Son dönemin
gündem oluşturan kişiliği Hürrem Sultan’ı anlatan kitap 813 sayfa. Tarihin bir
döneminde kalıcı izler bırakan ve Aleksandra Anastasia Lisowska, Ruslana,
Roxelanne, Hürrem isimleri ile karşımıza çıkan sultanın hayatını hayalinizde
canlandırabiliyorsunuz.
Bir kadının
iradesini hakim kılabilmesi için güzelliği kadar başka kriterlerin de etkin
olabileceğini,
Osmanlı’nı
yükselmesinde etkili olan ve devlet görevlilerinin seçiminde esas alınan
liyakat faktörünün giderek geri planda kalmasının sonuçlarını,
Bugünü
anlamak için tarihe bakmanın ve geçmişten ders alınması gerektiğini anlıyorsunuz.
Kitabın
sonunda yazarın da vurguladığı üzere; romanda tarihte olanlar bir kurgu içinde
anlatılıyoryor. Dönemin yaşam tarzı içinde kişisel olarak onaylayamayacağımız
yakıştırmaları da bu gözle hoş görmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Sürükleyici
bir anlatımla kaleme alnınan satırlardan kısa alıntıları paylaşalım:
-Rüylar,
imanımızla ruhumuzun derinliklerinde saklanan günahlar arasında dar bir
geçittir. Kah aklımızdan geçip dilimize varamayanı söyler bize, kah günahtır
diye görmekten kaçındıklarımızı önümüze kor. Bazen geçmişten, bazen gelecekten
sırlar fısıldar. ... Düşü yormaksa, kulun düşten bir mana sezmesidir. Doğrusu
da vardır, yanlışı da. ...
-Saltanat
denilen şey böyleydi işte. Bedeli ağırdı. Başını yıldızlara değdiriyor ama
mutluluğunu hep alıp götürüyordu insanın.
-Ruslana
tazeydi, çocuksuydu, cıvıl cıvıldı.
-Ruslana bir
şey daha öğrendi. Padişah gurunun okşanmasından hoşlanıyordu. ...
-Dilin riyası
vardır ama gözler yalan söylemez.
-Güzel,
güleryüzlü demek Hürrem.
-Hürrem’in,
padişahın iki davetini de geri çevirmesi haremde deprem yarattı. ... ...
Kavgayı duyan Valide Sultan, Hürrem’in tepkisine pek şaşırmadı.Kızın ne kadar
gururlu ve dik başlı olduğunu biliyordu. Yediği dayağın izleriyle padişahın
huzuruna varıp “Senin oğlunun anası bak beni ne hale getirdi,” diye çürüklerini
gösterecek değildi ya.
Kızın
Gülbahar’a karşı koymaması da taktik olabilirdi. Dayağı yemiş, sesini
çıkarmamış, dairesine çekilip oturmuştu. Olayın mağduruydu artık o.
-Bak sen,
diye düşündü Gülbahar. Doğrusu böyle bir şey ummuyordu.Tam tersine kızın bire
bin katarak kendisini şikayet etmesini bekliyordu padişaha.
-Ertesi gün
arabalar sarayın avlusundan Şehzade Mustafa’yla annesi Gülbahar Hatun’u alıp
sürgün yoluna düzüldü.
-Süleyman,
fırtınalı bir denize benzetiyordu Hürrem’i.
-Hürrem, ...
kazanmak için tehlikeyi göze almak gerektiğini öğrenmişti artık.
-Deli doluydu
ama şeytana pabucunu ters giydirmişti işte.
-İşte o anda
Hürrem hayat tecrübesine bir yenisini eklemiş oldu. ... iyi rol yapan bir
kadının önünde durmak mümkün değildi.
-Hafza Sultan
bir süre daha kızın içini okumak ister gibi gözlerinin derinliklerine baktı ve
ağır ağır konştu. “Alın yazısını yazan ne sensin, ne benim. Ne de bütün
kudretine rağmen Hünkar oğlum. Bir emriyle can bile alır ama aslında irade onun
değil, Yüce Allah’ındır. Hepimizi, yeri, göğü, yıldızları yataratan Allah’tır.
-Aslında
Hürrem’in amacı, çevresinde bir sempati kuşağı yaratmak kadar, hareme yeni
gelen kızları kolaçan etmek, aralarında Süleyman’ın gözüne çarpacak kadar güzel
var mı tespit etmekti. Muhtemel bir rakip varsa, onun çaresine bakmanın da bir
yolu bulunurdu mutlaka.
-Süleyman,
Şahincibaşı İbrahim’i de yanına alıp ava çıktı mı Hürrem çıldırıyordu. ... Adam
Hırvat devşirmesiydi. Sümbül Ağa, “Bu Hırvatlar Sırpları hiç sevmezler,”
demişti laf arasında. ... “Sırplar Slav boyundandır....” “Kavim göçleri
sırasında Slavların bir kolu Tuna ve Sava ırmaklarını aşıp Adriyatik denizine
kadar inmiş ve oralara yerleşmiş. Sırp denenler işte bu boy. Güney Slavı
bunlar. Sırplar, seninle akraba Hürrem Hanım.” .... “Demem o ki, Sırp’ı
sevmeyen Hırvat, Moskof’u da sevmez .... “
-Hürrem,
Hırvat devşirme İbrahim’i çok ciddiye almış, tetikte beklemeye başlamıştı.
-“Bir İtalyan
balıkçısı ile Hırvat bir ananın oğlu derler. Pargalı bir köle. ...”
-Ne
istiyorsun sen, diye sordu yanlız bir yaz gecesinde Hürrem. Sevda mı, iktidar
mı? Cavap beyninin içinde patlayıverdi. İktidar, kudret! Ancak, iktidar da
sevda gibi sabır istiyordu işte. .... İktidar bu acıya değer.
-Bence kıza
yanlış isim verilmiş. Madem hem güzel,
hem yırtıcı, adı Roxelanne olmalı .... Gül .. Hem de dikenli gül.
-Giovanni di
Lorenzo Medici. Dizlerinin üstünde saatlerdir
dua ettiği sunağın önünden güçlükle doğrulurken büyük çan çalmaya
başladı..... Papa X. Leo’ydu o. Leo Decimus, Hristiyan aleminin kutsal
babası. .... “Rodos’tan haber var mı?”
diye sordu ....
-Kaderin
cilvesiydi işte. Tam o sırada Rodos’ta kilise çanlarına ezan sesleri
karışmıştı.
-Ali Cemali
Efendi’nin yanakları kızardı. ... İşte asıl sorun buydu. Neticede kız
cariyeydi. Padişahın, Müslüman olmayan bir kadınla münasebet kurmasında sakınca
yoktu ve fakat, kadın Müslüman ise iş değişiyordu. .....
-Hürrem’i
hafife almanın ona ne kadar pahallıya patladığını hatırlayınca tüyleri diken
diken oldu İbrahim’in ...Mohaç seferi
olayında .... İtibarı iki paralık olmuştu. ...Sinsi bir yılandı bu kız.
Soktuğunu anlamıyordun bile. Anladığında ise iş işten geçiyordu. ...
-“Hünkar
dediğin, bir kavukla, bir kaftandır. Rağbet onlaradır.”
-Orhan Bey’in
iki yüz sene önce Rum kızı Nilüfer Hatun’u karılığa kabul etmesinden bugüne
kadar hiçbir padişah nikah kıymamıştı kimseye. Oğlu iki yüz yıllık geleneği
yıktığı için kahır gözyaşları mı döküyordu, yoksa o çok korktuğu taht kavgası
kaçınılmaz hale geldiği için mi ağlıyordu?
-Süleyman
güçlüydü, töreye,örfe, adete, kanuna, adalete saygılıydı. Ama bu kıza karşı da
o kadar güçsüz ve zayıftı. Onun uğruna bir lafla iki yüz yılık geleneğini
yıkıvermişti koca Osmanlı’nın.
-Şah
İsmail’in oğlu Tahmasp’ın Safevi tahtına çıkmasının ardından saraya her biri
endişe yüklü raporlar yağıyordu. Genç Şah, kendisini babasının intikamını
almaya adamıştı.
-Aslında
kafasında tek amaç vardı Sultan Süleyman’ın. Attila’nın bin yıl önce yarım
bıraktığı işi bitirmek Roma’ya girmek ve Hristiyanlığın merkezi Papalığı
tarihin tozlu sayfalarına gömmek.
-Geçen gün
üşenmedim saydım. Tam otuz sekiz yıl geçmiş. Eyüp Sultan’da kılıç kuşanıp tahta
çıktığımızda ....
*Hürrem-Demet
Altınyeleklioğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder