… .. tipik bir İngiliz orta sınıf ailesi olan Pargiter’lerin 1880’lerden başlayıp 1930’ların sonuna uzanan hikâyesine odaklanıyor. Viktorya dönemi yasakları, ataerkil toplumun baskısı, Birinci Dünya Savaşı, kapitalizm ve üzerinde güneş batmayan bir “İmparatorluk”un altında ezilen üç kuşağın bireylerini birbiri ardına sahneye çıkartıyor.
Durmaksızın değişen bakış açıları, ütopik sayılabilecek bir insan severlik ile kıyasıya eleştirilen düzenden kaynaklanan çaresizlik, “özgürlük ve adaletin” gerçekten mümkün olduğu bir topluma duyulan özlemin yansıdığı satırlarda yan yana geliyor.
Elli yıllık bir zaman dilimini kapsayan aile tarihinden hareketle tek tek bireylerin ve bütün toplumun gelgitleri gözler önüne seriliyor. Woolf, çeşitli yazın tekniklerini kullanarak Yıllarla birlikte yeni bir tür gerçekçilik yaratıyor.
1880
İstikrarsız bir ilkbahardı. Sürekli değişen hava, mavi ve mor bulutlar gönderiyordu yere doğru, Kırsalda, çiftçiler tarlalara kaygılı gözlerle bakıyorlardı; Londra’da, gökyüzüne bakan insanlar şemsiyelerini önce açıyor, sonra da kapatıyorlardı. Ancak nisan ayında böyle bir hava normaldi. Whiteley’s ile Ordu Pazarları mağazalarında çalışan binlerce satış elemanı, tezgâhın diğer tarafında duran farbalı elbiseler giymiş kadınlara zarif paketleri verirken aynı yorumu yapıyordu. West End’de alışveriş yapan insanlardan, East End’de iş adamlarından oluşan sonsuz bir insan kalabalığı kaldırımlarda, durup dinlenmeden yürüyen kafileler gibi geçit halindeydi -durmak için herhangi bir nedeni olan, örneğin postaya mektup vermek ya da Piccadilly’de bir kulübün penceresinden bakmak gibi, herkese öyle görünüyordu. İki tekerlekli veya dört tekerlekli faytonlar, at arabaları durmaksızın, peş
peşe ilerliyordu; çünkü mevsim başlıyordu. Daha sakin sokaklarda, müzisyenler çalgılarının incecik ve çoğu zaman melankolik seslerini yavaş yavaş yükseltmeye başlamışlardı; bu sesler, serçelerin cıvıltılarıyla ve tutkulu ama kesik kesik öten ardıç kuşlarının ani şakımalarıyla, kâh Hyde Park’ın ağaçlarında, kâh St James’te yankılanıyor ya da taklit ediliyordu. Meydanlardaki güvercinler, bir-iki dalı düşürerek tepelerine üşüşmüşler, sürekli kesintiye uğrayan bir ninniyi tekrar tekrar başından başlayarak mırıldanıyorlardı. Öğleden sonra, Marble Arch ve Apsley House’taki kapıların önün,, tarlatanlı rengârenk elbiseler giymiş hanımefendiler ve yakalarına karanfil takmış bastonlu, redingotlu beyefendiler doldurdu. İşte prenses geldi, o geçerken bodrum katlarında, boneli ve önlüklü hizmetçi kızlar çay hazırladılar. Bodrum katından yukarı döne döne çıkarılan gümüş çaydanlık, masanın üzerine konuldu ve öncesinde Bermondsey ile Hoxton’nun yaralarının kanamasını durdurmuş olan elleriyle bakireler ve kız kuruları, özenle bir, iki, üç, dört kaşık dolusu çayı süzdüler. Güneş batınca, tavus kuşunun tüylerindeki gözlere benzeyen milyonlarca gaz lambası, cam kafeslerinde açıldı; ancak yine de kaldırımda geniş şeritler halinde karanlık kesimler kaldı. Lambalarla batan güneşin birbirine karışan ışığı, Round Pond’un ve Serpentine’in sularına eşit oranda yansıyordu. Dışarıya yemeğe çıkanlar, Köprü’nün üzerinde şık arabalarla hızla ilerlerken, büyüleyici manzaraya göz atıyorlardı. Sonunda ay çıktı ve o parlak bozukluk arada bir incecik bulutlarla kapansa da, dingince, ciddiyetle ve belki de tamamen kayıtsızlıkla parlıyordu. Bir ışıldağın ışınları gibi yavaşça dönerek, gökyüzünüzde günler, haftalar, yıllar birbirini kovaladı.… ..
*Yıllar & Virginia Woolf
Kırmızı Kedi Yayınevi
Şubat 2013
Çeviren : Dilek Berilgen Cenkciler
… merhaba, her sabah olduğu gibi önce sabah namazı, du (tabii ki … olmaz, …. dualarımız) sonra ortalığı topladım, … ortalıkta dolaşmaya başlayıncaya kadar kitap okumaya başladım. İngiliz yazar Virginia Woolf “Yıllar” isimli romanı. Geçen hafta “Orlando” isimli kitabını okumuştum.
YanıtlaSilOrlando’yu okurken, anlamakta çok zorlandım, sıkıldım ve bu durumu Blogg’daki yorumlar bölümünde de yazdım. Orlando’yo Türkçeye çevirenin önsöz yazısında da vurguladığı üzere “Fantastik bir roman” Fantastik kelimesi günlük hayatta çok kullanılan bir söz değil. Bu yüzden anlamını merak edip internette okuyup “gerçek olmayan, hayal ürünü” anlamına geldiğini öğrenince aşağı yukarı bu şekilde kullanıldığını hatırladım. Ama bu sefer anlamını tam olarak öğrenmiş oldum.
SilFantastik, elbette Türkçe bir kelime değil. Daha önce de, aynı yazarın “Kendine Ait Bir Oda” kitabını okumuştum. “Orlando”yu bitirince Virginia Woolf’un bir de gerçek hayatı anlatan bir kitabını okumak istedim ve kütüphane bulduğum on-on beş kadar kitaplarının arka kapaklarından; İngiltere’deki 1930’lar ve sonraki sosyal hayatı anlatan, elimdeki “Yıllar” kitabını seçtim ve şimdi de okuyorum. Bu kitapta da bazen fantastik bakış açısına devam ediyor Woolf’un…
SilOkumaya devam ederken sabahın güneş ışınlarının daha belirgin olduğunu fark edince, bahçeye çıkıp taze maydanoz kesmek aklıma geldi. Hem hareket etmiş olacaktım, hem de taze hava hava (svejiy vozduh) alacaktım. Üzerime kalıca bir şeyle aldım ve çıktım.
SilHavalar daha da soğuduğundan beri, günlerimin çoğunu bir odanın içinde yalnız geçiriyorum. Annem yan odada sessizce uyumakta, … arada bir annemi kontrol etmekte ve günde üç kez kahvaltı ve yemek için benimle ilgilenmekte, öğlen … öncesinde ya da sonrasında … yukarı çıkıp birlikte kahve içtiğimizde günde bir defa da onunla ile kısa sohbetlerimiz dışında, yazın döneminden daha izole bir hayat, şimdiki yaşam tarzım. Soğuk havada bahçede geçirdiğim vakit süresi de çok azaldı.
SilDiğer bir ifade ile, yalnızlık çekiyorum. Bu sabah … “günaydın mesajı” hazırlarken ve gelen cevabı okurken içimin ısındığını, yüzümdeki mutluluk ifadesini, ve “iyiki varsın” diye kendi kendime konuştuğumu hatırlıyorum.
Silİşte, güneş ışıkları okuduğum kitabı biraz daha aydınlatınca, taze hava almak ve hareket etmek için dışarı çıktığımda; havanın ne kadar soğuk olduğunu farkettim.
SilSoğuk içime işleyemiyor ama başım açık olduğu için, kendi kendime “hava kurşun gibi” desem acaba … bunu da biliyor mu? diye gülümsedim ve bu sabahki aklımdan geçenleri yazmak istedim.
YanıtlaSilÇünkü “fantastik” ve bu sabahki durumu anlatmak için kullandığım “kurşun” kelimesi seninle sohbet etmeme vesile oldu …
YanıtlaSil1880’de başlayan roman, tarih atlamaları yaparak zaman yolculuğunu sürdürüyor…. 1891’e geldiğimizde bir ayrıntıyı yakalama becerisi edebiyatçı kimliğini ortaya çıkarıyor: “ … Serçeler ve sığırcıklar, St. Martin’s’in saçaklarının etrafında akortsuz sesler çıkarırken, Parlamento Meydanı’ında ellerinde sopalar veya kâğıt rulolar tutan gösterişli heykellerin kafalarını beyazlaştırıyordu.”
YanıtlaSil1891'e geldiğimizde; Londra sokaklarında, hurda demir vb. toplayan eskicilerin dolaşmasını ilgi çekici buldum....
YanıtlaSilKardeş çocukları ve bir sonraki jenerasyonun, bir diğer ifade ile kuzenler ve onların çocuklarının öyküsü anlatılırken 1808’de başlayan Londra ağırlıklı elli yıllık İngiliz günlük hayatının akışı; Virginia Woolf’un kendi ifadesi ile, “yeni bir tür gerçekçilik” anlayışı ile satırlara yansıtılıyor….
YanıtlaSilYine yazarın kendi anlatımı ile, “Elbette ki diğerlerinden farklı: İçinde daha fazla gerçek yaşam var.” Bu sözleri anlayabilme için “Orlando”yu okumuş olmak gerekiyor. Evet yazar haklı, “Orlando”, tamamen fantastik, hayal ürünü bir romanken, “Yıllar” ona göre biraz daha ayakları yere basan bir eser olmuş….
SilOlayların hareket noktası olan ve artık emekliliğini yaşayan Albay Pertiger ve ailesi çocukları ve onların kuzenleri romanın kahramanlarını oluşturuyor…
SilAlbayın, aile içinde kullanılan isimi Antonio ya da Abel ama metresinin kendisine hitap ettiği ismi Bogy….Çocuklarını yaş sırasına göre dizmek kolay olmasa da: Martin, Morris, Rosie (Rose) Delia, Eleanor (Nell) , Edward… Albayın kız kardeşi Eugenie ve onun çocuklarının sayısı da en az albayınki kadar…
Fırsattan istifade Londrayı da gezerken; Charing Cross İstasyonu, Trafalgar Meydanı, Charing Cross, Wapping, Kensington, West-End ve East-End, Green Park, Marble Arch, Park Lane, Picadilly, Regent Park’ı da görmüş gibi oluyorsunuz…
YanıtlaSilYıllar geçtikçe, kuzenlerin anne -babaları hayat sahnesinden çekildiğinde, aradan 28 yıl geçtiğinde bir araya geldikçe eskilerde kalan aile ilişkilerinin sorgulandığı sahneler yaşanmakta… insan evladının genel sosyolojisinin coğrafi farklılıklara rağmen çok da farklı olmadığını bir kez daha görebiliyorsunuz…
YanıtlaSilAraya giren zamanın, bir zamanlar aynı ailenin fertleri gibi hissedilen gönül beraberliklerini erozyona uğratabildiğini görmek, sevgi bağının koptuğunu hissetmek hüzün verici….
Sil1917’den sonra Balkanlarda başlayan savaşı umursamayanları, Londra üzerinde uçmaya başlayan düşman uçakları ile değişen ruh hallerini, silah seslerinin yakından duyulmasının değiştirdiği anlayışa şahit olunuyor…
Sil