kuklalarla yönetme fikrine sahip Bay Stoye’un deepfake teknolojisinden vazgeçemeyeceğini düşündü. Böyle bir silah hırslı insanlar için biçilmiş kaftandı. Falancayla aran mı bozuldu, çek bir kukla video sosyal medyada yayınla. Başbakana mı kızdın, deepfake kuklasıyla aleyhinde çek bir video, olmayan suçlarını milyonların gözlerine baka baka itiraf etsin ve istifasını versin!... ..

… ..

… .. Sina Çölü’nde Allah’ın “men ve selva”yı yalnızca Musa ‘ya lütfettiğini düşünmüyordu artık.

… ..

… .. Hurûfî dervişi Nesîmî’ninderisi yüzüldüğü vakit Halep’in on iki ayrı kapısından çıkıp gitmesi gibidir bu. Allah, Enbiya sûresi 104. âyetteO dehşet günü gökleri yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi düreriz, yaratmaya başlamadan önceki hâle döndürürüz’ buyurur. Yaratıldığı günden itibaren zaman içinde durmadan genişleyen evren, kardeşlerim, kıyamet günü geldiğinde zamanın dürülmesiyle belki de eski hâline dönüştürülecek, sonra da Allah'ın takdir ettiği plan ölçeğinde kıyamete evrilecek, yani, yeni bir âlem gerçekleşecektir.  Bunu ancak kalpler anlayabilir. Kalbimizi arıtarak, ‘Allah’ın evi’ diye söylenip durmayı bırakıp gerçekten kalbimizi Allah’ın evi yaparak o yeni âlemde iyi kullar olabiliriz. … ..

… ..

“İnsanın akılla varabildiği bütün merhaleler zaman ve mekânın boyutlarında sınırlı kalmaya mahkûmdur, oysa kalp ile gidilecek yerler ve zamanlar sonsuzdur, sınırsızdır.. Eğer isterseniz kardeşlerim, kendiniz burada otururken İstanbul kuşatmasında Ulubatlı Hasan’ın sancağı surlara nasıl diktiğini izlemeniz mümkün olabilecektir. Bütün zaman ölçümleri zamansızlığın sınırına kadar geçerlidir.  Eflatun’un mağara istiaresini düşünün. Zamansızlığın eşiğinden itibaren bütün bir evreni avucunuzun içine dürüp koyabilirsiniz. Kur’an, Hucurât sûresin ‘Gerçekten senin Rabbin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir’ buyuruyor. Bütün hayatınızı o bir güne göre ölçtüğünüzde acaba ömrünüz kaç dakikaya sığabilecektir, hiç düşündünüz mü? Ayrıca Allah yedi kat semadan bahsediyor ya, eğer bir aracımız olsa yedinci

ye kadar gitmez miydik? İnsanoğlu uzaya yolculuğa hazırlanıyor mu? Peki mesafeler ortadan kalksa, zaman atlayıp geçsek, bedenimize hiç zarar getirmeden başka yerlerde bulunabilsek; hani zihnimizin dalıp gittiği zamanlarda yaptığımız gibi… İstemez miydiniz başka zamanlara, başka mekânları kullanabilsek? Gün gelir, insanlık bunu başarır ve Rabbimin kudretini  bir kez daha idrak eder: Kalp sayesinde… 

… ..

… ..Dürülen ye da katedilen  zaman ve mekân gerçekte kalbin Hâlleri ve makamlarından ibarettir. Eğer bilinç kendini kalbe teslim eder de zamanı algılamaz hâle gelirse beden de zamanın dışına çıkabilecektir..”

Yusuf, Nasuh Efendi’nin son söyledikleriyle sarhoş olmuş gibiydi. Bit sufi değilde astrofizikçiyi dinleseydi ancak bu kadar hayret ederdi. Einstein ile Nasuh Efendi’nin bir solucan deliğinde izafiyet teorisini tartıştıklarını hayal etti. … .. Hatta bir ara Efendi’nin tayy-i mekân ve bast-ı zaman hakkında okuduğu âyetlere Eintein’ın hayretle baktığını görür gibi oldu. Refref ve Burak’ın ışınlanmış birer uzay aracından kinaye olduğunu, Mirâc’ı anlamının böylece kolaylaşacağını, Resûlullah’ın Ümmü Hani’nin evindeyken Kebelâ’yı gördüğünü, Hz. Hüseyin’in şehit olacağı yere gelince ağladığını, yani zamanda ileriye doğru bir yolculuk yaptığını falan söylediğinde acaba ikisi arasında nasıl konuşmalar geçerdi diye fantaziler kurdu. … ..

… ..

… .. … ..

… .. Eflatun haklı çıkmıştı. Artık ideler ile gölgeler arasına gerçekler giriyordu.Einstein birbirinden bağımsız zannedilen zaman, mekân ve hareketin birbirine bağlı olaylar olduğunu söylendiğinde cisim zamanla, zaman cisimle, mekân hareketle, hareket mekânla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlı oluverdiler.  Ve insan bir şeyin farkına vardı, doğrusal ve değişmeyen hareket, gözlemcinin uzaklığı veya zamanına göre değişiyordu. Uzay ile zamanın gözlemciye bağlı olarak farklı algılanabileceği ihtimali, madde ile enerjinin birbirine bağlı olduğunu gösteren E=mc2 formülünü üretti. Einstein'ın bu formülü bir devrimdi veiki yüzyıldır bilimin ilgi alanlarına hükmeden Newton mekaniğine yeni açılımlar getirdi. Bir defa kütlenin kanununu ortadan kaldırdı. Zaman-makânı mutlak alan kedinin başka yerde yaşamaya devam ettiğini anlatmaya çalışıytorum.” Newton mekaniğini yıkıp zaman- makânı göreli hâle getirdi. Sonuçta bizler artık izaâfi zaman kavramını kabul diyor, günlük hayatımızda mutlak olarak algıladığımız zamanın göreli olduğunu biliyoruz. … ..

… .. 

“Anladım küçük hanım! Schrödinger'in kendisini öldürmekten bahsediyorsun.”

“Tam tersine, evrenin kesintili olamayacağını, burada ölü gibi  gördüğümüz kedinin başka yerde yaşamaya devam ettiğini anlatmaya çalışıyorum.ç”

Çoklu Evrenler.

“Fiziksel olaral birbirinden ayrı ve etkileşebilir evrenler diyelim istersen.”

Kur’anda bir ayet varmış, yeni öğrendim, insan ve cinlere seslenerek diyor li; ‘Eğer göklerin ve yerin sınırlarını aşmaya gücünüz yetiyorsa geçin.’ Belki de senin bahsettiğin evrenleri söylüyordur!”

… ..

… ..Yapay zeka ve üstün hafıza ile kurulacak bir dünyada acılar olmayacaktı, insanlar üzülmeyecek, savaşlar sona erecekti. Adaleti bilgisayarlar sağlayacak, makinelerin vicdanı da hisleri de olmayacağı için eşitsizliğin sonu gelecekti. Elbette insan adına her şeyi de onlar yapacak, kölelik, ezilmişlik, ötekileştirilmişlik ortadan kalkacaktı. Bay Stoye, herkesin mutlu olduğu bir dünya ütopyasının … ..

… ..

… .. “Hayatın memnun musun? sorusunun cevabını müspet vermeyi ne kadar isterdi oysa. Belki de aldatılmıştı. Belki değil, düped,z aldatılmıştı. Kader onu aldatmıştı. Hayatından memnun olup olmadığını sprgulamanın zamanını çoktan kaçırdığını hissetti.  … ..

… .. “Bast-ı zaman ve tayy-ı mekân?”... ..

… …

… .. (s.261)Bu yüzdendir ki Ortadoğu’da türbülans asla yok olmamalıdır. Siyonun çocukları burada Musa adı duymak isterler, lâkin sen İsa adını yüceltmeli, Musa’yı ve tohumlarını da buraya dökeceksin.”

… … (s.271)Savaşan, çalışan, üreten, yöneten… İlkel organik hayatın sonunu getirdikleri 2050’den bu yana yegâne amaçları güç ve iktidar. Niyetleri başka bir çağı başlatmak, insanlığın egemenliği adına. Yegâne çekinceleri Babil.”

… ..

“babil insanlığı ve insanı yaşatmaya çalışıyor. Duygusu olan, kalbi olan, vicdanı olan insanı. İnsanın kopyasından, sûretinden ziyade hakikatine vurgu yapıyor. Babmın istediğinin zıddı.”

“Baban tam olarak neyi istiyor?”

“Tanrı olmayı! Teras katında neden Mısır firavunları gibi yaşayan ve giyinen bir hayatın aktığını sanıyorsun ki. Geldiğin günden bu yana sofrana hiç organik gıda konuldu  mu senin? Fanusun altındaki sentetik tohumlar, yapay etler, görüntüsü ve kokusu yapay üretilmiş sebzeler, meyveler… Fanusun dışında yağmurlar ölüm saçıyor, ozon tabakası yırtıldıkça yırtılıyor, toprak baldıran yetiştiriyor. Hayat da insanlık gibi sona eriyor, fark etmiyor musun? Çevrene bir bak; Siyonya’da ruhlar senin dünyandaki kadar saf ve berrak değil, sevgili Joseph.”

… ..

… ..

(s.273)“Sence İsa’nın düğünü bir kandırmaca mı?”

“Hayır, Evangelist tarikate göre bu düğün olacak ve buna inanan yüz kırk dört bin insan o düğün için göklere çekilecek. İsa onlara cennet giysisi vereceği için de dünyalık giysileri burada öylece kalacak., göğe çıplak gidecekler.”

“Düğünün yapılabilmesi için türbülans şart mı peki?”

“Evet şart. Üstte düğün ve eğlence yapılırken aşağıda mutlaka kan, gözyaşı, acı ve zulüm olmalı, yaşayanların dörtte üçü ölmeli. Böyle inanılıyor.”

“Peki düğün oldu ve sözde seçkinler gitti diyelim, dünyanın geri kalan dörtte birine ne olacak?”

“Düğünden sonra İsa gökteki konuklarıyla birlikte Kudüs’e geri gelecek. Tanrı’nın krallığını kurnmak için.Seçkinler de onunla birlikte dönecekler. Ama bu sefer İsa’nın askerleriolarak. Onun adına dünyayı yeniden tasarlamak üzere. İsa güya başkasına görünmeyecek.”

(s.274)Joseph birden “Bazı Müslümanlar da Hz. İsa’nın Şam’a geleceğini söylerler” diyecekti ki kendini tuttu. Sonra da … .. Şia arkadaşını düşündü. Onlar da Mehdi’nin geleceğini söylüyorlardı. Kayıp on iki imam. İnançlar hep birbirine karışmış olmalıydı. İçinden “Kimsenin geleceği yok ya! diye geçirip …:

“Peki dünyayı düzene koyabilecekler mi?”

… ..

(s.276) Babil,2071

2 Aralık 03.20

… ..

… ..

(s.280)... .. Flaman ressam Pieter Brueghel bu ünlü eserini tasarlarken Eski Ahit’te tanımlanan şeklini esas almıştı ve Tüktüler o tasarımı korumakla birlikte yeni ilaveler yapmışlardı. …  Avrupa Birliği binasının da bu kule gibi yarım bırakıldığını biliyordu. … .. 

“Biz yarım bırakmadık, insanlığın yeni ihtiyaçları oluştukça onları inşa edebilelim diye ucunu açık bıraktık. Böylece Diyonya’nın Tekvin kitabında anlatıldığı gibi dillerin ayrışıp insanların dört bir yana dağıldıkları yeri biz insanlığın bir toplanma merkezi hâline getirelim istedik. Şu andan kulenin her bir katında en az bir meslek üretimdedir. Evrenin gelişimine göreyeni meslekler icar edildikçe bir üst kata ona atölyeler, laboratuvarlar, araştırma alanları kurma azmindeyiz. İgorya, Jomonya, Mandarin, Selangorya gibi Babil’in uydusu site devletlerinin her birinin burada bir temsil katı mevcuttur. Dinsiz olsun, farklı düşünsün, önemli değil, hiçbirini diğerinden, bir diğerini kendimizden ayırmayız. 

(s.281)Yusuf Siyonya’nın Babil’e neden düşman olduğunu anlamıştı. Orada borsa, bankalar, resmi kurumlar hepsi bir kişinin güdümündeydi ve istediği zaman karartılabilirdi ama burada kolaktif vicdan devredeydi ve başkanın buna inanmış bir yönetim ekibi vardı. Uyduları olan site devletlerde bile yönetimler o milletin kendi iradesiyle belirleniyordu. Velhasıl orada sistem savaş üzerine, burada barış üzerine kuruluydu. Elbette yapay zekâ burada da hakimiyet sağlıyordu ama buradaki zekâ vicdanın hükmünü yürütüyordu. İhtiraslar olmadığı için yapay zekâyı kendi haline bırakmıyorlar, kontrollü yönetim modeli uyguluyorlardı. Nasuh Efendi olsaydı burayı pek beğenirdi, muhakkak. Artık biliyordu, yapay zekâ formunda bile kalp, vicdanın bir aşama sonrasıydı. DEğer yapay zekâ ile kalbi buluşturabilecek bu teknoloji ilerletilebilirse -ki bunu mutlaka Babil başarırdı- insanlık refaha erecekti.

… ..

… ..

… ..(s.287) “Zaman dürülmesinden sonra zihin aşımına da ulaştın, değerini bil!” … ..

… .. “Biliyor musun sevgili Yusuf, bizim buralarda dervişlerin tayy-i mekân dedikleri bir keramet vardı. İnsanın bir yerdeyken aynı anda başka bir yerde olabilmesi”

“Elbette biliyorum; hatt onun bir de zamanötesi versiyponu var; bastı zaman.

… ..

Bay Stoye dervişlerin tayy-i mekânını siber teknoloji ve nano kimya ile başarmak istiyordu, onun adına bu araştırmayı yürütenin bizzat Cemile olma ihtimalini düşündü.

… ..

… ..

“Sufilere göre aşk meselesi. Kalbin yoğunlaşması meselesi. Kalp makamlarının aşılması meselesi.”

“Ammar Hoca’nın aştığı gibi mi?”

… ..

“İstersen daha evvel paralel evrenleri konuşalım. Zamanınm dürülmesini, zamanda solucan deliklerini ve geçmişle gelecek arasındaki ititibatları, ne dersin?”

“Biliyordum; senin solucan deliğinden geçtiğini biliyordum! Bu harika!”

… .. 

(s.299)”Biliyoruz mu dedin? Kimlersiniz siz? Kimi haklayacaksınız?”

“Biz mi, biz Kartal Göz’ün efendisiyiz! Evangelizm. Amerika. İsrail. Hepsiyiz!”

“Peki ya Bay Stoye?”

“O yalnızca bir piyon . Haklayacağımız da seni takip eden adamları. Yaptığımıza gelince
deneylere müspet cevap veren A-71’in zamanda yolculuğunu ekranlarımızda görmeden asla onu feda etmeyeceğiz. Sen bizim  çağları aşıp geçen ilk deneğimiz olarak öyle değerlisin ki!”

Yusuf, laboratuvar ortamında kendisini uyutup tayy ve bast deneyleri yapacaklarını, sonra da astral seyahatleri videoya alıp inceleyecekleriniz düşündü. Bir bakıma ruhun görüntüsünü çıkarmak istiyor olmalıydılar. Güldü. Hatta kahkahayla güldü. Cemile sinirlerinin hasar gördüğünden şüphelendi…. ..

…..


(s.305)”..., İsrailli Yahudiler değildi bunlar, dünya Siyonistleriydi  İsrail üzerinden oyun kuran Siyonistlerdi. Ona göre Siyonizm, Yahudilere de zarar veriyordu. Afrin kampındaki örgüt militanlarının iyi anlaması için bu hususları dört gündür dillendirmekten bıkmıyordu ve daha da anlatacaktı. Hz. İsa’nın düğününü yapmak isteyen Evangelisteler bir yandan, Kudüs’te Süleyman Mabedi’ni kurup vaat edilmiş topraklarda hükümran olmak isteyen Siyonistler öte yandan Ortadoğu insanına hayatı zehir ediyorlardı. İslam adına ortaya çıkan -velev samimiyetle olsun- cihatçı grupların ve mezhep çatışmalarını kaşıyan terörist fikirlerin de doğrudan bu amaca hizmet ettiğinin farkında bile varamadıkları ortadaydı. Burası bir satranç sahnesiydi. Üst akıl kuruyor, hak, adalet,insanlık sevdasında olanlar da oyunun piyadeleri, atları, kaleleri olarak durmadan birbirini kırıyordu. Burada her şey el altından oluyordu. Kimisi el altından mezhep savaşı veriyor, kimisi bölgeninm zengin ülkelerini söğüşleyip  ateşi körüklüyor, kimisi insani yardım uçaklarıyla, obüsler, hawk füzeleri pazarlıyor, kimisi dörtdörtlük silah ticaretini maharetle yürütüyor, ama neticede hepsi İslâm’a vuruyordu; hrp el altından… Arkadaşının dediğine göre bölgede yaptığını açıkça herkese ilan ederek yapan yegâne aktör Türkiye idi. Oyunun ne olduğunu iyi anlıyor, tahlil ediyor ce saman altından su yürütenlerin ayıplarını yüzüne vurmaktan çekinmiyordu. Kendi savaş araçlarını üretmeye başlamışlar, bölgede saygın bir güç olmuşlardı.

… ..


*A-71 & İskender Pala

Kapı Yayınları

1.Basım: Ocak 2022


*Deepfake - Vikipedi (wikipedia.org)

*Deepfake, mevcut bir görüntü veya videoda yer alan bir kişinin, yapay sinir ağları kullanarak bir başka kişinin görüntüsü ile değiştirildiği bir medya türüdür. Sıklıkla, otomatik kodlayıcılar ve üretken çekişmeli ağlar (GAN'lar) olarak bilinen makine öğrenme tekniklerini kullanarak mevcut medyanın kaynak medya üzerinde birleştirilmesi ve üst üste konması ile

üretilirler.[ Deepfake, "deep learning" (derin öğrenme) ve "fake" (sahte) kelimelerden türetilmiş bir birleşik kelimedir.

Deepfake, ünlülerin sahte pornografik videolarında, intikam pornosunda, siyasi liderlerin konuşmalarında, sahte haberlerde, aldatmacalarda ve finansal sahtekarlıklarda kullanıldığı için yaygın ilgi görmüştür


*MEN ve SELVÂ - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

*Sözlükte “ihsan etmek, nimet vermek; başa kakmak” anlamlarına gelen menn kökünden türetilen men İsrâiloğulları’na çölde verilen ve kudret helvası olarak bilinen yiyeceğin adıdır (Lisânü’l-ʿArab, “mnn” md.). Yunanca, Latince ve Batı dillerinde man veya manna (manne) olarak geçen kelimenin İbrânîce ve Ârâmîce’deki karşılığı mândır

Tevrat’ta ifade edildiğine göre Mısır’dan çıktıktan sonra Sînâ çölüne gelen İsrâiloğulları, Mısır’daki et ve ekmekten mahrum kaldıkları için şikâyetçi olunca Rab Yahova onlara gökten ekmek

yağdıracağını, sabah ekmek, akşam et yiyeceklerini ve ekmeği günlük olarak toplayacaklarını, cuma

günü ise cumartesinin hissesini de alacaklarını, çünkü o gün man verilmeyeceğini bildirir. Akşam

bıldırcınlar çevreyi kaplar, sabah olunca da yağan çiğ kalktığında toprağın üzerinde kırağı gibi küçük

ve yuvarlak şeyler (pulcuklar) görürler ve bunun Rabb’in vermeyi vaad ettiği ekmek (man) olduğunu öğrenirler. … ..

… ..

İsrâiloğulları’na verilen yiyeceklerden biri de Arapça’da selvâ, İbrânîce’de şelâv denilen bıldırcın kuşu olup kelime Tevrat’ta iki yerde geçmektedir.



*TAY - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

*Sözlükte “dürüp bükmek; mesafe katetmek, geçip gitmek” anlamlarındaki tay (tayy) kelimesi tasavvufta uzak bir yere bir anda gitmek, an içinde çok uzun bir zaman yaşamak, aynı anda

birden fazla yerde bulunmak gibi olağan üstü durumları belirtmek için kullanılır. Kavramın mekânla ilişkisi tayy-i mekân, bast-ı mekân”, zamanla ilişkisi “tayy-i zaman, neşr-i zaman, bast-ı zaman” şeklinde ifade edilir. Kur’an’da iki yerde

geçen tay, kıyamet günü göklerin Allah’ın kudret eliyle dürüleceğini beyan etmek için zikredilmiştir

(el-Enbiyâ 21/104; ez-Zümer 39/67). Hadislerde hem kıyamet gününe atfen hem de gündelik bir fiil olarak yer almıştır (Buhârî, “Riḳāḳ”, 44;

Müslim, “Zühd”, 72). Hz. Peygamber’in Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya, oradan da semaya

yaptığı yolculuk, Hz. Süleyman’ın veziri Âsaf b. Berahyâ’nın bir anda Belkıs’ın tahtını Yemen’den Süleyman’ın

önüne getirmesi (en-Neml 27/38-40), Ashâb-ı Kehf’in yüzyıllarca uyuduğu halde bu süreyi bir gün kadar hissetmesi (el-Kehf 18/9-26)

tay kavramının en meşhur örnekleri arasındadır.


*REFREF - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

*Sözlükte “kanat çırpmak, konmak için havada çırpınmak; parlamak” mânalarındaki reff (refîf) kökünden türeyen refref “döşek, yaygı, yastık”, ayrıca “kuşun havada çırpınması veya konacağı zaman kanatlarını yayarak

hareket ettirmesi” demektir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 242-243; Lisânü’l-ʿArab, “rff” md.). İbrânîce’de

ve

yahudi kaynaklarında refref genellikle bu son anlamda kullanılır

Kur’ân-ı Kerîm’de refref kelimesi cennetin tasviri sırasında geçer (er-Rahmân 55/76). “Yeşil yastıklara ve hârikulâde güzel döşemelere yaslanırlar” meâlindeki bu âyette

refref kelimesi müfessirler tarafından “yeşil döşekler, yaygılar ve yastıklar” şeklinde yorumlanmıştır

(Taberî, XXVII, 212-214; Elmalılı, VI, 4694-4697). Râgıb el-İsfahânî, buradaki refrefin bahçelerin

yeşilliğini andıran bir tür elbise olduğunu belirtmektedir (el-Müfredât, “rff” md.). Necm sûresinde mi‘racdan bahsedilirken Resûlullah’ın rabbinin en büyük alâmetlerinden (âyet) bir

kısmını gördüğü ifade edilir (53/18). Buradaki büyük alâmetten maksat bazılarına göre ufku kaplayan

yeşil refref (belki yaygı) veya ufku kaplayan cennetten yeşil refreftir (belki cennetin yeşil görünümünün

bir uzantısı, Buhârî, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 7, “Tefsîr”, 53/1; Taberî, XXVII, 76-77; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, VI,

452-453)


*Burak - Vikipedi (wikipedia.org)

*Burak (Arapça: براق‎), İslam inancına göre, Muhammed'in Miraç'ta kullandığı binektir.[4] Burak, anlam olarak Allah'a yaklaşan ve yaklaştıran demektir. Burak, Arapça yıldırım, şimşek,

parıldamak, ışıldamak anlamlarına gelen Berk kelimesinden türetilmiştir. Kur'an'da böyle bir isim

geçmemekle beraber, hadis kaynaklarında böyle bir varlığın olduğu yer almaktadır.

Ayrıca İslam inancında, eşi Sare ile yaşayan İbrahim peygamberin diğer eşi Hacer ve oğlu İsmail'i ziyaret etmek için Mekke'ye giderken Burak'ı kullandığı ve aynı gün içinde akşam vakti yine Burak ile

geri döndüğü ifade edilmektedir




*Yazılımcılar Dünyası: IDE Nedir? (Integrated Development Environment – Tümleşik Geliştirme Ortamı) (yazilimcilardunyasi.com)

*IDE Nedir? (Integrated Development Environment – Tümleşik Geliştirme Ortamı)

IDE bilgisayar programcılarının hızlı ve rahat bir şekilde program geliştirebilmesini amaçlayan,

geliştirme sürecini organize edebilen birçok araç ile birlikte geliştirme sürecinin verimli kullanılmasına

katkıda bulunan araçların tamamını içerisinde barındıran bir yazılım türüdür.

Tümleşik geliştirme ortamlarında olması gerekli en temel özellikler aşağıdaki gibidir:

Programlama diline göre sözdizimi renklendirmesi yapabilen kod yazım editörü.

Kod dosyalarının hiyerarşik olarak görülebilmesi amacıyla hazırlanmış gerçek zamanlı bir dizelge.

Tümleşik bir derleyici, yorumlayıcı ve hata ayıklayıcı.

Yazılımın derlenmesi, bağlanması, çalışmaya tümüyle hazır hale gelmesi ve daha birçok ek işi otomatik

olarak yapabilmek amacıyla küçük inşa araçları.

En bilinen tümleşik geliştirme ortamları: Eclipse, Microsoft Visual Studio, Code::Blocks, Dev-C++,

Anjuta, KDevelop, NetBeans…


*Schrödinger'in kedisi - Vikipedi (wikipedia.org)

*Schrödinger'in kedisi, Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger tarafından ortaya atılmış, kuantum fiziğiyle ilgili olan, hakkında çok tartışma yapılmış bir düşünce deneyidir. Genellikle kuantum mekaniği ve Kopenhag Yorumuyla ilgili bir paradoks olarak bilinir.

Erwin Schrödinger tarafından 1935'te ortaya atılan bu düşünce deneyi bir kuantum süperpozisyon paradoksudur.[1] Schrödinger, bu deneyle Kopenhag yorumundaki kuantum mekaniğinin problemlerini göstermek istemiştir. Bir kedi ölü ya da diri olabileceği rastgele bir duruma bırakılıyor ve karar vermek için gözlemlemeye ihtiyaç duyuluyor. Bu düşünce deneyi, kuantum mekaniğinin teorik yorumunu tartışmaya açtı.

Schrödinger’in kedisi deneyinde; bir kedi, küçük bir şişe zehir ve radyoaktif bir kaynakla kapalı bir kutuya bırakılır. Radyoaktif kaynağın bir saat içinde ışıma ihtimali ışımama ihtimaline eşittir. Eğer içerideki sensör radyoaktiflik algılarsa küçük şişeyi kıran mekanizma çalışır, zehir kediyi öldürür.  Kopenhag yorumuna göre bir saatin sonunda kedinin canlılık ve ölülük halleri eşdeğerdir. Yalnızca

kutu açılıp gözlemlendiğinde bu durumlardan biri gerçek olur.

Başlangıç:

… ..

Deneyin yorumu:

… ..

Kopenhag yorumu:

.. ..

Ensemble yorumu:

… ..

İlişkisel yorum:

… ..

Nesnel çökme teorisi:

… ..

Uygulamalar ve testler:

… ..



*
Babil - Vikipedi (wikipedia.org)

*Babil, Mezopotamya’da adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.[1]


Dünyanın harikalarından Babil'in Asma Bahçeleri'nin temsili bir resmi


Babil halkının büyük bir kısmını tarih boyunca çeşitli Sami asıllı halklar oluşturmuştur. Bölgede konuşulmuş en yaygın dil Akadca olmuş olmasına rağmen Sümerce dinî dil olarak kullanılmıştır. Aramice ise ilerleyen yıllarda bölgenin geçer dili konumuna gelmiştir.[2]

Başlangıçta Akad İmparatorluğu'nda yer alan önemsiz ve güçsüz bir şehirken, şehrin Amori hükümdarı Hammurabi tarafından kısa süre içinde büyüyen ve gelişen şehir, kısa ömürlü de olsa bölgedeki en güçlü

imparatorluklardan biri hâline gelmiştir. Bu dönemden sonra tüm Güney Mezopotamya'ya Babil denilmeye başlanmış, devletin kutsal şehri Nippur olmuştur. Hammurabi'nin oğlu altında güçten düşen devlet uzun süre boyunca Asur, Kassit ve Elam egemenliği altında kalmıştır. Şehir Asurlular tarafından yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. MÖ 609-539

yılları arasında hüküm sürmüş Yeni Babil İmparatorluğu, bağımsızlığını Asurlulardan Keldani Nebupolassar önderliğinde kazanmıştır. Bu devletin de çökmesi ile Babil şehri Ahameniş, Seleukos, Part, Roma ve Sasani egemenliği altında kalmıştır.



*

Pieter Brueghel (baba) - Vikipedi (wikipedia.org)

*Pieter Brueghel ya da Brueghel (1525 - 9 Eylül 1569) peyzaj çalışmaları ve köy betimlemeleriyle tanınan Hollandalı Rönesans ressamı, Hollanda ve Flaman Rönesansı resmi 'nin en önemli sanatçısıdır, aynı zamanda matbaacı, manzara ve köylü sahneleriyle tür resmi ünlüdür. Büyük resimlerde her iki konunun da odak noktası haline getirilmesinde öncüydü.



*TEKVİN - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

*Sözlükte “olmak, meydana gelmek” anlamındaki kevn (kiyân) kökünden türeyen tekvîn “oluşturmak, meydana getirmek, yaratmak” demektir; zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde ezeliyet ifade eder: “Kâne’llāhu alîmen: Allah hakkıyla

bilendir” (“bilen idi” değil); Allah’ın sübûtî sıfatlarından biri olarak yoktan var etmeyi anlatır

(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “kâne” md.; Lisânü’l-ʿArab, “kvn” md.; Kāmus Tercümesi, III, 697).

Kur’ân-ı Kerîm’de tekvin kelimesi yer almamakla birlikte birçok âyette kevn kökünden türeyen fiil

(özellikle mâzi) kipleri Allah’ın nesne ve olayları yoktan var ettiğini belirtir 

… ..

*Yaratılış Kitabı - Vikipedi (wikipedia.org)

*Yaratılış Kitabı Tanah'ın ve Hristiyan Eski Ahit'inin ilk kitabıdır. Yahudilik ve Hristiyanlık geleneklerinde her şeyin başlangıcını; insanlığın erken tarihini, İsrailoğullarının atalarını ve Yahudi milletinin asıllarını açıklayan bir kitap olarak görülür.Bu kuram, Encyclopœdia Britannica’nın 1911 yılındaki 11. baskısında yayımlandı. Şunlar denildi: Tekvin, sürgünden sonraya ait kâhin kökenli (P) ile dili...




4 yorum:

  1. Zamanda yolculuk, diğer bir ifade ile geçmişe ve geleceğe yolculuk dahil, günümüzde yoruma açık efsane benzeri gelişmeleri de kapsayan ilgi çekici fantastik (hayal ürünü) olaylar içinde gerçek dünyaya ait kesin cevapları olmayan, yoruma açık olaylar dizisi....

    YanıtlaSil
  2. Mısır / Sina Çölü 2023, Santa Clara, California, Diyarbakır, Şam / Küçükkapı Kabristanı, , İdlip, Viyana (Beç) 1683,Kudüs 2071, Babil 2071, ... ..

    YanıtlaSil
  3. Joseph Schimmel, Yusuf Nalbant, Viyanalı müzisyen,
    Chamyle, Camilla, Cemile

    YanıtlaSil
  4. Siber teknoloji ve nano kimya, ...

    YanıtlaSil