22 Temmuz 2014 Salı

Suçlamalara karşı gerçekler*

Kitap 304 sayfa. Benzerleriyle kıyaslandığında fiyatı yüksek tutulmuş. Kitap yakın dönemin olaylarına pencere aralıyor. Son dönem yargılamalarında yaşananlar; tarihe altın harflerle geçeceğe benzemiyor. Gündeme gelenler, iddialar, sorular, cevapları ve savunmalar gerçeği yansıtabildi mi? Ne oldu? Anlayabildik mi? Kamu vicdanı rahat mı?
İddiaların muhataplarından birisi olan
komutana yakıştırılan sıfat; “çarıklı erkânıharp-millet” tarafından onaylandı mı? Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst makamındaki komutanın; şahsının ve kurumsal kişiliğinin maruz kaldığı süreçler aziz milletimiz tarafından nasıl yorumlandı? Dersler çıkarılabildi mi?
-Kitapta geçen dönemde yapılan seçim ve oylamalarda; aziz milletimizin teveccühündeki dağılım kadar, Silahlı Kuvvetler mensuplarının oy kullandığı sandıklardaki sonuçlardan dersler çıkarılabilseydi; gelişmelerin günümüze yansıması farklı olabilir miydi?
Gelişmelerin başladığı uzun süreç boyunca medyada yer alan doğru-yanlış bilgilerin dışında gerçekleri ortaya çıkaracak ikna edici yeni bilgilerin bulunması ümidi; bu kitabı okuyanlarda karşılık buluyor mu?
Her okuyucunun farklı cevaplar verebileceği bir konu ele alınmış. Nerede durduğunuz da cevabı etkileyecektir.
Gerçek hayat siyah-beyazdan ibaret değil. Ara renkler de var. Kimse mükemmel değil.
Hatalarımızın olması, insanın kendisi kadar bilinen bir geçek değil mi? Peygamberler dışında günahsız kim var?
Kitapta yapılan vurgulardan yola çıkacak olursak;
-Yapılan açıklamaların hepsi doğru ya da hepsi yanlış diyemeyiz.
-Biyografide yer alan ayrıntılardan birisi; 48 yıllık fiili hizmetin dokuz yılının yurt dışı görevlerde geçmesi ....
-Kitabın ana konusunu oluşturan hukuki süreçlerle ilgili olarak; birden fazla bölümde tekrarlanan açıklamaların temelinde hukuksuzluğa vurgu yapılmasını saygı ile karşılmak gerekiyor.
-“Kamuoyu tepkisinin yetesiz bulunduğu” sızlanmaları da dikkati çekici. Sosyal olaylarda karşı tarafı suçlamak kadar “ben/biz nerede hata yaptık” sorgulaması da yapılmalıydı. Yakın dönemde yaşanan ve “askeri müdahale” olarak genelleme yapılabilecek süreçler, Yüksek Askeri Şura kararları konusundaki öz eleştiriler kitabı belki de daha doyurucu hale getirebilirdi ....
-Okuyucunun algılamasını etkileyecek, “evet” dedirtecek yeni açıklamalara da yer verilmesi gerekirdi. Örneğin eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Işık Koşaner’in “Balyoz Planı” konusunda ki ifadelerinden bahsedilmemiş olması bir eksiklik değil mi?
Yaşananlar; Osmanlının son döneminden günümüze kadar sosyal olayların birikimini yansıttığını ifade edebiliriz.
-Maksadını aşan, belki de intikam kokan süreçler yaşanmadı mı?
-İntikam duyguları, adelet sınırlarını zorlamadı mı?
-Kitabı okuyanların algılarında ne kadar değişim oldu?
-Sonuçta “kurunun yanında yaşın da yanması” veciz sözü yerini buluyor.
-Bu tür bir yargılamaya neden olan gelişmeler keşke yaşamasaydı..... Milletin “Peygamber Ocağı” gözü ile baktığı kurumun saygınlığı erozyana uğramasaydı ...
-Yaşananlara taraf olan herkesin; kendilerinden beklenen saygınlığı tekrar kazanmak için yapılacakları düşünmek de gerekmez mi?
-Her adım sonrasında yeni intikam duygularını harekete geçirmek doğru mu?
-Milletin değerlerinin gözetilmesi unutulmamalı ....
Kitapta yer alan ve özellik arz eden kısa alıntılar vekısa değerlendirmeler:
-Montesquieu;  “Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince, o rejim mahkûm olmuştur.”
-“Darbe, darbe iddialarından hicab duyuyorum. Türkiye’de bazı olaylar yaşandı. Bugün artık bu olayların geride kaldığını düşünüyoruz. Biz diyoruz ki, demokraside, demokratik yöntemlerde en önemli husus, iktidarların seçimlerle, demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir.
-Suçum şu idi: “Terör örgütü kurma veya yönetme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme.” .... “maksadı aşan” ifadesinin karşılığı bu olsa gerek diye düşünüyor insan. .... intikam kokuyor ....
-.... Taha Akyol, bir yazısında bu durumu şöyle değerlendirdi: “Başbuğ’un sadece şahsen değil, Genelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde, kurumsal olarak da hükümete karşı askeri nitelikte cebir ve şiddet tavrı olmamıştır. Bir kimseye terör örgütü yöneticisi diyebilmek için, o kimsenin, bizzat şiddet yapmasa da, şiddetle yoğun ilişkisinin olması şarttır. Başbuğ hakkında bu yönde bir iddia bile yoktur. Ceza hukukunda yorum yoluyla suç tanımı genişletilemez.”
-“Bugünü anlamak için, dünü bilmeniz gerekir”
-2002 Ağustos’unda Kara Kuvvetleri Org. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı’na, Özkök’ten boşalacak Kuvvet Komutanlığı’na ise askeri teamüller çerçevesinde Org. Edip Başar’ın getirilmesi beklenmekteydi. Ancak beklenen gerçekleşmedi. .... teamüllere uyulsaydı belkide .... bugün karşılaşılan sorunlarla karşılaşılmayacağı söylenebilir.
-2008 yılında, üç kuvvet komutanı ile jandarma genel komutanı hakkında bir soruşturma açılmasına karar verilmesi elbette kolay değildir. Dosya, yetkisizlik kararı verilerek, Genelkurmay Savcılığı’na gönderilmişti. Genelkurmay Başkanlığı’nın dosyayı iade etmek yerine adli işlem yapması daha uygun olabilirdi. Eğer böyle yapılsaydı, ileride Ergenekon ve Balyoz davası kapsamında gündeme gelecek iddiaların da askeri yargı tarafından soruşturulması ve kovuşturulması imkanı ile adil yargılama ilkesi de korunabilirdi.
-30 Ağustos 2010 yılında emekli oluktan 1,5 yıl sonra, böyle bir suçlamayla karşı karşıya kaldım. .... Benim bu faaliyetlerimi aktif görevim sırasında yaptığım iddia ediliyor ki bu faaliyetlerim, o zamanlarda devletin yetkili makamlarınca anlaşılamamışsa bunu da anlamak mümkün değildir.
-Bana göre insanların inançlarının ve etnik kökenlerinin, diğerleri tarafından sorgulanması, her şeyden evvel bir insanlık suçudur.
-Genelkurmay Başkanlığı tarafından uygulanan akreditasyon sisteminde yapılan değişiklik ile Star ve Yeni Şafak gazetelerine Genelkurmay Başkanlığı’nın kapıları açılmıştır.
-Ben, bir Harp okulu öğrencisi olak 22 Şubat 1962’de ve genç bir teğmen olarak da 21 Mayıs 1963’te, darbe teşebbüslerinin yarattığı olaylara ve acılara bizzat şahit oldum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, nedenleri ne olursa olun, siyasete müdahale etmesinin, hem ülkeye hem de bizzat ordunun kendisine zarar verdiğini görerek ve anlayarak geçirdik yıllarımızı.
-25 Ocak 2010 tarihinde yapmış olduğum bir konuşmamda inanarak ve samimi olarak şöyle demiştim: “Demokraside, demokratik yönetimlerde en önemli olan hususun, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesi olduğuna yürekten inanıyoruz.”
-Genelkurmay 2. Başkanı sıfatıyla .....görev yaptım. Duruşmada, savcı ve hakimlerin o yıllara ilişkin ....  bazı konuları özellikle gündeme getirmeleri .... Bunlardan bir tanesi de, 3 Mart 2004 tarihinde Ankara Ticaret Odası Tesisleri’nde yapılan “Hilafetin İlgası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun80. Yılı ve Günümüz Türkiyesi” konulu paneldi. ....
-Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un 17 Aralık 2009 tarihinde Trabzon Oruç Reis Kruvazörü’nde düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada .... herhlde herkes ne demek istediğimi de anlamaktadır ....
-Ciddi hukuk devletinde imalı konuşmalara, dedikodulara yer yoktur ....
-14 Nisan 2009 tarihinde, Harp Akademilerinde yapılan 14 Nisan 2009 tarihinde, Harp Akademilerinde yapılan “Yıllık Değerlendirme Konuşması”na ilişkin değerlendirmelerde geçen ifadeler .... Eyüp Can “ .... ilk defa bu kadar kapsamlı bir demokrasi vurgusu .... Dini cemaatlerin sivil toplum hareketi olduğu analizi Weber’e dayandırıldı. .... dini cemeatlerin modern dünyada sivil toplum işlevini gördüğü ....”
Taha Akyol .... sosyal bir sorunu irdeleyen cumhuriyetçi bir entellektüel gibi konuştu.
-mahkemelerde yargılanan ve halen cezaevlerinde tutuklu bulunan 457 emekli ve muvazzaf askeri personel mevcuttur. ... soruşturmalarda 2000’e yakın askerin ismi geçmektedir. ..... mahkemelerde Türk ordusu yargılanmaktadır.
-9 Ekim 2013 tarihinde .....Balyoz davası kararı açıklandı. .......kararın Türk toplumunun bütün kesimleri tarafından kabul görmesini güçleştirmiş ve karar siyasi hesaplaşma iddialarıyla lekelenmiştir.

*Suçlamalar karşı gerçekler-İlker Başbuğ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder