6 Kasım 2023 Pazartesi

Yıldızların Yükseldiği Anlar*

Ölümsüzlüğe Kaçış

… ..Oysa ne gelenler arasındaki soylu kişiler ne de bir zamanların çapulcuları buraya yerleşip çiftlik yapmaya niyetlidir. Buraya buğday ekip hayvan yetiştirmek için gelmemişlerdir; ürün ve hasatla uğraşmak yerine zavallı yerlilere eziyet etmeyi -ki birkaç sene içinde bütün yerlileri katledip köklerini kurutacaklardır- veya batakhanelerde pineklemeyi yeğlerler.  … ..

… ..

… ..  İki tanınmış serüvenci Alonso de Ojeda ve Diego de Nicuesa 1509’da Kral Ferdinand’dan Panama Boğazı ve Venezuela Kıyıları yakınlarında bir sömürge kurmak için imtiyaz almışlardır, sömürgeye acele bir kararla Castilia del Oro, Altın Kastilya, adını verirler; ismin yaptığı çağrışımlar ve uydurma hikâyelerle başı dönen bu deneyimsiz hukuk adamı bütün servetini bu girişime ayırır. …

… ..

Büyük Reis’e yaptığı bu ziyaret, o zaman kadar bir hayduttan ve Kastilya mahkemelerinin asılarak veya boynu vurularak ölüme mehkûm ettiği, krala başkaldıran gözü pek bir asiden başka bir şey olmayan Vasco Nuez de Balboa’nın yaşamında dünya tarihini etkileyecek bir değişim yaratır. Reis Comagre, Vasco Nunez’i, varsıllığıyla onmu büyük şaşkınlığa düşüren geniş bir taş evde ağırlar ve kendisinden hiçbir şey istemeden konuğuna dört bin ons altın armağan eder. Ne var ki şimdi şaşırma sırası Comagre’dedir. Çünkü olanca saygıyla karşılamış olduğu bu göksel insanların, bu tanrılara benzeyen heybetli yabancıların onuru altını görür görmez uçup gider.Zincirinden boşanmış köpekler gibi birbirlerine saldırırlar, kılıçlar çekilir, yumruklar sıkılır, naralar atarak birbirlerine girişirler, her biri altından kendi için pat istemektedir. Kabile reisi dalaşı hayretle ve küçümsemeyle izler. Bir avuç sarı maden

parçasını uygarlığının bütün teknik ve tinsel başarılarından daha değerli gören uygar insan karşısında, dünyanın neresinde olursa olsun doğaya bağlı yaşayan herhangi birinin düşeceği hayrettir bu.

Büyük reis sonunda bu adamlar karşısında bir konuşma yapar, İspanyollar tercümanın aktardığı cümleleri açgözlülükle dinlerler. Böyle önemsiz şeyler için birbirinizle kavgaya girişmeniz ve bu kadar sıradan bir maden için hayatınızı tatsızlıklara ve tehlikelere gark etmeniz ne kadar garip, der Comagre. Şurada, karşıdaki dağların arkasında engin bir deniz var ve bu denize dökülen bütün nehirlerin suyu altın akar. Orada sizin gibi yelkenli ve kürekli gemiler kullanan bir halk yaşar, kralları da yemeklerini altın kaplarda yer, içeceklerini altın kupalarda içer. Bu sarı madenden oralarda dilediğiniz kadar bulursunuz. Fakat tehlikeli bir yoldur, çünkü kabile reisleri geçmenize izin  vermek istemeyecektir. Yine de birkaç günden fazla sürmeyen bir yolculuktur.

… ..

… ..Nuez de Balboa yerlilerle savaşmakta oldukça deneyimlidir. Yapay şimşek  ve gök gürültüsünün yerliler üzerindeki büyülü gücünü göstermesi için arkebüzlerle bir salvo atışı yeterli olur. Ardından da tazılarla birlikte İspanyollar saldırınca yerliler  korkuyla haykırarak kaçarlar. Fakat Balboa bu kolay yengi karşısında sevinmek yerine bütün İspanyol sömürgecileri gibi acımasız ve gaddarca davranarak bu zaferini lekeler, elleri bağlı savunmasız tutsakları -boğa güreşi veya gladyatör oyunlaru yeri- aç tazıları önüne atarak canlı canlı parçalatır. Nunez de Balboa’nın ölümsüzlük anını yaşadığı günün gecesi böyle tiksinç bir katliamla lekelenmiş olur

… ..

Balboa’nın bu benzersiz davranışına gelince: O akşam kanlı katliamın hemen sonrasında yerlilerden biri ona yakınlardaki bir tepeyi gösterip bilinmeyen denizin, Mar del Sur’un o yükseklikten göründüğünü bildirir. Balboa derhal direktiflerini verir. … ..

… ..

… .. Bütün çağlar boyunca, yerküremizin iki büüyük okyanusundan biri olan Atlantik Okyanusu’nu geçtikten sonra Büyük Okyanusu gören ilk İspanyol, ilk Avrupalı ve ilk Hıristiyan olarak kalmak niyetindedir. 

… ..

… .. Kolomb’un ve ardıllarının yıllar, yıllar boyunca boşuna aradıkları, dalgaları Amerika’ya, Hindistan’a ve Çin’e vuran o efsanevi deniz uzanmaktadır



Bizans'ın Fethi

… ..


Georg, Friedrich Haendel’in Dirilişi

… ..

… .. Durmak elinden gelmiyordu, çünkü derin bir sarhoşluğa kapılmış gibiydi. … .. O haftalar boyunca Georg Friedrich Haendel’in ne saatten ne zamandan haberi oldu, geceyle gündüzü bile ayırt edemiyordu, zamanın sadece ritim ve tempo olarak ölçüldüğü bir âleme dalmış, yapıt kutsal hızına, yani sona yaklaştıkça içinden giderek daha da dizginsiz ve güçlü bir akışla yükselen akıntıya kapılmış sürükleniyordu sadece. Kendi isteğiyle bir hücreye dönüştürdüğü mekânın içinde tempo tutarak sert adımlarla yürüyor, yüksek sesle şarkıyı söylüyor, sonra tekrar masanın başına dönüp parmakları tutuluncaya kadar yazıyor yazıyordu; yaşamı boyunbca böylesi bir yaratıcılık akıntısına kapıldığı, müziği içinde böylesine yaşadığı hiç olmamıştı. … .. 14 Eylül tarihinde yapı tamamlandı…. ..   Her şey notaya dökülmüş, melodiye ve ilahi bir coşkuya dönüştürülmüştü - sadece tek bir söz eksikti, yapıtın son sözü “Amen”. Fakat Haendel bu tek sözcüğü, bu iki kısa ve kesik heceyi alıp bundan gökyüzüne uzanan sesten bir merdiven kurdu, Hecenin birini tek bir sese söyletirken diğerini değişen korolar arasında dolaştırıyordu, o iki heceyi genişletiyor, yeni baştan ve her seferinde daha büyük bir hararetle kaynaştırmak üzere tekrar tekrar birbirinden koparıp uzaklaştırıyordu ve coşkusu Tanrı’nın soluğu gibi bu büyük yakarışın son sözüne karışıyor, onu evrensel bir boyuta ve varlığının son sınırına kadar çıkarıyordu. Bu en son söz Haendel’i bir türlü bırakmıyor, o da onu bırakmıyordu, Ameni yankılanan ilk ünlüsü üzerinden muhteşem bir füg olarak seslendirdi Başlangıçta ilk A sesi bir kubbe haline gelene kadar uğuldayarak yükseliyor, yükseliyor, yükseliyor, en uç noktasına vararak gökyüzüne değiyor, tekrar düşüyor, tekrar yükseliyor, tekrar düşüyor, sonunda orgun fırtınasına kapılıp koroda bütünleşen seslerin gücüyle bir kez daha yukarılara fırlıyor, göğün tüm katmanlarını dolduruyor ve bu şükran şarkısına başlarına gök kubbeden “Amen! Amen! Amen!” sesleri yağan melekleri de katıyordu sanki.

… ..


Bir Gecelik Dâhi

… ..

… .. Ren Ordusu için olabildiğince kısa sürede bir savaş marşı yazmak üzere verdiği sözü unutmamıştır. Daracık odasının içinde bir aşağı bir yukarı gidip gelmekte, nasıl başlayacağını bilememektedir. Başlangıç nasıl olmalıdır? Kafasında hâlâ söylevlerin, bildirilerin ve kutlamaların ateşli sloganları birbirine karışmaktadır. “Aux armes, citoyens! … Marchons, enfants de la liberte! … Ecranos la tyrannie! … L’etendard de la guerre est deployr!... “ (*Vatandaşlar silah başına! … Yürüyelim özgürlüğün evlatları! … Zorbalığı ezelim! … Savaş bayrağı çekildi! ç.n.) Ama yoldan geçerken duyduğu başka sözcükleri, oğulları için kaygılanan kadınların seslerini, ekinlerinin yabancı askerler tarafından çiğneneceğinden, tarlalarının kanla sulanacağından endişe eden köylülerin seslerini de anımsar. Bütün bu seslerin, sözcüklerin zihninde çınlamasından, onların bir yankısından başka bir şey olmayan ilk iki dizeyi neredeyse bilincine varmadan kâpğıda geçirir.

… ..


Waterloo’da Yazgıyı değiştiren An

… ..

Böylece Grouchy de bu ricayı kararlılıkla geri çevirir. Hayır, böyle küçük bir orduyu bir kez daha bölmek sorumsuzca bir davranış olacaktır. Onun Prusyalıları izlemenin dşında bir görevi yoktur.İmparatorun buyruğuna aykırı davranmayacaktır. Canları sıkılan subaylar suskunlaşırlar. 

… ..

… .. Hemen dürbününe uzanır: Yoksa bu emri göz ardı etme cesaretini göstererek tam zamanında yetişen Grouchy midir?Değildir, karargâha getirilen bir tutsak, yaklaşan askerlerin General Blücher komutasındaki Prusya ordusunun öncü kuvveti olduğunu bildirir. İmparator bu yenik düştüğünü sandığı Prusya ordusunun, peşindeki Fransız kuvvetlerini yanıltıp izini kaybettirdiğini ve kendi birliklerinin üçte biri yararsız manevralarla oyalanırken İngilizlere zamanında destek vermek üzere olduğunu ancak o zaman anlar. Derhal Grouchy’ye bir mektup göndererek bağlantıyı ne olursa olsun korumasını ve Prusyalıların savaşa katılmasını önlemesini ister.,

Aynı sırada Mareşal Ney de saldırı emrini almıştır. Prusyalılar yetişmeden Wellington mutlaka saf dışı bırakılmalıdır. Şansları aniden bu denli kısıtlanan Fransızlar için artık hiçbir saldırı gereksiz gözü peklik değildir. Piyadeler her seferinde taze kuvvetlerle bütün öğle sonrası boyunca düşmanın bulunduğu tepelere saldırı üzerine saldırı düzenlerler. Her defasında yanmış yıkılmış köyleri ele geçirirler, sonra yine geri püskürtürtülürler, ardından  sancaklar çoktan yıkılmış kalelere karşı yine dalga dalga ileler. Fakat Wellington hâlâ direnmektedir ve Grouchy’den hiçbir haber yoktur. Prusya ordusunun öncülerinin giderek savaşa katılmaya başladığını gören imparator gerginlik içinde kendi kendine mırıdanmaktadır: Grouchy nerede kadı? Nerede bu adam? … ..

… ..

… .. Wellington,  Blücher’in yaklaştığını bilir. Napoleon da Grouchy’yi beklemektedir. Artık iki tarafın da yedek kuvveti kalmamıştır, kim önce yetişirse savaşın sonunu o belirleyecektir. Her iki başkomutan da ellerinde dürbünleri, şimdi Prusya öncü kuvvetlerinin kaldırdığı hafif toz bulutunun görünmeye başladığı ormanın kıyısını gözLemektedir. Acaba bunlar sadece çatışan küçük gruplar mıdır, yoksa Grouchy’dan kaçan Prusya ordusunun tamamı mıdır? İngilizlerin direnci artık kırılmak üzeredir, fakat Fransızların da gücü tükenmektedir. Nefesi tıkanmış, kollarında kuvvet kalmamış iki güreşçi gibi karşılıklı durmuş son bir kez daha atağa geçmeden önce soluklanmaya çalışmaktadırlar. Artık geri dönüşü olmaya sonucu belirleyecek kapışma başlamak üzeredir.

Sonunda Prusya ordusunun yan kanadında toplar gürlemeye başlar: Hafif bir çarpışma, piyade ateşi! “Enfin Grouchy!” Nihayet! Grouchy! - diye derin bir soluk alır Napoleon. O yandaki kanadım güven altına alındığını düşünür ve son kalan kuvvetlerini toparlayarak Avrupa’nın kapılarını açmak üzere Brüksel’deki İngiliz kilidini kırmak için bir kez daha Wellington’un birliklerinin ortasına sürer.

Ne var ki duydukları çarpışma sesleri yanıltıcıdır, bu yaklaşmakta olan Prusyalıların farklı bir üniforma görünce yanlışlıkla Hannover birliklerine açtığı ateşlin sesidir. Az sonra yanılgı fark edildiğinde ateş kesilir ve hep birlikte geniş ve güçlü bir kitle halinde hiçbir engelle karşılaşmaksızın dalga dalga yayılarak ormandan çıkarlar. Hayır, gelen yaklaşmakta olan Grouchy’nin kuvvetleri değil Blücher’dir. Haber Napoleon’un birlikleri içinde hızla yayılır, geri çekilmeye başlarlar, ancak hâlâ oldukça düzenli hareket etmektedirler. Wellington durumun ne denli kritik olduğunun farkındadır. Atını başarıyşa savundukları tepenin ucuna doğru sürer ve şapkasını çıkarıp havaya kaldırarak çekilmekte olan düşmana karşı sallar. Askerleri bu zafer işaretinin anlamını hemn kavrarlar. İngiliz kuvvetlerinin geri kalanı bir anda toparlanarak artık çözülmüş olan Fransız kuvvetlerinin üstüne yürür. Prusya atlıları da bu bitkin düşmüş ve dağılmış orduya aynı anda yan kanattan saldırır. O zaman Fransız askerlerinin arasından ölümcül bir çığlık yükselir:”Sauve qui peut” (*Canını seven kaçsın ç n.) Daha birkaç dakika geçmiştir ki, ana ordu Napoleon dahil her şeyi içine katıp sürükleyen dizginsiz bir korku seli haline gelmiştir. … ..

… .. 

  


Marienbad Ağıdı

… .. 


… ..Johann Wolfgang von Goethe

.. .. Kız onu sevebilecek midir, yoksa unutacak mıdır?. Sabırsızca büyük mirasını bekleyen oğlu ve gelini evlenmesine katlanabilecekler midir? Bir yıl sonra Ulrike’nin yanında iyice yaşlı durmayacak mıdır?.... .. 

… .. Ve birden bire bu sorulardan bir tanesi, en esaslı olanı bir dizeye sonra bir dörtlüğe dönüşüverir- o sorular çektiği sıkıntı şiir olmuştur, Tanrı onun “çektiği acıları dillendirmessini” istemiştir. … ..

… ..


 

Tekrar görüşmekten ne umabilirim şimdi,

Bugünün henüz açmamış çiçeğinden?

Cennet de,cehennem de açık karşımda,

Nasıl da çalkalanıyor ruhum!


… .. 


Eldorado’nun Keşfi

J.A.Suter, California

OCAK 1848


Altına Hücum

… .. 


Bir Kahramanlık  Anı

… .. 

Okyanusu Aşan İlk Sözcük

… .. 

Tanrı’ya Sığınış

… .. 

Güney Kutbu İçin Mücadele

… .. 

Mühürlü Tren

… .. 

Cicero

… .. 

Wilson Başarısızlığa Uğruyor

… .. 




*İnsanlığın Yıldızının Yükseldiği Anlar & Stefan Zweig

Özgün adı: Sternstunden Menschheit Vierzehn Historische Miniaturen

Almanca Aslından Çeviren: İlknur İgan

1.Basım Eylül 2019, İstanbul

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları





*Kristof Kolomb - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kristof Kolomb[c] (31 Ekim 1451 – 20 Mayıs 1506), Atlantik Okyanusuna yaptığı toplam dört seferi tamamlayarak coğrafî keşifleri başlatan ve Amerika'nın kolonizasyonunun yolunu açan Cenevizli kaptan ve kâşiftir. Katolik hükümdarlar tarafından desteklenen keşifleri; Karayipler, Orta Amerika ve Güney Amerika ile Avrupalıların ilk temâsı oldu.

… ..




*Española, New Mexico - Vikipedi (wikipedia.org)

*Espanola, Amerika Birleşik Devletleri'nin New Mexico eyaletinde yer alan ve Rio Arriba ilçesinde yer alan bir şehirdir.[2] Şehrin nüfusu 26 Kasım 2009 tarihinde toplam nüfusu 10.945'tir.[3]

… ..




*
Panama Kıstağı - Vikipedi (wikipedia.org)

*Panama Kıstağı, (İspanyolca: Istmo de Panamá), Kosta Rika sınırı ile Kolombiya sınırı arasında uzanan bir kara parçasıdır. Yaklaşık olarak 640 km uzunluğundadır. Kuzey ve Güney Amerika arasında bağlayıcı işlev görür. Panama sınırları içinde olan kısmının daha fazla olması nedeniyle şu anki adını almıştır.




*Vasco







Núñez de Balboa
- Vikipedi (wikipedia.org)

*Vasco Núñez de Balboa (1475 - Ocak 1519), İspanyol kâşif ve serüvencidir. Büyük Okyanus'u gören ilk Avrupalıdır.

Balboa, 26 yaşındayken Amerika'ya doğru yelken açtı. Hispaniola'ya (bugünkü Haiti) yerleşerek büyük bir çiftlik kurdu. Borca girip bu işte başarısız olunca, San Sabestian Kolonisi'ne doğru yolan çıkan bir gemiye gizlice binerek kaçtı. Birlikte gittiği denizcileri ikna ederek, bugünkü Panama'nın Darien kentinde bir koloni kurdu. 1511'de İspanya kralınca, Darien geçici valiliğine ve komutanlığına atandı. Bir keşif gezisinde yerlilerden güneyde, dağların ve altın ülkesi Peru'nun öte yanında büyük bir denizin bulunduğunu öğrendi. 1513'te 190 İspanyol ve 1.000 Yerliyle birlikte yola çıktı. Zorlu bir yolculuk sonunda Orta ve Güney Amerika'yı birleştiren dar kara parçasını, yani Panama Kıstağı'nı aştı ve bir dağın doruğundan Büyük Okyanus'u gördü.

Bu keşfin ardından Balboa İspanya kralı tarafından Büyük Okyanus amirliğine atandı. Ama Darien'e geri dönünce kralın kendisinin yerine Pedro Arias de Avila'yı Darien valiliğine atadığını gördü. Kısa sürede yeni valiyle arası açıldı. Balboa'nın başarılarını kıskanan de Avila, düzmece suçlamayla Balboa'yı tutuklattı ve Darien'de idam ettirdi.

… ..



*Arkebüz - Vikipedi (wikipedia.org)

*Arkebüz, (Hollandaca: haakbus, Almanca: hakenbüchse) 15 ila 17. yüzyıllar arasında kullanılan namludan doldurulan bir tüfek türüdür. Ateşli silahın adı Almanca hakenbüchse kelimesinden türetilerek diğer dillere farklı şekillerde geçmiştir.[1] Öncülü olan küçük toplardan farkı çakmaklı/fitilli olmasıdır. Ardılı olan tüfekler gibi yivsizdir.




*George Frideric Handel - Vikipedi (wikipedia.org)

*Georg Friedrich Händel (d. 5 Mart 1685; Halle, Almanya - ö. 14 Nisan 1759; Londra, İngiltere), müzik tarihine opera, oratoryo, kantata, düet gibi vokal eserleriyle geçen Alman klasik batı müziği bestecisi.

Handel, 1712 yılında Londra’ya yerleşmeden önce Halle, Hamburg ve İtalya’da ciddi eğitim almış ve 1727 yılında İngiliz vatandaşı olmuştur. İtalyan Barok müziğinin önemli bestecilerinin ve orta-Alman polifonik koral geleneğinin büyük etkisinde kalmıştır. 15 yıl içinde Handel İngiliz soylularına İtalyan operasını sunmak için üç ticari opera binası işletmeye başlamıştır. Müzikolog Winton Dean Handel’in operaları için “Handel sadece büyük bir besteci değil aynı zamanda birinci dereceden dramatik bir deha” şeklinde yazmıştır. Alexander's Feast (1736) isimli eseri iyi eleştiriler almış ve Handel İngiliz koral eserlerine geçiş yapmıştır. Mesih’in (1742) büyük başarısının ardından İtalyan operası bestelemeyi tamamen bırakmıştır. Neredeyse kör bir şekilde İngiltere de neredeyse 50 yıl yaşamış ve 1759 yılında zengin ve saygıdeğer bir adam olarak ölmüştür. Cenazesi devlet tarafından onurlandırılmış ve Londra’daki Westminster Abbey’e gömülmüştür.




*Dördüncü Haçlı Seferi - Vikipedi (wikipedia.org)

*Dördüncü Haçlı Seferi, 1202-1204 yılları arasında gerçekleşen bir Haçlı seferidir. Papa III. Innocentius, Kudüs'ü kurtarmak maksadıyla; tüm Avrupa'yı sefere davet etti ve bu sefer 1202'de Venedik'ten başladı. Başlangıçta seferin hedefi önce Mısır'ı ele geçirmek ve oradan Kudüs'e gidip orayı da zapt etmekti. Fakat Venedik'liler ve yaşlı Venedik Dükü Enrico Dandolo bu seferin hedefini değiştirmeyi başardı. Haçlılar, İstanbul'u kuşatıp zapt ettiler. Klasik ve Orta Çağ'ın kültür hazineleriyle dolu olan şehri yakıp talan ettiler. 1204'te kendi Orta Çağ ve Katolik inançlarına uyan Latin İmparatorluğu'nu kurdular.

Haçlı Ordusu'nun İstanbul'a Yönelişi:


Haçlı Ordusu'nun Nakliye Sorunu:


Zara ve Diğer Şehirlerde İsyanların Bastırılması:

Zara Adriyatik kıyısında bir Katolik şehriydi fakat nüfusunun çoğu İtalyan asıllı değil Slav'dı. O zamana kadar Venedik idaresinde bulunan Zara şehri 1183 yılında isyan etmişti. Şehrin bağımsızlığı ve savunması, Papa ve Macaristan Kralı Emerik tarafından garanti edilmişti. Halbuki bu iki garantici de Dördüncü Haçlı Seferi'nin idaresine baş çekmekteydiler. Papa III. Innocentius yazılı bir protesto göndererek Zara'ya hücum edeceklerin aforoz edeceğini bildirdi. Toplanan Haçlı gücüne katılan bazı kişiler bu girişimi uygunsuz bulup katılmamayı tercih ettiler. Fakat toplanan Haçlılar'ın çoğu çok önemli bir hedef olan kutsal toprakların ve Kudüs'ün tekrar ele geçirmek için bunun bir vasıta olduğuna inanıp Zara'ya gitmeyi kabullendiler…. .ç.



Haçlı Ordusu'nun İstanbul'a Yönelişi:


Haçlı Ordusunun İstanbul'a İlk Hücumu:


Birinci Hücumun Sonuçları:


Haçlı Ordusu'nun İstanbul'a İkinci Hücumu ve Şehrin Zaptedilişi:

Latin kökenli askerler Avrupa'nın en büyük şehrini tarif edilemeyecek bir talana giriştiler. Üç günlük talan esnasında yaptıkları katliam, tecavüz ve yağmayla şehri o kadar büyük ölçekli talana uğrattılar ki, Roma'yı ve diğer Batı Roma topraklarını yağmalayan Vandallar ve Gotlar orada olsalardı mutlaka gözlerine inanamayacaklardı. İstanbul, antik dönemden kalma ve Bizans'ın yaptığı eserlerle bir açık hava müzesi hâline gelmişti. Haçlılar, şehirde buldukları bu servetin karşısında afalladılar. Zaten yarı Bizanslı olan Venedikliler ele geçirdikleri servetin çoğunu saklamayı başardılar. Ama Haçlılar (Fransızlar, Flamanlar, Almanlar vb) ele geçirdikleri her şeyi ayrım yapmadan imha ettiler. Bu serveti imhaya ancak iştahlarını şarapla dindirmek, Ortodoks rahibelere tecavüz etmek, Ortodoks papaz ve keşişleri öldürmek için zaman zaman ara verdiler. Katolik Haçlılar, Ortodoks Bizanslılar'a olan nefretlerini gösteren en olağanüstü tutumlarını zamanın en önemli ve en harika kilisesi olan Ayasofya'nın kutsallığını kirletmekle gösterdiler. … ..


Bizans'ın parçalanışı ve Latin İmparatorluğu:

İstanbul'un 1204'te zapt edilmesinden sonra, Doğu Roma olma prensiplerine uygun olarak İstanbul'da "Imperium Romanıae" Latince adıyla Latin İmparatorluğu kuruldu. Bu imparatorluk sözde Doğu Roma prensiplerine uygun olsa da halkın Ortodoks Kilisesi'ne bağlı olduğu yerde devlet Katolik Kilisesi'ne bağlıydı.

Hem Haçlılar hem de şehir halkı Latin imparatorunun I. Bonifacio del Monferrato olacağı beklenmekteydi. Fakat onun imparator olması Venedik tarafından veto edildi. Buna açık neden Bonifacio'nin elimine edilen eski Bizans İmparatorluğu ile pek çok şahsi bağlantısı olup kendisine imparatorluk mevkisi verilirse kendini eski imparatorluğun meşru hükümdarı olarak ilan edebileceğiydi. Fakat Venedikliler, Bonifacio imparator olursa Venedik'in yeni Latin İmparatorluğu üzerindeki etkisini kısıtlayıcığından ve Venedik'in eline geçirdiği çok geniş ve yaygın arazilerin geri verilmesini isteyeceğinden korkmaktaydılar. Bu Venedik vetosundan dolayı Latin imparatoru olarak Flandralı I. Baudouin imparator olarak seçildi.

Bonifacio ise Selanik Krallığı adı verilen bir Latin krallığı kurdu. Ayrıca Girit'te de epeyce büyük bir arazi emrine verildi; ama sonradan Bonifacio Girit'i Venedikliler'e sattı.

Bu seferden en kazançlı çıkan Venedikliler oldu ve Akdeniz'in önemli adaları gemilerinin nakliye ücreti karşılığı Venedikliler'e verildi.


Dördüncü Haçlı Seferi sonuçlarının değerlendirilmesi:






*Kastrato - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kastrato; soprano, mezzo-soprano ya da kontralto seslerine küçük yaşta sahip olan yoksul ve yetenekli erkek çocukların, bu seslerini kaybetmemeleri için kendilerinin ve ailelerinin rızası alınarak ergenlik çağına gelmeden hadım edilmeleri sonucu tiz ve çocuksu sese sahip olan erkek soprano.[1]

16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar süregelen bir dönemde Roma Katolik Kiliseleri, aldıkları bu çocuklara iyi bir müzik eğitimi verirdi. Ne var ki, bu işlem çocukların %5'inden az bir kısmında başarılı oluyordu[2].

… ..


*İsrail Kralı Saul Tarih Meraklıları İçin Ortaya Çıkan Gerçekler (7flamme.com)

*Saul, İbranice İncil'de 1 Samuel 9-31 ve Elçilerin İşleri 13:21'de sözü geçen İsrail'in ilk Kralıdır.

Kiş'in en küçük oğluydu ve kendi itirafına göre İsrail'in en küçük kabilesi olan Benyamin kabilesinden geliyordu. Saul, Tanrı'nın doğrudan emriyle Yargıç Samuel tarafından Kral olarak meshedilene kadar mesleği gereği çobanlık yapan genç bir adamdı.

Saul MÖ 1050 dolaylarında doğdu ve MÖ 1020 dolaylarında 30 yaşında Kral oldu ve İsrailoğullarını 42 yıl yönetti. Onun cesur rehberliği ve yiğitliği altında, çeşitli kabileler ilk kez birleşip İsrail'in düşmanlarıyla birlikte savaşmayı başardılar ve ulusal sınırı genişletmek için onları yendiler. Yine de, Saul'un fevri doğası ve Tanrı'nın emirlerine doğrudan itaatsizliği ve Davut'a olan kıskançlığı onun nihai ölümüne yol açtı.

İncil'de bulunan hemen hemen her karakterin hikayeleri gibi, Saul'un ölümü de kendi kusurlarımızı anlamamıza ve kendimizi daha iyi hale getirmemize yardımcı olur. Saul'un hızlı yükselişini ve nihai ölümünü anlatan İncil'deki büyük kibir hikayesiyle ilgileniyorsanız, o zaman Saul'un hayatı hakkındaki bu makale sizin için mutlaka okunmalıdır.





*Saul - Vikipedi (wikipedia.org)

*Saul (/sɔːl/; İbranice: שָׁאוּל, Šāʾūl; Yunanca: Σαούλ, Saoúl; "istendi/dua edildi"), İbranice İncil'e göre İsrail Birleşik Krallığı'nın ilk hükümdarıydı. Geleneksel olarak MÖ 11. yüzyılın sonlarına yerleştirilen saltanatı,[3] İsrail ve Yahuda'nın çeşitli yargıçlar tarafından yönetilen dağınık bir kabile toplumundan örgütlü devlete geçişini işaret ediyordu. [4]

Saul'un ve İsrail Birleşik Krallığı'nın tarihselliği evrensel olarak kabul edilmez, çünkü her ikisi hakkında da bilinenler yalnızca İbranice İncil'den gelir. [3][5] Metne göre, Samuel tarafından İsrailoğulları'nın kralı olarak meshedildi ve Gibeah'tan hüküm sürdü. Saul'un, Gilboa Dağı'nda Filistlilerle yaptığı ve üç oğlunun da öldürüldüğü bir savaş sırasında "kılıcının üzerine düştüğünde" intihar ederek öldüğü söylenir. Tahtının ardıllığı, hayatta kalan tek oğlu İş-boşet ile damadı Davut arasında çekişti; Sonunda Davut galip geldi ve İsrail ve Yahuda'ya krallık kazandırdı.




*Handel, eseri 19 Ocak-4 Şubat 1740 tarihleri arasında besteledi[1] ve prömiyeri 27 Şubat 1740'ta Lincoln's Inn Fields Kraliyet Tiyatrosu'nda yapıldı. Handel'in librettistlerinden biri olan Charles Jennens'in ısrarı üzerine, Milton'ın iki şiiri, "L'Allegro" ve "il Penseroso", James Harris tarafından düzenlendi,[2][3] Milton'ın şiirlerinin kişileştirilmiş karakterleri (L'Allegro veya "Neşeli adam" ve il Penseroso veya "Düşünceli adam") arasında dramatik bir gerilim yaratmak için onları serpiştirdi. İlk iki bölüm, Milton'un şiirleri arasındaki bu dramatik diyalogdan oluşur. İki şiiri tekil bir "ahlaki tasarımda" birleştirmek amacıyla, Handel'in isteği üzerine Jennens, üçüncü bir hareket yaratmak için yeni bir şiir olan "il Moderato"yu ekledi. Popüler kapanış aryası ve korosu "As Steals the Morn", Shakespeare'in The Tempest, V.i.65-68 adlı eserinden uyarlanmıştır.

Michael O'Connell ve John Powell, Handel'in müzikal tedavisindeki metnin kurgusunun bir analizini yayınladılar. [1]

 - Vikipedi (wikipedia.org)

*L'Allegro, il Penseroso ed il Moderato (Neşeli Adam, Düşünceli Adam ve Ilımlı Adam), HWV 55, George Frideric Handel'in John Milton'ın şiirine dayanan pastoral bir kasidesidir.


Tarihçe:

Handel, eseri 19 Ocak-4 Şubat 1740 tarihleri arasında besteledi[1] ve prömiyeri 27 Şubat 1740'ta Lincoln's Inn Fields Kraliyet Tiyatrosu'nda yapıldı. Handel'in librettistlerinden biri olan Charles Jennens'in ısrarı üzerine, Milton'ın iki şiiri, "L'Allegro" ve "il Penseroso", James Harris tarafından düzenlendi,[2][3] Milton'ın şiirlerinin kişileştirilmiş karakterleri (L'Allegro veya "Neşeli adam" ve il Penseroso veya "Düşünceli adam") arasında dramatik bir gerilim yaratmak için onları serpiştirdi. İlk iki bölüm, Milton'un şiirleri arasındaki bu dramatik diyalogdan oluşur. İki şiiri tekil bir "ahlaki tasarımda" birleştirmek amacıyla, Handel'in isteği üzerine Jennens, üçüncü bir hareket yaratmak için yeni bir şiir olan "il Moderato"yu ekledi. Popüler kapanış aryası ve korosu "As Steals the Morn", Shakespeare'in The Tempest, V.i.65-68 adlı eserinden uyarlanmıştır.

Michael O'Connell ve John Powell, Handel'in müzikal tedavisindeki metnin kurgusunun bir analizini yayınladılar. [1]


*(3) Handel 1740 L'Allegro Il Penseroso ed Il Moderato Oratorio HWV 55 William Christie - YouTube



*Green Park - Vikipedi (wikipedia.org)

*Green Park, Birleşik Krallık'ın başkenti Londra'nın Westminster semtinde bulunan bir parktır. Park, Londra'nın Kraliyet Parkları'ndan biridir. Hyde Park ve St. James's Parkı arasında yer almakta olup kuzeyde Piccadilly ve güneyde The Mall caddeleri bulunmaktadır.

Parkın tarihi VIII. Henry dönemine kadar uzanmaktadır. Park uzun süre İngiliz asilzadelerin düello yerine dönüşmüştü. Londra'daki diğer parklardan farklı olarak Green Park'ta göl veya yapı bulunmayıp iki dünya savaşnda da ölen Kanadalı askerler için ve II. Dünya Savaşı Kraliyet Hava Kuvvetleri bombardıman komutanlığı için iki anıt bulunmaktadır.



*Camadan düğümü - Vikipedi (wikipedia.org)

*Camadan düğümü, kare düğüm, halatı sağlamlaştırmak ya da bir cismi etrafından bağlamak için kullanılan eski ve basit bir düğüm şeklidir.


*Libretto - Vikipedi (wikipedia.org)

*Libretto, opera, operet, oratoryo, bale, müzikal, mask gibi müziksel sahne eserlerinin metinlerine verilen ad. Hristiyan dinî ayinlerinde sesle şarkı şeklinde söylenen dua, ilahi, kantata vb. için yazılan metinlere de libretto denilmektedir.


*

*

(3) Confort Ye - YouTube





*By some interpretations, Cohen is in an argument with God. King David’s “hallelujah,” in the book of Psalms, is said to have pleased the Lord. Cohen addresses God: “But you don’t really care for music, do you?”

For others, we talk about the evolution of a relationship through a metaphor that mixes sex and religion.

Cohen originally wrote around 80 verses of the song, and used a different selection of the verses in the original recording and in a 1988 live performance.

The song wasn’t all that popular when it first came out. However, it was covered by John Cale, in 1991, for a tribute album. He used the modified lyrics, based on Cohen’s 1988 live version. Jeff Buckley heard Cale’s version and did his own cover on his 1994 album Grace. Buckley’s version went on to become the most well-known recording of the song.


Hallelujah lyrics - Rufus Wainwright

I've heard there was a secret chord

That David played, and it pleased the Lord                 

But you don't really care for music, do you?

It goes like this

The fourth, the fifth

The minor fall, the major lift

The baffled king composing Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Your faith was strong but you needed proof

You saw her bathing on the roof

Her beauty

in the moonlight

overthrew you

She tied you

To a kitchen chair

She broke your throne,

she cut your hair

And from your lips she drew the Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Maybe I've been here before

I know this room, I've walked this floor

I used to live alone before I knew you

I've seen your flag on the marble arch

love is not a victory march

It's a cold and it's a broken hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

There was a time you'd let me know

What's real and going on below

But now you never show it to me do you?

Remember when I moved in you?

The holy dark was moving too

And every breath we drew was hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Maybe there's a God above

And all I ever learned from love

Was how to shoot at someone who outdrew you

It's not a cry you can hear at night

It's not somebody who's seen the light

It's a cold and it's a broken hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah

Hallelujah, Hallelujah



*ŞÜKÜRLER OLSUN

Duydum ki gizli bir akor varmış

Davud onu çalınca Tanrı bahtiyar olmuş

Ama müzik senin umurunda değil, değil mi?

Şöyle bir şeymiş:

Dördüncü, beşinci, minörler alçalırken majörler yükseliyormuş

Kafası karışık kral Şükürler olsun’u besteliyor

 

Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun

 

Güçlüydü inancın ama kanıta ihtiyaç duyuyordun

Sonra onu çatıda yıkanırken gördün

Ayışığı ve onun güzelliği seni darma duman etti

Seni mutfakta bir iskemleye bağladı

Kırdı tahtını ve kesti saçını

Ve dudaklarından o kelimenin dökülmesini sağladı: Şükürler olsun

 

Bebeğim ben bunları daha önce yaşadım

Bu odayı da gördüm, bu zeminde de yürüdüm

Seni tanımadan önce yalnız yaşıyordum

Mermer takta asılı bayrağını gördüm

Ama aşk bir zafer alayı değilki

Buz gibi kırılıp eriyen bir Şükürler olsun.

 

Bir zamanlar benimle paylaşırdın

Neler olup bittiğini

Ama artık bana güvenmiyorsun, değil mi?

Hatırla bir zamanlar senin içinde hareket ediyordum

Kutsal kumru da kanatlarını çırparak bizimle birlikte göğe yükseliyordu

Ve her soluk alıp verişimiz bir yakarıştı

 

Belki yukarıda bir Tanrı vardır

Ama benim aşktan öğrendiğim tek şey

Biri seni vurmadan önce onu vurmaktır

Geceleri duyduğun bu ses bir yakarış değil

Tanrı’nın inayetine mazhar olmadım

Bu duyduğun buz gibi kırılan bir Şükürler olsun.

 

Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun

 

Tanrının adını boşuna ağzıma aldığımı söylüyorsun

Oysa ben o adı bile bilmiyorum

Ama öyleyse de, gerçekten de, sana ne?

Her kelime ışıklar saçıyor

Senin hangisini duyduğun önemli değil

Kutsal olanı mı yoksa kırılmış olanı mı

 

Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun

 

Elimden geleni yaptım, ama elimden çok bir şey de gelmedi

Hissedemiyordum bu yüzden dokunmayı denedim

Gerçeği söyledim, seni kandırmaya gelmedim ki

Herşeyi elime yüzüme bulaştırdıysam da

Şarkılar Tanrısının karşısına çıktığımda

Şükürler olsun dilimden hiç düşmeyecek

 

Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun, Şükürler olsun




*Mezmurlar - Vikipedi (wikipedia.org)

*The Book of Psalms 

*Mezmurlar Kitabı (/s ɑː(l)m z/ SAH(L)MZ veya /s ɔː(l)mz/ SAW(L)MZ;[2] İbranice: תְּהִלִּים, Tehillim, lit. "övgüler"), Mezmurlar veya Mezmur olarak da bilinir, İbranice İncil'in Ketuvim ("Yazılar") adlı üçüncü bölümünün ilk kitabı ve Eski Ahit'in bir kitabıdır. [3]

Kitap, İbranice dini ilahilerin bir antolojisidir. Yahudi ve Batı Hıristiyan geleneklerinde 150 mezmur ve Doğu Hıristiyan kiliselerinde birkaç tane daha vardır. [4][5] Kitap, her biri bir doksoloji veya bir övgü ilahisi ile biten beş bölüme ayrılmıştır. İlahiler veya övgü şarkıları, toplumsal ve bireysel ağıtlar, kraliyet mezmurları, ima ve bireysel şükran günleri dahil olmak üzere çeşitli mezmur türleri vardır. Kitap ayrıca ortak şükran günü, bilgelik, hac ve diğer kategorilerin mezmurlarını da içerir.

Mezmurların birçoğu Kral Davut'un adına ve Asaf, Korah'ın oğulları ve Süleyman da dahil olmak üzere diğer İncil figürlerine atıflar içerirken, Davut'un yazarlığı, bunun yerine mezmurların kompozisyonunu MÖ 9. ve 5. yüzyıllar arasında yazan çeşitli yazarlara atfeden çoğu modern İncil bilgini tarafından kabul edilmez. Mezmurlar, İsraillilerin Kenan'ı fethinden sürgün sonrası döneme kadar yazılmıştır ve kitap muhtemelen MÖ 5. yüzyılda sürgün sonrası dönemde derlenmiş ve bugünkü haliyle düzenlenmiştir.


*Gebhard Leberecht von Blücher - Vikipedi (wikipedia.org)

*Gebhard Leberecht von Blücher (16 Aralık 1742 – 12 Eylül 1819), Graf (Kont), daha sonra Wahlstatt Fürst'lüğüne (Prens) yükseltilen Prusyalı Generalfeldmarschall. 1813'te Leipzig Muharebesi'nde ve 1815'te Waterloo Muharebesi'nde, Arthur Wellesley ile birlikte Napolyon'a karşı ordunun başında bulunmuştur.

… ..


*Altına hücum - Vikipedi (wikipedia.org)

*Altına hücum, ilk olarak 1849 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Kaliforniya eyâletinde, Sierra Nevada'nın dağlarında yaşanan ve çılgın bir altın bulma yarışı olarak tanımlanan hareket.

Bunu diğerleri izlemiş ve kolay yoldan zengin olma hayalleri kuran binlerce insan, altın bulunduğu haberi çıkan her bölgeye akın etmiştir.


*John Sutter - Wikipedia

*John Augustus Sutter (February 23, 1803 – June 18, 1880), born Johann August Sutter and known in Spanish as Don Juan Sutter,[1][2] was a Swiss immigrant who became a Mexican and later an American citizen, known for establishing Sutter's Fort in the area that would eventually become Sacramento, California, the state's capital. Although he became famous following the discovery of gold by his employee James W. Marshall and the mill-making team at Sutter's Mill, Sutter saw his own business ventures fail during the California Gold Rush. Those of his elder son, John Augustus Sutter Jr., were more successful.[3]

Early life

The New World

Beginnings of Sutter's Fort

Relationship with Native Americans

'Red Star' and 'Bear Flag' revolts

Lone star rebellion

Mexico's loss of the Mexican American War

Beginning of the Gold Rush

Land grant challenge


*Lev Tolstoy - Vikipedi (wikipedia.org)

*Lev Nikolayeviç Tolstoy (Rusça: Лев Никола́евич Толсто́й ; d. 9 Eylül 1828 - ö. 20 Kasım 1910), Rus[1] yazar ve asker. Dünya tarihinin en iyi yazarlarından birisi olarak bilinmektedir.[2]

… .. 

… ..Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 18 yaşındaydı ve aralarında 16 yaş fark vardı. Bu evlilik, onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu. Bu çocuklardan 3'ü bebek iken, biri 5, diğeri de henüz 7 yaşlarında iken öldü. Eserlerinden en kuvvetli iki romanı olan "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina"yı bu dönemde yazdı. Tolstoy'un karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta Savaş ve Barış'ın düzeltmelerini 12 kez yapıp yazmıştır.

… .. 

… ..Tolstoy 82 yaşındayken, 1910 yılında öldü.[2] Kış ortasında evini terk edip de hasta düştükten sonra, Astapovo'da bir tren istasyonunda zatürreden öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı, ama binlerce köylü cenazesinde sokakları doldurdular.

… .. 

… ..  Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda evini bırakıp yollara düştü. Astapovo'daki tren istasyonunda ölü olarak bulundu.




*Sofiya Tolstaya - Vikipedi (wikipedia.org)

*Sofiya Behrs, bir Alman doktor Andrey Evstafievich Behrs (1808–1868) ve Rus eşi Liubov Alexandrovna Islavinа'nın (1826–1886) üç kızından biri olarak dünyaya geldi. Annesinin büyük dedesi Kont Pyotr Zavadovsky, Rusya tarihindeki ilk eğitim bakanıdır. Sofiya, 1862'de 18 yaşındayken Lev Tolstoy ile ilk kez tanıştı. 34 yaşında, Tolstoy ondan 16 yaş büyüktü. 17 Eylül 1862'de çift, Tolstoy'un Sofiya'ya yazılı bir evlilik teklifi vermesinden sonra resmen nişanlandı[1] ve bir hafta sonra Moskova'da evlendi. Evlendikleri sırada Lev Tolstoy, Kazakların'ın yayınlanmasından sonra tanınmış bir romancı durumuna gelmişti. Evlilik arifesinde Tolstoy, Sofiya'ya kadın serflerle cinsel ilişkilerini detaylandıran günlüklerini verdi. Anna Karenina'da, yarı otobiyografik bir karakter olan 34 yaşındaki "Konstantin Levin" de benzer şekilde davranarak 19 yaşındaki nişanlısı Kittyden günlüklerini okumasını ve geçmiş günahlarını öğrenmesini istemektedir. Günlük, Tolstoy'un Yasnaya Polyana malikanesinde kalan bir kadının bir çocuğunun babası olduğu gerçeğini içeriyordu. Anne Edwards'ın "Sonya: The Life of Countess Tolstoy"'da, Sofiya'nın Tolstoy'un diğer kadınla yeniden bir ilişkiye gireceğine dair derin bir korku duyduğunu anlatılmaktadır.

… … 

… .. Artan sorunlu geçen yıllar süren evlilikten sonra çift … …     1910'da 82 yaşında iken … ..   Sofiya'dan ayrıldı.


*Roald Amundsen - Vikipedi (wikipedia.org)
*Roald Engelbregt Gravning Amundsen (d. 16 Temmuz 1872 - ö. 18 Haziran 1928), Güney Kutbu'na ulaşan ve Kuzeybatı Geçidi'ni aşan ilk denizci olan Norveçli bir kâşiftir. Arkadaşları arasında ''Viking'' lakabıyla tanınıyordu.
... ..



*Kaptan Robert Falcon Scott (d. 6 Haziran 1868, Davenport yakınları - ö. 29 Mart 1912), Antarktik yörelerinde iki sefere öncülük eden Kraliyet Donanması subayı ve kâşifi: 1901–04 Keşif Seferi ve tâlihsiz 1910–13 Terra Nova Seferi. Bu ikinci girişim sırasında Scott, Ronald Amundsen'in Norveç seferinden önce olmuşlar diye yalnızca bulmak için 17 Ocak 1912 tarihinde Güney Kutbu'na ulaşan beş kişilik bir ekibe önderlik etti. Dönüş yolculukları esnasında Scott ve yol arkadaşları, takâtsizlik, açlık ve aşırı soğuktan bütünüyle donarak hayatlarını kaybettiler.


*Evans Burnu, Antarktika'da Ross Adası'nın batısında bulunan bir burundur. Burun, Erebus Körfezi'nin girişin kuzey tarafını oluşturmaktadır. İlk olarak Robert Falcon Scott önderliğindeki Britanya Ulusal Antarktika Seferi sırasında keşfedilmiş olup büyük ölçüde Antarktika'daki erken insan faaliyetinin ana alanlarından biri olarak tarihi önemi nedeniyle Antarktika Özel Koruma Alanı (ASPA) No.155 olarak korunmaktadır

















*Vladimir Lenin - Vikipedi (wikipedia.org)

*Vladimir İlyiç Ulyanov, bilinen adıyla Lenin (d. 22 Nisan 1870, Simbirsk – ö. 21 Ocak 1924, Moskova), Rus sosyalist devrimci ve politikacı. Marksist-Leninist ideolojinin fikirsel önderi, Ekim Devrimi'nin lideri ve Sovyetler Birliği'nin kurucusu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin öncüsü olan Rusya Komünist Partisi (Bolşevik)'nin ilk lideri. Lenin aynı zamanda Marksist teorik ve felsefi yazıların yazarı olarak bilimsel sosyalizmin Marx ve Engels sonrası geliştiricilerindendir. Lenin'in en büyük amacı, kapitalizmin uzlaşmaz sınıf çelişkilerinden proleter bir dünya devrimi oluşturup toplumsal sınıf karşıtlıklarının olmadığı insan toplumunun tarihsel oluşumuna öncülük etmekti.

Kendisi, Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teori olan Leninizm'in de kurucusudur. Leninizm, Marksizmin çağın gereklerine göre hem kuramsal hem politik hem de ekonomik alanda, temel ilkelere bağlı kalarak yeniden uyarlanması olarak anlaşılır. Leninizm kavramı, yeni olgular ve yeni bilimsel gelişmeler doğrultusunda Marksizmin yeniden üretilmesi gereği üzerinden değerlendirilir ve Marksizmin devrimci ve bilimsel özüne uygun olarak geliştirilmesi olarak anlaşılır ve genelde Marksizm-Leninizm olarak anılır.

Lenin ve onun eserleri, 20. yüzyılda tüm dünyada sosyalist devrimlerin ve emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelelerinin yaşanmasında büyük etkiye sahip olması dolayısıyla pek çok yazar ve tarihçi tarafından dikkatle incelenmiş ve hakkında 2 bine yakın eser yazılmıştır.[1] Dünya proleteryasının ve pek çok komünist partinin ideolojik önderi kabul edilmektedir. Ayrıca dünyada eserleri yabancı dile en fazla tercüme edilen yedinci kişidir.[2]

Çocukluğu ve gençliği

Devrimcilik dönemi

Şubat Devrimi

Ekim Devrimi

Brest Litovsk Antlaşması

İlk istihbarat servisinin kuruluşu

Çar ailesi

Suikast girişimleri

III. Enternasyonal

Rusya İç Savaşı dönemi

Leninizm ve uluslar meselesi

NEP

SSCB'nin kurulması

Leninci politika anlayışının özgünlüğü

Yaşamının son yılları

İdeoloji

Ölümünden sonra

Marksizm ve Leninizm

Demokrasi ve ulusal sorun

Görünüm

Lenin'in beyninin incelenmesi





*Cicero - Vikipedi (wikipedia.org)

*Marcus Tullius Cicero (d. MÖ 3 Ocak 106 - ö. MÖ 7 Aralık 43), Latin kökenli Romalı devlet adamı, bilgin, hatip ve yazar. Felsefe öğrenimini, Epikürcü Phaedros, Stoacı Diodotos ve Akademi'ye bağlı Philon'dan almış olan Cicero'nun önemi, Yunan düşüncesini daha sonraki kuşaklara aktarmasından oluşur. Bilgi kuramı açısından, kesinliğe bağlanmak yerine olasılıkların yolunu izlemeyi yeğleyen, buna karşın ahlak alanında, dogmatik bir tavır sergileyip Stoacılara ve bu arada Sokrates'e yönelen Cicero, Latincenin felsefe dili olarak gelişmesine katkı yapmış ve bu arada, bilgi görüşünde daima skeptik kalmıştır.

… ..

MÖ 44 yılında Caesar öldürüldü. Bu dönemde popülaritesi arttı; Senatonun en güçlü, en sözü geçer adamı hâline geldi. Caesar'dan sonra giderek güçlenen Marcus Antonius'u sevmiyordu. Yine de Marcus Antonius ve Cicero dönemin en güçlü iki adamı olarak diğerlerinden daha öne çıkıyordu. Caesar'ın veliahtı Octavianus İtalya'ya varınca Cicero, Antonius'a karşı Octavianus'u savunmaya başladı. Sürekli Antonius'u eleştiriyor, Octavianius'u ise övüyordu. Senatoyu da Antonius'a karşı kışkırtmıştı. Bu dönemler Cicero'nun ününün doruğuydu. Zamanla Cicero'nun, Antonius'a olan kini arttı, kafasındaki plan hem Octavianus hem de Antonius'u aradan çıkarmaktı ama bu ikisi Lepidus ile beraber ikinci Triumvirliği kurunca, Cicero'yu devlet düşmanı ilan ettiler. Cicero kaçtı, fakat yakalandı.

MÖ 43 yılının 7 Aralık günü başı kesilerek idam edildi. Başı Forum Romanum'daki Rostra'da halka teşhir edildi, elleri ise Senato binasının kapısına çivilendi.

… ..

*Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord - Vikipedi (wikipedia.org)

*Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord (2 Şubat 1754 - 17 Mayıs 1838) Fransız siyaset adamı, Dışişleri Bakanı'dır. 1815 Viyana Kongresi'nin mimarlarındandır. Sadece Fransa’nın değil bütün Avrupa tarihinin en önemli diplomatlarından biridir

Kısaca Talleyrand diye anılan siyaset adamı, 84 yıllık ömrü boyunca hem İhtilal Rejimi’ne, hem Napolyon’a, hem de ondan sonra Bourbon Kraliyet Hanedanı’na hizmetlerde bulunmuştur. I. Napolyon ve XVIII. Louis zamanında Dışişleri Bakanlığı yapmıştır. Çeşitli görevlerde bulunmuştur. Politika alanında, devrinin dahi şahsiyetlerindendi, diplomaside entrika denilince ilk akla gelen isimlerden biridir.[kaynak belirtilmeli] Machiavel'in diplomatik görüşlerinden oldukça etkilenmiştir. Talleyrand'a göre diplomasi: ''Diplomasi yalan söylemek ve inkar etmektir. Ülkenin çıkarı için ahlak kavramını askıya alabiliriz''.

Çocukluğunda ayağı sakatlandığı için Kilise hizmetine girmiş, 1789'da piskopos olmuştur. Aynı yıl patlak veren Fransız İhtilali'nde Fransa Meclisi'ne milletvekili olarak girmiştir. Fakat, Fransa'nın kargaşalıklar içinde olduğu bu devrede, Büyük Britanya ve ABD'ye kaçmak zorunda kalmıştır. 1796'da Fransa'ya dönmüş ve Dışişleri Bakanlığı'na getirilmiştir. Napolyon devrinde Dışişleri Bakanı olarak kalmıştır. Napolyon'un yenilgisinden sonra, Bourbonlar Devri'nde de aynı vazifede kalmış, 1815 Viyana Kongresi'nde önemli işler görmüştür. Kongreden sonra Dışişleri Bakanlığı'ndan ayrılmış, 1830 yılında Birleşik Krallık büyükelçiliğine gönderilmiştir. Bu görevde kısa bir süre kalmış ve 1838 yılında Paris'te ölmüştür.


« "Osmanlı, Kur'an yüzünden yıkılacaktır" sözü, Talleyrand'a yakıştırılır.[1] Herhalde gerçekte, Osmanlı'nın Kur'an öğretilerinin yorumlanmasındaki dar görüşlülük ve Kur'an'ı yorumlayabilecek ulemanın fanatik gericiliği yüzünden yıkılacağını söylemek istemiştir. (Paul R. Krause)[2] »


*Woodrow Wilson - Vikipedi (wikipedia.org)

*Thomas Woodrow Wilson ( 28 Aralık 1856 – 3 Şubat 1924), Amerikalı akademisyen, tarihçi ve siyasetçidir. Amerika Birleşik Devletleri'nin 28. başkanıdır.

Yaşamı:

Thomas Woodrow Wilson, 28 Aralık 1856 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Virginia eyaletinin Staunton şehrinde doğmuştur. İskoç ve İrlanda kökenlidir.[1] dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğudur. Wilson 1873-74 yıllarında Davidson Kolejinde okumuştur. Ancak daha sonra New Jersey Kolejine (şimdiki Princeton Üniversitesi) gitmiştir. Siyasi Felsefe ve Tarih okumuştur. Phi Kappa Psi kardeşliğine katılmıştır.[2] 1876'da başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayı Samuel J. Tildene vereceğini açıklamıştır. 1879'da Princetondan mezun olduktan sonra, Virginia Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt olmuştur. Ancak yine de hukukla ilgili bir iş yapmamıştır. 1885'te Ellen Louise Axson ile evlenmiştir. Bu evlilikten olan çocukları Margaret, Jessie ve Eleanor'dur. 1885'ten 1889'a kadar Pensilvanya Bryn Mawr'da bulunan Bryn Mawr Kadın Koleji'nde öğretmenlik yapmıştır. Burada Antik Yunan ve Roma tarihi, Amerikan tarihini, siyaset tarihi ve diğer konuları öğretmiştir. 1902-1910 yılları arasında Princeton Üniversitesi rektörlüğü görevini yürüttü. 1910 yılında Demokratik Parti'den New Jersey vali adayı oldu. Yapılan seçimleri kazandı. Bu görevini 1911-1913 yılları arasında sürdürdü. 1912 yılında yapılan ABD başkanlık seçimlerini kazandı. 1916 yılında yapılan başkanlık seçimlerini bir kez daha kazandı ve Andrew Jackson'dan sonra Beyaz Saray'da arka arkaya iki dönem başkanlık yapan ikinci demokrat oldu. ABD'nin I. Dünya Savaşı'na girmesinden önce açıkladığı ilkeler nedeniyle 1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.[3]

Başkanlığı (1913 - 1921):

1912 Seçimleri:

İç Politika:

I. Dünya Savaşı:

Başkanlığı sırasında I. Dünya Savaşı çıkmıştır. Başkan Wilson savaşa katılmayıp tarafsızlıktan yanaydı. Ancak daha sonra Almanların üç Amerikan gemisini batırması sonucu I. Dünya Savaşı'na katılmaya karar vermiştir. Wilson savaşı çabuk bitirme ve dünya barışını sağlama gerekçesiyle Wilson İlkelerini çıkarmıştır. Ayrıca Wilson tüm ulusların bağımsızlığını korumak ve toprak bütünlüğünü sağlamak için bugünkü Birleşmiş Milletler'in öncülü olan Milletler Cemiyeti'nin kurulması konusun da çağrı da bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu'ndaki azınlıkların haklarını kendilerine bırakmıştır.


Paris Barış Konferansı:

11 Kasım 1918 yılında Paris Barış Konferansında ateşkes sürecin de Almanyanın Wilson İlkelerini kabul etmemesi durumun da Almanyayla ayrı antlaşma yapacağını açıklamıştır. 28 Haziran 1919 da Almanya Versay Antlaşmasını imzalamıştır.

Wilsonun savaşı bitirmeyi başarmasından dolayı 1919'da Nobel Barış ödülüne layık görülmüştür.


Sonraki Yaşamı (1921-1924):

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder