27 Aralık 2022 Salı

.. Madame Bovary*


 

… ..

Akşam çalışma salonunda çekmecesini açıp kolluklarını geçirdi, ufak çizgiler çizdi. Baktık, dikkatle, özene özene çalışıyor, kelimeleri birer birer sözlükte arıyor, elini işten esirgemiyordu. Böyle istek gösterdiği için olacak, daha aşağı sınıflara indirilmedi; çünkü kuralları oldukça bellemişti, ama anlatımında hiçbir incelik yoktu. Ailesi masraftan çekinip  onu mümkün olduğu kadar geç gönderdiği için, ilk Latince dersleri köyün papazı gösterivermişti.

Babası Mösyö Charles-Denis-Bartholome Bovary, orduda cerrahbaşı yardımcılığı etmiş, 1812’de, yeni, yeni asker toplama işlerinde birtakım dalaverelere adı karıştığından istifasını vermek zorunda kalmıştı; o zaman da, “kişisel üstünlükleri“ nedeniyle altmış bin franklık bir drahoma ele geçirmişti; bu parayı getiren tuhafiyeci kız, onun boyuna posuna vurulmuştu. Yakışıklı, konuşkan, çalımlı bir adamdı; rastıklı bıyıkları favorileriyle birleşmişti; parmaklarına yüzükler takar, en göz alıcı renklerde elbiseler giyerdi. Onda hem bir yiğit görünüşü, hem de bir ticaret tellalının inandırma yeteneği vardı. Evlendikten sonra iki üç yıl karısının parası ile geçindi, boğazına iyi baktı, sabahları geç kalktı, porselen pipolar içti, her akşam tiyatroya gidip eve geç döndü, kahvelere dadandı. Kayınpeder ölünce çok bir şey kalmadı, damat buna içerleyip dokumacılığa girişti, biraz para batırdı ve toprağı altın etmek için köye çekildi. Ama basmadan anlamadığı gibi  tarımdan da anlamıyordu, atlarını işe göndereceğine bineğe kullandı, elma şarabını satacağına şişelere koyup kendi içti, kümesinin en iyi hayvanlarını kesip kesip pişirdi, domuzlarının  yağı ile av çizmelerini parlattı; arası çok geçmedi, zenginlik peşinde koşmayı bırakmanın daha hayırlı olacağını kendi de anladı.

Pays de Cauxile Picardie sınırlarında küçük bir köyde, yıllığı iki yüz franga, yarı çiftlik , yarı konak denecek bir ev buldu; tasalı, bağrı dolgun, feleğe küskün, herkesi kıskanır bir adam olmuştu; daha kırk beşinde , insanoğlundan iğrendiğini, artık rahat etmek istediğini söyleyerek dünyadan elini eteğini çekti.

Bir zamanlar karısı onun için deli olmuştu; fakat kendini kul köle ederek sevmesi, kocasını bir kat daha

soğutmuştu. Gençliğinde şen, konuşkan, şefkatli olan kadıncağız, yaşlandıkça, açık kalan şarabın bozulup sirkeleşmesi gibi, geçimsiz, yaygaracı, sinirli olmuştu. Önceleri kocasının, köyün şırfıntıları peşinde koşmasına, o kerhane senin, bu meyhane benim sürtüp eve geç vakit bezgin, ağzı leş gibi kokarak gelmesine, sesini çıkarmadan  içlenirdi. Sonra gururu ayaklandı. O zaman sustu, kaderine sessizce katlanıp öfkesini ölünceye kadar karnında sakladı. Artık hep iş üstündeydi. Avukatları dolaşır, mahkeme reisine gider senetlerin ödenme tarihini düşünür, gidip alacaklıdan vadelerinin uzatılmasını isterdi; evde ütü ütüler, dikiş diker, çamaşır yıkar, işçilere nezaret eder, onların pusulalarını öderdi; beyefendi ise hiçbir işi üzerine almaz, ocağın başında oturur, küllere tükürerek çubuğunu içer ve ancak karısını haşlamak için gözlerini açardı.

Bir çocukları olunca sütnineye vermek gerekti. Oğlan eve dönünce, bir kral çocuğu giibi şımartıldı. Annesi onu reçelle beslerdi; babası yalınayak koşturur ve filozofluk satayım diye: “Hayvan yavruları gibi çırılçıplak dolaşsa da olur” derdi. Annenin gösterdiği eğilimlerin aksine  olarak Mösyö Bovary, çocukların erkekçe büyütülmesi fikrini kafasına koymuştu.; oğlunu da buna göre yetiştirmeye çalışıyor, dinç, gürbüz olsun diye, Ispartalılar gibi sert bir terbiyeden geçmesini istiyordu. … ..

... ...

… ..

Charles ile Emma Tostes’e, akşam altı sularında vardılar. Komşular, hekimlerinin yeni karısını görmek için pencerelere çıkmışlardı.

İhtiyar hizmetçi kadın geldi, selamladı, akşam yemeği henüz hazır olmadığı için özür diledi, Hanım’a sofra vaktine kadar evi dolaşıp öğrenmesini söyledi.

… ..

Emma … ..

Ama ta gönlünün içinden beklediği bir şey vardı. Darda kalmış gemiciler gibi, gözlerini hayatının yalnızlığı üzerinde ümitsizce gezdirir, uzaklarda, ufkun sisleri arasından çıkıverecek bir yelkenli araştırırdı. Bu hangi rastlantının belirtisi olacak? Onu kendine kadar hangi rügâr getirecek? Onunla hangi kıyılara gidecek? Bu bir şalupa mı, yoksa üç güverteli bir gemi mi olacaktı?.. Acaba bir çeşit gemi mi olacaktı?... .. güneş batınca hüznü biraz daha artar: “Ah! bir yarın olsa!” derdi

… .. Başkalarının hayatında ise, ne kadar yavan olursa olsun, günün birinde bir hadise çıkması ihtimali vardı. … .. dekor değişiverir. Halbuki Emma için bir şey, hiçbir şey olacağı yoktu. Allah öyle emretmişti! Gelecek, dipte kapısı sımsıkı kapalı, karanlık, daracık bir dehlizdi.

Müziği bıraktı. Çalgı çalıp ne olacak? Kim dinleyecek? … .. Resim defterlerini, nakışlarını dolaba kaldırdı. Neye yarar? Neye yarar?.. Dikiş dikmekten sinirleniyor:

-Her şeyi okudum, diyordu.

… ..

Artık evin işine bakmaz olmuştu…. .. Eskiden pek titiz, pek zarif olan Emma, şimdi gün oluyor, hiç üstüne bakmıyor, kül rengi pamuk çoraplar giyiyor, lamba yerine mum yakıyordu. Zengin olmadıkları için masraftan kaçmak lazım geldiğini, böyle pek mutlu, pek memnun olduğunun

, Tostes’tan çok hoşlandığını söylüyor, … ..

Emma geçimsiz, günü gününe uymaz bir kadın oluyordu. … ..

… ..

Charles…. Bir silinir hastalığıymış, hava değiştirmek lazımmış.

…  Yonville-l  Abbaye adında oldukça büyük bir kasaba… .. bahara doğru göçmeye karar verdi.

…. .. 

Mart ayında Tostes’tan hareket ettikleri zaman, Madam Bovary gebeydi.

… ..

… …..

Rodolphe:

(s.154)-Saadete rast gelinir bir gün, diye tekrarladı; ansızın, tam ümitsizliğe düşüldüğü bir günde. O zaman ufuklar aralanır, sanki. “İşte o!” diyen bir sestir bu. O kimseye içinizi dökmek, her şeyinizi vermek, her şeyi feda etmek ihtiyacını duyarsınız! Karşılıklı uzun uzadıya konuşamazsınız, birbirinizin içindekilerini sezersiniz, birbirinizi rüyalarda görürsünüz. (Bunu söylerken kadına bakıyordu.) Nihayet, o kadar aranılmış olan bu hazine, şuracığa, karşınıza gelir, parıldar, kıvılcım saçar. Ama yine tereddüt edilir, inanmaya cesaret edilmez, sanki karanlıktan birdenbire ışığa çıkmış gibi, insanın gözleri kamaşır.

… ..

… ..

Emma:

-Ama, herkesin kanaatine biraz uymak ve ahlak kurallarına boyun eğmek de lazım, dedi.

Rodolphe:

-Fakat iki türlü ahlak vardır, dedi… ..

… ..

(s.158)Rodolphe, Emma'ya yaklaşmıştı; alçak sesle, hızlı hızlı söylüyordu:

-Topluluğun bu koplosu sizi isyan ettirmiyor mu? Onun mahkum etmediği bir tek duygu var mı? … ..  Ne yaparlarsa yapsınlar, er geç, altı ayda, on yılda bir araya gelecekler, birbirlerini seveceklerdir; çünkü alın yazıları budur. çünkü birbirleri için yaratılmışlardır.

… ..

… .. Emma, Rudolph'un gözlerinde, siyah gözbebeklerinin etrafında çizik çizik yayılan küçücük altın ışınları fark ediyor, hatta saçlarına parlaklık veren pomadın kokusunu duyuyordu… ..   Fakat… .. Leon … ..tam karşısında görürü gibi oldu…..

… Hâlâ kendini avizelerin pırıltısı altında, Vicont’un koluna girmiş valste dönüyor sandı… ..

…Rodoppe’un başını hep yanında hissediyordu. Bu duygunun tatlılığı, eski arzularının içine siniyor ve üzerinden rüzgâr esen kum taneleri gibi, o arzular, ruhuna yayılan bu korkunun harikulade nefesiyle dönüyor. … .. mendili ile yüzünü yelpazeledi. Bu sırada, şakaklarının zonklaması arasından kalabalığın uğultusunu ve cümlelerini dua okur gibi sıralayan Viyaet Meclisi üyesinin sesini duyuyordu. … ..” 

… ..

… .. Rodolphe… .. genç kadına, bu dayanılmaz cazibelerin nedenini çok daha önce yaşanmış hayatlarda aramak lazım geldiğini anlatıyordu.

-Nitekim, biz, diyordu; neden birbirimizle tanıştık; Hangi rastlantı bunu istedi? Hiç şüphe yok, birbirine kavuşmak için akan iki nehir gibi, aradaki mesafeye rağmen, ikimizin de üstünden kayıp gittiğimiz inişler bizi birbirimize doğru itti.

Ve kadının elini yakaladı, Emma elini çekmedi.

… ..

… ..

Rodolphe kadının elini sıkıyor, o elin yakalanmış da tekrar havalanmak isteyen bir kumru gibi sımsıcak ve titremeler içinde olduğunu hissediyordu. Fakat kadın, ya elini kurtarmak istediğinden, yahut bu tazyike cevap verdiğinden, parmaklarını oynatır gibi oldu. … ..

… .. Emma, sessiz, yavaşça kocasının omzuna yaslanmıştı; sonra başını kaldırıp kapkaranlık gökyüzünde fişeklerin ışıklı yolunu takip etmeye başladı. Rodoplhe yanmakta olan mkâğıt fenerlerin ışığında kadını seyrediyordu. 

… .. 

(s.176)Aklına, okuduğu kitapların kahramanı olan kadınlar geldi. Kocalarını aldatmış olan bu kadınların lirik alayı, hafızasında, kendisini büyüleyen sırdaş sesiyle şarkı söylemeye başladı. Bizzat kendisi de, hayalinde canlanan bu âlemin  gerçek bir parçası oluyor, kendini, o kadar imrenmiş olduğu bu tip sevdalı kadınlardan biri yerine koyarak, gençliğin o uzun hülyasını  geröçeğe çeviriyordu. Bir yandan da intikam almanın zevkini duyuyordu. Çektiği ıstırap kâfi değil miydi? Ama şimdi zafer onunda; o kadar zaman, içinde tuttuğu aşk duygusu, sevinçle fıkır fıkır, bütün gönlünden fışkırıyordu. Vicdan azabı, endişe ve telaş duymaksızın bunun tadını çıkarıyordu.

… .. 



*Madame Bovary  &  Gustave Flaubert

Özgün Adı:  Madame Bovary

Fransızca Aslından Çevirenler: Nurullah Ataç - Sabri Esat Siyavuşgil

İş Bankası Kültür Yayınları

1.Basım, 1973



*Madame Bovary - Vikipedi (wikipedia.org)

*Madam Bovary (/ˈboʊvəri/;[1]), Fransız yazar Gustave Flaubert'in "Madam Bovary: Taşra Hayatı" orijinal ismiyle 1856'da yayınlanan ilk romanıdır. Yaşadığı sıkıcı ve

sıradan taşra hayatından kurtulabilmek için sınırlarını umutsuzca zorlayan Madam Bovary'nin

hikâyesini anlatır.

 

*hamaylı:

-Omuzdan çapraz olarak bele inen bağ, hamail.

-Taşıyanı, takanı ya da sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan; içinde dinsel ve büyüsel bir gücün saklı olduğu sanılan doğal ya da yapay nesne. a. bk. uğurluk.

- Kılıç kayışı.


24 yorum:

  1. Bovary ailesinin kasabada doktorluk yapan oğlu.... ilk eşi vefat edince bir hastasının kızı olan Emma ile evlenir.... Emme eskiden yaşadığı baba evinde de pek mutlu değilken yeni evinde de beklentilerinin karşılanmadığı bir hava içinde ....

    YanıtlaSil
  2. Bu arada evde yaşayan kayınvalide; oğlunun ilk eşi Madam Dubuc'ün döneminde oğlu Charles'ın kendisine gösterdiği özenin azaldığını ve Emma'ya verilen sevginin aynı zamanda kendi haklarına tecavüz ediliyormuş gibi bir anlam vermesi şaşırtıcı değil....

    YanıtlaSil
  3. İhtiyar Madam Bovary'nin yeri geldiğinde "Kızım" hitabına , Emma'nın da "Hanım aanne" diyerek ama öfkeden titreyen sesleriyle birbirlerine iltifat yağdırmalarını not etmek gerekiyor....

    YanıtlaSil
  4. Karısı ve eşi arasında ne diyeceğini bilemeyen Charles; annesini sayar karısını da son derece severdi; birinin düşüncesinde, görüşlerinde yanılmadığına kaniydi; ama ötekini de kusursuz buluyordu. Madam Bovary köyüne döndükten sonra Charles, annesinden işittiği tenkitlerden en ehemmiyetsiz bir ikisini, ondan duyduğu sözlerle, çekine çekine tekrara kalktığında, Emma yanıldığını bir kelime ile ispat edip onu hastalarını yanına savardı.

    YanıtlaSil
  5. Madam Bovary’nin öyküsünde; belki de kocası ile arasındaki yaş farkının da etkili olduğu “boşvermişlik”ten kaynaklanan (çocuklu) genç karısının (Madam Bovary) gözler önünde ya da arka planda diğer genç erkeklerle yakınlık kurmasını önemsememesi veya sessiz kalması…… süreç içinde Leon, Vicont ve Rodolphe yaşanan küçük maceralar… ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonrasında ortaya çıkan tablo kocasının içine sinecek türden değil … … bu tablo için geçerli mazeret olmasa bile kocanın tutumunu da eleştirmek gerekiyor ….

      Sil
    2. Emma’nın pozisyonu için yorum yapmaya gerek yok….

      Sil
    3. Bir taraftan eş ve anne sorumlulukları olan bir kadın…

      Sil
  6. Diğer tarafta ise; bir adım sonrasını düşünmeden sadece duygularının sarhoşluğu ile, kendini tehlikeli sulara bırakan … (buraya hem nezaket hem de doğruyu yansıtan kelimeyi sizler koyabilirsiniz:)

    YanıtlaSil
  7. Gustave Flaubert 1880 yılında ölmüş. Diğer bir ifade ile yaklaşık Tolstoy ve Dostoyevski'nin dönemi, am Flaubert Fransa'yı anlatıyor.... bir şeyi fark ediyorum.... Madam Bovary' i ortaokul yıllarımda (Kuleli'ye 14 yaşında başlamadan önce transistorlu / bataryası radyosu olan şanslı çocuklardan biri) "Radyo Tiyatrosu" programlarında her gün yayınlanan programlarda dinlemiş ama tekrar okuyunca kadar hatırımdan çıkmıştı....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kadar yıl sonra biraz biraz bir şeyler hatırlıyorum sanki.... diğer taraftan olgunluk yaşlarında, okunanları anlama kapasitesi ile çocukluk ve gençlik yıllarındaki okumaların farklı olduğunu biliyorum artık....

      Sil
    2. Yani, bir kitabı tekrar okumak da insana bir şeyler kalabiliyor ve bazen ikinci defa okuduğum kitaplarla da kazançlı çıktığımı düşünüyorum...

      Sil
    3. Örnek vermek gerekirse, okumakta olduğum Madam Bovary romanının son bölümlerine doğru anlatılan bir bölümünü anlamak için Galileo'nin başarıları ve hayatı hakkında bilgi sahibi olmayı gerektiriyor....

      Sil
    4. İşte senin gibi Galileo hakkındaki bir kitabın çevirisini yapan, emek veren Gustave Flaubert'in 385 sayfalık bir romanı içinde sadece bir satırlık bölüm için bile olsa birçok insandan daha farklı bir anlam ifade edecektir.... zaten bu kadar uzun yazmamın gerekçesi de: " kızımla gurur duymamı sağlayan onun iki ayrı üniversiteden mezun olması, önüne çıkan bazı engeller karşısında, kendisini daha da geliştirerek mezun olduğu çok saygın okuluna öğretmen olarak ülkemize faydalı insanlar yetiştirmeyi, bunu yaparken ibadet edercesine (ki bunun da ibadet olduğunun bilincindeyim) ve bilgi kadar, kendi evladına titizlendiğin kadar insan olmanın temel değerlerini de öğrencilerine vermeye çalışman, Bülent gibi bir üniversitede tam burslu okumak ve birinci sıfat ile mezun olman, sonrasında hem halen öğrencin olan ya da bir şekilde eğitimine başka yerde devam eden yani öğretmeni ile gönül bağını devam ettiren bir öğretmenin babası olmakla gurur duyuyorum.... aklıma geldiği şekli ile ve belki de telefon klavyesinin azizlikleri ile birlikte duygularımı paylaşma arzusu bunları yazdırdı.... torunlarıma olan sevgimi çok daha rahat ve çok daha fazla ifade edebilirsen bu sefer de böyle oldu... dün akşam E... mutfakta "tarçınlı kurabiye yaparken" bir saati aşan bir süre WhatsApp'tan sohbet ettik .... işi bittiğinde "ortalığı kirli bırakanları sevmem.." dedim. Bunun üzerine, "Ama beni çok seviyorsun!", deyince .... " evet, seni çok seviyorum, ama tezgahı yine de temizle.." dedim.
      Şimdi de sana söylüyorum, "Seni çok seviyorum, ben hem çoooook şanslı bir dede, hem de çooook şanslı bir babayım".

      Sil
    5. Sonuç olarak; okumak insanı hem entelektüel seviye hemra psikolojik olgunluk bakımından iyileştiren, kitleyi artıran bir ilgi alanı.... hatırlanması geren bir diğer önemli ayrıntı ise " Yaratan Rabbinin adıyla oku! - اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ - "

      Sil
  8. Madde bağımlılarının hayatı anlatılıyor sanki…… Madam Bovary önceleri ilgi görme, beğenilme beklentilerinin karşılanması ve giderek seviye yükselten, sonu kötü biteceği önceden kolayca görülebilecek tansiyon artırıcı yıpratıcı macera peşinde koşmaktan yorgun emareleri veriyor…..

    YanıtlaSil
  9. Bu durum ikinci yasak ilişkisinde kendini daha çabuk gösterdi….. sürekli tedirginlik ve suçluluk duygusunun ortaya çıkardığı yorgunluk; iki tarafında birbirlerine itiraf edemedikleri, artık kurtulmak için çareler aradıkları giderek daha da dayanılmaz bir hale gelmekte…..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, madde bağımlılığı gibi alışmak, tutku derecesinde bağımlılık derken iflas eden duygular ve erozyona uğramış duygular ve giderek daha da ağırlaşan bir yükün kaldırılmasının ortaya çıkardığı yetersizlikler….

      Sil
    2. Bir tarafta, yaptıkları karşısında kocası ve çocuğuna karşı düştüğü durum, vicdan hesaplaşması. Diğer taraftan giderek daha da açığa çıkan yaşanmışlıklarının ortalığa düşmesi…

      Sil
    3. Sona doğru yaklaşıldığında; yasak ilişkiyi yaşayanlar, bu durumun sürdürülebilir olmadığını fark etmeye başladılar….

      Sil
    4. Artık birbirlerinden kurtulmanın yollarını aramaktalar….

      Sil
  10. Bu durumu ilk itiraf eden taraf olmakta zorlanıyorlar…

    YanıtlaSil