Endüstrinin emekleme çağında, kapitalizmin acımasızlığı altında, günde on altı saate varan çalışma koşullarıyla ezilen işçiler…
Dönemin İngilteresinin, üretim mekanizmasının ve toplumunun Dickens tarafından ustaca çizilen portresi…
Ben Doğdum
Gözlemlerim
Benim İçin Bir Değişiklik
Göden Düşüyorum
Kapı açıldı, ben duyduğum o tatlı özlem içinde, yarı gülerek yarı ağlayarak içeriye, anneme baktım. Gelen o değildi; yabancı bir hizmetçiydi.
Üzgün bir halle “A! Peggotty, annem daha dönmedi mi?” diye sordum.
“Evet, evet, Küçük bey, annen eve döndü. Biraz sabret, Küçük bey, şey… ben, sana bir şey anlatacağım.”
Üzüntüsü, arabadan inmekteki o her zamanki beceriksizliği arasında Peggotty, kendini pek gülünç bir hale getirmişti., ama benim de zihnim öylesine boşalmış, kendimi öyle garip hissediyorum ki, bu arada ona durumu anlatamadım. Arabadan aşağı inince beni elimde tuttu; mutfağa götürdü, kapıyı da kapadı. Adamakıllı korkmuştum.
“Ne var, Peggotty?” dedim.
“Valla bir şey yok Küçük bey.” Peggotty bunu söylerken neşeli bir havaya bür,ünmüştü.
“Mutlaka bir şey oldu, buna eminim. Annem nerede?”
“Annemiz nerede, Küçük bey? “ diye o da bana sordu.
“Evet, nerede? Niçin bahçe kapısına gelmedi, biz niçin buraya geldik? Ah, Peggotty…” Gözlerim dolu doluydu, yere yıkılacak gibi oluyordum.
Peggotty beni tuttu. “Sevgili çocuğu Tanrı korusun!” dedi. “Nedir? Söyle bakalım, yavrum…”
“Sakın ölmüş olmasın? Ah! annem ölmedi değil mi?, Peggotty?”
Peggotty, inanılmayacak derecede gür bir sesle: “Hayır!” diye bağırdı.
Sonra oturdu. Soluk soluğaydı. Onun ödünü kopardığımı söyledi. Ben de, onu rahatlatmak için ya da gerekli yerde ödü kopsun diye boynuna sarıldım, sonra ayağa kalkıp karşısına geçtim, gözlerimi merakla ona diktim.
“Bak yavrum.” dedi. “Sana bunları çok önceden anlatmalıydım, ama elime fırsat geçmedi; belki de fırsatı yaratmam gerekirdi, ama, doğrusu bunu tam manasiylen göze alamadım.” Peggotty’nin dilinde “tam manasiylen” kelimesi hep “tam manasiylen” di.
Eskisinden daha çok korkmuştum. “DEvam et, Peggotty, “ dedim.
Titreyen elleriyşe şapkasının kurdelesini çözerken, tıkanır gibi, kesik kesik konuştu: “Ne dersin, Küçükbey, senin bir baban oldu!”
Titredim, bembeyaz kesildim. Bir şey neydi, nasıl bir şeydi bilmiyorum- mezarlıktaki mezarla, ölülerin kalkmalarıyla ilgili bir şey beni zararlı rügâr gibi çarpmıştı.
Peggotty: “Yenbi bir baba,” dedi
“Yeni bir baba mı?”
… ..
Evden Uzaklaştırıldım
Dost Çevremi Genişletiyorum
*David Copperfield & Charles Dickens
Özgün adı: David Copperfield
Çeviren: Azize Bergin
Alfa Yayınları
1.Basım: Ocak 2004
(s.355) "Pek lütüfkârsınız, efendim" dedi. "Kemafissabık!"
YanıtlaSilOsmanlıca - Türkçe Sözlük'te; kemafissabık :Daha önce geçtiği gibi. Eskiden olduğu gibi. (Arapça)
YanıtlaSilCharles Dickens, kendi hayatını anlatırken sadece İngiltere'de değil bütün toplumlarda karşılaşılan insan evlâdının yaşamından kesitler veriyor.... aslında kendi hayatını anlatıyor; babasız büyüyen kahramanımızın genç yaşta dul kalan annesinin evlenmesinin yarattığı travmalar, biyolojik babası mezarda yatarken eve yeni gelen üvey baba ve anne sevgisini yabancı bir adamla paylaşmak, hatta yatılı eve gönderilmesi ile başlayan zorluklar....
YanıtlaSilSürükleyiciliği olmayan bir hayat öyküsü...
YanıtlaSilMutlu sonla bitiyor... okunmaya değer...
Sil