… ..Kazakların birkaç kolu vardır: Don Kazakları, Kuban Kazakları ve Terek Kazakları. Bu roman, Terek Kazakları hakkındadır. Rus asıllı olan ve Ortodoks mezhebini benimsemiş bulunan Kazaklarla; bugün Orta Asya’da yaşayan ve Türk ırkından olan Kazaklar arasında isim benzerliğinden başka hiçbir ilişki yoktur. (ç.n.)
Olenin, Rusya’nun merkezinden uzaklaştıkça anılarından da uzaklaşıyor. Kafkaslara yaklaştıkça daha büyük bir ferahlık duyuyordu. Zaman zaman hepten gidip bir daha geri dönmemeyi, toplumdan uzaklaşmayı da düşünmüyor değildi. “Burada gördüğüm insanlar beni tanımazlar,” diye düşünüyordu. “Hiçbir zaman Moskova’daki kimse de benim bu insanların arasında yaşarken ne yaptığımı bilmeyecek.”
Yol boyunca karşılaştığı ve Moskova’daki tanıdıklarıyla hiçbir zaman aynı seviyede tutmadığı bu ilkel mahluklar arasında, o zaman kadar hiç duymadığı, tamamen yeni bir his kaplıyordu içini . İnsanlar ne kadar kabalaşıyorsa, uygarlık belirtileri ne kadar azalıyorsa, Olenin kendini o kadar serbest hissediyordu. İçinden geçmek zorunda olduğu Stavropol canını sıkıyordu. Levhalar -hatta bazıları Fransızcaydı- arabalarla gezintiye çıkan kadınlar, meydanda bekleyen faytoncular, caddeye ve caddeden geçenlere dikkatle bakan paltolu, şapkalı bir bey, içinde acı bir duygu uyandırıyordu.
… ..
Kazak kabileleri Çeçenleri akrabaları olarak görür; hürriyete. avare hayata, yağmaya ve savaşa olan tutkularıyla tanınırlar…. .. Kazak insanı , içindeki duygulara uyarak kardeşini öldüren dağlı yiğitten ziyade kasabasını koruyan, ama barakasını sigara dumanına boğan Rus askerlerinden nefret eder. … .. Dağlı düşmanına saygı duyar. ama yabancı gördüğü askeri adi bir varlık olarak tanımlar. Bir Kazak için Rus mujiki (*Rus köylüsü) yabancı, menfur bir yaratıktır.