23 Kasım 2023 Perşembe

Limon Ağacı*

Bu kitap kurgusal olmayan bir yazım tarzının tohumlarında filizlenen bir romandır. Tasvir edilen birçok olay elli, altmış, yetmiş yıl öncesinden alındı; her şeye rağmen anlatılanlar kitaptaki diğer her şey gibi tamamen haberlere, yayınlanmış ve yayınlanmamış hatıralara, kişisel günlüklere, gazete küpürlerine, birinci ve ikinci derece hatıralara, kişisel günlüklere, gazete küpürlerine, birinci ve ikinci derece tarihi hikayelere dayanmaktadır. … ..

… ..

Dalia’nın anne ve babası hiçbir zaman dindar olmamıştı. Bulgaristan’da yetişmişler ve 1940 yılında evlenmişlerdi, Nazi taraftarı hükümet yönetiminde hayatta kalmışlar ve savaştan sonra İsrail’e göç etmişlerdi. Daila buraya geldiğinde on bir aylıktı.

Daila’nın ailesi Hıristiyanların iyi niyetlerinin sonucunda Bulgaristan’daki zalimliklerden canlarını kurtarmıştı. Ailesi

 Daila’ya sürekli bunu hatırlatıyordu. O da şimdi kendi halkının kaderinin İsrail topraklarında olduğuna inanıyordu. Kısmen bu yüzden ona söylenenlere inanmıştı: Evinde yaşamış olan ve diğer şehirlerdeki yüzlerce taş evde yaşamış olan Araplar oradan kendileri kaçmışlardı.

… ..


… ..1930’larda şehir, İngiliz kuvvetleri tarafından üs ve Londra’dan gelen astsubaylar tarafından sömürge bölgesi olarak kullanılmıştı. İngiliz subaylar zeytin ağaçları arasında, kaktüs tarlalarında ve taş duvarlar arasında kasabanın köpekleri ile tiki avlamaktan çok hoşnutlardı. Bir İngiliz astsubay düzenli olarak Londra’da Majestelerinin hükümetine rapor gönderiyordu. … ..

1933’de Almanya’da Adolf Hitler başa geçmişti ve Avrupa genelinde Yahudiler için durum kötüleşiyordu. Birkaç yıl içinde Filistrin’e Musevi gçöüme dönük istek artrmıştı. … ..

… ..

… .. 1922 ve 1936 yılları arasında Filistin’deki Musevi nüfusu, 84.000’den 352.000’e yani dört katına

çıkmıştı. … ..

… ..

Bu zaman zarfında Arap nüfusu da, 900.000’e çıkmış, yüzde 36 artmıştı. … ..Bu araya giren on dört yıl boyunca Musevi toplumu Filistin’de güçlenmiş, Filistinli Araplar arasında milliyetçi bir hareket başlamıştı. Yıllardır Araplar Avrupa’dan göç eden Yahudilere arazi satıyorlardı. … .. çOktan 30.000 köylü Arap yani kırsal nüfusun dörtte biri arazilerin Yahudilere satılması ve birçok Arap arazi sahiplerinin başka ülkelerde olmasıyla evlerinden çıkarılmışlardı. … ..  1930’ların ortalarında Arap liderler Yahudilere arazi satmanın devlete karşı ihanet olduğunu ilan etmişlerdi. Ayrı bir Musevi devletine karşı çıkıyorlar ve gittikçe artarak, İngilizleri Filisti’den çıkmalarını istiyorlardı.

… ..

Ama Hairilarin, ailelerinin asırlarca oturduğu topraklarda, yeni evler için umut ettikleri güven duygusu 1936’ların sonunda Filistin’in gerçeklerle sarsılmıştı Artık vatanları tam bir isyanın ortasındaydı.


Büüyük Arap isyanı geçen sonbahar, Şeyh İzzeddin el-Kassam adlı bir Arağ milliyetçinin Filistin'deki  Cenin yakınarındaki tepeleri, küçük bir isyan çetesiyle ele geçirmesiyle patlamıştı. …

..

… .. 1935 yılının sonbaharında, İngiliz otoriteleri silah kaçakçılığı yapan bir Siyonist grubu ortaya çıkardığı halde faillerini bulamadığı ve ceza veremediğinde, Arapların İngilizlere olan güvensizliği derinleşmiş ve Şeyh el-Kassam isyanı başlamıştı.Sadece silahlı ayaklanmanın Araplara özgürlük getirebileceğine inanıyordu.

İngilizler kibbutzdaki iki yangın bombasındaki ölümlerin ve diğer cinayetlerin sebebinin el-Kassam çetesi olduğundan şüpheleniyordu, Şeyh’i ‘yasadış’ ilan etmişlerdi; siyonist liderler ise onun bir “gangster” olduğunu söylüyorlardı; her iki grup da onun bir terörist olduğu konusunda hemfikirdi. 1935 Kasımında, “İngiliz Büyükelçiisine değil, Allah’a ve Peygamber’e itaat et” yazan bir bildiri yayınlayan el-Kassam, tepelerdeki mağarasının yakınlarında ele geçirilmiş ve kurşuna dizilmişti. “Eşkiya polis tarafından çökertildi,” diye duyurulmuştu, bir İngiliz haberinde. Filistinli Araplar kışı ilk Filistinli şehitleri için yas tutarak ve önlerindeki uzun savaşa hazırlanarak geçirdiler. 

… ..

1937 Temmuzunda, Filistin Kraliyet Komisyonu 418 sayfalık raporunu İngiliz parlamentosuna sundu. “Yarım ekmek olması hiç olmamasından iyidir,” diye bildiren Peel ve komisyondaki arkadaşları Filistin’in - biri Yahudilere ve diğeri Araplara olmak üzere- iki devlete bölünmesini tavsiye etmişlerdi. “Bölünme, barışı sağlamak için bir umut sunuyor,” diye sonlandırmıştı Komisyon raporunu Peel. Yüzlerce Arap köyü ve en azından 225.000 Filistinli Arap öngörülen yeni Musevi devletinin sınırları içindeydi; 1.250 Yahudi de bölünme sınırının Arap tarafındaydı. Bir “anlaşma” yapılmalıydı, “gönüllü veya değil, arazilerin ve nüfusun değişimi için. Ancak o zaman oturum temiz ve kesin olur, azınlıkların bu sorunuyla cesaretle yüzleşilmeli ve kararlılıkla çözülmelidir,” diye bildirmişti Peel Komisyonu.

Siyonist liderlik , Lord Peel’in tavsiyesini iç muhalefete rağmen kabul etti. Birçok Musevi lider tüm Filistin’de bir Musevi anavatan kurma fikrinden vazgeçmek istemiyordu ve hatta bazı liderler eski Ürdün’ü, Ürdün Nehri’nin karşısındaki çöl krallığını da bir Musevi devleti olarak düşünüyordu. Onlar için Peel Komisyonu’nun raporunu kabul etmek büyük bir fedakarlıktı ve onların bu konudaki uyuşmazlıkları, on yıllarca sürecek ideolojik bölünmeleri yansıtıyordu. Mapai Partisi lideri ve Filistin'deki Siyonistlerin en etkili kişisi olan Davit Ben-Gurion, bu planı desteklemişti. … …       Siyonist yanlılarının on yıllarca geliştirdikleri Arapların transfer edilmesi fikri oluşturuyordu. 1985 yılında, siyasi Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl, Musevi anavatanı için Araplardan satın alınan araziler için şöyle yazmıştı: “Sınırın ötesindeki fakir toplumu transit ülkelerde iş bulmaya heveslendirmeye çalışırken kendi ülkemizde herhangi bir iş vermeyi reddedeceğiz…. Hem istimlak ve hem de fakirlerin ortadan kaldırılma işlemi akıllıca ve dikkatlice yapılmalıdır.”

… ..

… … “ … … Arap nüfusun vadilerden boşaltılmasıyla tarihimizde ilk kez bir Musevi devletine sahip oluyoruz.” Bir sene sonra, Ben-Gurion, “Zorunlu nakli destekliyorum,” diye bildi

recekti…. ..

… ..

Araplar, Peel Komisyonu’nun teklifi karşısında , Ben Gurion’un heyecanlandığı oranda sersemlemişlerdi. Kudüs müftüsü başkanlığındaki Arap Yüksek Komitesi sadece nakil planını değil aynı zamanda bölünme planını da reddetti. Araplar tek , bağımsız çoğunluklu bir devlet için savaşacaklardı.

Eylül 1937’de, Arap suikastçilerin bir İngiliz komiserini Nazerat’da virajl dar bir yolda vurmalarıyla, Arap İsyanı tekrar patlak verdi. … ..

… ..

Mayıs 1939’da bazı Araplara göre, isyanlarda yaptıkları fedakarlıklar politik bir zafer getirmiş gibi gözüküyordu. İngiliz kuvvetleri hâlâ isyanlar ile boğuşuyordu ve Avrupa’daki durum on binlerce Musevi mülteci yaratıyordu. İngiliz hükümeti, Arap İsyanı’nın bir çok isteğini kabul ederek Beyaz Kitap’ı ilan etti. İngilizler, Musevi göçüne ve Filistin’de arazi satışına sıkı kısıtlamalargetirmeyi kabul ettiler. … ..

… ..

… ..

İngiliz politikası sadece iki yıl önce yürürlükte olan Peel Komisyonu planından keskin bir dönüş yapmıştı. Beyaz Kitap Araplar için büyük bir imtiyazdı. Filistindeki Yahudiler içinse bu Avrupa’da durumun oldukça kötü olduğu bir zamanda, Belfur Bildirisi’nde ‘Musevi vatan’ sözü veren İngilizlerin desteğini kaybetmek anlamına geliyordu… Birkaç hafta içinde, Musevi çete örg,tleri İngiliz kuvvetlerine saldırmaya başlamışlar, Kudüs’ün merkez postanesine patlayıcı koymuşlar ve Arap bölgesindeki sivillere saldırılar başlatmışlardı. Beyaz Kitap’ın, Filistin’de Musevi İngiliz ilişkisini büyük ölçüde sarstığı çok açıktı. David Ben Gurion günlüğüne, “Şeytanın kendisi bile daha acıklı ve kotrkunç bir kabus yaratamazdı,” diye yazmıştı.

1940 yılıyla birlikte İngiliz otoriteleri sonunda Arap İsyanı’nı “ciddi tedbirler” ile bastırmışlardı: On  binlercesini hapse atmışlar, binlercesini öldürmüşler, yüzlercesi idam edilmiş, sayısı bilinmeyen birçok ev yıkılmış ve ana liderler sürülmüşlerdi. Bunlara müftü de dahildi. Şehirlerde Araplar, kefiyelerini çıkartmışlar, yine feslerini giymişlerdi. Filistin Milliyetçi Hareketi  çok derin bölünmüş ve gelecekteki bir analamazlık için tamamen hazırlıksızdı.

… ..

… .. 16 Şubat 1942 … ..

… .. Mısır’da İngiliz kuvvetleri, Nazi  tuğgenerali Erwin Rommel tarafından düzenlenen şiddetli yeni bir saldırıyla 300 mil geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Polonya ve Almanya’dan Nazi gaddarlığı öyküleri yavaş yavaş yayılmaya başlamıştı; Filistin’deki Yahudiler Rommel’in Süveyş Kanalı’nı ele geçirirse doğuya Tel Aviv’e doğru ilerleyeceinden korkuyorlardı.

1941’de uzun süre II. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmaya çalışan Kral Boris sonunda İtilaf Kuvvetlerine katılmıştı. Bu Alman işgalini önlemiş ancak faşist hükümetin oluşmasına neden olmuştu. Yahudileri en çok hakir gören Bulgarlar, onların kaderlerini amiri olmuşlardı. … ..

… ..

1492’de Yahudiler İspanya'dan kovulduklarında, İstanbul’daki Osmanlı Sultanı Cadiz’e gemiler gönderip binlerce Yahudi’yi imparatorluk topraklarına getirmişti. “İspanya Kralı Ferdinad’ın akıllı olduğu söylenirdi ama hazinelerinin hepsini bana gönderdiği için o bir aptal demişti II. Beyazıt. Kısa zamanda Yahudiler Bulgaristan da dahil olmak üzere tüm Osmanlı İmparatorluğu’na yayılmışlardı.  Burada alçakgönüllü at arabalı ve sessiz köy köşelerindeki toplumlarda, Avrupa’nın diğer yerlerinden daha az antisemitizmle karşılaşmışlardı. 1870’lerde Bulgaristan, bağımsızlığı için savaşırken Yahudiler de onlarla Osmanlı boyunduruğundan kurtulmak için vatandaşlarıyla beraber savaşmışlardı…. ..

… ..

1947’de, İngilizler’in Filistin’de dört bin askeri vardı ve İngiliz Sömürge Ofisi’nin raporuna göre “Musevi toplumundan hiçbir işbirliği alınamıyordu. … ..  eğlenmek için gittikleri yerler patlatılıyordu ve birçok İngiliz ve Arap, ılımlı Yahudi kaçırılıyor veya öldürülüyordu. …

… ..

… ..Şubat’ta İngiliz görevliler Filistin problemini yeni kurulmuş olan Birleşmiş Milletler’e devredeceklerini ilan ettiler. 1919 yılından beri bölgeyi inceleyen on birinci kurumdu. 

… ..

1947 sonbaharında, Filistin’deki hemen hemen herkes Birleşmiş Milletler’in soruşturmasından ve onların tavsiyelerinin kendi geleceklerini nasıl etkileyeceğinden endişe ediyordu. Filistin’in Arapla ve Yahudiler olarak ayrı devletlere bölüneceğinden söz ediliyordu. … .. 

… ..

… .. Kudüs’ün eski müftüsü Hacı Emin el-Hüseyini, sürgündeydi ve Batı’daki imajı devamlı lekeleniyordu. Eski müftü Berlin’deki Nazilerle birlikte olmuş ve Almanya müttefikleri için Arap desteğini harekete geçirmeye çalışmıştı. … ..   Kasım’da, Eski Ürdün’ün kralı Abdullah gizlice Ürdün Nehri kıyılarında Siyonist liderlerle buluşmuş ve iki taraf Filistin’i kendi aralarında paylaşmak üzere bir anlaşma hazırlamıştı: Yahudiler Birleşmiş Milletler tarafından öngörülen plan dahilinde devletini alacak ve Abdullah ise Ürdün Nehri’nin batısındaki yerleri, Birleşmiş Milletler tarafından bağımsız Arap devleti olarak öngörülen yeri çöl krallığına katacaktı. 

Pan-Arap birliği ve her liderin gizli şahsi çıkarları arasında bu boşluk gelecek ay ve yıllarda kendini daha da gösterecekti

… ..

… ..   Birleşmiş Milletler Özel Komitesi’nin Filistin hakkındaki önerisini; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oylamıştı, otuz üç ülke lehine, on üçü aleyhine oy kullanarak on kararsız oyla birlikte Filistin’in iki ayrı devlete -biri Araplara e diğeri Yahudilere olmak üzere- bölünmesine karar verilmişti. İnsan haklarına ve temel özgürlüklere , ırk, cinsiyet, dil ve din farkı gözetilmeksizin  saygı gösteren bir Anayasa eşliğinde Arap ve Yahudiler için tek bir devlet talep eden BM azınlık raporu reddedilmişti.

Filistin bölünecekti  Otuz yıl süren  sömürgecilikten sonra İngilizler 15 Mayıs 1948’de burayı terk edecekti. Eğer her şey planlandığı gibi giderse, Arap ve Yahudi devleti aynı gün kurulmuş olacakti.

… ..  ,    … .. Birleşmiş Milletler bölünme planında doğdukları el Ramla şehri, komşuları Lydda ve kıyı şehri Yafa ile birlikte Filistinli Arap devleti olacaktı. Plana göre Filistin'in %54,5’i ve %80’den fazla limon ve tahıl ekilmiş tarla Musevi devletine verilecekti. Yahudiler nüfusun üçte birini temsil ediyordu ve %7 arazileri vardı. Arapların çoğu bölünmeyi kabul etmeyecekti.

… ..

… .. Filistin’de ve dünyanın her yerinde Yahudiler bu kararı kutluyordu. … ..

… ..14 Mayıs’ta kıyı şehri Tel Aviv yakınlarında, Davit Ben Gurion Musevi Bölge Konseyi’nde konuşma yaparken İsrail’in bağımsızlığını ilan etmişti. … ..

… .. Başkan Harry Truman, İsrail’in ilk başkanı olacak olan, Siyonist lider Haim Weizmann’a şöyel yazmıştı: ”Ben Filistin’in bu durumunun barış temeli alınarak sonuçlanmasını yürekten ümit ediyorum.” 

Mısır kara ordusu Negev’deki İsrail yerleşim merkezlerine saldırırken ve Tel Aviv’e doğru yol alırken Truman mektubu yeni imzalamıştı; Suriye ve Irak güçleri Filistin’e doğrudan giriyorlar ve Kral Abdullah’ın askerleri Ürdün Nehri’ni geçerek Batı’dan yürüyordu. Lejyoner güçler Ramallah ve Kudüs’ün kuzeyinde Nablus’a, Abdullah’ın çöl krallığının “Batı Şeria” olarak istediği topraklarda mevzilendiler.  … ..

… ..

… ..

Kral Abdullah Batı Şeria’nın büyük kısmına sahipt. Statüko ile uyumlu görünüyordu ve İsrail ile ateşkes için sesizce kulis çalışması yapıyordu. BM arabulucusu bunu Bernardotte  kabul etti  ve Filistin’in İsrail ve Eski Ürdün arasında bölünmesini teklif etti. Bu plan ışığında, el-Ramla ve Lydda’da yaşayanlar bağımsız bir Arap devletinin değil Kral Abdullah’ın Eski Ürdün krallığının uyruğunda olacaktı.

… ..

… ..

Arap Birliği’ndeki üye devletler Filistin’in İsrail ve Kral Abdullah arasında bölüştürüldüğünü görmek istemiyorlardı, 6 Temmuz’da tek bir bağımsız, Arap çoğunluklu devleti geri almak için savaşa girmeye evet oyu verdiler. Komik olan kral aynı kişiler tarafından Filistin'deki görünüşte Filistin Devleti’nin bağımsızlığın için savaşan Arap güçlerinin en yüksek mertebedeki komutanı olarak seçilmiş olmasıydı. … ..

… .. Arap Devletleri savaşa devam kararı verince, Abdullah’ın kabul etmekten ve diğer Araplarla dayanışma içinde olmaktan başka çaresi yoktu. Savaş yeniden başlayacaktı.

… ..


Birkaç gün sonra, 11 Temmuz 1948’in öğleden sonrasında … ..

… ..

… .. 1943 Mart ayının o gecesinin üzerinden beş yıldan fazla geçmişti. Kral Boris o yıl ölmüş ve 1944 yazında Rus Kızıl Ordusu gelmiş, Bulgaristan’ın Naziler ile işbirliği çökmüştü…. ..

… ..

… ..

Siyonizm, 1880’lerin başında Bulgaristan’da bir ulus olarak Osmanlı boyunduruğundan kendilerini kurtardıklarında ortaya çıkmış, Avrupalı Yahudilerin Kutsal Topraklar’a göndermeyi planlatyan politik bir hareketti. 1895 yılında yayınlanan Plovdiv’deki ilk Siyonist gazetesi Yahudilerin “hayatlarını Suriye ve Filistin’de, tarımsal işlerde kurulabileceklerini” öne sürmüştü. Bir sonraki yıl , Bulgar Yahudileri Filistin’deki en eski Siyonist yerleşimlerinden biri olan Har Tuv’u kurmuştu. Aynı yıl Haziran’da, Siyonist lider Theodor Herzl, Orient Express ile İstanbul’a giderken Sofya’da durmuş ve tren istasyonunda büyük bir çoşkuyla karşılanmıştı. Yahudi Devleti adlı kitabında Herzl, “Vaat edilmiş topraklarda hür insanlar olarak yaşayabiliriz,“görüşünü ortaya koymuştu ve çoktan Bulgaristan'daki Yahudilerin kahramanı olmuştu. … .. 

… ..

… ..

1947 Mayıs’ında Birleşmiş Milletler’in Sovyet elçisi Andrei Gromyko, Genel Kurulu’nda yaptığı bir konuşmada Sovyetler Birliği'nin Filistin’de bir Musevi Devleti’nin kurulmasına destek vereceğini söylemesi, Siyonistleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya’yı şaşırtmıştı. Bir hafta sonra, Gromyko’nun konuşmasından hoşnut kalan Sofya’daki Yahudiler Stalin’e bir telgraf çekerek minnetlerini belitmişlerdi. 30 Kasım 1947’de  Sovyetler’in Amerika Birleşik Devletleri’ne bölme planını destekleyeceğini açıklamasıyla tüm Bulgaristan'da kutlamalar yapıldı. … ..

… ..

… ..

BM oylamasından üç gün sonra 2 Aralı 1947’de, Solya Eşkenazi Daila’yı ( O zamanki adı Daizy idi) Sofya’daki bir hastanede dünyaya getirdi. … ..

… ..

… ..

Sofya’dan hareket eden trendeki 1.800 Bulgar Yahudisinin çoğu -veya on binlerce 1948’de Macaristan, Romanya veya Polonya Yahudisi- için İsrail’e bu yolculuk iki bin yıllık bir sürgünden dönmeyi ve Talmud yeminini temsil ediyordu. Talmud yeminine göre, her kim İsrail’de dört adım atarsa tüm günahları bağışlanacaktır.

…. ..  Herzl Sofya’da durdu ve bir Bulgar tanıdığına şöyle söyledi: “Sultan’ın paray, bzim vatana ihtiyacımız var. Ben Viyana, Londra ve Paris’e gerekli parayı toplamaya gidiyorum.

… ..

… ..

… .. Herzl, 1094’te öldükten sonra Siyonist hareket Filistin'e odaklandı ve Osmanlı sultanı ile görüşmeleri yoğunlaştırdılar. … ..

… ..

… ..

Ancak I. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne, İngilizlerin Filistin’e girmelerine ve 1917’de Musevilere ulusal vatan sözü veren Balfur Bildirisi’ne neden olacaktı

Otuz yıl sonra , Mayos 1948’de David Ben Gurion yeni İsrail Devleti’nin bağımsızlığını ilan edince; “Musevi Jules Verne,” gerçek olmuştu.. 

… ..

… ..

İki ayrı devletin gelecekte daha büyük gerginliğe neden olacağını savundular. Gromyko onlara bu fikrin güzel olduğunu ama gerçekçi olmadığını söyledi. Sovyetlerin bölünme için oy vermesiyle, Filistin’e gelmesinden on beş yıl önce göç etmiş bir Mapam lideri Viktor Şemtov şöyle düşünüyordu:  Bu uzun bir savaşın başlangıcı. … ..

… ..

… ..

1948 yılının birkaç aylık diliminde iki yüz bin mülteci, Akdeniz kıyısı boyunca çöl kumulları ve portakal bahçeleri arasındaki dar şeridie aktı; bu yerli halkın nüfusunu üç kayıydı. İsrail, Mısır ve deniz ile çevrili şeritte bir mil kareye iki bin insan doluşmuştu. Bütün mazlzemelerin, Mısır çöllerinden ve Gazze’nin Arap dünyası ile tek sınırı olan Sina Yarımadası’ndan geçmek için, üç yüz mil güneybatıya gitmesi gerekiyordu. “Bu yüzden şartların çok hızlı bir şekilde kötüleşmesi hiç kimse için sürpriz değildi, “diye yazıyordu bir BM raporunda. Binlerce mülteci kamp çadırı, Gazze kumlarında uzun sıralar oluşturmuştu…. .. 1948 yılının sonbaharında Mısır ufak bir Filistin bağımsızlık grubuna Gazze’de bir sürgün hükümeti kurmalarına izin verdi. Bu Filistin’in egemenliğine bir detekten ziyade, Kral Faruk’un Abdullah’ın hırslanı engellemek için gösterdiği bir destek hareketiydi. Abdullah bu harekete cevaben 1948 Aralık’ında  kendini “Birleşmiş Filistin Kralı” olarak ilan etti, sadece tüm Filistin’i değil ama şimdi “Batı Şeria” denilen bölgeyi de krallığından sayıyordu. … ..

… ..

… ..

Bir yıl sonra, 1949’da, zayıflayan BM bölgedeki gerçeği kabul etti ve Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışmalar Kuruluşu’nı (UNRWA), Ürdün,, Lübnan, Suriye. Btı Şeria ve Gazze’de kısa bir süre sonra kaba kül renginde iş ve ev yaratması için kurdu. Çok kısa bir süre sonra kaba kül renginde beton blok binalar Hgazze kumlarında yükseliyordu. … ..… ..

… ..

… ..

1949 yazında, Ürdün, Mısır, Suriye ve Irak, İsrail’le ateşkes imzaladı: resmi olarak savaş sona ermişti. BM bölünme sınırının  ötesinde ele geçirdiği topraklarda İsrail şimdi Filistin’in yüzde 78’ini kontrol altına almıştı. Bir sonraki Nisan’da Kral Abdullah, Filistinli mültecileri öfkelendirerek, Batı Şeri’daki topralarını krallığını katmasını tamamladı. Bir yıl sonra bunun bedelini hayatıyla,  eski Kudüs müftüsü Hacı Emin el Hüseyni’ye bağlı bir milliyetçi tarafından Eski Şehir’de onlu yaşlardaki erkek torunu, Hüseyin’in gözü önünde vurularak ödeyecekti. Filistin’in Araplar kaybından sonra, Mısır ve Suriyeli liderler de suikastçi kurşunları ile öldüler. Gazze’de, Mısırlılar her türlü politik ifadeyi her şekilde bastırmakla karşılık verdiler ve Filistin milliyetçiliğini yeraltına inmeye zorladılar. … ..

… ..

… .. 1953 yazında, Filistinli gerillalar ateşkes hattını geçtiler ve harap olmuş bir Filistin köyünün üzerine kurulmuş olan yeni İsrail şehri Aşkelon’da bir aileye saldırdılar.… ..

… ..

… ..

1956 yılının Ekim ayının sonlarında, İsrail paraşütçüleri ve piyade taburları onların güneydoğu sınırlarını geçmiş, Sina Yarımadası'nda Mısır güçlerine saldırıp Sina’yı geçmiş Süveyş Kanalı’na doğru hareket edince  İngiliz ve Fransız güçleri İsrail’in tarafında savaşmak üzere birleştiler. Avrupalı güçler, bu üçüncü dünya Arap milliyetçisi lider tarafından ortaya çıkarılan, gittikçe büyüyen tehditten dolayı tetikteydiler ve İsraililer gibi onun durdurulmasını istiyorlardı. Ama Amerike Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’ne danışılmamıştı. Süper güçlerin bölgede kendilerinin çıkarları vardı ve ender görülen bir anlaşma ile İngiltere, Fransa ve İsrail’den geri çeklimelerini istediler. İsrail hâlâ  askeri bir zafer ilan edebilirdi çünkü Tiran Boğazı’ndaki barikatları yıkmışlardı ama İngilizler ve Fransızlar çekilince, Nasır Süveyş Kanalı’nın kontrolünü ele almıştı. ABD ve Sovyetlerin karışmasıyla Nasır Avrupalı saldırganları geri püskürtmede etkili olmuş ve kanal üzerinde Mısır egemenliğini kurmuştu. … ..

… ..

… ..

5 Haziran 1967 tarihinde, pazartesi günü saat saba 07.45’te, Fransız yapımı İsrail bombardıman uçakları üslerinden hareket etti ve Mısır hava sahasına girdiler. Radarların altında uçarak Sina’da, Nil deltasına ve Kahire’deki Mısır üslerine doğru yol aldı. On beş dakika sonra, İsrail’in Yedinci Zırhlı Tugayı’na ait tank ve piyadeler Gazze’nin batısına ve Sina sınırına doğru har eket etti.  O saatte Ürdün, Irak veya Suriye’ye karşı bir hareket yapılmamıştı. Saat 09.00’da Başbakan Eşkol BM gözlemcisi kanalıyla Kral Hüseyin’e bir mesaj gönderdi: “Ürdün’e karşı hiçbir harekete geçmeyeceğiz. Ama Ürdün savaş açarsa tüm gücümüzle karşılık veririz …. …

… … 







*Limon Ağacı & Sandy Tolan

Özgün adı : The Lemon Tree

İngilizceden Yeniden Çeviri : Özkan Özdem 

Pegasus Yayınları

1. Baskı: Ekim 2010


*(Routledge Historical Atlases) Martin Gilbert - The Routledge Atlas of the Arab-Israeli Conflict-Routledge (2012) 2.pdf




*Sandy Tolan - Vikipedi (wikipedia.org)

*Sandy Tolan, Amerikalı yazar, öğretmen ve radyo belgeseli yapımcısıdır. Limon Ağacı adlı kitabı Türkçeye çevrilmiş olan yazarın,[1][2] Me and Hank: A Boy and His Hero, Twenty-Five Years Later adlı bir kitabı daha vardır. 2000 yılında yazılmış olan bu kitap, ücretsiz dağıtılmıştır. Yazarın Limon Ağacı kitabı, ABD'de en çok satanlar listelerinin tepelerine tırmanmıştır.



*Filistin - Vikipedi (wikipedia.org)

*Filistin Ulusal Yönetimi: Oslo Anlaşmaları ile Batı Şeria'da kurulan yönetim.

  • Filistin toprakları: İsrail'in işgal ettiği veya kontrol ettiği bölgeler, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi'nden oluşan bölge.

  • Filistin Kurtuluş Örgütü: Filistin'in silahlı mücadele yoluyla kurtuluşu amacıyla 1964 yılında kurulan örgüt.

  • Filistin yerleşim bölgeleri: ABD ve İsrail önderliğindeki çeşitli öneriler çerçevesinde Filistinliler için belirlenmiş bölgeler.





*
İsrail - Vikipedi (wikipedia.org)

*İsrail … ..  (, Batı Asya'da Akdeniz'in güneydoğu kıyısında ve Kızıldeniz'in kuzey kıyısında yer alan ülkedir. 14 Mayıs 1948'de, David-Ben Gurion öncülüğünde Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Millî Konseyi kuruluşunu ilan etmiştir. Kuzeyinde Lübnan, kuzeydoğusunda Suriye, doğusunda Ürdün, güneybatısında Mısır ve hem batı hem de doğusunda sırasıyla Filistin toprakları olan Gazze Şeridi ve Batı Şeria ile komşudur.[22] Görece küçük yüzölçümü içerisinde coğrafi olarak çeşitli farklılıklar görülmektedir.[23][24] Ülkede ekonominin ve teknolojinin merkezi Tel Aviv iken idari merkez ve ilan edilmiş başkent Kudüs'tür;[25][26] ancak devletin Kudüs üzerindeki egemenliği tam olarak tanınmamaktadır.[27][28][29][30]

… ..


Etimoloji:

Yaratılış Kitabı'na göre Yehova, insan silüetinde Yakup'a görünür. "Yakup yalnız başına kaldı ve bir adam onunla güreşti. Yakub'un uyluk başı incindi, bırak gideyim, gün doğuyor, dedi. Güreşen tanrıydı ve dedi: Beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam, çünkü sen Allah'ı yendin, artık sana Yakub değil İsrail denecek." Tanrıyla Güreşen anlamına gelen İsrail (יִשְׂרָאֵל‎, Yiśrāʾēl) adıyla kutsar.[78] Böylece Yehova tarafından Yakup'un adı artık 'İsrail' olur. Bu nedenle Yakup'un soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Bu olaydan sonra Yakup, Mısır'a göçtüğünde sülalesi İsrailliler olarak anılır. Günümüzde İsrail Devleti'nin adı ise bu olaydan gelir.

… ..

Tarih:

Avrupa'daki Yahudiler, 19. yüzyılın ikinci yarısında devlet kurma çalışmalarına başladılar. Arz-ı mev'ut (vaadedilmiş topraklar) üzerine devlet kurma çalışmaları ilk önce Büyük Britanya'da görülür. 1848'de Britanya hükûmeti bir genelgeyle Filistin'deki konsoloslarını Yahudilerin himayesine verdi. 1870'te Yahudi faaliyetlerinin merkezi Büyük Britanya'dan Rusya'ya geçti. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, Filistin'de bir 'Yahudi devletinin' kurulması için birçok çalışmalarda bulundu. Herzl, Büyük Britanya gibi güçlü bir ülkeyi arkasına alarak, gayesine ulaşma çabasındaydı. Herzl bu kapsamda II. Abdülhamit ile iki kere görüştü ve bu görüşmeler sonucunda Filistin'de Siyonizm sonrası ilk Yahudi yerleşimleri kuruldu.[79] Siyonistler, devlet olabilmeleri için bir tarım sınıfına ihtiyaçları olduğunu fark ettiler, bununla birlikte Avrupa Yahudilerinin neredeyse tamamı ticaretle uğraşıyordu, Rusya'da ise tarımla uğraşan Yahudiler bulunuyordu. Bu dönemde Rusya'da, Yahudilere karşı -özellikle çiftçi Yahudilere- pogromlar olarak bilinen bir dizi katliam yapıldı. Katliamlara maruz çiftçi Yahudilere, Siyonistler tarafından ülkeyi terk edip Filistin’e yerleşmeleri teklifi yapıldı. 1870 yılından itibaren çiftçi Yahudiler Filistin


toprakları üzerinde tarımsal yerleşme merkezleri kurmaya başladılar. Bununla birlikte,
Rusya’yı terk eden Yahudilerin birçoğu ABD'ye göçtü. 1870-96 yılları arasında Eretz İsrail'de on yedi tarım kolonisi kuruldu.

… ..

I. Dünya Savaşı sırasında, NILI gibi Osmanlı İmparatorluğu ve Filistinlilere karşı İngilizlerle işbirliği yapan Siyonist oluşumların çabalarının sonucuyla, 2 Kasım 1917’de Büyük Britanya dışişleri bakanı Arthur Balfour'un girişimiyle başlayan Balfour Deklarasyonu süreci başladı. Milletler Cemiyeti 1920 yılında, Filistin üzerinde İngiliz mandasını tanıdı. Bundan sonra kurulan bir Yahudi bürosu İngiltere nezdinde Yahudi haklarını temsil etmeye başladı.

Bundan sonraki yıllarda Siyonistler dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan Yahudi topluluklarını -devlet kurabilmek için etkili bir nüfus oluşturmak gayesiyle- Filistin’e göçmeleri için ikna etme çabalarına girişti. Nazi Almanyası'nın 1930'lardan 1940'ların ortalarına kadar Yahudilere soykırım uygulamaya başlamasıyla Filistin’e büyük bir Yahudi göçü başladı. Filistin’deki Araplar bu göçe karşı koyduklarından İngiltere, Yahudi göçlerinin durdurulmasına karar verdi. … …

… ..




Coğrafya:


İsrail, Orta Doğu’da Doğu Akdeniz kıyısındadır. Batısında Akdeniz, kuzeyinde Lübnan ve Suriye, doğusunda Ürdün, güneybatısında
Sina Yarımadası ve Gazze vardır. Ülkenin güney bölgesi, Necef Çölü'nden meydana gelir. Kuzeydoğu kesimi ise Şeria Hendeğine açılır. Güneydoğuda dik yükseltiler vardır. Lut Gölü bu bölgededir. Akdeniz kıyı bölgesinin kuzey bölümü Yafa’dan Karmel Dağına kadar uzanarak Şaran Ovası adını alır.

Karmel Dağı'nın doğusunda Kişon Irmağı vadisi boyunca uzanan Esdradelon Ovası yer alır. Ova, Taberiye Gölü'ne kadar uzanır. Ürdün Nehri buradan geçerek deniz yüzeyinden 394 m aşağıdaki Lut Gölüne dökülür. Lut Gölü'nün yalnızca güneybatı sahili İsrail’indir. İsrail’in doğu bölgeleri dağlıktır. Buralar Şamiriye ve Yahudiye tepelerinden Necef Dağı'na kadar uzanır. İsrail’in en yüksek noktası 1208 m’lik Nyron Dağı, Taberiye Gölü'nün kuzeybatısındadır. Golan Tepeleri de kuzeydoğudadır. Şamiriye ve Yahudiye tepeleri üzerinde Kudüs’ün bulunduğu yaylanın bir kısmı yer alır.

İsrail’in en verimli ve değerli maden yatakları, Lut Gölü bölgesinde bulunan potasyum, sodyum, magnezyum ve tuz kaynaklarıdır. Bakır, kaya fosfatları, manganez, cam toprağı, kaolin, demir cevheri, petrol ve tabii gaz Necef’te bulunur.


Siyaset:

Askeriye:

İdari bölümler:

Ekonomi:

Tarım ve hayvancılık:

Sanayi:

Ticaret:

Turizm:

Bilim ve Teknoloji:

Demografi:

Büyük kentsel alanlar:


Dil:

Din:

Öğrenim:

Kültür:

Mutfak:

Simgeler:





*Yehova - Vikipedi (wikipedia.org)

*Yehova/Yehovah Tanah'ta (Eski Ahit'te) bahsi geçen Tanrı'nın adının (יְהֹוה) olası bir telaffuz şeklidir. İsmin orijinali İbranice 4 adet sessiz harften oluşur ve orijinal İbranice metinlerde 6 bin 828 defa YHVH kullanımı yer alır.[1]

Tanah'a göre Yaradan YHVH, tüm evrenin yaratanıdır.[2] Bazı bölümlerde YHVH için "İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı, Yakup'un Tanrısı" olarak bahsedilse de Yeremya 32:27'ye göre aslında O bütün insanlığın tanrısıdır.[3] İnanca göre bu ad insanoğlu tarafından değil, bizzat tanrı tarafından kendi için tercih edilmiş bir addır.[4]

… ..




*Batı Şeria - Vikipedi (wikipedia.org)

*Batı Şeria … .., Orta Doğu'da batı, kuzey ve güneyinde İsrail, doğusunda ise, Şeria nehri ve Lût Gölü ile çevrili bölgedir.


Osmanlı İmparatorluğu
'nun dağılmasının ardından bölge Büyük Britanya yönetimindeki Filistin Mandası'nın bir parçası haline geldi. 1948 Arap-İsrail Savaşı'nın ardından Batı Şeria Ürdün tarafından ilhak edildi. 1967 yılında gerçekleşen, Altı Gün Savaşı'nda bölgeyi İsrail işgal etti. Bölgenin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından İsrail işgali altında olduğu kabul edilmektedir. Batı Şeria, şu an itibarı ile Filistin Devleti kontrolündedir. Ancak Filistin Devleti bazı devletlerce tanınmadığı için[kaynak belirtilmeli] Batı Şeria yönetimi, meşru olarak hiçbir devlete ait değilmiş gibi gösterilmektedir.

Yönetim:

Demografik yapısı:

Tarihi:



   

*Süleyman - Vikipedi (wikipedia.org)


*
Süleyman[not 1] İbranice İncil ve Eski Ahit'e göre eski İsrail hükümdarı ve Kral Davut'un oğlu ve halefidir. Birleştirilmiş İsrail ve Yahuda'nın sondan bir önceki hükümdarı olarak tanımlanır. Süleyman'ın hükümdarlığının varsayılan tarihleri 970-931 arasındadır. Ölümünden sonra oğlu ve halefi Rehav'am kuzey kabilelerine karşı sert bir politika benimseyecek ve sonunda İsrailoğullarının kuzeydeki İsrail Krallığı ile güneydeki Yehuda Krallığı arasında bölünmesine yol açacaktır. Bölünmenin ardından onun soyundan gelenler Yahuda'yı tek başlarına yönetti.[1]

Kitâb-ı Mukaddes Süleyman'ın Kudüs'te Birinci Tapınağı inşa ettiğini ve tapınağı Yahova'ya ya da Yahudilikteki adıyla Tanrı'ya adadığını söyler.[2] Süleyman zengin, bilge, güçlü ve 48 Yahudi peygamberden biri olarak tasvir edilir.  Aynı zamanda, özellikle Süleyman'ın Vasiyeti'nde (birinci yüzyıl İncil apokrifinin bir parçası) olmak üzere, daha sonraki birçok referans ve efsaneye de konu olmuştur.

Yeni Ahit'te, Nasıralı İsa'dan üstün bir bilgelik öğretmeni olarak ve ihtişam içinde dizilmiş ancak "kırdaki zambaklardan" üstün olarak tasvir edilir.[3] Kuran'da, önemli bir İslam peygamberi olarak kabul edilir. Çoğunlukla İncil dışı çevrelerde Süleyman aynı zamanda bir büyücü olarak da tanınmış, Helenistik dönemden kalma çok sayıda muska ve madalyon mühür onun adını anmıştır.[4]

Tevrat'ta Süleyman:

İslam'da Süleyman:

Tarihsellik:

İncil'deki tanımlamasına karşı argümanlar:

İncil'deki tanımlama lehine argümanlar:

Orta yol:

Arkeoloji:

Genel gözlemler:

Kudüs'teki Tapınak Dağı:

Süleyman Mabedi'nin temeli olduğu düşünülen Tapınak Dağı olarak bilinen bölgede çok az arkeolojik kazı yapılmıştır, çünkü bu yöndeki girişimler Kudüs Vakıfları'nın Müslüman yetkilileri tarafından protestolarla karşılanmaktadır.[31][32]

Tarşiş'ten değerli metaller:

Kutsal Kitap eleştirisi: Süleyman'ın dindarlığı

Eleştirel bir bakış açısıyla, Süleyman'ın Yahve için bir tapınak inşa etmesi, Yahve'ye özel bir bağlılık eylemi olarak görülmemelidir çünkü Süleyman'ın başka tanrılar için de ibadet yerleri inşa ettiği anlatılmaktadır. [34] Bazı akademisyenler ve tarihçiler, Süleyman'ın Yahve'ye olan ilk bağlılığını anlatan adanma duası gibi bölümlerin çok daha sonra, Kudüs krallığın dini merkezi haline geldikten ve Shiloh ve Bethel gibi yerlerin yerini aldıktan sonra yazıldığını savunmaktadır. Daha önceki tarihçiler, Krallar'daki bu pasajların Süleyman dönemindeki resmi mahkeme kayıtlarından ve Krallar'ın kanonik kitaplarına dahil edilen o dönemin diğer yazılarından türetildiğine dair kanıtlar olduğunu savunurlar. [35][36][37] Daha yeni araştırmacılar Krallar Kitabı'ndaki bu gibi pasajların metnin geri kalanını yazan yazarlar tarafından değil, muhtemelen Tesniyeci tarafından yazıldığına inanmaktadırlar.[38]





*
Theodor Herzl - Vikipedi (wikipedia.org)

*Theodor Herzl … .. veya sünnetinden sonra aldığı ismi ve soyismi ile Binyamin Ze'ev (İbranice: בִּנְיָמִין זְאֵב‎; 2 Mayıs 1860 – 3 Temmuz 1904),[1] Modern Siyonizm'in kurucu babası olan Avusturya-Macaristan vatandaşı Yahudi gazeteci, oyun yazarı, yazar ve politik aktivistti. Dünya Siyonist Örgütü'nü kurmuş ve bir Yahudi devleti kurma amacıyla Yahudilerin, Filistin'e göç etmeleri gerektiği fikrini savunmuştur. İsrail'in kuruluşundan 44 yıl önce yaşamını yitirmiş olmasına rağmen İsrail Devleti'nin kurucu babası olarak kabul edilmektedir.

Herzl, İsrail Bağımsızlık Bildirgesi'nde özel olarak bahsedilir ve resmi olarak "Yahudi Devletinin ruhani babası",[2] yani politik Siyonizm'e somut, uygulanabilir bir platform ve çerçeve sunan bir vizyoner olarak anılır ancak o, ilk Siyonist teorisyen veya aktivist değildi. Yehuda Bibas, Zvi Hirsch Kalischer ve Judah Alkalai gibi birçok dindar Yahudi haham, Herzl'dan daha önce proto-Siyonizm fikrini desteklemiş ve savunmuşlardı.[3][4]

… ..




*Davud - Vikipedi (wikipedia.org)

*Davud[a] (İbranice: דָּוִד, romanize: David; y. MÖ 1040 – MÖ 970), Tanak'a göre, Birleşik İsrail Krallığı'nın kralı olmuş bir Yahudi kraldı.[1][2] İşboşet'in yerine gelir ve tahtı kendisinden sonra oğlu Süleyman'a bırakır.

Tanak'ta yansıtılan Davud'un karakteri ve yaptıkları, onu Yahudi geleneğinin en önemli şahsiyetlerinden ve İsrail halkının en büyüklerinden biri yaptı. Kabala'da Davut, tarih boyunca dünyadaki Shekhinah'nın dayandığı arabanın dört ayağından biridir (diğer üçü Yahudilerin diğer ataları Avraham, İshak ve Yakov'dur). Samuel Kitapları'nda Davud, önce bir müzisyen, daha sonra düşman şampiyonu Câlût'u öldürerek şöhret kazanan genç bir savaşçı olarak tanımlanmaktadır.[3]


Samuel Kitapları
'nda yer alan Davut'un İncil'deki öyküsünde, Davut genç bir çoban ve müzisyen olarak başlar ve dev Golyat'ı yenerek ün kazanır. Kral Saul'un gözdesi olur ancak Saul Davut'un tahtını istediğine inandığı için saklanmak zorunda kalır. Saul ve oğlu Yonatan öldükten sonra Davut İsrail'in kralı olur. Yeruşalim'i ele geçirir, başkent yapar ve Ahit Sandığı'nı oraya getirir. Davut ayrıca Bathsheba'yla bir ilişki yaşar ve kocası Uriya'nın ölümüne neden olur. Oğlu Avşalom onu devirmeye çalışır ama başaramaz. Davut Tanrı için bir tapınak inşa etmek ister ama yönetimindeki şiddet nedeniyle buna izin verilmez. 70 yaşında ölür ve oğlu Süleyman'ı halefi olarak seçer.

Yahudi geleneğinde Davut ideal bir kral ve gelecekteki İbrani Mesih'in atası olarak görülür. Birçok mezmur ona atfedilir. Davut'un hikâyesine Yeni Ahit'te de atıfta bulunulur ve İsa'nın Davut'un soyundan geldiği söylenir. Kuran'da ve hadislerde Davut, bir İsrail kralı ve Allah'ın bir peygamberi olarak kabul edilir.[4][5] Davut'un hayatı tarih boyunca sanat ve edebiyatta çeşitli yorumlara ilham kaynağı olmuştur.

… ..



*Kibbutz - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kibbutz… ..İsrail'de geleneksel olarak tarıma dayalı tüm mülkiyetin ortak olduğu komün-kollektif tarzı yaşayan topluluklara verilen isimdir. İsrail devletinin kuruluşunda önemli etkileri olmuştur. Zamanla çiftçiliğin yanı sıra imalat sanayisi ve yüksek teknolojili işletmeler de ekonomik aktiviteye dahil olmustur. Sosyalizmi ve siyonizmi ütopik bir şekilde bir araya getiren kibbutizm İsrail'e mahsus bir deney olarak gelmiş geçmiş en büyük ortaklaşa toplum hareketlerinden biridir.[1]






 









































































*David Ben-Gurion - Vikipedi (wikipedia.org)

*David Ben-Gurion veya David Grün (İbranice: דָּוִד בֶּן-גּוּרִיּוֹן‎; 16 Ekim 1886 - 1 Aralık 1973), İsrail'in ilk başbakanı ve İsrail Devleti'nin kurucusudur. 14 Mayıs 1948'de Tel Aviv'de İsrail Bağımsızlık Bildirgesi'ni okumuş ve 1948 Arap-İsrail Savaşı'nda ülkenin liderliğini yapmıştır. 1942 yılında New York'ta düzenlenen Biltmore Konferansı'nın programını hazırlayan kişi oldu.[1] Ayrıca Gurion, hükûmetteki görevinden ve daha sonra Knesset'ten ayrıldıktan sonra Ulusun Atası payesi ile onurlandırılmıştır.


Geçmişi:

Ben-Gurion, Rus İmparatorluğu'nun bir parçası olan Polonya'nın Płońsk şehrinde doğdu. Babası, Avigdor Grün bir hukukçu ve aynı zamanda Hovevei Zion örgütünün lideriydi. Annesi Scheindel ise Ben-Gurion 11 yaşındayken öldü.

Ben-Gurion ateşli bir sosyalist ve Siyonist oldu ve 1906 yılında Filistin'e göç etti. Göç etmesinin kısmen nedeni babasının ticari çıkarlarıydı fakat bunun yanında Doğu Avrupa'daki anti-Semitizm ve soykırım da göç etmesinin nedeniydi.

… ..

Göç ettikten sonra ilk olarak portakal korularında tarım işçisi olarak çalıştı. Daha sonra gazeteci olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde yani siyasi kariyerine ilk olarak başladığı sıralarda ismini İbranice bir isim olan Ben–Gurion olarak değiştirdi. Faaliyetleri Cemal Paşa tarafından takip edilen Ben-Gurion Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altındaki Filistin'den siyasi aktiviteleri nedeniyle tutuklandıktan sonra pasaportuna "bir daha dönmemek üzere" ifadesi yazılarak sınır dışı edildi.[2] Bu dönemde Cemal Paşa binlerce Yahudi'yi Filistin'den yolladı

… ..

New York'a yerleşen Ben–Gurion burada Rus doğumlu bir Yahudi olan Paula Munweis ile tanıştı. 1917 yılında evlendiler. Ben–Gurion ve Paula Manweis çiftinin 3 çocukları oldu. Ben–Gurion 1918 yılında İngiliz ordusuna bağlı Yahudi Lejyonu'nun 38. Tabur'una katıldı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Filistin'in İngiltere tarafından ele geçirilmesiyle Ben-Gurion ve ailesi Filistin'e geri döndüler.

1912 yılında 8 ayda Türkçe öğrendikten sonra İstanbul'a taşınmış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde hukuk öğrenimi görmüştür


Siyonist liderliği:

İsrail'in ilk başbakanlığı:



*Batı Şeria - Vikipedi (wikipedia.org)

*Batı Şeria … .. , Orta Doğu'da batı, kuzey ve güneyinde İsrail, doğusunda ise, Şeria nehri ve Lût Gölü ile çevrili bölgedir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından bölge Büyük Britanya yönetimindeki Filistin Mandası'nın bir parçası haline geldi. 1948 Arap-İsrail Savaşı'nın ardından Batı Şeria Ürdün tarafından ilhak edildi. 1967 yılında gerçekleşen, Altı Gün Savaşı'nda bölgeyi İsrail işgal etti. Bölgenin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından İsrail işgali altında olduğu kabul edilmektedir. Batı Şeria, şu an itibarı ile Filistin Devleti kontrolündedir. Ancak Filistin Devleti bazı devletlerce tanınmadığı için[kaynak belirtilmeli] Batı Şeria yönetimi, meşru olarak hiçbir devlete ait değilmiş gibi gösterilmektedir.




*
Kudüs - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kudüs … .. Orta Doğu'nun Kenan bölgesinde, Akdeniz ile Lut Gölü arasındaki Yehuda Dağları'ndaki bir plato üzerine kurulmuş eski bir şehirdir. Üç büyük İbrahimî din olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kutsal sayılan bir şehirdir. İsrail, başkentinin Kudüs olduğunu ilan etmiştir.[4] Birleşmiş Milletler, bu kararı tanımadığını açıklamıştır.[5][6] Aynı şekilde Filistin de tıpkı İsrail gibi kendi başkentinin Kudüs olduğunu ilan etmiştir.[7]

… …

… ..

1538’de Osmanlı padişahı I. Süleyman hükümdarlığı altında, şehri çevreleyen duvarlar inşa edildi. Bugün bu duvarlar Ermeni, Hristiyan, Yahudi ve Müslüman olmak üzere dört çeyreğe bölünmüş olan Eski Şehir'i (Eski Kudüs) çevrelemektedir.[15] Eski Kudüs, 1981 yılında Dünya Mirasları arasına girdi ve ayrıca şehir, Tehlike Altında Olan Dünya Mirasları arasındadır.[16] Modern Kudüs, Eski Kudüs’ün sınırlarını aşarak çok büyümüştür.

Sünni Müslümanlar için Kudüs, Mekke ve Medine'den sonra en kutsal şehirdir.[17][18] İslamiyet’te Kudüs, MS 610 yılında ilk kıble olmuştur[19] ve Kur’an’a göre Muhammed, 10 yıl sonra Miraç’a bu şehirden çıkmıştır.[20][21] Kudüs, Yahudiler için en kutsal şehirdir çünkü Tevrat'a göre İsrail Kralı Davud, milattan önce Kudüs’ü Birleşik İsrail Krallığı’nın başkenti olarak inşa etti ve oğlu Kral Süleyman, ilk tapınağı şehrin içinde kurdu.[22] Hristiyanlar için Kudüs’ün kutsallığı ise, Yeni Ahit’e göre Nasıralı İsa’nın bu şehirde çarmıha gerilmesinden[23][24][25] ve 300 yıl sonra Azize Helena’nın İsa’nın hayatındaki hac noktalarını belirlemesinden gelmektedir. Sonuç olarak, küçük bir alan olmasına rağmen Eski Kudüs, birçok dinî önem taşıyan noktalara sahiptir. Bunların arasında Tapınak Dağı, Ağlama Duvarı, Kutsal Kabir Kilisesi, Kubbetü's-Sahre ve Mescid-i Aksa vardır.

Kudüs, 637 yılında, Halife Ömer döneminde, Bizans İmparatorluğu ile yapılan savaş sonucunda Müslüman Arapların eline geçti. 1099 yılında, I. Haçlı Seferi sırasında bu kez Hristiyanlar şehri ele geçirdiler ve bu bölgelerde Kudüs Krallığı başta olmak üzere pek çok devlet kurdular. 1187 yılında, Selahaddin Eyyubi öncülüğünde gerçekleşen Hıttin Muharebesi ile şehir, 88 yıllık bir aranın ardından tekrar Müslümanların hâkimiyetine geçti. Sonrasında da Türk kontrollerine geçti. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşik Krallık kontrolüne geçti. Birleşik Krallık çekildikten sonra Müslümanlar ve Yahudiler arasında sorunlara neden oldu. Günümüzde Kudüs’ün statüsü, İsrail-Filistin çatışmasının en önemli sorunlarından biri olarak kendisini göstermektedir. 1948 Arap-İsrail Savaşında Batı Kudüs, İsrail tarafından ele geçirilen yerler arasındadır ve Eski Kudüs de içinde olmak üzere Doğu Kudüs, Ürdün tarafından ele geçirilmiştir. İsrail 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı esnasında Doğu Kudüs’ü ele geçirip sonrasında işgal etti.

Günümüzde İsrail’in temel kanunları, Kudüs’ü İsrail’in “bölünmez başkenti” olarak kabul eder. Uluslararası toplum, son işgali kabul etmeyip Doğu Kudüs’ü, İsrail işgali altında olan Filistin Devleti'nin sınırı olarak tanımlar.[26][27][28][29] 

… …

Etimoloji :

Tarih:

Antik dönem:

Klasik Antik Dönem:

Orta Çağ:

Osmanlı dönemi:

İngiliz himayesi:

Bölünme ve birleşme (1948-1967):

Günümüz:

Coğrafya:

İklim:



*Altı Gün Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)

*Altı Gün Savaşı … .., diğer adlarıyla 1967 Arap-İsrail Savaşı, Üçüncü Arap-İsrail Savaşı, Altı Günün Savaşı veya Haziran Savaşı, 5 Haziran 1967 Pazartesi, İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaşa verilen addır. Arap İttifakı'na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardır.[9]

Savaş, İsrail'in kesin üstünlüğü ile bitmiştir. Savaşın sonunda Mısır'dan Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan Tepeleri'ni ve Filistin'in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını alan İsrail, topraklarını dört katına çıkarmıştır. Bu olay başta Filistin Sorunu olmak üzere günümüzdeki birçok sorunun temelini oluşturur.

… ..



*Talmud - Vikipedi (wikipedia.org)

*Talmud (İbranice: תלמוד), Yahudi medeni kanunu, tören kuralları ve efsanelerini kapsayan dinî metinlerdir. İbranice lamad (öğrenmek) kökünden gelir. Mişna ve Gemara bölümlerinden müteşekkildir. Talmud'un iki versiyonu vardır: 3. ila 5. yüzyıla ait olduğu kabul edilen[1] ancak daha eski dokümanları da içeren Babil Talmudu ve daha eski olan Filistin ve Yeruşalayim (Kudüs) Talmudu.[2]

Yahudilikte önceleri Sözlü Tevrat olan Tora Şebealpe daha sonraları Mişna ismiyle yazılı hale getirilmiştir. Mişna temel olarak Musevi Ceza hukuku olarak tanımlanabilir daha sonraları Hahamlarca Mişna'nın daha derinlemesine açıklamaları yapılmış ve buna Gemara adı verilmiştir.

Mişna:

Biçim ve Üslubu:

Gemara:

Agada:

… ..

Bu hikâyeler Yahudi halkı için hayati önem taşımaktadır çünkü Yahudi kanunu Tevrat’taki bir cümleyi okuyup onu sözcüğü sözcüğüne hiçbir zaman uygulamamıştır.

Örneğin Tevrat’ta geçen göze göz, dişe diş sözü "Eğer biri seni kör ettiyse, sen de gidip onu kör etmelisin" şeklinde anlaşılmaz ve Yahudi kanununda böyle uygulanmaz. Yahudi kanununa göre: Toplumda iki kör kişinin ortaya çıkmasının kime ne yararı olacaktı? bu yüzden bu söz her zaman iki düzeyde anlaşılır:

  1. Adaletin orantılı olması gerektiği (bir göz için bir hayat değil)

  2. Bir gözün değerine karşılık bir gözün değeri, yani maddi hasarlar için.


Kudüs Talmudu ve Babil Talmudu:

Talmud Yeruşalmi (Kudüs Talmudu):

Talmud Bavli (Babil Talmudu):

Konular:

Talmudun kullanımı:





*https://tr.wikipedia.org/wiki/Tiran_Bo%C4%9Faz%C4%B1

*Tiran Boğazı (Arapça: مضيق تيران, İbranice: מיצרי טיראן) Sina ve Arap Yarımadası arasında bulunan 5 km eninde boğaz. Akabe Körfezi'ni Kızıldeniz'le birleştirir. Adını Suudi Arabistan'ın boğaz açıklarında bulunan Tīrān Adası'ndan (Arapça: ‏تِيرَانْ) alır.

Tiran Boğazı, İsrail için Hint Okyanusu'na, Ürdün için de Dünya denizlerine bağlantıdır.

Boğazın ortasında birçok mercan resifi bulunmaktadır.

Süveyş Krizi'nden kısa bir süre önce Cemal Abdünnasır, bu boğazı İsrail gemilerine kapatınca Altı Gün Savaşı'na sebep oldu. ABD Cumhurbaşkanı Lyndon B. Johnson, bu savaştan sonra 19. Haziran 1967'de „Eğer iyi düşünülmemiş tek bir eylem diğerlerinden daha fazla [savaşın] bu başlangıca sebep olduysa keyfî ve tehlikeli Tiran Boğazı'nı kapatma kararıydı. Bütün milletlerin deniz yollarından serbestçe geçme hattı olmalıdır.“[1]

Tiran Boğazı'nın kapatılması, 27 Nisan 1958'de kararlaştırılmış olan ve sınırdaş bölgeler için geçerli deniz egemenliği konvansiyonuna aykırıydı.[2]

5 yorum:

  1. Claude Farrere, eserinde Osmanlı izlerinin zaman zaman kendini belli ettiği Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle de seçkinleri yaşamlarından bir kesit anlatırken; o günlere bir Fransız gözü ile bakıyor….

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Claude Farrere, (S.50) İslamiyeti Bir Arap, bir Afrikalı olduğu için Türklerin kabul etmekte zorlandığı anlamını çıkarmasına karşılık; Batılıların inançlarının ortaya çıktığı Filistin konusunu unutmuş gibi görünmesi dikkat çekici…..

      Sil
    2. İnançların sorgulanması konusunda ilk adımı atarken yanlış yerden başlanması, referansın coğrafi olmak yerine değerler zemininden başka tarafa çekilmesi pek de şaşırtıcı görünmüyor….

      Sil
    3. Günümüz de dahil, başına din adı ve olumsuz diğer sıfatlar yakıştırılarak kurulan cümleler; o dini değil dini kullanarak ya da istismar ederek çıkar sağlamak isteyenlerin sorunudur.

      Sil
    4. İnsanların inançları konusunda Birleşmiş Milletler “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni anlamak üzere okumaları gerekiyor.

      Sil