Sodom ve Gomore, Tevrat'tan aldığımız bilgiye göre Lût ve İbrahim devrinde, Filistin diyarının türlü ahlak bozuklukları ile Tanrı’nın gazabına uğramış iki büyük şehirdir. ve “Tekvin”in on sekizinci bölümünde onların bahsi şöyle geçer:
“Ve Rab, Sodom ve Gomore’nin feryadı çoğalıp onların günahı büyük olduğu için şimdi yere inip bana gelen feryada göre hareket edip etmediklerini göreyim, etmediler ise bileyim, dedi. O zaman İbrahim yaklaşıp iyileri de kötüleri de beraber helak edecek misin? Belki şehrin içinde elli altmış iyi kimse bulunur. İmdi elli altmış iyi için o mahalli affetmeyip de helak eder misin? Hâşâ ki sen iyi ile kötüyü bir arada öldüresin.”
İşte, İstanbul düşman işgali altında iken romanın yazarına böyle görünmüştü.
“Diyarınız harap olmuş ve şehirleriniz ataşe yanmıştır. Tarlalarınızı ecnebiler önünüzde yiyorlar ve ecnebiler tarafından harap edilmiş gibi viranedir ve Sahyon kızı bağda olan kulübe gibi, hıyar tarlasında bulunan hayme gibi, muhasaraya alınmış şehir gibi kalmıştır. Rabbülcünud bize cüz’i bir bakiye bırakmasaydı biz ‘Sodom’ gibi olur idik. Gomore’ye benzer idik.”
Ahdi Atik, Eş’iya 7, 8, 9
Captain Gerald Jackson Read bu alışık olmadığı öğle uykusundan epeyce geç uyandı; buraya uyandı yerine ayrıldı da diyebiliriz. Çünkü, Captain Gerald Jackson Read üç saat önce lüzumundan fazla zengin, ağır ve içkili bir yemekten sonradır ki kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı.
Captain Gerald Jacskson Read, gözlerini açınca ilk işi saatine bakmak oldu ve yatak örtülerinin altından kolunu dışarıya uzattı, zira yatarken saatini bileğinden çıkarmayı unutmuştu. Bu, uzun, yassı ve üzeri ince kafesli bir kol saati idi ve alacakaranlığın içinde kaça geldiği görünmüyordu; n-bundan başka Captain Gerald Jackson Read’in gözleri de öğle yemeğinde içtiği Bourgogne ve Bordeaux şaraplarının mahmurluğu ile iyice buğulaşmıştı. Gerinerek, esneyerek tembel tembel uzandı, başucundaki lambayı açtı ve koyu kırmızı bir aydınlıkta saatin beşi çeyrek geçtiğini gördü.
“Vay canına, geç kalmışım! diye söylendi.
Bu akşam bir Türk evine çaya davetli olduğunu unutmamıştı. Gerçi gitmese de olabilirdi. Fakat, davet sahibinin kızıyla aralarında henüz başlayan flörtün herhangi bir sebeple aksamasına Captain Gerald Jackson Read’in gönlü razı değildi.
… ..
(s.62) İşte bugünün ertesinde Necdet Leylâ’dan Fransızca yazılmış şöyle bir mektup aldı:
“Necdet, dün Nuriye Hanım’ın çayında pek fena idim. Beni affet! Bilmem neden seninle sedirin içinde yan yana oturan o soğuk, o deli Amerikan kızı benim sinirlerimi alt üst etti. … ..
… ..
… .. senden ayrılırken yaptığım kabalığın farkına ancak şimdi varabiliyorum. Beni affet Necdet! Ben deli kızın birisiyim. Beni sevmek bana tahammül etmek demektir. Eğer beni seviyorsan bana tahammül edeceksin., bu çaresiz; bu çaresiz Neci…”... ..
(s.62) İşte bugünün ertesinde Necdet Leylâ’dan Fransızca yazılmış şöyle bir mektup aldı:
“Necdet, dün Nuriye Hanım’ın çayında pek fena idim. Beni affet! Bilmem neden seninle sedirin içinde yan yana oturan o soğuk, o deli Amerikan kızı benim sinirlerimi alt üst etti. … ..
… ..
… .. senden ayrılırken yaptığım kabalığın farkına ancak şimdi varabiliyorum. Beni affet Necdet! Ben deli kızın birisiyim. Beni sevmek bana tahammül etmek demektir. Eğer beni seviyorsan bana tahammül edeceksin., bu çaresiz; bu çaresiz Neci…”
… ..
(s.123) Jackson ailesi ki İngiliz geleneklerinin ebn bağlı, en mutaassıp kor (topluluk, cemaat) mensuplarından biridir. … ..Read birden bire sabahın durgun aydınlığı içinde annesinin bu garip telakkisini ilk defa olarak şaşılacak bir açıklık ile hatırladı. Hatta, kendisinin buraya hareket edeceği gün ihtiyar kadın iki elini oğlunun omzuna dayayarak mahzun mahzun yüzüne bakmış ve: “Git1 Allah yardımcın olsun! Fakat temiz olarak dönmeye çalış!” dememiş miydi? Bu, o demekti ki, Türk kızlarına dokunmayacaksın! Bir Türk sofrasına oturmayacaksın! Gözlerini herhangi bir Türk’ün yüzüne sevgiyle çevirmeyeceksin!
Halbuki, işte, bir sabah vakti iliklerine kadar çürümüş bir sefih olan Major Will’lew anadan doğma bir LÛti’nin (Lût Kavminin andan Lûti homoseksüel) arasında koyu somaki renkli bir Türk kızıyla başbaşa, diz dizedir:
Acaba bu genç kız kendisini baştan çıkarmak için insan şekline girmiş bir şeytan mıydı? Belki şimdi uyurken büyüsü kaybolacak ve yüzündeki şu yalancı örtüsü düşecekti.
… ..
Necdet, her başı sıkıya gelince veya içindeki isyan duygusu her taştıkça Anadolu'yu düşünürdü. … .. .”Bir gün mutlaka gelecekler, bu çamuru, bu kokuşmayı, silip süpürecekler,” derdi. … .. Hiçbir iman sahibi, Allah'tan ümit keser mi? İşte, Necdet de Anadolu’dan böylece ümidini kesmiyordu. Hele Sakarya zaferinden sonra onda bu ümit büsbütün kuvvet bulmuştu. Her gün kulaktan kulağa bir umumi taarruz haberi fısıldanıp duruyordu. Mutlaka bu yaz sonuna kadar her şey olacak deniliyordu.
Her şey olacak! Bu sözün Necdet’in muhayyilesinde uyandırdığı levha kan ve ateşe bulanmış bir ufuktu. Bu ufuk, önce uzakta şafak renginde bir çizgi iken yavaş yavaş bütün bir alev duvarı halinde yaklaşacak, yaklaşacak ve nihayet bu şehrin etrafını bir cehennem kemeri gibi saracaktı. O vakit İstanbul, bu koca şehir, bu çağdaş Sodom, bu asi Gomore çatırdayarak her tarafından tutuşup yanmaya başlayacaktı… ..
… ..
1927-1928
*Sodom ve Gomore & Yakup Kadri Karaosmanoğlu
1.Baskı : 1928
İletişim Yayınları: 1.-26. Baskı: 1983- 2011
İngiliz yüzbaşısı Read ve Nişantaşı'nda oturan, alafranga emekli tipi, Düyunu Ümumiye'nin eski yüksek memuru Sami Bey'in evi ona da açıktı ... kızı Leylâ (Lili) ....
YanıtlaSilAynı zamanda Yzb. Read kendi ifadesine göre Ophelia'sı...
SilRomanın ikici yabancı elemanı ise Major Will ve tercümanı (Cihan Harbinde bir müddet yedeksubaylık yaptığından hâlâ Osmanlı üniforması giymeye devam eden Orhan Bey.....
YanıtlaSilKitabın arka kapağındaki kısa anlatım çok anlamlı: " İşgal yıllarının İstanbul’unu konu edinen Sodom ve Gomore, Yakup Kadri’nin romanları arasında zaman bakımından Hüküm Gecesi’nin devamı sayılır. Mütareke döneminin çürüyen çevrelerini, kokuşmuş kişiliklerini konu edinen roman sakin bir zaman diliminde geçiyor. duygusu yatarsa da, olayların ardında işgale karşı oluşan bir kinin, “isyanla mayalanan bir ruhun” geliştiği görülür. . Batı hayranı Türkler’in, alafrangalığa özenen züppelerin, emperyalistlerle işbirliği içinde olan kesimlerin, işbirlikçi burjuvazinin yer aldığı geniş bir panorama olan Sodom ve Gomore’de Karaosmanoğlu romanını örerken bir anlamda tanrıların gazabından yararlanıyor."
YanıtlaSilİşgal yıllarının İstanbul'unda yaşanan fedakârlıklar, kahramanlıklar ve sıradan yurdum insanının yoksulluk içindeki çırpınışları yanında; işgalcilerle gününü gün eden, kazanç sağlayanların varlığını göz ardı etmemek ve her iki yaşam tarzından daha barış zamanında çıkarılacak dersler geleceğe akratılmalıdır. Karaosmaoğu bu kitabında o karanlık günlerin karanlıkta kalan yüzünü anlatıyor....
YanıtlaSilDüşman işgalinden rahatsızlık duymadan, işgal güçlerinin günlük hayatının birer parçası haline gelerek hayatlarını sürdüren yerli sefiller olabileceğini, olduğunu akıllardan çıkarmamak gerekiyor....
SilSakarya savaşının kazanılması dönemine denk gelen ve İşgal kuvvetlerindeki subayların başrolü oynadıkları sefillikleri içinde bataklığa düşen, genel anlamda İstanbul sakinlerinin bir bölümü, özelde ise roman kahramanlarından olan Leyla ve Necdet'in çırpınışları insanın ruhunu karartıyor.....
SilBir tarafta işgal kuvvetlerinin oluşturduğu bataklığın müdavimleri, diğer taraftan doğudan yükselen güneşin aydınlatmaya başladığı güneşin aydınlığı....
SilSonuç; Osmanlının küllerinden yükselen Cumhuriyetin yükselişi sırasında işgal altındaki İstanbul'un bilinmeyen bir yüzünün hüzünlü ama mutlu sonla biten hikâyesi.... hikâyenin öncesi ve sonrasındaki ayrıntıları anlatmak, aktarmak gerekiyor...
YanıtlaSil