Eduard -bu bizim hayatımızın baharındaki varlıklı bir barona vereceğimiz isim olsun- bir nisan öğleden sonrasının en hoş saatlerini, bizzat onun için henüz gelmiş olan filizleri genç fidanlara aşılamakla geçirmişti. Bahçıvanın yaklaşıp, efendisinin istekliliğini ve çalışma şevkini gülümseyerek gözlediği sırada; işini bitirmiş, bir yandan bahçe aletlerini yerine yerleştiriyor, bir yandan da eserini seyrediyordu.
Eduard, oradan ayrılmaya hazırlanırken, ‘Karımı gördün mü?’ diye sordu.
‘Yeni arazide,’ diye cevapladı bahçıvan. ‘Malikâneye bakan kayalıklara inşa ettiği yazlık evi bugün tamamlıyor: her şey çok güzel oldu. Eminim efendimiz de çok sevecekler. Manzara harika: Aşağıdaki köy, hafif sağa düşen kilise -kilise kulesinden ötesi ayaklarınızın altında- karşıda da malikâne ve bahçeler.’
‘Evet öyle,’ dedi Eduard, ‘buradan çalışan insanları görebiliyorum.’
‘Ve sağında da,’ diye devam etti bahçıvan, ‘vadi ayaklarınızın altında, uçsuz bucaksız tarlaları, bütün o ağaçları görebiliyorsunuz. Çok güzel bir görüntü. Kayalıklara giden patika da çok hoş olmuş. Hanımefendi işini biliyor. Onun için çalışmak bir zevk.’
‘Şimdi git de,’ dedi Eduard, ‘beni bekleme inceliğini gösterir miymiş sor bakalım. Yeni eserini görmek için sabırsızlandığımı söyle.’
Bahçıvan hızla uzaklaştı ve Eduard da onu takip etti.
Geçerken seralara ve kapalı fidanlıklara bakarak taraçalardan aşağıya indi ve köprüden geçip suyu aşarak, yeni araziye giden patikaya ulaştı. Mezarlık üzerinden doğruca kayalıklara giden yol yerine, sol tarafında kıvrılıp giden daha uzun, ama etrafı yeşilliklerle bezeli yoldan yavaşça tırmanmaya koyuldu. İki
yolun kesiştiği noktada, uygun bir yer bulup kısa bir süre oturdu; sonrada tırmanışa başladı ve eğimli, dar dar patika boyunca uzanan türlü türlü basamak ve taraçaları aşıp, yazlık eve vardı.… ..
… ..
… .. ‘Kimi zaman eski birer dost ve tanıdık gibi birbirlerine hiç etki etmeden, çarçabuk bir araya geleceklerdir, tıpkı şarapla suyun karışması gibi. Ama başka birtakım maddelerse, birer yabancı gibi yan yana durup, mekanik olarak karıştırılsalar bile bir araya gelmeyeceklerdir. Bu yüzdendir ki, aynı kapta karıştırılan su ve yağ anında ayrışacaklardır.’
… ..
… .. Bir araya geldiklerinde hızla iletişim kurup karşılıklı olarak etkileşen şeylerin birbirlerine karşı bir yakınlık duyduklarını söyleriz. Bu yakınlık bazen çok dikkat çekici olabilir. Alkaliler ve asitle, birbirine son derece zıt olmalarına rağmen ve belki tam da bu denli zıt oldukları için, kararlı bir biçimde birbirlerini arar, birbirlerine bağlanır ve yeni bir madde oluşturur. Sadece ki
reci bir düşünün, tüm asitlere karşı güçlü bir ilgisi, birleşmek için kararlı bir arzusu vardır. … ..
… ..
… .. tüm bu ilginç maddelerin aralarındaki ilgiden söz ettikçe, ben bunun bir kan bağından çok, bir akı ve ruh bağlılığı olduğu fikrine kapılıyorum. İnsanlar arasındaki gerçek ve önemli dostluklar tam da bu şekilde ortaya çıkabilir: Zira karşıt özellikler daha derin bir birlikteliği mümkün kılar. … ..
… ..
… .. Onu rahatsız eden yalnızca bir şey vardı ve bunu da açık etti. ‘Bir yere bir şey düşürmezse,’ dedi bir gün Ottilie’ye, ‘hemen eğilip, o şeyi almak övgüye değer bir nezaket örneğidir. Bunu yaparak, vücut dilimiz aracılığıyla, o kişiye hizmet etmeye hazır olduğumuz mesajını da vermiş oluruz. Ama topluluk içinde, bir insan böyle bir itaatkârlık mesajını kime verdiğine dikkat etmelidir. Başka kadınlara yönelik olarak sana herhangi bir kural koyamam. Sen gençsin. Senden daha yaşlı ya da toplumdaki rütbesi üstün olan kadınlara karşı bunu yapmak görevindir; yaşıtlarına ve eşitlerine karşı hoş bir kibarlık gösterisi olur ve senden daha genç ya da rütbece senden daha altta olan kızlara karşı da senin insanî ve iyi kalpli yönünü gösterir. Ama bir kadın, erkeklere karşı kendini böylesine itaatkâre ve hizmet etmeye hazır göstermesi doğru değildir.
… ..
Doğası gereği ölçülü bir insan olan Charlotte, evliliklerinde, çiftlerin birbirlerine kur yaptıkları dönemdeki gibi davranmak için özel bir çaba gösterme eğiliminde olmayan kadınlardan biriydi. Asla kocasını tahrik etmek için uğraşmadığı gibi , onun arzularına da nadiren cevap verirdi; ama herhangi bir soğukluk ya da kırıcı bir sertlikten azade olarak, artık yasak olmayan şeyden içten içe hâlâ utanan bir gelin adayına benziyordu. Ve o gece Eduard onu o halde buldu, iki yönden. Kocasının gitmesini nasıl büyük bir tutkuyla arzuluyordu; dostunun hayaleti onu ayıplayacaktı sanki. … ..
… ..
… ..Eduard öyle cana yakın, öyle ısrarcıydı ki; onun yanında kalmasına izin vermesi için yalvardı. Bunu doğrudan talep etmedi ama, … .. bir tavırla onu ikna etmeye çalıştı ve aslında bazı haklara sahip olduğu aklına bile gelmedi. … .. kalpten gelen arzular ve hayal gücü gerçeklere baskın çıktı. Eduard’ın kollarında Ottilie vardı; … ..
… ..
… ..
… ..
… ..
Bu tanımlamada Ottilie, Eduard’dan başkasını görmedi. Şimdi onu her şeyden yoksun ve güçlükler içinde, ıssız yolları kat ederken, tehlike ve yokluk içinde yıldızların altında yatarken, bunca belirsizliğin ve riskin arasında evsiz ve arkadaşsız hayata alışmaya çalışırken ve kaybedecek bir şeyi kalmasın diye sahip olduğu her şeyi bir kenara atarken getiriyordu gözlerinin önüne. Neyse ki, bundan sonra topluluk bir süreliğine dağıldı. Ottilie yalnız başına ağlayabileceği bir yer buldu kendine. … ..
… ..
“Eduard’ın içinde bulunduğu durum göz önüne öyle zavallı, öyle acınası göründü ki, onun Charlotte’la yeniden birleşmesi için elinden gelen ne varsa yapmaya karar verdi; sonra sessiz sakin bir yere gidip, bir işle meşgulmüş gibi davranarak kendi aşkı ve kederiyle baş başa kalabilirdi.
… ..
… ..
Binbaşı bitirdiğinde, Charlotte cevap verdi. Sesi o kadar alçaktı ki, adam sandalyesini yaklaştırmak zorunda kaldı. ‘Daha önce hiç böyle bir durumda kalmadım,’ dedi, ‘ama buna biraz olsun benzeyen durumlarda kendime hep şunu sordum: “Yarın nasıl olacak?” Birkaç insanın kaderini elimde tuttuğum için kendimi çok güçlü hissediyorum ve ne yapmam gerektiğine dair kafamda hiç şüphe yok. Şimdi söyleyeceğim. Boşanmayı kabul ediyorum. Daha önce kabul etmem gerekirdi; tereddütlerim ve direnmem yüzünde çocuğun ölümüne sebep oldum. Kaderin olması için inatla direttiği şeyler vardır. Mantık ve erdem, ödevler ve kutsal olan ne varsa onun yoluna boşu boşuna taş koyarlar. Biz öyle görmesek de, kaderin uygun gördüğü şey kesinlikle olur ve biz nasıl davranırsak davranalım uzun vadede o istediğini elde eder.
Ama ne diyorum ki ben? Aslında kaderin yaptığı yalnızca zaten bana ait olan arzuları ve niyetleri, ben karşı koyma aptallığını göstermiş olsam da gerçekleştirme yoluna gitmek. Ben kendim Eduard ile Ottilie’ninn en uygun çift olduklarını düşünüp onları kendi düşüncelerimde bir araya getirmemiş miydim? Bunu yapmaya da çalışmadım mı? Ve siz kendiniz, sevgili dostum, bu planda benim için yer almadınız mı? Peki ben neden katıksız ısrarcılığı gerçek aşktan ayıramadım? Neden bir dost olarak onu be başka bir eşi memnun etmek yerine, evlilik teklifini kabul ettim? yalnızca şurada uyumakta olan şu mutsuz kişiye bir bak. Neredeyse ölü gibi göründüğü uykusundan uyanıp da kafasını topladığı anı düşünmek endişelendiriyor beni. Kaderin bir cilvesi yüzünden, Eduard’dan çaldığı şeyi, aşkı aracılığı ile ona geri vermeyi edemezse nasıl yaşar, nasıl mutlu olur? Onun nasıl bir adanmışlık ve tutku ile Eduard’ı sevdiğini görünce , ona her şeyi verebileceğini düşünüyorum. Aşk her şeye katlanabilir ama, bundan fazlasına da kadirdir: Her şeyi iyiye çevirmek. Şu an için, benim kendi durumumu düşünmenin de bir âlemi yok. … ..
... ..
… ..
… .. Asla Eduard’a ait olmayacağım. Tanrı, korkunç bir biçimde içine düştüğüm bu günaha karşı gözlerimi açtı. Bunun bedelini ödeyeceğim ve kimse de niyetimden vazgeçirmeye çalışmasın beni. Sevgili dostum, atma gereken adımları bunların ışığında at. Binbaşı’nın geri gelmesini sağla ya da ona hiç bir şey yapılmaması gerektiğini yaz. O giderken yerimden kıpırdayamadım için o kadar ıstırap çektim ki. Ayağa fırlayıp onu böyle suçlu ümitlerle göndermeme gerektiğini haykırmak istedim.
Charlotte Ottilie’nin durumunu gördü, ama zaman geçtikçe, telkin yolu ile onu bu ruh halinden çıkarabileceğini düşündü. Ancak ne zaman ki geleceğe, acıların azalacağına dair birkaç kelime edecek oldu, Charlotte, ‘Hayır,’ diye çığlık attı Ottilie ateşle.’ Kimse beni etkilemeye veya kandırmaya çalışmasın. Boşanmayı kabul ettiğini duyduğum anda, hatalarımın ve günahlarımın bedelini o aynı gölde öderim.’ … ..
*Gönül Yakınlıkları & Goethe
Çeviren: Deniz Arslan
Engin Yayıncılık
Birinci Baskı: Mart 2006
*https://tr.wikipedia.org/wiki/Johann_Wolfgang_von_Goethe
*Johann Wolfgang Von Goethe (28 Ağustos 1749, Frankfurt – 22 Mart 1832, Weimar), Alman hezarfen; edebiyatçı, siyasetçi, ressam ve doğabilimcidir. 1776 yılından itibaren, Weimar dukalığının bakanı olarak çeşitli idari ve siyasi görevlerde bulunmuştur.
.. ..
Dramaları[değiştir | kaynağı değiştir]
Sevgilinin Keyfi (Pastoral)-(Die Laune des Verliebten), başlangıç 1768, yayın 1806
Suça Katılanlar (Komedi)-(Die Mitschuldigen), başlangıç 1769, yayın 1787
Demir Elli Götz von Berlichingen (Drama, çeviren: Ahmet Adnan,1933)-(Götz von Berlichingen mit der eisernen Hand),1773
Ein Fastnachtsspiel vom Pater Brey, 1774
Jahrmarktsfest zu Plundersweilern, 1774
Götter, Helden und Wieland (Piyes), 1774
Clavigo (Trajedi), 1774
Egmont (Trajedi), başlangıç 1775, yayın 1788
Erwin und Elmire (Müzikal piyes), 1775
Die Geschwister. Ein Schauspiel in einem Akt, 1776
Stella. Ein Schauspiel für Liebende, 1776
Der Triumph der Empfindsamkeit (Dram), 1777
Proserpina (Monodram), 1778/1779
Iphigenie auf Tauris (Drama), düzyazı 1779, yayın 1787
Torquato Tasso (Drama), başlangıç 1780, yayın 1790
Faust. Bir Fragman (Faust. Ein Fragmant), 1790
Büyük Cophta (Komedi)- (Der Groß-Cophta), 1792
Yurttaş General (Komedi)- (Der Bürgergeneral), 1793
Faust. Bir Trajedi (Faust’un ilk bölümüne uygun- çeviren: Seniha Bedri Göknil, 1935) / (Faust. Eine Tragödie), başlangıç 1797, bu başlık altında ilk olarak 1808 yılında yayımlandı.
Muhammed, Voltaire’in Trajedi Çalışması ve Çevirisi (Mahomet, Übersetzung und Bearbeitung von Voltaire), 1802
Die naturliche Tochter (Trajedi), 1803
Pandora (Piyes), oluşum 1807/08, yayın 1817
Faust 2 (Faust’un 2. bölümü), 1832
Romanları ve öyküleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Genç Werther’in Acıları (Mektup roman, çeviren: Nurullah Ataç, 1930)-(Die Leiden des jungen Werthers), 1774
Wilhelm Meister’in aktörlüğü, rejisörlüğü ve sahne şairliği (Roman), başlangıç 1776, yayın 1911
Alman Göçmenlerin Sohbetleri (öykü)- (Unterhaltungen deutscher Ausgewanderten)
Öyküler (Novelle), başlangıç 1797
Wilhelm Meister’in Seyahat Yılları (Roman)- (Wilhelm Meisters Wanderjahre), başlangıç 1777, yayın 1821
Gönül Yakınlıkları (Roman)- (Die Wahlverwandschaften), 1807
Destanları[değiştir | kaynağı değiştir]
Reineke Fuchs (Fabl), 1794
Hermann und Dorothea (Destansı şiir, altı vezin ölçümlü), 1798
Şiirleri[değiştir | kaynağı değiştir]
1771: Mailied
1771: Wilkommen und Abschied
1774: Prometheus
1774/1775: Vor Gericht (Şiir)
1777: An den Mond
1782: Gürgen Kralı (Balad, çeviren: Musa Aksoy)- (Der Erlkönig)
1797: Hazine Avcısı (Balad)- (Der Schatzgräber)
1799: İlk Cadılar Bayramı (Balad, Felix Mendelsohn Bartholdy tarafından, Soli, Koro ve Orkestra eşliğinde bir Kantat olarak bestelenmiştir.)
1815: Totentanz
1822: Dem aufgehenden Vollmonde (Şiir, Dornburg 25 Ağustos 1828)
Şiir koleksiyonları ve epigram derlemeleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Roma Ağıtları (çevirmen: Ahmet Cemal, yayın 1996)- (Römischen Elegien)
Venezianische Epigramme, 1790
Xenien (Epigram, Friedrich Schiller ile ortak), yayın1796
Doğu-batı Divanı (çevirmen: Senail Özkan, 1948)- (West-östlicher Divan), yayın 1819, gelişme 1827
Estetik ve Felsefe çalışmaları[değiştir | kaynağı değiştir]
Maximen und Reflexionen, 1833 (ölümünden sonra yayımlanmıştır.)
Über den Dilettantismus (Fragman, Friedrich Schiller ile ortak), 1799
Über Kunst und Altertum (6 Cilt, Johann Heinrich Mayer ile ortak), 1816-32
Doğa Bilimi çalışmaları[değiştir | kaynağı değiştir]
Über den Granit, 1784
Über den Zwischenkiefer der Menschen und Tiere, 1786
Beiträge zur Optik (Deneme, 2 Cilt),1791/92
Renk Teorisi (Tez)- (Zur Farbenlehre), 1810
Otobiyografi çalışmaları[değiştir | kaynağı değiştir]
Hayatımdan. Edebiyat ve Hakikat (Otobiyografik Çalışma, 4 Cilt)- (Aus meinem Leben. Dichtung und Wahrheit),1811-33
İtalya Seyahati (Gezi Yazısı, çevirmen: Göknil Seniha Bedri, 1955)- (İtalienische Reise), 1816/17
Kampagne in Frankreich (Rapor), 1822
*https://www.sosyalarastirmalar.com/articles/problematic-of-marriage-in-the-goethes-die-wahlverwandschaften-novel.pdf
*... ..
…. ..Hem kendi eserlerinden hem de dünya edebiyatı eserlerinden birkaç noktada oldukça farklı olan Gönül
Yakınlıkları (Die Wahlverwandschaften) eseri, Goethe’nin en derinlikli ve etkileyici eserlerinden biridir. Bu çalışmada Goethe'nin Gönül Yakınlıkları eserindeki evlilik sorunsalı üzerinde durulmuştur. Eserin hem yapısal hem içerik olarak
oldukça farklı ve özgün özellikleri vardır. Bu amaçla çalışmamızda ilk olarak yazarın hayatı incelenmiştir. Gönül
Yakınlıkları eseri metne bağlı kalarak, metne içkin (werkimmanent) eleştiri yöntemiyle analiz edilmiştir. Ardından
eserin karakterlerinin her biri özelinde, evlilik kavramı irdelenmiştir. Dünya Edebiyatının ve Alman Edebiyatının en büyük yazarlarından olan Goethe’nin deneysel
roman olma özelliğini taşıyan Gönül Yakınlıkları, eserin figürleri üzerinden Goethe’nin evlilik anlayışı da
saptanmıştır
… ..
… .. Evlilik bakışı altında erkek ve kadın cinsinin farklılıkları da gözlemlenmektedir. Bu farklılıkların, olayların gelişmesine ve sonucuna ne denli etkili olduğu da gözlemlenmektedir. … ..
… ..
2. Goethe’nin Gönül Yakınlıkları Eserine Genel Bir Bakış
… ..
… ..Goethe evli çift olan Eduard ve Charlotte'u, zengin ve refah yaşamları içerisinde, resim sanatına, müziğe ve mimariye olan ilgileri ile adeta donatmıştır. Evli çiftin, birbirleri ile evlilikleri, ikinci evlilikleridir. … ..
…. ..Eduard ve Charlotte, daha önce kendilerinden yaşça büyük ve varlıklı insanlar ile evlenmişlerdir. Kendilerinin bireysel maddi zenginlikleri de buradan gelmektedir. Eserin akışından öğrendiğimiz kadarıyla, birbirlerinin gençlik aşkları olan Eduard ve Charlotte, ancak ikinci evliliklerinde yaşamlarına beraber devam etmektedirler. Charlotte, akılcı çözümler ile evliliklerinin ve evlerinin problemlerini çözmede örnek ve ilişkinin mantığını sembol eden bir kişilikti …..
… .. Goethe, kadın ile erkeğin fıtratları gereği bir tartışma sarmalında nasıl farklı düşündüklerini göstermiştir. … ..
… ..
Goethe doğa bilimlerini üzerine yaptığı çalışmalardan da kaynaklanarak, insan ilişkilerini kimya formülleri ile beraber
açıklayarak deneysel roman özelliğine, yazın dünyasına çok sağlam bir örnek katmış olur. … ..
… ..
aynı kimyasal formüllerinde olduğu gibi, yabancı iki madde bir araya getirildiklerinde, onları bir araya getirmeye sebep olan durum ortadan kalktığında birbirlerinden uzaklaşacaklardır. Aynı su ve yağ örneği gibi, birbirlerinden ayrışacaklardır Yani Eduard ve Charlotte birbirlerine aşık oldukları için evlenmişlerdir. Charlotte ve Eduard, birbirlerine sıkıca bağlı çift olsalar da kendilerini bağlayan aşka bakış açıları değiştiği vakit birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Eduard, genç kadın Ottilie'de kendisini bulduğunu düşününce, Charlotte ile evliliği dağılmaya başlamıştır.10 Evlilikte sadakat bağı ve aşk onları birbirlerine bağlayan etken olurken, her ikisi yok olmaya yüz tutunca evlilik birliği sarsıntıya uğramıştır. Tabii tüm bunlarla beraber sadakatin ağırlığı Eduard'ın da Ottilie'nin de ölümüne sebep olmuştur. Çünkü Goethe'ye göre, evlilik insanın en erdemli birlikteliğidir ve asla bu kutsal birliktelik kısa heyecanlara kapılıp bozulmamalıdır. Çünkü kutsal olan bozulduğu takdirde karşılığı muhakkak daha sert olacaktır.
3. Gönül Yakınlıkları Eserinin Dilsel ve Biçimsel Dokusu
4) Gönül Yakınlıkları Eserinin Evlilik Teması Altında Figür Analizi
Sonuç
*saalnixe - uludağ sözlük (uludagsozluk.com)
*19.yüzyılda almanya'da sahnelenen ve christiane vulpius'un kardeşi tarafından müzikale uyarlanan eser.
*Karya - Vikipedi (wikipedia.org)
*Karya (Grekçe: Καρία Karía), Anadolu'nun güneybatısında günümüzde Muğla kuzey kısımları Denizli güneyi ve içerideki bölgeye denk gelen coğrafyanın eski çağlardaki ismi. Bölgenin oluşumu Antik Yunan kavimlerinin Anadolu'nun Ege kıyılarında koloniler kurmaya başlamalarından öncesine dayanmaktadır ve bir uygarlık düzeyi yaratmış olan Karyalıların Anadolu'nun yerli halkı olduğu konusunda tarihçiler arasındaki mutabakat genişlemektedir.
Herodot'a göre, Karyalılar adlarını verdikleri Karya bölgesine efsanevi kurucu kralları Kar önderliğinde yerleşmiştir. Dilbilim araştırmaları Karya dilinin komşu Lidya ve Likya ve daha kuzeydeki Misya dilleri gibi Hititlerin ardılı Luviceden türemiş yerli bir Anadolu dili olduğunun kanıtlarını ortaya koymuştur. Bizzat Karyalıların Anadolu'nun yerlileri olduğu inancını taşıdıkları yine Herodot tarafından belirtilmektedir.
*Antik Karya'nın Güçlü Kraliçeleri (evrenatlasi.com)
*Karya, günümüz Türkiye'sinde Tunç Çağı'ndan bu yana yerleşim görmüş bir bölgedir ve Antik Yunan, Pers İmparatorluğu ve Anadolu'nun yerli uygarlıklarıyla kesişen zengin bir tarihe sahiptir. MÖ 5. yüzyılda Anadolu'nun (bugünkü Türkiye) güneybatısında yer alan Karya bölgesi, rakip imparatorluklar için önemli bir stratejik konum haline gelmiştir. Sonraki yüzyıl boyunca çeşitli hanedanlar ve siyasi sistemler yükselip alçalacak, ancak Karya bunların hepsinde istisnai olarak kalacaktır. Karya'daki kraliçeler Pers himayesi altında hüküm sürmüş ve hem savaş alanında hem de savaş dışında ülkede kendi izlerini bırakarak onları Yunanlılardan, Perslerden ve hatta Anadolulu komşularından ayırmışlardır.
I. Artemisia: Krallara Meydan Okuyan Karya Kraliçesi
Salamis Deniz Muharebesi
II. Artemisia: Kadın Düşmanlarının Fetihçisi
Ada: Son Karya Kraliçesi
*Kadınlık Mücadelesiyle Sanatını Şekillendiren Ressam: Artemisia Gentileschi (wannart.com)
*1593'te Roma'da dünyaya gelen Artemisia, barok bir ressam olan Orazio Gentileschi'nin kızıdır. Annesini 12 yaşındayken kaybeder ve çocukluğunun çoğunu babasının atölyesinde geçirir. Kız çocuklarının sanat okuluna gitmesinin yasak olduğu bir dönemde büyüdüğü için ilk eğitimini babasından almıştır. Resime çok yetenekli olan Artemisia 16 yaşına geldiğinde babasıyla birlikte siparişleri hazırlayacak kadar iyi duruma gelir. 17 yaşına geldiğinde babasının arkadaşı olan manzara ressamı Agostino Tassi'den perspektifini geliştirmesi için ders almaya başlar. Ardından; hayatını, düşüncelerini, ruhunu, dolayısıyla da sanatçı kimliğini etkileyecek olaya kurban gider ve onun için çok zorlu bir süreç başlar. Tassi'nin tecavüzüne uğrar. Adamın Artemisia'yı bir süre şantaj yaparak ve evlilik vaadinde bulunarak kandırdığı söylenir.
Babası bir şekilde durumu öğrenir ve olayı mahkemeye taşır. O dönemde şikayetçi olunan ilk tecavüz davalarından biridir. Bu yüzden kısa bir sürede kamuda duyulur. Günümüze kadar gelen mahkeme kayıtlarına göre dava 7 ay sürmüş, heyet Artemisia'ya güvenmemiş, hatta genç kadın erkil bir zihniyetle yönetilen mahkemenin aşağılamalarına maruz kalmıştır. Bununla da kalmayan mahkeme heyeti genç kadını erkekleri baştan çıkarmakla suçlamış ve bekâret kontrolüne zorunlu kılmıştır. Suçlamalarını geri çekmediği için büyük bir baskı altında olsa da, Artemisia vazgeçmemiştir. Tassi ise o durumdaki çoğu erkek gibi suçlamaları reddetmiştir. Hatta Artemisia'nın birçok erkekle ilişkisi olduğunu söylemiş ve savunmalarını yalancı şahitlerle desteklemiştir. Davanın bir türlü sonuçlanmamasını kabullenemeyen genç kadın durumu hazmedememiş ve doğruluğunu ispat etmek için isterlerse işkence bile edebileceklerini, işkence halinde bile suçlamasından vazgeçmeyeceğini söyler. Ve evet, mahkeme bunu kabul eder. Artemisia hiçbir şekilde şikayetinden vazgeçmez ve Tassi'nin biraz olayı itiraf etmesi biraz da eskiden işlediği suçların ortaya çıkması üzerine, 8 ay hapis ve Roma'dan uzaklaştırılma cezasına çarptırılır. Ancak ne yazık ki ceza tam olarak işlenmez ve adam birkaç aydan sonra hapisten çıkıp Roma'da çalışmalarına devam eder. Çoğu tecavüz davası gibi bu dava da suçludan çok mağdura zarar vermiştir.
Dava bittiğinde Artemisia 19 yaşındadır ve Roma'da yaşayamayacak kadar baskı görür. Bu durumdan kurtulması için mutlaka evlenmesi gerektiğini söyleyenler arasında ne yazık ki babası da vardır ve kızını ressam çevresinden bir tanıdığıyla evlendirmek ister. Artemisia hakkında çıkan dedikodulara dayanamaz, durumu kabul eder ve Floransalı ressam Pietro Antonio Stiattesi ile evlenerek Floransa'ya taşınır. Formalite ile başlayan evlilik güzel devam eder ve bir kızları olur. Floransa'da sanatsal olarak kendini geliştirme fırsatı bulan Artemisia Tasarım Sanatı Akademisi (Accademia delle Arti del Disegno)'ne kabul edilen ilk kadın olur. Akademiye kabul edilmeyen ve Artemisia'nın artan başarısı altında gölgede kaldığını düşünen kocası ise evliliklerini huzursuz bir sürece sokar. Kendi resimleriyle para kazanamayan adam Artemisia'nın resimlerini pazarlamaya başlar ve para kazanır. Lüks ve kumar düşkünlüğüyle paraları sorumsuzca harcar ve sonra kanunsuz bir işe karışarak ortadan kaybolur. Kocasının bile kadın olarak güçlü olmasını kaldıramamasına ve dönemin resimlerinde hep erkeğin gücüne dikkat çekilmesine rağmen Artemisia tablolarında her zaman kadınları güçlü resmetmiştir. Kocası ortadan kaybolduğunda kendi ayakları üstünde durabilecek kadar bilinen bir ressamdır. Tekrar evlenmeyen Artemisia; Cenova, Roma, Venedik, Londra ve Napoli gibi şehirlerde hayat mücadelesini sürdürür. Saygın bir çevre edinir ve birçok ünlü isim için çalışır. Genç bir kadınken maruz kaldığı tecavüz ve yargılamanın yarattığı travmanın etkisinin bütün tablolarında görüldüğü söylenir. En ünlü olayların resmedildiği tablolarda kadınların güçsüz, merhamet dolu, kaderci tasvir edilmesinden rahatsız olmuş, ressamların bu kadınların düşüncelerini yansıtamadığına inanarak tabloları yeniden resmetmiştir. Çiçek ve natürmorta yönelen döneminin kadın ressamlarının aksine tüm hayatı boyunca insan motifli dinsel ve mitolojik olayları işler. Kadın ressamların çıplaklığı resmetmesinin yasak olmasına rağmen bundan vazgeçmez hatta bu yüzden hayatının bir döneminde ceza alır. Model olarak yardımcı olabilecek kişiler bulamadığı için çoğu resminde kendi vücudunu yansıtmıştır. Şimdiye kadar bilinen 34 tablosu vardır.
*Mausolos (d.? - ö. 352-353) (Yunanca: Μαύσωλος veya Μαύσσωλλος), Güneybatı Anadolu'daki Karya bölgesinin Pers satrapı. Pers hükümdarına bağlı olmakla birlikte daha çok bağımsız bir kral gibi hareket etmiştir. Daha çok eşi tarafından kendisi için yaptırılan ve Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Halikarnas Mozolesi ile bilinir. Zamanla anıt mezar anlamında yerleşmiş olan mozole sözcüğü Mausolos'dan gelir.[1]
*Lombardlar - Vikipedi (wikipedia.org)
*Lombardlar, Elbe ile Oder nehirleri arasında, daha sonra da Ren Nehri kıyılarında yerleşmiş Barbar Cermen halkının bir kısmına verilen isimdir.
Lombardlı tarihçi Paulus Diaconus, Historia Langobardorum [Lombardların tarihi] adlı eserinde Lombardların soyunun, İskandinavya'da yerleşik[1] Winnili[2] isimli küçük bir kabileden geldiğini yazmıştır.
İtalya'nın Milano kentini de içeren Lombardia bölgesine yerleştiler. Bu bölgede kurdukları Lombardlar Krallığı devleti Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nu kuran Şarlman tarafından yıkılmıştır.
Lombardlar, doğuda Slavlar ve Heruliler ile komşuydu. 527'de Lombardlar, Gepidler (veya Kepidler)'i yenerek Pannony Yöresi'ne kadar büyüdüler. İslam'ın yayılışı sırasında Lombardlar sınırlarını Roma'ya kadar büyütmüş ve Abbasilerle komşu olmuşlardır.
*Anthony van Dyck - Vikipedi (wikipedia.org)
*Sir Anthony van Dyck (Felemenkçe: Antoon van Dyck [ˈɑntoːɱ vɑn ˈdɛik];[a] 22 Mart 1599 – 9 Aralık 1641)[2] İspanyol Hollandası ve İtalya'daki başarılarından sonra İngiltere'nin önde gelen saray ressamı olan Flaman Barok sanatçısıydı.
Zengin bir Antwerp ipek tüccarı olan Frans van Dyck'in yedinci çocuğu olan Anthony, küçük yaşlardan itibaren resim yaptı. Gençliğinin sonlarında bağımsız bir ressam olarak başarılı oldu ve 1618'de Antwerp loncasında usta oldu. Bu zamana kadar, çalışmaları üzerinde büyük bir etkisi olan günün önde gelen kuzeyli ressamı Peter Paul Rubens'in stüdyosunda çalışıyordu.
… ..
*Belisarius (Francois-Andre Vincent)
*Belisarius - Vikipedi (wikipedia.org)
*Flavius Belisarius (Yunanca: Φλάβιος Βελισάριος, 505, İllirya - Mart 565, Konstantinopolis (modern İstanbul), İmparator I. Justinianus döneminde Doğu Roma İmparatorluğu başkomutanı (Magister Militum). Döneminin en büyük komutanı olarak kabul edilir. Dönemin önemli askeri seferlerinde ordulara komuta etmiştir. Konstantinopolis'e yönelen Barbar akınları'nda, Sasani İmparatorluğu, Kuzey Afrika'daki Vandal Krallığı'na ve İtalya'daki Ostrogotlar Krallığı'lara karşı yürütülen çatışmalara katılmıştır.
*Nicolas Poussin - Vikipedi (wikipedia.org)
*Nicolas Poussin, (d. 15 Haziran 1594 - ö. 19 Kasım 1665) Fransız klasisist ressamdır. Çalışmalarında ağırlıklı olarak duruluk, mantık ve düzen ön plana çıkarılır ve hatları, renge yeğler. Çalışmaları, 17. yüzyılın baskın Barok tarzına karşı bir alternatif olarak görülür. 20. yüzyıla kadar, Jacques-Louis David, Jean-Auguste-Dominique Ingres and Paul Cézanne gibi klasik odaklı sanatçılara ana ilham kaynağı olmuştur.
Kardinal Richelieu emriyle Premier peintre du Roi olarak hizmet etmesi için Fransa'ya geri döndüğü kısa bir dönem dışında kariyerinin çoğunu Roma'da geçirmiştir.
Poussin'nin Paris, Louvre'daki bazı resimleri:
Şairin İlhamı (1629–1630)
Aşdod'daki Veba (1630)
Les Bergers d’Arcadie (1630'ların sonu)
Süleyman'ın Hükmü (1649)
Eriha'nın Kör Adamları (1650)
Orfe ve Evridiki ile Peyzaj (1650 dolaylarında)
Zani Kadın (1653)
Dört Mevsim (resim dizisi) (1660–1664)
Poussin'nin diğer resimleri:
Kızıl Deniz'in Geçilişi (National Gallery of Victoria, Melbourne)
Kakos (St. Petersburg)
Eudamidas'ın Ahiti (Kopenhag)
Priapus'a Adak Sırasında Kadın Kılığında Hymenaios (1634)[15]
Tancred ve Erminia, ikinci sürümü (Barber Güzel Sanatlar Enstitüsü, Birmingham)
Sabine Kadınlarının Tecavüzü (1636)
Kudüs'ün Yıkımı (1637)
Manna Toplyan İbraniler (1639)
Zamanın Müziğine Dans (1639–40), (Wallace Collection, Londra)
Aziz Paul'ün Coşkusu (1643), (Ringling Sanat Müzesi, Sarasota, Florida)
Musa'nın Sudan Kurtarılışı (1647)
Kutsal Komünyon Ayini (Son Akşam Yemeği) (1647) Edinburgh, National Gallery of Scotland (Bridewater Fonu,1945)
Eliezer ve Rebecca (1648)
Phocion'un Cenazesi (1648) (Cardiff Ulusal Müzesi)
Polyphemos ile Peyzaj (1649)
Yedi Ayin (iki dizi olarak yapılmıştır)
*Ahasuerus (/əˌhæzjuˈɪərəs/ ə-HAZ-ew-EER-əs; Hebrew: אֲחַשְׁוֵרוֹשׁ, Modern: ʾAḥašvērōš, Tiberian: ʾĂẖašwērōš, commonly Achashverosh;[a] Koine Greek: Ἀσουήρος, romanized: Asouḗros, in the Septuagint; Latin: Assuerus in the Vulgate) is a name applied in the Hebrew Bible to three rulers and to a Babylonian official (or Median king) in the Book of Tobit. It is a transliteration of either Xerxes I or Artaxerxes; both are names of multiple Achaemenid dynasty Persian kings.
Book of Esther
Identification of "Ahasuerus" as Xerxes I
Identification of "Ahasuerus" as Artaxerxes II
Book of Ezra
Book of Daniel
Book of Tobit
*The Banquet of Ahasuerus, Aert de Gelder
*Gelder,_Aert_de_-_The_Banquet_of_Ahasuerus_
*Gerard ter Borch (Dutch: [ɣəˈrɑrtɛr ˈbɔr(ə)x]; December 1617 – 8 December 1681), also known as Gerard Terburg (Dutch: [ɣəˈrɑrtɛrˈbʏr(ə)x]), was a Dutch genre painter who lived in the Dutch Golden Age.[1] He influenced fellow Dutch painters Gabriel Metsu, Gerrit Dou, Eglon van der Neer and Johannes Vermeer.[1] According to Arthur K. Wheelock Jr., Ter Borch "established a new framework for subject matter, taking people into the sanctum of the home", showing the figures' uncertainties and expertly hinting at their inner lives.[1] His influence as a painter, however, was later surpassed by Vermeer.[1]
… ..
... ... Sahnede üç kişi ve aynı zamanda bir köpek yer almakta, bir adam yanında ilk bakışta eşi gibi gözüken kadınla sandalyede otururken, genç kız ise seyirciye sırtı dönük şekilde ayakta durmaktadır. Bu yapılan betimlemenin ardından sahnenin bir babanın kızına öğüt verirken bir anını yansıttığı anlaşılmaktadır. Bu tablonun adı J.G. Wille tarafından 1765’te yapılmış gravür versiyonundan gelmektedir. ... ..
*EinzugdesGesandten_AdriaenPauw
Goethe, aile ilişkileri, karı-koca ve yakın aile bireyleri, misafirler arasındaki gelişen her seviyede gelişen aşklar, duygusal yakınlıklar, hatta doğan bebeklerin kimden olduğu, gerginliklerin yaratığı yıpratıcılıklardan kaçmak için birbirinden fiziken uzaklaşan, hatta kaçan; bir diğer ifade ile düşük yoğunluklu yakınlıkların birbirine karıştığı; okuyucunun olan biteni anlamasını çok da kolaylaştırmadığı için; sürükleyiciliğin kaybolduğu felsefi yorumlara boğulmuş bir anlatım…
YanıtlaSilKarmaşık ve değişken duyguların kolay taraf ve şekli değiştiren örümcek ağına benzer yapısı … yazarın ifadesi ile insanın kafası “allak bullak” oluyor:)
SilArada bir kutsal metinlerde geçen olayları, sanatlarına yansıtmış olan isim yapmış ressamların tabloları ve yaşanılan malikane, yazlık evin içinde bulunduğu doğa güzellikleri ile nefes alınmasını mümkün kılan sahnelere yer verilen eserin vereceği dersleri özetlemenin çok da zor olmayacağını düşünüyorsunuz. Son sözü sona bırakalım….
SilSon söz; "Okuması, anlaması zor sürükleyicilikten uzak bir eser..."
YanıtlaSil