Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 30 Ekim 1821’de doğdu. Orta sınıfa mensup bir ailenin çocuğuydu ve mutsuz bir çocukluk dönemi geçirdi; genç yaşta edebiyata yöneldi. “Delikanlı”, Dostoyevski’ninbütün büyük romanları gibi bir özgürlük savaşının öyküsüdür. Özgürlüğü parayla satın alma arzusundaki başkahraman Dolgorukiy, hayata biraz da ironiyle bakan, gittiği her yerde babasının olmadığını söyleyen biridir. Yaşadıkları onu yıldırmayacak, gün gelecek kölelik yaftasından yavaş yavaş sıyrılacak, Dostoyevski’nin “Delikanlı”sı olarak çıkacaktır karşımıza.
“Ancak tükenmişse artık, acı çekme yetimizin sonuna değin acı çekmişsek ve yaşamın bütününü kor gibi yakan tek bir yara olarak duyumsuyorsak, eğer çaresizlik soluyorsak ve umutsuzluğun ölümlerini, ölmüşsek işte o zaman okumalıyız Dostoyevski'yi. Ancak tükenmişlikten ötürü yapayalnız kalmışsak ve yaşama felce uğramışcasına bakıyorsak, o yaşamı vahşi, güzel acımasızlığıyla kavrayamıyorsak ve ondan artık hiçbir şey almak istemiyorsak, işte o zaman bu korkunç ve görkemli yazarın müziğine açığız demektir… Ancak, o zaman onun korkutucu ve çoğu zaman da cehennemden farksız dünyasının olağanüstü anlamını yaşayabiliriz…
… ..
Olaya geçen yılın on dokuz Eylülünden başlayacağım. Çünkü onunla, o gün ilk kez karşılaştım. Bu da benim hayatımda bir dönüm noktası oldu.
Okurlarıma önce biraz bilgi vermek istiyorum. Yoksa damdan düşer gibi konuya girersek bu hiçbir şey ifade etmez. Aksi takdirde eserin tutulması mümkün değildir.. Ben burada, daha önce de söylediğim gibi söz sanatlarına başvurmayacak, mesajlarımı elimden geldiğince sade verecek, yalınlığı ön plana alacaktım. Ama ne yazık ki verdiğim sözü şimdiden tutamıyor, Rusça’nın büyüsüne kapılarak, daha ilk satırlarda söz oyunlarına giriyorum. Herhalde bundan sonra Slavca’nın büyü ve