… ..Bu hatırat, Almanya’nın Doğu’daki muhariplerine Anadolu’nun karlı dağlarında, Mezopotamya’nın kor gibi yanan kumlarında ve Filistin’in kana bulanmış muharebe meydanlarında yapılan şiddetli savaşlarda müttefiklerimizle pekiştirdiğimiz silah arkadaşlığını, dilerim bir kere daha hatırlatsın.
… ..
.. ..Bulgaristan’da, Sofya’daydık. İyi görünümlü askerle ve şık giyimli siviller peronu doldurmuşlardı. … ..
Üçüncü günün sabahında Türk sınırına ulaştık. Sayısız köyün bulunduğu ekili biçili alanlar kaybolmuş, onun yerini güneşten kavrulmuş otların bittiği, yer yer kelleşmiş ıssız bozkırlar almıştı. Demiryolunun hemen kenarında cesur görünümlü, koyu renk gözlü, perişan giyimli, hayduda benzeyen kişiler ortaya çıktı: hattı korumak için bekleyen Osmanlı demiryolu muhafızları.
… .. 29. Osmanlı Tümeni’nin komutanlığına tayin edilen -sabırsızlıkla beklediğim- sultanın iradesi gelmişti. Tümen, Vehip Paşa’nın komuta ettiği 3. Ordu’nun IX. Kolordu’suna bağlıydı ve Doğu Anadolu yaylasında Erzincan’ın batısında bir yerde siper muharebesi yapıyordu.
… ..
1914’ten 1916 yazına dek Anadolu’daki muharebeler
Başımdan geçenleri anlatmaya devam etmeden önce benim gelişime kadar harp esnasında Anadolu’da olup bitenlerden kısaca bahsedeceğim.
Türkiye, İtilaf Devletleri’nin imparatorluğu bölüşme tehlikesinden kaçınmak için Mihver Devletleri’nin zafer kazanacağını ümit ederek bizim tarafımıza geçmişti. Buna yaparkenki sebepleri hiçbir şekilde dostluk değildi, varlığını korumak içgüdüsüydü, ama gücünün son kertesine kadar müttefik olarak sorumluluklarını yerine getirdi. Buna rağmen başından beri iki millet arasında samimi bir anlayışa dayanan güven yoktu.
Osmanlı Devleti savaşta taraf olduğun için, bundan böyle kendi topraklarında da şiddetli
muharebeleri göze almak zorundaydı. En tehlikeli noktayı Boğazlar teşkil ediyordu. Ülkenin başkenti, denizlere açılış ve Avrupa’daki toprakları ile Anadolu’daki toprakları arasındaki geçiş imkânları buradaydı. Bu yüzden Gelibolu’da ve Anadolu’nun batı kıyısında savunma için, Mareşal Liman von Sanders komutasında kuvvetli bir ordu toplandı. Bu ikinci ordu, siyasi tutumları henüz açıklığa kavuşmamış Balkan devletlerine karşı kullanılmak üzere İstanbul’un kuzeyinde bulunuyordu. Kurmay başkanlığını Alman Binbaşı Guse’nin üstlendiği üçüncü bir ordu, Hasan İzzet Paşa’nın komutasında Anadolu’da teşkil olunmuştu. Çatışmalar burada, imparatorluğun doğusunda başladı. 1914 yılının kasım ayında kuvvetli Rus kıtaları doğu hududunu geçtiler. Sınırın hemen yakınında Köprüköy’de ilk çarpışma meydana geldi. Türkler iyi döğüştüler ve kendilerinden kalabalık olan Rusları durdurdular. Karşılıklı olarak savunma hatlarında kalındı; niyet; 1914-15 kışını burada bekleyerek geçirmekti. Ama muhteris
Enver Paşa henüz sahip olmadığı savaş ününü var gücüyle elde etmek istiyordu. Niyeti 3. Ordu’nun komutasını kendi eline almak, XI. Kolordu’yla Rusları cephede hareketsiz tutarken, soldan geliştirilecek bir taarruz manevrasıyla IX. ve X. kolordularla yandan saldırmaktı. Kendi genelkurmayı, Orgeneral Bronsart von Schellendorff ve Yarbay von Feldmann gibi, Mareşal Liman da buna ısrarla karşı çıktılar. Kaputları, çadırları, kürkleri ve çizmeleri hemen hiç olmayan birlikler, üstelik ikmel şartları da zor olduğundan dolayı, bir kış seferine dayanabilecek durumda değillerdi. Fakat Enver anlatılan zorlukları önemsemiyor, tailhine güveniyor ve bütün ikazlara rağmen planını hemen uygulamakta ısrar ediyordu. Bunu n için hayvanlarla beraber yaklaşık 90 000 asker kullanıldı. Daha on dört gün geçmeden önemsiz öncü çarpışmalarının peşinden bütün harekât kara ve buza saplanıp kaldı, 3. Ordu’nun mevcudu 12 000 kişiye düştü. 18 000 -20 000 kişiyi muharebe kaybı saymak mümkündür, ama geriye kalanların hepsi komutanlığın yetersiz hazırlığın yüzünden boş yere feda edildiler. En seçkin Osmanlı askeri burada ya kışlık elbiseleri olmadığı için donarak ya da buz tutmuş, karla kaplanmış ve dik patikalardan iaşe ikmali yapılamadığı için açlıktan öldü. … ..
… ..
… .. tifüs salgını…
… ..firar eden askerler…
… .. Enver komutayı Hafız Hakkı Paşa’ya devretti ve alelacele İstanbul'a geri döndü. Bu bozgunun gizli tutulmasını şiddetle emretti. Hakikaten de bu haber ülke içinde duyulmadı. 3. Ordu’nun bakiyesi Enver’in
diğer ordulardan takviye birlikler almasıyla şaşırtıcı bir süratle 35 000 kişiye tamamlandı. V. Kolordunun da oraya gitmesini emredince, Liman bu kolrdunun nakline engel oldu. Buna öfkelenen Enver kıtaların sadece kendine itaat edeceğin, başkalarına itaat eetmeyeceğine dair aceleye gelmiş bir emir verdi Bu sefer talimat Liman’ın başkomutanlığı bırakmaya karar vermesine yol açtı. … ..
… ..
Ruslar bu yenilgiden sonra direnci azalmış olanTürkleri kolayca imha edebilirlerdi, ama bir kış seferinin zorluklarını bildikleri için buna girişmediler. Ancak 1915 yılının ilkbaharında iki taraf arasındaki çatışmalar alevlendi. Bundan kısa bir süre önce Türk Genelkurmayınınben mümtaz kişilerinden biri olan Hafız Hakkı lekeli hummadan ölmüş ve yerine Kâmil Paş geçmişti. … ..
… ..
1915-16 kışının başlangıcında Ruslar Nikolay Nikolyviç’in şahsındayeni bir lider bulmuşlardı. Harekete geçmeyi çok seven büyük prens, İtilaf Devletlerinin Çanakkale'de
uğradıkları ağır mağlubiyeti dengelemek için 1916 yılının ilkbaharında kesin sonuç verecek bir darbe indirmeyi planlıyordu. Çanakkale'de Osmanlı askerlerinin kahramanlığı, Alman subayın başarılı faaliyeti ve unutmamak gerekir ki Liman von Sanders’in mümtaz liderlik özellikleri ve kararlı tutumuparlak bir zafer elde etmişti. Müttefik kuvvetlerin Gelibolu ve Boğaz’dan ani çekilişiİbngiliz komutanlığının yaptığı ustaca bir manevraydı. … ..
… ..İlbahar için düşünülen Rus saldırısı, 1916 yılının ocak ayında, beklenmedik bir şekilde büyük kuvvetlerle 3. Ordu’nun merkezine yapıldı. Ordunun merkezi, ağır kayıplarla, ırmağın güneye saptığı yerde Fırat hattının arkasına ve Bayburt’un doğusundaki tepelere kadar geri atıldı. Bu arada Erzurum düştü ve birkaç hafta sonra Karadeniz sahilindeki en önemli Türk limanı olan Trabzon aynı kaderi paylaştı. … ..
… ..
Bu iki önemli şehrin ve Rusların işgal ettiği büyük bölgenin kaybı, Osmanlı ordusunun komuta kademesinin büyük çaplı bir taarruzla düşmanın gerisine ve kanatlarına saldırıp onu ülkeden atmak kararının alınmasına sebep oldu. Bunun için Ahmet İzzet Paşa komutasındaki 2. Ordu oraya nakledildi. Bu ordu oraya Harput- Diyarbekir civarında toplandı ve Van Gölü’nün batı sahilinden Erzurum’un batısına uzanan hatta hücuma geçmesi gerekiyordu. … .. Anadolu’nun küçük bir yol ağı ve az gelişmeiş bir ziraati vardı. Bu yüzden büyük kuvvetlerin öz vatanlarında beslenmesi çok zordu, teçhizat temini ise hiç sanayi olmadığı için tamamen imkânsızdı. Teçhizatın bütünüyle Avrupa’dan getirilmesi gerekiyordu ve bunun için tek hatlı bir tek demiryolu vardı. Lokomotiflerde, mekkârelerin (yük hayvanları) sırtında günlerce taşınmak zorunda kalınan odunlar yakılıyordu. Bu yüzden istasyonlarda ne kadar kalınacağı önceden kestirilemiyordu. … .. Üstelik Toros ve Amanos dağ silsileleri demiryolunu kesintiye uğtarıyordu. Buraya kadar getirilen her şey trenden indiriliyor ve minnacık bir dekovil hattıyla sayısız tünellerden geçirilerek veya kamyonlarla dağların zirvelerini aşarak naklediliyorlardı. 2. Ordunun intikali yaz aylarına kadar gecikti. Nihayet Muş’un güneyinde, Van Gölü-Bitlis hattına yerleşti. … .. … .. Bu yüzden İzzet Paşa kanattan yapacağı saldırıdan vazgeçmek zorunda kaldı. … .. … .. Temmuz ayının başında Büyük Prens Nikolay 3. Ordunun merkezine ve sağ kanadına yeniden saldırdı …. ….. .. Türk birliklerini Erzincan’ın 30 km batısına kadar attı. Türkler
nihayet orada durabildiler ve Fırat kıyısındaki Kemah hattında - kuzeye, Karadeniz’e kadar dümdüz isitikamette- mevziye girdiler.
… .. ..
Doğu Anadolu Cephesi
29. Piyade Tümenine gidiş
… .. Haydarpaşa… .. İzmit körfezi … .. Eskişehir… .. Konya … .. Ulukışla… ..
Niğde ... .. Kayseri… Şarkışla… .. Sivas.. kervan yolu… ..
… ..
… ..aşırı bitlerden bulaşan lekeli hummanın kapılabileceği tehlike … ..
… .. Eşyamız çifte at koşulu sekiz arabaya yüklendi… .. Nihayet 5 Ağustos’ta Sivas’taki Alman Konsolosluğu’nun kapısına vardık … ..
… .. Zara Köyü’nde… .. Dereköy… .. Suşehri … .. Refahiye … ..
… .. Bir süvari subay bizi oradan … .. 29. Tümenin ordugâhına götürdü. Şimdiye kadarkomutan vekili olan Albay Hürrem Bey çok sayıda subayla dörtnala gelerek bizi yolda karşıladı ve bana kusursuz bir Almancayla
candan bir şekilde hoşgeldin dedi. … ..
… ..
Doğu Anadolu Yaylasındaki Olaylar
(30 Ağustos-Eylül 1916)
29. Piyade Tümeni ve tümenin savunma hattı
… ..
… ..
… .. tifüs salgını…
… ..firar eden askerler…
… .. Enver komutayı Hafız Hakkı Paşa’ya devretti ve alelacele İstanbul'a geri döndü. BU bozgunun gizli tutulmasını şiddetle emretti. Hakikaten de bu haber ülke içinde duyulmadı. 3. Ordu’nun bakiyesi Enver’in diğer ordulardan takviye birlikler almasıyla şaşırtıcı bir süratle 35 000 kişiye tamamlandı. V. Kolordunun da oraya gitmesini emredince, Liman bu kolrdunun nakline engel oldu. Buna öfkelenen Enver kıtaların sadece kendine itaat edeceğin, başkalarına itaat eetmeyeceğine dair aceleye gelmiş bir emir verdi Bu sefer talimat Liman’ın başkomutanlığı bırakmaya karar vermesine yol açtı. … ..
… ..
Ruslar bu yenilgiden sonra direnci azalmış olanTürkleri kolayca imha edebilirlerdi, ama bir kış seferinin zorluklarını bildikleri için buna girişmediler. Ancak 1915 yılının ilkbaharında iki taraf arasındaki çatışmalar alevlendi. Bundan kısa bir süre önce Türk Genelkurmayınınben mümtaz
kişilerinden biri olan Hafız Hakkı lekeli hummadan ölmüş ve yerine Kâmil Paş geçmişti. … ..
… ..
1915-16 kışının başlangıcında Ruslar Nikolay Nikolyviç’in şahsındayeni bir lider bulmuşlardı. Harekete geçmeyi çok seven büyük prens, İtilaf Devletlerinin Çanakkale'de uğradıkları ağır mağlubiyeti dengelemek için 1916 yılının ilkbaharında kesin sonuç verecek bir darbe indirmeyi planlıyordu. Çanakkale'de Osmanlı askerlerinin kahramanlığı, Alman subayın başarılı faaliyeti ve unutmamak gerekir ki Liman von Sanders’in mümtaz liderlik özellikleri ve kararlı tutumuparlak bir zafer elde etmişti. Müttefik kuvvetlerin Gelibolu ve Boğaz’dan ani çekilişiİbngiliz komutanlığının yaptığı ustaca bir manevraydı. … ..
… ..İlbahar için düşünülen Rus saldırısı, 1916 yılının ocak ayında, beklenmedik bir şekilde büyük kuvvetlerle 3. Ordu’nun merkezine yapıldı. Ordunun merkezi, ağır kayıplarla, ırmağın güneye saptığı yerde Fırat hattının arkasına ve Bayburt’un doğusundaki tepelere kadar geri atıldı. Bu arada Erzurum düştü ve birkaç hafta sonra Karadeniz sahilindeki en önemli Türk limanı olan Trabzon aynı kaderi paylaştı. … ..
… ..
Bu iki önemli şehrin ve Rusların işgal ettiği büyük bölgenin kaybı, Osmanlı ordusunun komuta kademesinin büyük çaplı bir taarruzla düşmanın gerisine ve kanatlarına saldırıp onu ülkeden atmak kararının alınmasına sebep oldu. Bunun için Ahmet İzzet Paşa komutasındaki 2. Ordu oraya nakledildi. Bu ordu oraya Harput- Diyarbekir civarında toplandı ve Van Gölü’nün batı sahilinden Erzurum’un batısına uzanan hatta hücuma geçmesi gerekiyordu. … .. Anadolu’nun küçük bir yol ağı ve az gelişmeiş bir ziraati vardı. Bu yüzden büyük kuvvetlerin ö vatanlarında beslenmesi çok zordu, teçhizat temini ise hiç sanayi olmadığı için tamamen imkânsızdı. Teçhizatın bütünüyle Avrupa’dan getirilmesi gerekiyordu ve bunun için tek hatlı bir tek demiryolu vardı. Lokomotiflerde, mekkârelerin (yük hayvanları) sırtında günlerce taşınmak zorunda kalınan odunlar yakılıyordu. Bu yüzden istasyonlarda ne kadar kalınacağı önceden kestirilemiyordu. … .. Üstelik Toros ve Amanos dağ silsileleri demiryolunu kesintiye uğtarıyordu. Buraya kadar getirilen her şey trenden indiriliyor ve minnacık bir dekovil hattıyla sayısız tünellerden geçirilerek veya kamyonlarla dağların zirvelerini aşarak naklediliyorlardı. 2. Ordunun intikali yaz aylarına kadar gecikti. Nihayet Muş’un güneyinde, Van Gölü-Bitlis hattına yerleşti. … .. … .. Bu yüzden İzzet Paşa kanattan yapacağı saldırıdan vazgeçmek zorunda kaldı. … .. … .. Temmuz ayının başında Büyük Prens Nikolay 3. Ordunun merkezine ve sağ kanadına yeniden saldırdı …. ….. .. Türk birliklerini Erzincan’ın 30 km batısına kadar attı. Türkler nihayet orada durabildiler ve Fırat kıyısındaki Kemah hattında - kuzeye, Karadeniz’e kadar dümdüz isitikamette- mevziye girdiler.
… .. ..
Doğu Anadolu Cephesi
29. Piyade Tümenine gidiş
… .. Haydarpaşa… .. İzmit körfezi … .. Eskişehir… .. Konya … .. Ulukışla… ..
Niğde ... .. Kayseri… Şarkışla… .. Sivas.. kervan yolu… ..
… ..
… ..aşırı bitlerden bulaşan lekeli hummanın kapılabileceği tehlike … ..
… .. Eşyamız çifte at koşulu sekiz arabaya yüklendi… .. Nihayet 5 Ağustos’ta Sivas’taki Alman Konsolosluğu’nun kapısına vardık … ..
… .. Zara Köyü’nde… .. Dereköy… .. Suşehri … .. Refahiye … ..
… .. Bir süvari subay bizi oradan … .. 29. Tümenin ordugâhına götürdü. Şimdiye kadarkomutan vekili olan Albay Hürrem Bey çok sayıda subayla dörtnala gelerek bizi yolda karşıladı ve bana kusursuz bir Almancayla candan bir şekilde hoşgeldin dedi. … ..
… ..
Doğu Anadolu Yaylasındaki Olaylar
(30 Ağustos-Eylül 1916)
29. Piyade Tümeni ve tümenin savunma hattı
… ..
… ..
… ..
Tümenin cephe genişliği 5 kilometre kadardı. Sağ kanadında yine IX. Kolorduya bağlı olan 31. tümen, sol kanadında ise X. Kolorduya bağlı olan 17. Piyade Tümeni bulunmaktaydı.
Ortalama 1800 metre rakıma sahip olan harp sahası derin boğazlar, sarp tepelerve yalçın kayalıklarla kaplıydı. Ufukta 3000 metre rakımlı … Ararat (Ağrı) dağları yükseliyordu. Sol kanatta Angora (Ankara), Sivas, Erzincan, Erzurum kervan yolu cephe hattından geçiyordu; arabalar sadece onun üsütünde yavaş yavaş yol alabiliyorlardı. Bunun haricinde alt bölümler arasındaki iritbat bir tarafında yalçın kayalar, diğer tarafında derin boğazlar bulunan patikalar vasıtasıyla sağlanıyordu.
… ..
Düşman -Ruslar- kanatlarda 800,merkezde 500 metre uzaktaydı. İki taraftaki askerler sadece ileri çıkan noktalarda, özellikle de patikaların yakınında dört-altı kişiden bir takıma kadar değişen kuvvetteki birlikler tarafından tutuluyordu.. … ..
… ..
29. Tümenin eğitimi ve lağv edilmesi
… ..
… ..29. Piyade Tümenin emir gereğince 1 piyade alayı, 1 sahra bataryaso, ve 6’şar toplu 2 dağ bataryası, 1 süvari takımı ve 1 istihkâm takımına dönüştüğünü 19 Eylül’de ordu grubuna bildirdim.
Birkaç saat sonra bir emir subayı bana, 1. Türk Piyade Tümeni’nin komutanlığına tayinimi bildiren padişah iradesini getirdi. Bu tümen 2. Orduya bağlıydı ve Van Gölü’nün nbatısında Göynük kesimindeki Karir Dapğları’nda bulunan II. Kolrd’nun kadrosu içindeydi.
… ..
29. Tümeni’nden 1. Piyade Tümeni’ne Geçiş (23 Eylül -13 Ekim 1916)
… ..
… .. Öğleyin Mesre’de, orada oturan Alman Rahip Ehmann’ı ziyaret ettim. Ortalama bir insan ömründen daha uzun bir süreden beri burada bulunan Herrnhuter cemaatinin (1722’de Moravya’da Zinzendorf Kontluğu’nda en eski Hıristiyan kardeşlik sevgisi temel alınarak kurulan bir tarikat. …) rahipliğini yapıyordu. Asıl iştigal alanı Ermeni yetimleri için bir eğitim kurumunu yönetmekti. Hem Hristiyan hem Müslüman bütün halkın nezdinde büyük bir itibarı vardı. ve Türk yetkilileri tarafından da Anadolu’daki içtimai durumu çok iyi bildiği kabul ediliyordu.
…..Sükûnet ve düzeni tesis etmek için 12. Türk Tümeni Dersim dağlarında bulunuyordu. … ..
… ..
2 Ekim’de bizi rahibeler davet ettiler; temiz binaları ve büyük tesisleri olan Ermeni yetimhanesini gezdirdiler. Burada bulunanların , ekserisi ebeveynini dahili siyasi karışıklıklar yüzünden kaybetmiş Ermeni çocuklarıydı; şimdi sevgiyle, itinayla işe yarar ve becerikli insanlar olarak yetiştiriyorlardı; hepsinin sağlıklı, memnun ve hayata sevinçle bakan bir görünümü vardı.
… ..
8 Ekim’de 2. Ordu Komutanlığı’nın merkezi olan Gasik’e geldik. … .. Komutan Ahmet İzzet, Kurmay Başkanı İsmet Bey’le bir teftiş gezisindeydi.
… ..
… ..
Akşam İzzet’in ve Kurmay Başkanı İsmet’in yanına çıktım. Paşa, kısmen Kassel’deki 13. Husr Alayı’nda ve 83. Piyade Alayı’nda, kısmen de Berlin’deki harp akademisi
nde olmak üzere altı yıllık görevi sırasında Alman ordusunu çok iyi tanımış olan iri yarı, güçlü kuvvetli ve herhalde yüz kilo gelen bir adamdı. … ..
… ….. ..Almaca’ya tamamen hâkim, kısa boylu, ufak tefek, maalesef ağır işiten bir Türk olan Kurmay Başkanı İsmet görünüşte onun tersiydi. Sofradaki konuşmaları onun büyük bir askeri bilgiye ve her alanda geniş bir kültüre sahip olduğunu hemen gösterdi. Sonradan Türkiye’nin devlet başkanı olan Kemal Atatürk’ün uzun yıllar boyunca itimat ettiği kişi olarak, 1922’den beri Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanlığını yapmaktadır.
… ..
Güneydoğu Anadolu’da Yaşananlar (Ekim 1916-Ağustos 1917)
… ..
… .. Bu kesimdeki sivillerle sık sık bir araya gelmemiz sayesinde, Kürtler hakkında epeyce fikir edinmek fırsatını buldum. Gülü vücut yapıları, zorluklara sürekli alışık olmaları, uzun mesafeleri fevkalade bir süratle kat etmeleri, benzersiz kanatkârlıkları ve sürekli birbirlerini soyduklarından dolayı zaten kanlarında bulunan dövüşme yetenekleri, onları askerlik mesleği için özellikle uygun kılıyordu. Bu yüzden kendi topraklarında kullanılma halinde değerli bir takviyeydiler, ama aslında başka harp sahalarında pek işe yaramıyorlardı; çünkü Osmanlı Devleti’ni kendilerine sadece baskı yapıyor diye gördükleri için, uğruna can vermeyi hiç istemiyorlardı. Bu yüzden firar ederek gocunmadan görevden kaçıyorlardı. Bu onur kırıcı suç Osmanlı ülkesinde maalesef çok yaygındı. 3. Ordu’nun gerisinde binlerce asker kaçağı dolaşıyordu. 1. Piyade Tümen’ninde de kaçak sayısı sürekli artıyordu. Ben bu büyük görev ihlalini hiçbir şekilde doğru bulmadığım halde buradaki şartlar yüzünden hafifletici sebepler olduğunu kabul etmek zorundayım:
Türk askeri çocukça bir sevgiyle bağlı olduğu ailesini, evini ve köyünü ilk defa askere alındığı zaman terk eder
İlk Sıla İzni (Temmuz-Eylül 1917)
… ..
… ..
… ..
… ..
Cepheye gidiş
… ..
… ..
Filistin Günleri
Tümen Geri Hatta (Eylül-Aralık 1917)
1.Piyade Tümeni Nizip ve çevresinde (Eylül - Aralık 1917)
… ..
Tümenin yerleşimini düzenlemek için kaymakamı Nizip’e çağırmıştım.
Kasabanın hemen girişinde İmparator Diocletianustarafındaninşa ettirilmiş büyük bir Roma hisarı vardı. Burası sonra Persler ve Mısırlılar tarafından çevreye hakimhâkim bir kale olarak kullanılmıştı. Alt kattaki odalar tamamen, üst kattakiler ise kısmen sağlamdı. Bu kale iyice temizlendikten sonra 71. Alay’ın ve istihtihkâm bölüğü ile süvari bölüğünün kışlası olacaktı.
… .. Batıda yine Romalılar tarafından inşa edilmiş dört köşe bir bina yükseliyordu. Çökmüş duvarlar, değerli eski heykellerin olduğu sütun kalıntıları tamamen düzensiz bir şekilde çevreye yayılmıştı. Zemin katta taş direkleri, iyi korunmuş arabesklerle süslü ağır bir kapınınarkasında büyük bir kubbeli mekân vardı. Dik bir taş merdivenle şehri, arkasında yükselen tepeleri ve uzaktaki dağları çok güzel gören büyük bir balkona çıkılıyordu. İlk katta yüksek kemerli pencereleri olan bir dizi büyüklü küçüklü oda vardı. Bu sarayda bir zamanlar İmparator Diocletianus, Büyük Constantinus ve birçok ünlü Haçlı komutanı oturmuşlardı; … ..
… ..
6 Kasım’da menzil başmüfettişi Ali Rıza Paşa, kurmay başkanı Albay Kadri Bey ve kalabalık bir maiyetle teftişe geldi. … .. Paşayla temas eden herkes onu usullere riayet eden şerefli bir insan zannediyordu. Aslında o arkadaşlarıyla ve İngilizlerle el altından işbirliği yapan hain bir Araptı. Sonradan 1918 yılının ekim ayında Şam’daki çarpışmalar esnasında açıkça düşman tarafına geçti. İngiliz Genelkurmayı’nın yayımladığı kitabın 586. sayfasında bu hususta aynen şunlar yazılıdır: “Şam işgal edilmeyi beklerken müdafaa mevkilerinin komutanı, İngiliz tümgenerali Burrow’un misafiriydi. Kırk yıldan fazla Türk ordusunda subaylık yapmış olan, Arap asıllı Ali Rıza Paşa öğleden sonra dörtnala şehirden çıkmış ve İngilizlerin tarafına geçmişti. Başarılı firarıından ve Türklere oynadığı oyunlardan dolayı sevinç ve heyecan içindeydi.
… ..
1.Piyade Tümeni Şam’da
… ..
… ..Durmaksızın büyük Hama ve Humus şehirlerinden geçtik. Ancak dünyaca meşhur Baalbek’te, antik çağın Heliopolis’inde mola verdik -maalesef sadece üç saat için. Bu süreden tapınak harabesini ve eski Roma yapılarını gezmek için istifade ettik. … ..
… ..
… .. Doğu’nun incisi Şam’a yaklaşmakta olduğumjuza işaret ediyorlardı. Eliezer’in (1.yüzyıl sonları ile 2.yüzyılın başlarında yaşamış olan Yahudi hukuk âlimi ve siyasetçisi) yurdu olan bu şehrin nüfusu şimdi 300 000 kadardı, çok eski çağlardan beri kanlı mücadelelere sahne olmuştu. Asurlular, Persler burada savaşmışlardı ve bugün bile Araplar ile Fransızlar arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden kanlı ayaklanmalar oluyor. Ta eskiden beri insanlar Suriye’deki bu büyük ticaret merkezine sahip olmak için uğraşıyorlar.
… ..
… .. Cemal Paşa Bulvarı şehri bir baştan bir başa kat eder. Hıristiyan dinini, mesela Pavlus gibilerini hatırlatan çok yer vardır; Vaftizvi Yahya’nın başının bulunduğu Emeviye Camii’ni görmeye değer. … ..
… ..
Şam’da o tarihte resmi ünvanı “Suriye ve Batı Arabistan başkomutanı” olan Cemal Paşa ikamet ediyordu. … ..
… ..
Filistin Cephesi’nde (Noel 1917 - Ekim 1918)
1.Piyade Tümeni’nin Filistin’e intikali
… ..
1.Piyade Tümeni’nin cepheye sürülmesi
… ..
Liman von Sanders’in ordu komutanı oluşu
… ..
1.Piyade Tümeni siper savaşında
… ..
İkinci Sıla İznim (Haziran - Temmuz 1918)
Filistin-Almanya yolculuğu
… ..
Cepheye dönüş
… ..
Filistin’de Siper Savaşları (Ağustos-Eylül 1918)
… ..
Filistin’deki Kesin Muharebeler ve Türk Alman Ordusunun Çökmesi (Eylül-Ekim 1918)
Piyade Tümeni’nin Merda Hattı’ndaki muharebeleri
… ..
Nablus’ta çarpışma
… ..
19 Eylül’den beri tümenin kaybı 1000 kişiyi aşmıştı, kimse artık ayakta duracak halde ve iş yapabilir vaziyette değildi. İnce çarıklar askerlerin yara içindeki ayaklarından parça parça dökülüyordu. Buna rağmen yürüyüşe devam etmek lazımdı. Düşüp kalanlar soyguncu Araplara av oluyordu. Cephane kıtlığı büyük bir dert yaratmıştı. Durum çok vahim gözüküyordu.
Eş Şak eş Tepesine kadar geri çekiliş
… ..
… .. Ayağa kalkamayanların susuzluktan, etrafta dolanan pek çok çakaldan veya soyguncu Araplardan dolayı ölmeleri kesindi. 24 Eylül sabahı saat 5.00’te emredilen tepeye ulaştık.
… ..
Şeria Nehri’ni geçiş
… ..
… .. Düşman 70. ve 124. alaylar ile ağırlıkların geçişini zorlaştırmak için tam o sırada peyda oldu. Beyaz kefiyeli ve açık renk harmaniyeli bedeviler safkan atlarının üzerinde saflarımızın arasına daldılar. Kanlı bir göğüs göğüse çarpışma oldu, anlaşıldığına göre Araplar özellikle Almanları hedef alıyorlardı. Bizim yanımızdaki 30 Alman askerinden sadece 5’i hayatta kaldı. Bedevi sürülerinin ardından çarpışmaya katılmak için İngiliz süvarileri de sökün etti. … ..
… ..
Şam’a çekiliş
… ..
… .. Öğleyin saat 12.00’de birlikleri denetledim. Nehri geçmek için çok kayıp vermiştik. Karşımda ölü gibi sararmış benizli, yüksek ateşin pençesinde kıvranan, elbiseleri lime lime, ayakları yara içinde, büyük kısmı yalınayak, az sayıda insan duruyordu Tümeni
n sadece 400 kadar tüfeği, 8 makineli tüfeği ve kullanılabilirvaziyette 4 dap topu vardı. … ..
… ..
İçlerinde benim eşyalarımın da bulunduğu muharebe ağırlıklarından hiçbir şey kurtarılamamıştı. Önümüzde susuz yörelerde yapılacak cebri yürüyüşler vardı.Lüzümsuz her şeyi imha ettirdim., böylece birkaç mekkâre serbest kaldı. … ..
… ..
… .. Artık Arapların isyan bölgesinden geçiyorduk. Bundan böyle haydutça baskınlarını beklememiz gerekiyordu. Bu alçakların namussuzluklarını kısa süre sonra kendi gölzerimizle gördük: Tabanları yarılmış veya kulakları kesilmiş çırılçıplak Türk cesetleri yol kenarlarına dizilmişti, … ..
… ..
Şam’da sokak muharebeleri
… ..
*Anadolu’dan Filistin’e türklerle omuz omuza & Hans Guht
Çeviren: Eşref Özbilen
Özgün adı: Als Türkischer Divisionskommandeur in Kleinasien und Plastina
Çeviren: Eşref Bengi Özbilen
Türkiye İş Bankası Yayınları
1.Baskı: Ocak 2007
*Nizip - Vikipedi (wikipedia.org)
*Gaziantep ilinin en büyük ilçesidir. Nizip ilçesinde tarım ve tarıma dayalı sanayi oldukça gelişmiştir…. …
Zeugma, diğer adıyla Belkıs harabeleri ilçeye 8 km uzaklıktadır.
Tarihi ve Coğrafi Yapısı: Nizip ilçesinin tarihi MÖ 2000 yılına kadar uzanır. Eski Hitit zamanında (M.Ö. 18. yüzyılda) I. Mursil, M.Ö. 13. yüzyılda İmparatorluk Hititleri zamanında da I. Şuppiluliuma tarafından Hitit devletine bağlanmıştır.[3]
1517 yılında Yavuz Sultan Selim Nizip'i Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katmıştır. İlçe, Fırat nehrinin meydana getirdiği Orta Mezopotamya havzasındadır. Gaziantep-Nusaybin demiryolu diğer bir deyişle Bağdat Demiryolu ve E-90 karayolu ile Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu da ilçeden geçer. Gaziantep İli, Nizip İlçesi'nin 10 km. doğusundaki Belkıs Köyü'nde, Fırat Irmağı kıyısında, Zeugma Antik Kenti bulunmaktadır. Tarih öncesi çağlardan beri kesintisiz iskan gösteren bu yerleşimin önemi, Fırat Irmağı'nın en kolay geçit verdiği iki noktadan birisinde olmasıdır. Zeugma, kelime olarak "köprübaşı" ve "geçit yeri" anlamına gelmektedir. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan bu antik kentin 1/3'ü, su tutulması Ekim 2000'de tamamlanmış olan Nizip-Birecik Barajı göl alanı altında kalmıştır.
*Anadolu’dan Filistin’e türklerle omuz omuza & Hans Guht
Çeviren: Eşref Özbilen
Özgün adı: Als Türkischer Divisionskommandeur in Kleinasien und Plastina
Çeviren: Eşref Bengi Özbilen
Türkiye İş Bankası Yayınları
1.Baskı: Ocak 2007
*Riketsiyaların neden olduğu hastalıktır. Riketsiyaların, bakteri ve virüslere benzeyen özellikleri vardır.
Enfeksiyon kaynağı insan ve bölgeye özgü kemiricidir. Q humması hariç, riketsiyal hastalıklar kapalı enfeksiyonlar olup insana bulaşma, artropotlarla olur. Rezervuarları (kaynak) bölgelere göre değişir. Bit, pire, kene ve akar riketsiyaları olarak gruplandırılır. İnsandan insana bitler bulaştırır.
*Nizip - Vikipedi (wikipedia.org)
*Gaziantep ilinin en büyük ilçesidir. Nizip ilçesinde tarım ve tarıma dayalı sanayi oldukça gelişmiştir…. …
Zeugma, diğer adıyla Belkıs harabeleri ilçeye 8 km uzaklıktadır.
Tarihi ve Coğrafi Yapısı: Nizip ilçesinin tarihi MÖ 2000 yılına kadar uzanır. Eski Hitit zamanında (M.Ö. 18. yüzyılda) I. Mursil, M.Ö. 13. yüzyılda İmparatorluk Hititleri zamanında da I. Şuppiluliuma tarafından Hitit devletine bağlanmıştır.[3]
1517 yılında Yavuz Sultan Selim Nizip'i Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katmıştır. İlçe, Fırat nehrinin meydana getirdiği Orta Mezopotamya havzasındadır. Gaziantep-Nusaybin demiryolu diğer bir deyişle Bağdat Demiryolu ve E-90 karayolu ile Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu da ilçeden geçer. Gaziantep İli, Nizip İlçesi'nin 10 km. doğusundaki Belkıs Köyü'nde, Fırat Irmağı kıyısında, Zeugma Antik Kenti bulunmaktadır. Tarih öncesi çağlardan beri kesintisiz iskan gösteren bu yerleşimin önemi, Fırat Irmağı'nın en kolay geçit verdiği iki noktadan birisinde olmasıdır. Zeugma, kelime olarak "köprübaşı" ve "geçit yeri" anlamına gelmektedir. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan bu antik kentin 1/3'ü, su tutulması Ekim 2000'de tamamlanmış olan Nizip-Birecik Barajı göl alanı altında kalmıştır.
Hasn Guhr, Osmanlı İmparatorluğunun çöküş sürecinin
YanıtlaSilHans Guhr, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün son günlerinde yarbay rütbesinde olmasına rağmen,Tümen Komutanı görev aldığı Osmanlı Ordusu ve gerek askerlerin, gerekse Anadolu’da yaşayan Türkler ve diğer etnik gruplar ile azınlıkların sosyolojisini anlatıyor…
YanıtlaSilGerek Doğu Anadolu'daki Rus işgali gerekse, Mısır seferinden geri çözülme(Filistin ve kuzeye doğru çekilmenin yaşandığı) yılları lojistik desteğin aksamalarla devam ettiği, özellikle erlerin giyim kuşamları başta olmak üzere sefilliğin yaşanması, yiyecek ve içme suyu sıkıntılarının zirve yaptığı muharebe şartlarının iç acıtıcı yoksunluklardan her dönem için alınacak dersler çıkarılması gerekiyor...
YanıtlaSilİngiliz casus Lawrence ve Arapların işbirliği konularında yazılan tarihi kaynaklara ek olarak bölgede Tümen Komutanı olarak görev yapan Alman Hans Guhr'un anılarıyla tarihe not düştüğünü görüyoruz.
YanıtlaSilÖzellikle, şimdiki güney doğu sınırlarımız üzerinde ve daha güneye doğru eski Osmanlı sınırları içindeki bölgelerde Alman vatandaşlarının ağırlıkla olduğu arkeologlar ve maden mühendisleri ile yetimhane ile hastana işleten yabancıların faaliyetlerinin detaylarının daha bilinir hale getirtilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum...
YanıtlaSil