Kitap
304 sayfa. Benzerleriyle kıyaslandığında fiyatı yüksek tutulmuş. Kitap yakın
dönemin olaylarına pencere aralıyor. Son dönem yargılamalarında yaşananlar;
tarihe altın harflerle geçeceğe benzemiyor. Gündeme gelenler, iddialar,
sorular, cevapları ve savunmalar gerçeği yansıtabildi mi? Ne oldu? Anlayabildik
mi? Kamu vicdanı rahat mı?
İddiaların
muhataplarından birisi olan
komutana yakıştırılan sıfat; “çarıklı erkânıharp-millet”
tarafından onaylandı mı? Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst makamındaki
komutanın; şahsının ve kurumsal kişiliğinin maruz kaldığı süreçler aziz
milletimiz tarafından nasıl yorumlandı? Dersler çıkarılabildi mi?
-Kitapta
geçen dönemde yapılan seçim ve oylamalarda; aziz milletimizin teveccühündeki
dağılım kadar, Silahlı Kuvvetler mensuplarının oy kullandığı sandıklardaki
sonuçlardan dersler çıkarılabilseydi; gelişmelerin günümüze yansıması farklı
olabilir miydi?
Gelişmelerin
başladığı uzun süreç boyunca medyada yer alan doğru-yanlış bilgilerin dışında
gerçekleri ortaya çıkaracak ikna edici yeni bilgilerin bulunması ümidi; bu
kitabı okuyanlarda karşılık buluyor mu?
Her
okuyucunun farklı cevaplar verebileceği bir konu ele alınmış. Nerede durduğunuz
da cevabı etkileyecektir.
Gerçek
hayat siyah-beyazdan ibaret değil. Ara renkler de var. Kimse mükemmel değil.
Hatalarımızın
olması, insanın kendisi kadar bilinen bir geçek değil mi? Peygamberler dışında
günahsız kim var?
Kitapta
yapılan vurgulardan yola çıkacak olursak;
-Yapılan
açıklamaların hepsi doğru ya da hepsi yanlış diyemeyiz.
-Biyografide
yer alan ayrıntılardan birisi; 48 yıllık fiili hizmetin dokuz yılının yurt dışı
görevlerde geçmesi ....
-Kitabın
ana konusunu oluşturan hukuki süreçlerle ilgili olarak; birden fazla bölümde
tekrarlanan açıklamaların temelinde hukuksuzluğa vurgu yapılmasını saygı ile
karşılmak gerekiyor.
-“Kamuoyu
tepkisinin yetesiz bulunduğu” sızlanmaları da dikkati çekici. Sosyal olaylarda
karşı tarafı suçlamak kadar “ben/biz nerede hata yaptık” sorgulaması da
yapılmalıydı. Yakın dönemde yaşanan ve “askeri müdahale” olarak genelleme
yapılabilecek süreçler, Yüksek Askeri Şura kararları konusundaki öz eleştiriler
kitabı belki de daha doyurucu hale getirebilirdi ....
-Okuyucunun
algılamasını etkileyecek, “evet” dedirtecek yeni açıklamalara da yer verilmesi
gerekirdi. Örneğin eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Işık Koşaner’in
“Balyoz Planı” konusunda ki ifadelerinden bahsedilmemiş olması bir eksiklik
değil mi?
Yaşananlar;
Osmanlının son döneminden günümüze kadar sosyal olayların birikimini
yansıttığını ifade edebiliriz.
-Maksadını
aşan, belki de intikam kokan süreçler yaşanmadı mı?
-İntikam
duyguları, adelet sınırlarını zorlamadı mı?
-Kitabı
okuyanların algılarında ne kadar değişim oldu?
-Sonuçta
“kurunun yanında yaşın da yanması” veciz sözü yerini buluyor.
-Bu
tür bir yargılamaya neden olan gelişmeler keşke yaşamasaydı..... Milletin
“Peygamber Ocağı” gözü ile baktığı kurumun saygınlığı erozyana uğramasaydı ...
-Yaşananlara
taraf olan herkesin; kendilerinden beklenen saygınlığı tekrar kazanmak için
yapılacakları düşünmek de gerekmez mi?
-Her
adım sonrasında yeni intikam duygularını harekete geçirmek doğru mu?
-Milletin
değerlerinin gözetilmesi unutulmamalı ....
Kitapta
yer alan ve özellik arz eden kısa alıntılar vekısa değerlendirmeler:
-Montesquieu; “Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale
geldiği noktaya gelince, o rejim mahkûm olmuştur.”
-“Darbe,
darbe iddialarından hicab duyuyorum. Türkiye’de bazı olaylar yaşandı. Bugün
artık bu olayların geride kaldığını düşünüyoruz. Biz diyoruz ki, demokraside,
demokratik yöntemlerde en önemli husus, iktidarların seçimlerle, demokratik
yöntemlerle el değiştirmesidir.
-Suçum
şu idi: “Terör örgütü kurma veya yönetme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni
ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme.” ....
“maksadı aşan” ifadesinin karşılığı bu olsa gerek diye düşünüyor insan. ....
intikam kokuyor ....
-....
Taha Akyol, bir yazısında bu durumu şöyle değerlendirdi: “Başbuğ’un sadece şahsen
değil, Genelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde, kurumsal olarak da hükümete
karşı askeri nitelikte cebir ve şiddet tavrı olmamıştır. Bir kimseye terör
örgütü yöneticisi diyebilmek için, o kimsenin, bizzat şiddet yapmasa da,
şiddetle yoğun ilişkisinin olması şarttır. Başbuğ hakkında bu yönde bir iddia
bile yoktur. Ceza hukukunda yorum yoluyla suç tanımı genişletilemez.”
-“Bugünü
anlamak için, dünü bilmeniz gerekir”
-2002
Ağustos’unda Kara Kuvvetleri Org. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı’na,
Özkök’ten boşalacak Kuvvet Komutanlığı’na ise askeri teamüller çerçevesinde
Org. Edip Başar’ın getirilmesi beklenmekteydi. Ancak beklenen gerçekleşmedi.
.... teamüllere uyulsaydı belkide .... bugün karşılaşılan sorunlarla
karşılaşılmayacağı söylenebilir.
-2008
yılında, üç kuvvet komutanı ile jandarma genel komutanı hakkında bir soruşturma
açılmasına karar verilmesi elbette kolay değildir. Dosya, yetkisizlik kararı
verilerek, Genelkurmay Savcılığı’na gönderilmişti. Genelkurmay Başkanlığı’nın
dosyayı iade etmek yerine adli işlem yapması daha uygun olabilirdi. Eğer böyle
yapılsaydı, ileride Ergenekon ve Balyoz davası kapsamında gündeme gelecek
iddiaların da askeri yargı tarafından soruşturulması ve kovuşturulması imkanı
ile adil yargılama ilkesi de korunabilirdi.
-30
Ağustos 2010 yılında emekli oluktan 1,5 yıl sonra, böyle bir suçlamayla karşı
karşıya kaldım. .... Benim bu faaliyetlerimi aktif görevim sırasında yaptığım
iddia ediliyor ki bu faaliyetlerim, o zamanlarda devletin yetkili makamlarınca
anlaşılamamışsa bunu da anlamak mümkün değildir.
-Bana
göre insanların inançlarının ve etnik kökenlerinin, diğerleri tarafından
sorgulanması, her şeyden evvel bir insanlık suçudur.
-Genelkurmay
Başkanlığı tarafından uygulanan akreditasyon sisteminde yapılan değişiklik ile Star
ve Yeni Şafak gazetelerine Genelkurmay Başkanlığı’nın kapıları açılmıştır.
-Ben,
bir Harp okulu öğrencisi olak 22 Şubat 1962’de ve genç bir teğmen olarak da 21
Mayıs 1963’te, darbe teşebbüslerinin yarattığı olaylara ve acılara bizzat şahit
oldum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, nedenleri ne olursa olun, siyasete müdahale
etmesinin, hem ülkeye hem de bizzat ordunun kendisine zarar verdiğini görerek
ve anlayarak geçirdik yıllarımızı.
-25
Ocak 2010 tarihinde yapmış olduğum bir konuşmamda inanarak ve samimi olarak
şöyle demiştim: “Demokraside, demokratik yönetimlerde en önemli olan hususun,
iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesi olduğuna
yürekten inanıyoruz.”
-Genelkurmay
2. Başkanı sıfatıyla .....görev yaptım. Duruşmada, savcı ve hakimlerin o
yıllara ilişkin .... bazı konuları
özellikle gündeme getirmeleri .... Bunlardan bir tanesi de, 3 Mart 2004
tarihinde Ankara Ticaret Odası Tesisleri’nde yapılan “Hilafetin İlgası ve
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun80. Yılı ve Günümüz Türkiyesi” konulu paneldi. ....
-Genelkurmay
Başkanı İlker Başbuğ’un 17 Aralık 2009 tarihinde Trabzon Oruç Reis
Kruvazörü’nde düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada .... herhlde
herkes ne demek istediğimi de anlamaktadır ....
-Ciddi
hukuk devletinde imalı konuşmalara, dedikodulara yer yoktur ....
-14
Nisan 2009 tarihinde, Harp Akademilerinde yapılan 14 Nisan 2009 tarihinde, Harp
Akademilerinde yapılan “Yıllık Değerlendirme Konuşması”na ilişkin
değerlendirmelerde geçen ifadeler .... Eyüp Can “ .... ilk defa bu kadar
kapsamlı bir demokrasi vurgusu .... Dini cemaatlerin sivil toplum hareketi
olduğu analizi Weber’e dayandırıldı. .... dini cemeatlerin modern dünyada sivil
toplum işlevini gördüğü ....”
Taha
Akyol .... sosyal bir sorunu irdeleyen cumhuriyetçi bir entellektüel gibi
konuştu.
-mahkemelerde
yargılanan ve halen cezaevlerinde tutuklu bulunan 457 emekli ve muvazzaf askeri
personel mevcuttur. ... soruşturmalarda 2000’e yakın askerin ismi geçmektedir.
..... mahkemelerde Türk ordusu yargılanmaktadır.
-9
Ekim 2013 tarihinde .....Balyoz davası kararı açıklandı. .......kararın Türk
toplumunun bütün kesimleri tarafından kabul görmesini güçleştirmiş ve karar
siyasi hesaplaşma iddialarıyla lekelenmiştir.
*Suçlamalar karşı
gerçekler-İlker Başbuğ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder