20 Aralık 2016 Salı

1984 *

-Kitabın arka kapağındaki tanıtımda; “Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanla çok daha kolay dayatılıyordu. (....) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardıçünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.
-George Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus seneryasudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya dğüzeni, romanda inanılmazbir hayal gücüyle , en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tegâhlanan oyunlar düşünüldüğünde ,ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yanlızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır. ...” vurgusu yapılıyor.
Orwell, romanı İskoçya'da verem ile boğuşurken 1947-1948 yılları arasında yazmıştır. Roman, Avrupa'daki Son Adam (The Last Man in Europe) ismiyle yazılmıştır. Öte yandan, ABD ve Birleşik Krallık'taki yayımcısı (roman bu iki ülkede aynı anda satışa sunulmuştur) pazarlama meseleleri nedeniyle romanın adını Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'e (Nineteen Eighty-Four) çevirmiştir. Roman ilk kez 8 Haziran 1949'da basılmıştır.
Kitap sosyalizm karşıtı olarak suçlanmıştır, ancak Orwell buna karşı çıkmıştır. 16 Haziran 1949'da yaptığı açıklamada Orwell şöyle konuşmuştur: "Yeni romanımda [Bin Dokuz Yüz Seksen Dört] sosyalizme ya da (bir destekçisi olduğum) Britanya İşçi Partisi'ne bir saldırı kastetmedim, ama merkezileştirilmiş bir ekonominin yol açabileceği ve halen komünizm ve faşizmde kısmen gerçekleşmiş olan bozukluklara değindim... Kitabın konusunun Britanya'da geçmesi İngilizce konuşan ırkların doğuştan diğerlerine göre daha üstün olmadığını ve karşı konulmadığı takdirde totalitarizmin herhangi bir yerde zafer kazanabileceğini vurgulamak içindir."[1]
Romanın distopik dünyasında totaliter bir merkezi tek partinin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama ile halk ve hayatı manipüle edilmektedir. Roman daha sonra ünlenecek Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları içermektedir.

17 Aralık 2016 Cumartesi

sahabe dönemi iktidar kavgası *

Alevi Sünni Ayrışmasının Arka Planı
-Kitabın arka kapağındaki tanıtımda; “Müslüman siyasal kültürünün oluşumunda Hz. Peygamber sonrasının özel bir yeri vardır. İlk müslüman neslini, bu dönem siyasi olaylarını ve bu olayların aktörlerini incelemek zorundayız. Bu nesille kurduğumuz sevgi bağı, bizi doğruyu ortaya koymaktan alıkoymamalıdır. İslam tarihinde ilk yanlışlıklarsiyasi alanda yapılmış ve daha sonra dinî ve ilmî alanlara sirayet etmiştir. Bu yanlışlıklar sorgulanıp  düzeltilecek yerde kutsanmış ve mukaddes bir  cehaletle karşı karşıya kalınmıştır.Siyasal zihnin ürettiği sorunları çözemediğimizden , bu sorunlar gittikçe derinleşmiş ve kökleşmiştir. Müslüman zihni geleceği, geçmişinde aramaktadır; üstelik bunu ideal nesiller söylemi ile süslemektedir. ... kitap, Hz. Peygamber sonrası siyasi olayları mercek altına almaktadır.” deniliyor.
-Kısa alıntıları paylaşalım; ... .. Müslüman siyasi tarihinde Alevi terimi ilk defa hilafetle ilgili anlaşmazlıklar sırasında kullanılmıştır. Hz. Pegamber’in vefatının ardından ortaya çıkan ve Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra şiddetlenen siyasi iktidar mücadelesinde Hz. Ali tarafını tutanlara ‘Aleviyye’ veya ‘Ş’İatu Alî’, bunların karşısında olan gruplara da ‘Osm’aniyye’ yani ‘Osman taraftarları’, denmiştir. Zamanla ‘Şîatu Osmân’, ‘Osmaniyye’ olarak, ‘Şiâtu Alî’ ise ‘Şîa’ olarak terimleşmiştir. Bu sebeple kitabın adındaki alt başlığın Şii-Sünni şeklinde değil de ‘Alevi Sünni Ayrışması’ biçiminde olması bahsi geçen tarihsel verilerle de ilgilidir.
-Şia, Hz. Peygamber’in vefatından sonra devlet yönetiminin Hz. Ali’ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğu düşüncesini benimseyen çeşitli grupların ortak adıdır. Alevi terimi de Hz. Ali’ye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dini ve siyasi gruplar için kullanılmaktadır. Ayrıca Alevilik, ‘Hz. Ali’nin soyundan gelenler anlamında da kullanılmıştır. Emevi ve Abbasi yönetimlerinde siyasi iktidara karşı Hz. Ali soyuna mensup çevrelerde beliren hareketler için de “Alevi’ tanımlamasının kullanıldığı bilinmektedir. Biz de Alevi terimini kullanmanın ülkemiz gerçekliğine daha uygun olacağından hareketle kitabın ismine

14 Aralık 2016 Çarşamba

IŞİD *

terör ordusunun iç yüzü
-Kitap 521 sayfa. Arka kapakta yorum yapan Nedim Şener; “IŞİD gerçeğinin bize gösterilenlerden farklı olduğunu, onu yaratan sorumluları ve yalanlarını ortaya koyan en detaylı çalışmalardan biri...” değerlendirmesini yapıyor.
-bir diğer değerlendirmede ise Dougles E. Schoen; “Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), geçtiğimiz yıl dünya çapında -Paris, Beyrut, Mısır, Türkiye- yaptığı kanlı saldırılarla bugün global olarak en büyük terörist örgüt olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Hem Suriye hem de Irak’ta çok geniş alanları işgal etti ve katı şeriat kanunlarının diktası altında yeni bir İslam Hilafeti kuracağı sözünü verdi.
-Kitabın kapak içlerindeki tanıtımda ise; “IŞİD: Terör Ordusunun İç Yüzü kitabının  ... .. Amerikalı gazeteci Michael Weiss ve Suriyeli analist Hassan Hassan , bu şiddet yanlısı radikallerin, neredeyse yenik durumdaki Iraklı isyancılar grubundan kurnazca hazırlanmış cinayet videolarıyla şiddet ve kargaşayı Orta Doğu geneline yayan uluslararası gönüllülerden oluşan bir cihat ordusuna nasıl evrildiğini açıklıyorlar. Weiss ve Hassan, IŞİD’in ilk şekillenmeye başladığı zamandan, kurucusu Ebu Musab ez-Zarkavi’nin ilk günlerinden başlayarak kilit isimlerin –ele geçirilmesi zor liderleri Ebu Bekir el-Bağdadi’den saflarındaki eski Saddam yanlısı Baasçılara kadar- nereden geldiklerini, sosyal medya stratejilerinden yasa dışı petrol gelirlerine kadar yerel ve küresel desteği nasıl aldıklarını tek tek açıklıyorlar. IŞİD’in yayılmakta olan terörüyle mücadele etmek için gerekli para ve askeri mühimmatın bölgeye akmayı sürdürmesiyle, diğer kuvvetler-Esad rejimi, Rus savaş uçakları, İranlı Kudüs Gücü ve diğer Şii milisler- bir yandan güç kazanırken diğer yandan IŞİD’e karşı savaşıyor olmayı bölgedeki gündemleri için koz olarak kullanıyorlar.
-Amerika Birleşik Devletleri, Irak, İran ve Suriye’nin politik ve askerî manevraları, IŞİD’in çarpıcı ve tartışmalı bir şekilde ilerleyişinin tetikleyicisi oldu.... ..  İçeriden alınan paha biçilmezve özel bilgiler sayesinde, yazarlar sözde İslam Devleti’nin muammalı askere alma ve eğitim yöntemlerini, askeri başarı ve başarısızlıklarının etkisini ve terörlerini yaymak için küçük yerel hücreleri nasıl yapılandırıp güçlendirdiklerini keşfediyorlar. Eski ABD askeri yetkilileriyle yapılan orijinal röportajlar ve IŞİD savaşçılarıyla yapılan güncel röportajlardan –buna ek olarak eski bir IŞİD casusu ile Kuzey Irak’taki IŞİD katliamından sağ kurtukan Kürt ve Yezidlerle yapılan röportajlardan

13 Aralık 2016 Salı

Çocukluk Sırrı *

Kitap 288 sayfa. Arka kapağındaki tanıtımda; “Her çocuğun özünde, o çocuğun nsıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran ‘çocukluk sırrı” vardır.
-Bu sır, çocuğun içinde ‘buyurucu bir iç klavuz’ olarak, mütevazı bir sabırla,adım adım o çocuğun kişilik ve karekterini oluşturma mücadelesi verir.
-Yetişkinler ise, çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan, kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.
-Bu kitapta, çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karekterini bozmadan, onlara nasıl rehberlik yapılacağını bulacaksınız.....
-Başka bir deyişle, bu kitapta, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların, Yunusların nasıl yetiştiğinin sırlarını barındıran Anadolu Pedagojisini bulacaksınız...” deniliyor.
-Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım: Yaşanabilir bir toplum inşasını arzu edenler çocukluk sırrından güç almalıdırlar. ... ..  yetişkinin ruhunu örten kalın duvarları yıkabilecek ve oradan sıcacık şefkat hissini uyandırabilecek olan tek ve biricik güçtür.
-Yeterki yetişkinler , çocuğa hükmetmeyi bir marifet zannetme yanılgısından çıkıp, sevgi ve şefkat hislerini yeniden canlandırabilecek olan çocuklarına, güven içinde kendilerini bırakabilsinler...
-... çocukların insan ruhunda uyandıracağı sevgi ve şefkatihesaba katmadan inşa edilecek bir hayat, insanlık tarihinin en acınacak yaşam tarzı olacaktır.... ..

-... .. anne-babaların en ciddi yanılgısı, çocukları ile problem yaşamadıkları sürece, her şeyin yolunda gidiyor olduğunu

6 Aralık 2016 Salı

15 Temmuz öncesi ve sonrası *

Ahmet Hakan’la Tarafsız Bölge röportajı ve yeni sorular
-Kitap176 sayfa. İlk bölümü televizyon programındaki söyleşiden oluşuyor.
-İlker Başbuğ, görüşlerini paylaşırken liyakat sorununun, bu darbenin arka planında da kendisini gösterdiğini anlıyoruz.
-Özellikle Kuvvet ve Genelkurmay karargahlarında personel başkanlıklarında görev alan; daha açık tabiri ile “personel mafyası”a dahil olanların “namazları kılınamayacak” kadar kirli işlere bulaşmalarının
-Personel mafyasına dahil olanların:
   *Çeşitli sınavlardaki şaibeli başarılarının,
   *Kıt’a ve karargah görevlerinde her nedense yine aynı grubun seçkin görevlere atanmalarının,
   *Mükâfat mekanizmasının çalıştırılmasında aynı grubun sürekli nemalanmasının,
   *Bir taraftan “muharipliğin özendirilmesi” başlığı altında çalışmalar yapılırken; diğer taraftan başarı belgelerinin , para, tatil vb. ödüllerinin çoğunlukla arazide fiilen çalışanlara değil seçkin görev yerlerinde bulunanlara dağıtılmasının,
   *Çok yıldızlı rütbelere getirilenler orasında:
     -Hiç OHAL ya da İç Güvenlik Bölgsinde çalışmamış,
     -Üzerinden hiç mermi geçmemiş,
     -Arazide karın üzerine yatmamış,
     -Tuvaletini araziye yapmamış,
     -Üzerine yıldırım düşmemiş,
     -Yattığı yerden yıldızları seyretmemiş,
      -Mayın patlamasını ve ağır silah namlularındaki metalik sesi yakından duymamış,
olanların bulunmasının,
-Bu adaletsiz durumun rütbeli personel arasında sızlanma / şikayet sebebi olmasına rağmen bir türlü düzeltilememesinin,

30 Kasım 2016 Çarşamba

Darbenin Kayıp Saatleri *

Ölmek İçin Güzel Bir Gün Annem!
-Kitabın arka kapağındaki tanıtımda; “15 Temmuz’u tek başına bir darbe girişimi olarak mı alacağız yoksa geniş fotoğrafa mı yerleştireceğiz? Bunu hiç düşündünüz mü? Yıllardır Büyük Ortadoğu Projesi’nin tehlikelerine dikkat çekenlerin  15 Temmuz’u bir grubun basit bir darbe girişimi olarak görmesi mümkün mü? Dibimizde bir kaos yaşanırken, içimizde terör örgütleri pusudayken 15 Temmuz’u bunlardan bağımsızele alamayız. Büyük bir yapbozun parçasını yaşadık o gece. Buradaki şablonu ve amacı anlayamaz, öğrenemezsek karşımızdaki gücün olası diğer hamlelerinde başarısız olaabilir, tökezleyebiliriz.
-Biz bu kitapta size sözünü ettiğimiz yapbozun küçük bir parçasını değil, bütün şablonu okuyabileceğiniz önemli verileri aktarmaya çalıştık.
-Çünkü 15 Temmuz gecesi kripto bir suç örgütü tarafından bireylere yönelik değil Türk milletine karşı bir cinayet işlendi. Dünyada bilinir ki kusursuz cinayet diye bir kavram yoktur. Katiller ne kadar dikkat ederlerse etsinler ya başlangıcında , ya cinayet mahallinde ya da sonrasında arkalarında birçok iz bırakırlar. Biz bu kitapta 15 Temmuz gecesine nasıl geldiğimizi, o geceki kayıp saatleri ve sonrasında yaşanan süreci aktarma amacını taşıdık. 15 Temmuz saat 14.45’te Milli İstihbarat Teşkilatı önünde bir koşuşturmayla başlayan 25 saatlik süreci yazmaya, bu 25 saatte şu soruların yanıtlarına ulaşabilmeniz için bir yol açmaya çalıştık:
*Darbe nasıl öğrenildi?
*Darbe ne zaman planlandı ve harekete geçildi?
*Darnebin bir numarası kimdi?
*Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı neden bilgilendirme yapmadılar?
*Darbeyle ilgili haber gelmiş olmasına rağmen önemli komutanlar neden Ankara’ya çağrılmadı ve düğünlere katıldılar?
*Bu kripto örgüt kendini nasıl kamufle etti?
*Genelkurmay’daki örümcek ağını nasıl oluşturdu?
*15 Temmuz gecesi ilk olarak nereyi hedeflediler?
*İstanbul ve Ankara dışında gerçek anlamda neler yaşandı?
*Cumhurbaşkanı’nın Marmaris seyahatine yol açan kritik görüşme neydi?

29 Kasım 2016 Salı

Kadınlık *

-İstanbul Psikanaliz Derneği tarafından her yıl Kasım ayında düzenlenmekte olan “Uluslararası İstanbul Psikanaliz Buluşmaları”nın yedincisi ile  “kadınlık” konusunu ele alınmış. Konuşmacıların kendi mesleki dili ile hazırlanmış olan sunumlarından oluşan kitap konuya aşina olanların anlayabileceği bir dille kalem alınmış. Kitabın özellik arz eden bölümlerini alıntılar halinde paylaşalım:
Kadınlık ve Kadınsı
-... .. kadınsı; kadınsı dürtülere sahip çıkarak bir bedene yerleşmek, oturmak kadar, kendi kadınsılığına özgü olanlakuramda yerini bulmaktır. Bu da kuşkusuz ergenlik, annelik, menepoz gibi yaşamın önemli kavşak noktalarından geçen bir özümleme zamanı alır. Kuramı kendi kadınsılığına özgü bir şekilde biçmek, işlemek, şeklillendirmek ve yazmak da cinseldir. Yani yüceltmenin kendisi de bir cinselleştirmedir. ... ..
-Freud ve Lacan kadınsı cinselliği; fallik (Anal dönemin ardından genellikle 3-6 yaş arasına görülür. Bu dönemde çocuklar cinsel organlarına, cinsel farklılıklara ve onların anlamlarına yönelir. ) açıdan, yani kadın bedeninin yüzeyineilişikin bir eksikliğin, penis eksikliğinin etrafında yapılandırmışlardır. Ama kadınsı cinselliğin içsel olan, görünmeyen ve kadının kendisi için de bir gizem oluşturan bir boyuta gönderdiğini biliyoruz. ... ..
Kadında görülen varlık arasındaki bölünme
-... .. Kadınlık, gösterilenle gizlenen arasındaki”oyunun” bilinçdışı bir düzeyde örgütlenmesine karşılık gelir. Kadın, erkeğin bakışına fallik bütünlüğü olan bir beden sunar. Kendi bedenini giydirerek, süsleyerek, erkeğin bakışını, onda kastrasyon (İğdiş kompleksi ya da İğdiş edilme karmaşası  / Freud un bkz:odipal kompleks te bahsettiği erkek çocugun anneyle yakınlıgı sonucu babası tarafından cinsel organının kesilecegi korkusu yasaması...) kaygısı uyandıran kendi cinsel organından uzaklaştırmış olur. Erkeğin kadın bedeninde görmek istediği, kendi kastrasyonuna gönderen eksikliği değil de, takıları, makyajı, kıyafeti, saç tarzıyla süslenmiş fallik bir bütünlüktür. ... ..
Çocuksu edilgenlik ve kadınsı
-... ..  Penot her iki cinsiyette, ötekine “yaptırarak” erişilen edilgen haz arayışının kadınsı tarafına dikkatimizi çeker

24 Kasım 2016 Perşembe

toprak ana *

-Kitabın arka yüzündeki tanıtımda; “Toprak ana, ünlü yazar Aytmatov’un en güzel romanlarından biridir. Bu eserde savaş meydanlarında eşini ve üç oğlunu kaybeden bir ananın, zor zamanlarda dişi-tırnağı ile işlediği, kanı ve teriyle suladığı toprakla dertleşmesini okuyoruz.İnsan sevgisinin, çalışkanlığın ve fedakârlığın nasıl kutsal bir yüceliğe ulaştığını en çarpıcı örnekleriyle görüyoruz.
-Yetiştirdiği buğdayı kendisine bir avuç ayırmadan cephedeki asker için gönderen Kırgız köylüsünün İkinci Dünya Savaşı sırasında çektiği sıkıntıları, acıları da film seyreder gibi
görüyoruz.
-Bu kadar da değil... Aytmatov, güçlü kalemyle, aşk, ve nefreti, iyi ve kötüyü yüzleştiriyor....” deniliyor.
-Hayatlarının baharında henüz on yedi yaşında Suvankul’la evlenen  Tolganay’ın üç oğlu savaşın başlamasıyla askere alınıyorlar. Kendi dünyalarında “boztorgay” üç oğlullarını geleceğe hazırlarken; başkalarının savaşına katılmak durumunda kalan Kasım, Maysalbek, Caynak ve sonradan aileye katılan Kasım’ın eşi Aliman’ın acıları aslında milyonlarca ailenin o savaş yıllarındaki zorlu yaşamlarını anlatıliyor. 
-Doyumsuz insan oğlunun dersler çıkarması gereke yanı da var romanın...
-Aytmatov ramanında; “Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle,çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.”  vurgusu yapıyor anlayanlara... ..
-Acıklara karşı metanetle dayanmanın, insana verilen değerin, karşıdakini anlayabilmenin inceliklerini görüyoruz satır aralarında...

-Ülkemizden binlerce kilometre uzaklıkta Kırgız insanının duygularının,  Anadolu insanınkinden farklı olmadığını; evlatlarını vatan için kurban veren anne-babaların, eşlerin ve geride kalanların gidenlerle birlikte çektiği acıları okurken duygulanıyorsunuz, isyan duygularınızı onlarla birlikte paylaşıyorsunuz... ..

17 Kasım 2016 Perşembe

24 Saat 15 Temmuz’un kamera arkası *

-Hande Fırat arka planı merak edilen 15 Temmuz ahmaklığının arka planına ışık tutmaya çalıştığı 207 sayfalık kitabının arka kapağındaki tanıtımında; “Cam binanın eksi üçüncü katındaki otparkatyız. Dışarıdan gelen o korkunç sesler eksi üçe ulaşıyor. Sanki jet yanımızdan geçiyor, sanki bomba yanıbaşımıza düşüyor. Dicle başını iki elinin arasına almış, yere çömelmiş sallanıyor. Korkuyor, korkuyorum. Aniden gözümün önüne nehir geliyor. Son telefon konuşmamızda çığlık çığlığa bağırıyor, ağlıyordu.; “Anne ölme, anne ölmedin değil mi? Korkuyorum, gel yanıma. Anne öldürecekler mi bizi?  “Yok kızım, hiçbir şey olmayacak, sabahyanına geleceğim, sarılacağız” demiştim. Sabah mı? Çıkabilecek miyiz sabaha? Yarın olacak mı gerçekten, yeniden güneş doğacak mı? Gece kâbusa dönüşüyor. “Gerçek mi bunlar, bu yaşadıklarımız gerçek mi? Aklımda bu soru ...
-“Dicle çimdikle beni, hemen. Çok ciddiyim.” Çimdikledi... Ve ben yatağımda uyanmadım... Ve ben normal hayatıma dönmedim... Ve ben Nehir’in yanında değildim. Hâlâ sığınaktaydık.  2016 yılının 15 Temmuz akşamında başlayan kâbus gerçekti. 16 Temmuz sabahının ilk saatlerinde bembeyaz suratlarımız, korku dolu gözlerimiz, acıyan kalplerimize beş kişi sığınakta birbirimize bakıyorduk....” vurguları yapılıyor. Gerisi kitabın satırları arasında...
-Kitabı okurken 15 Temmuz gecesinin ve sonrasındaki glişmeleri bir solukta okuyorsunuz. Diğer taraftan kahpece girişilen bu darbe girişimini ve en çok da Türk Silahlı Kuvvetlerinin saygınlığına vurulan darbenin iç acıtıcılığını bir kez daha yaşıyorsunuz.
-Kitap bittiğinde hala daha açıkta kalan soruların, arka planda olan biteni daha yukarıdan bir bakışla öğrenme isteğinizin azalmadığını hissediyorsunuz.
-Milletin vergileriyle kendi milletine ateş açanlar... .. bunca zalimliğin ve de aptalca rezilliğin gerekçesi olabilir miydi?
-Aziz milletin sandığa yansıttığı iradesini yok saymak... .. kendi insanına ateş açmak ... sadece terör olarak adlandırılabilir mi?... .. uluslararası boyutu olan oyun...
-Yılların birikimi ile geliyorum diyen tehlikenin büüyüklüğünü, kepazeliğini  zamanında fark edememenin ve önleyememenin bütün boyutlarının önce aziz milletimize anlatılması ve sonrasında da tekrar böylesi bir girişime teşebbüsün de ötesinde akıllara bile gelmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını, yarınımızdan emin olmamız  için

3 Kasım 2016 Perşembe

Mahrem *

Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları Mahrem
-Kitap 459 sayfa. Arka yüzdeki tanıtımda; “Gizli belgelerle Türkiye’nin sırları...
-AKP-Cemaat ortaklığı, bir kız çocuğuna tecavüz dosyasının neden ve nasıl kapattı?
-Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki evini kimler, nasıl bastı?
-Emniyet İstihbarat,ABD Büyükelçiliği’ne Erdoğan’a dair ne söyledi?
-Cemaat’in imamı, hakkındaki iddiaları ilk kez nasıl yanıtladı?
-Hangi AKP milletvekillerinin özel hayatları Washington’a not edildi?
-Erdoğan’a, hangi AKP’lilerin “cinsel kabahatleri”ne karşı harekete geçmesi için baskı uygulandı?
-Emine Erdoğan’ın Mustafa Sarıgül’e vefasının altında ne vardı?
-Hangi Zaman Gazatesi yazarı, karısını ABD Başkonsolsu’na şikâyet etti?
-ABD hangi konuda Hakan Fidan’ı esefle karşıladığını söyledi?
-Gülenciler TSK’deki havuz partilerinde neden bikini giyiyor?
-MİT’in istihbaratçı adaylarına okuttuğu ders kitabında neler yazıyor?
-Hangi ünlü gazetecilerin geçmişi isim isim fişlendi?
-‘çok eşliliği’ MİT belgesine konu olan muhalif parti lidri kim?
-Hangi ünlü iş adamı ABD’li diplomata kendisini “Ben Amerika’nın avukatıyım” diye tanıttı?
Bu sorlar ve daha fazlası... İsim isim, olay olay... İlk kez okuyacağınız gizli belgeler ışığında Türkiye’nin sırları ortaya çıkıyor.” deniliyor.

İslâm Kadın ve Toplum *

-Kitabın arka yüzündeki tanırımda; “İnsanın ve toplumun bir bütün olduğuna inanıyorsak, kadın olmaksızın her ikisini de anlamak ve gerçekleştirmek mümkün değildir. Tıpki insan gibi, toplum da bir inşa sürecini ifade eder ki orada problemlerin farkına varılarak, kimlik ve kişilik üzerinden geçmiş hatırlanır, hâl idrak edilir ve geleceğe yönelik projeler yapılır. Eğer İslâm adına bu geçmişle, hâliidrak etmek ve yeni bir inşa sürecine girmek istiyorsak, kadın unsurunun ihmal edilmesi, toplumu sadece bir yönüyle değil bütünüyle çökertir.O halde problemlerimizi ve yeni zamanlara yönelişimizi sadece kadınlar üzerinden değil, kadınlar adına, kadınlar için ve kadından hareketle anlamak ve geçekleştirmek zorundayız.
-Bu kitap bu görüşle böyle bir ideale hizmet amacıyla TDV Kddın Faaliyetleri Merkezi tarafından tertip edilen panellerdeki konuşmaları içeriyor.” denilmektedir.
Diğer bir ifade ile insana ve değerlerimize kadınlarımızın gözü ile bakmaya çalışanların düşünceleri yansıtılıyor...
TDV Kadın Faaliyetleri Merkezinin düzenlediği panel konuşmacılarından kısa alıntıları paylaşalım:
- ... .. biz kadınları direkt ilgilendiren konuların yer aldığı bir ilmihal kitabının dahi bir hemcinsimiz tarafından kaleme alınmayışı büyük eksiklik olarak düşünülmelidir. Bütünün yarısı dinî söylemlere yansımış olsa idi bugün belki de en azından kendilerini ilgilendiren pek çok problemli konunun çözümü gecikmeyecekti....   
-Kadının şefkati, merhameti; narin , zarif, sevgi dolu yapısı yapısı ve anlayışı elbette dini söylemlerde kendini hissettirecekti. Hz. Aişe örneğini hatırlayalım. Peygamberimizin eşi olan Hz. Âişe’nin, eğitimden siyasete pek çok alanda aktif olarak yer almış, kimliği ve kişiliği ile İslâm tarihinde önemli roller yüklenmiş, son derece özgün, özgür, örnek bir kadın olduğunu biliyoruz. Burada önem arzeden; ama gözardı edilen husus şudur; Peygamberimiz, Hz. Âişe’nin şahsiyetinin oluşturulmasında, elverdiği ölçüde, her türlü imkânı sağlamaya çalışmıştır. Geleneksel ataerkil aile yapılarında kadına , eşe yüklenen misyon bilinmektedir. İyi eş olması, iyi anne olması, güzel evlet yetiştirmesi.... Yani itaat-hizmet ilişkisi. .... ....

- -... .. Hayatın görünen karmaşasının ardındaki olağanüstü ahengi bizlere gösteren ve bu ahengin nasıl

31 Ekim 2016 Pazartesi

Rus Jeopolitiği*

Avrasyacı yaklaşım
-Kitap 393 sayfa ve eserin yayımlayan Küre yaynlarının sunuş bölümünde; Rusça aslından Türkçe’ye kazandırdığımız bu eser, Dugin’in Jeopolitiğin Temelleri: Rusya’nın Jeopolitik Geleceği başlıklı çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor deniliyor.
Önce kitabın arka yüzü sonra sunuş bölümünden başlayarak kısa alıntıları paylaşalım:
-Aleksandr Dugin  (d.1962) 1998-2004 arasında Duma başkanlığna strateji ve jeopolitik konularında danışmanlık yaptı. 2002-2003 yıllarında Avrupa Birliği Partisi’nin liderliğini yürüttü. 2003 yılında Uluslararası Avrasya Hareketi’ni kurdu. 2002’den beri Izvestiya, Literaturnaya Gazeta, Vremya Novestey gibi ulusal yayın organlarında köşe yaarlığı yapan Dugin’in, çok sayıda makale, kitap ve çevirisi bulunuyor. Dugin, SSCB sonrası dönemin en etkin düşünürü olarak anılıyor.
-Arka kapak tanıtımında; “Rus stratejist Aleksandr Dugin’e göre, bir mekan falsefesi olarak jeopolitik, modernitenin tarihselciliğine karşı postmodern çağın geliştirdiği en önemli enstrümanlardan biridir. Dugin, insanlığın mekân faktörüyle karşılılı ilişkisi olarak tanımladığı jeopolitik çerçevesinde Rusya’nın küresel ve medeniyetler arası konumunu anlamlandırmaya çalışıyor.
-Ona göre, Asya ve Avrupa gücü olarak medeniyeler arası bir kavşakta yer alan Rusya’nın bu imparatorluk iddiasını sürüdürebilmesinin tek yolu, Avrasyacı jeopolitiğin diriltilmesidir. Avrasyacılık sadece Rusya’nın değil, Atlantik eksenli batı ittifakına karşı Avrasya güçlerinin yükselişinin vazgeçilmez stratejisidir.
-Rus Avrasyacılığının sözcüsü Dugin, çoşkulu kalemiyle-başta Türkiye olmak üzere- bölgesel güçlere bakışını, Batı- Doğu ilişkilerini ve geleceğin dünyasında Rusya’nın yerini konumlandırmaya çalışıyor.”
-Kİtabın ilerleyen bölümlerinde Türkiye'yi birlikte hareket ederek  NATO ve ABD'nin liderliğindeki Atlantikçi yapıdan uzaklaşmaya ikna etmeye çalışan, hatta bazı yerlerde aba altından sopa gösteren / tehdit algısı ortaya çıkaran vurgular da yapılıyor. 
-Sonrasında da; yazarın Avrasya İmparatorluğu veya Yeni İmparatorluk olarak tanımlamaya çalıştığı oluşumun, "uzak

30 Ekim 2016 Pazar

Ağacın Kurdu *

TSK’da Şakirtlerin İşgali mi?
Fethullahın Askerleri 15 temmuz 2016 Darbe Girişiminin Şifrelerini açıklayan Kitap 304 sayfa. Eserin yazarı E. J. Kurmay Albay Mustafa Önsel’in kitabın arka kapağındaki tanıtımı -... .. Milli ordu bu topraklarda yaşamamızın güvencesidir. Ordu içinde herhangi başka bir hiyerarşik yapıya bağlılık millilik vasfını yok eder. Buna müsaade etmek ihanettir....”
*12 Eylül öncesi Harbiye’de yaşanan “Devrimci”, “Ülkücü” ayrışması nasıldı?
*Harbiye’de hangi devreye “Kızıl Devre” deniyordu?
*Şakirt kime denir?
*”Artık şakirt olmayan o okullara giremez” diyen yüksek rütbeli subay kimdi?
*Kimler Medine Sözleşmesini henüz imzalamadık, o halde yapılan her şey mübahtır diyor?
*Harbiye’de korkunç yıllarda (2008-2014) neler yaşandı?
   -Şok mangalarında yaşanan işgenceler...
   -İşkence sonucu ölen, intihar eden, atılan veya ayrılmaya zorlanan harbiyeliler...
   -Domuz bağları, dayak , hakaret...
*Gay Tayfa iftiralarıyla başlayan süreç ve Deniz Kuvvetlerine yapılan saldırılar nasıl gelişti?
*Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı sorgu odasından çıkan bir subay neden intihar etti?
*GATA’da Fethullahçı yapılanmanın boyutları nedir?
*Askeri Yargıda neler oluyor?
*Fethullahçı örgüt niçin askeri yargı ve tıbbiyeyi ele geçirmek istiyor?
*Genelkurmay Erdoğan’a darbe yapar mı?
*Necdet Özel casusluktan yargılanır mı?
 Ve daha birçok soru ve cevabı...
Gerçeklerle yüzleşmeye hazır mısınız? ....

27 Ekim 2016 Perşembe

Yaşadıklarım Paylaşamadıklarım *

-E.Tuğg. Ünal Karaosmanoğlu kitabının arka yüzündeki tanıtmda aşağıdaki soruları dile getiriyor:
*MOBESE kurulması ve jandarmanın sorumluluk sahalarının polise devri neyin işaretiyd,?
*”Askeri Vesayeti” kaldırmak adına neler oldu?
*Emniyet ve Yargı içerisindeki paralel yapı mensupları nasıl işbirliği yaptı?
*Silvan saldırısının bilinmeyenleri nelerdir?
*”Toplam Kalite Yönetim çalışmaları” kimler tarafından nasıl soruşturmaya dönüştürüldü?
*Adana İl Jandarma Komutanlığı’nda FETÖ’nün izleri tespit edildiği halde neden müdahale edilmedi?
*MİT TIR’larını durduran savcılar nasıl kumpas hazırlığına girdiler?
*FETÖ, TSK aleyhinde yayın yapan internet sitelerini nasıl kullandı, kimler istifade etti?
*(E) Org. Necdet Özel ödül töreninde ne demek istedi?
-Bir Jandarma Generalini kurumdan ayrılmaya götüren nedenler nelerdi?
Kitap ilgi çekici, olayların tarih sırasına göre anlatıldığı “ceride” şeklinde. Ülkemizde ağırlıklı gündem oluşturmakta olan sorunların perde arkasına ışık tutuluyor. Konu ile ilgilenenler için kaynak bir eser. Takdir edilmeye değer... emeğin eseri bir kitap: Kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. Anılan dönem, Büyük Ortadoğu Projesi’nde dikte edilen “Ilımlı İslam Politikası” adına Fethullah Gülen hareketinin yaygınlaştırıldığı dönemdir.
-... .. (E.) Org. teoman Koman... .. MİT Müşteşarlığına gelmesi... ..
-(E.) Org. Rasim Betir... ..
-(E.) Org. Işık Koşaner... ..
-(E.) Org. Necdet Özel... ..-(E.) Org. Necdet Özer, Jandarma Genel Komutanı olmadan önce, Diayarbakır Jadarma Bölge komutanı olduğum (2009-2010) dönmede, Malatya da 2’nci Ordu komutanıydı.  Teröristle mücadelede daha önce “Ara-Bul-Etkisiz Hale Getir” (aktif bir uygulamakonsepti uygulanırken kendi döneminde ”Bekle-Gör-Etkisiz Hale Getir” (savunmayı esas alan pasif bir uygulama) konseptinin uygulanmasını sağlamıştır.

19 Ekim 2016 Çarşamba

İhanet ve Darbe *


Emperyalizmle el ele
-Kitap 346 sayfa. Eserin arka yüzündeki tanıtımda; “FETÖ, sadece empeyalizmin hizmetinde, ihanet içinde bölücü ve yıkıcı bir örgüt değil, aynı zamanda uluslararası bir dolandırcılık şebekesidir. Bu kitapta, kuzu postuna girmiş bir çakalın, dün devlet memurları, milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları tarafından övgüler yağdırılırken; bugün, doğduğu evin umumi tuvalet yapılmasına giden sürecini okuyacak, hayretler içinde kalacaksınız.” deniliyor.
-Yakın tarihimizden başlayarak 15 Temmuz darbe girişimine giden hain girişimin öncesinden başlayan ve dikkati çeken ayrıntılara yer verilen kitapta; ”Gülen Cemaatine ilişkin ana soruşturmayı yürüten Ankara Savcısı Serdar Coşkun 15 Temmuz'dan iki gün önce mahkemeye sunduğu iddianamede, darbe uyarısı yaptı” başlıklı haberini de doğrulayan detaylar ele alınmış.
-Kitapta ve aşağıdaki ‘link’de  yer aldığı üzere FETÖ/PDY örgütü hakkında yapılan açıklamalar konuyu anlamamıza yardım ettiği kadar yeni soruları da akla getiriyor. (http://www.cnnturk.com/turkiye/savci-serdar-coskun-darbeyi-2-gun-onceden-uyardi)
-‘Link’de yer alan habere göre “Hürriyet Gazetesi... ..  , Fethullah Gülen Cemaati ana iddianamesinde, “Cemaat imamları, gizli emellerini gerçekleştirmek yani devleti tamamen ele geçirerek, istedikleri siyasal sistemi kurabilmek için faaliyete geçerek darbe senaryosunu ortaya koymuşlardır” değerlendirilmesi yapılmış. ... .. Aynı haberin devamında; “... ..  İddianamede, FETÖ’nün nihai hedefinin, “Kainatı yönetmek” olduğu, buna göre her kurum ve kuruluşa sızmayı amaçladığı savunularak, ... ...
Egemen tek güç olmak
“Örgütün nihai hedefi, başta Türkiye olmak üzere ‘dünya üzerinde bir hegemonik güç haline gelerek devletleri perde gerisinden yönetmek’ dünya ve Türkiye üzerinde egemen tek güç haline gelebilmektir. Örgütün yöntemi, devlet kurumlarını, yerleştirdiği mensupları ile ele geçirip perde gerisinden devleti örgüt amacı yönünde yönlendirip yönetebilmektir.

16 Ekim 2016 Pazar

Jan Dark *

Jan Dark ; Yüzyıl Savaşları boyunca İngiltere'ye karşı ülkesi Fransa'ya memleketi Lorraine'deki cephelerden başlayarak manevi anlamda büyük destek olan ve sonradan ünü Fransa'nın dört bir yanına yayılmış bir Fransız Katolik azizesidir. Fransa'nın kuzey doğusundaki Meuse Irmağı'nın üzerinde bulunan Domrémy köyünde 5 çocuklu bir çiftçi ailesinin ortanca çocuğu olarak doğdu. Babası Jacques d'Arc, köyün en önde gelen çiftlik sahiplerinden biriydi. 
12 yaşındayken St. Catherine, St. Margearet ve St. Micheal tarafından Fransa Kralı VII. Charles ile Yüzyıl Savaşları esnasında İngiliz hakimiyeti altındaki Fransa'yı koruması için vizyonlar aldığı söylemiştir. Aldığı vizyonların sıklaşmasının sonucunda yaşadığı dönemde çok riskli bir karar olmasına rağmen 16 yaşında evinden ayrılmıştır. VII. Charles ile görüşmüş ve Poitiers'de din adamlarından oluşan kurulda bir takım sınavlardan geçtikten sonra kral tarafından verilen izinle Fransa Ordusu'nda Orleans Kuşatması'na katılıp İngilizlere karşı savaşmıştır. Bir dizi zaferli savaştan sonra 23 Mayıs 1431 tarihinde, Compiègne'de İngiliz hizipleri tarafından yakalanıp İngiliz yanlısı Beauvais Piskoposu Pierre Couchon'un başkanlığındaki bir engizisyon mahkemesinde erkek giysileri giyip savaşan ve gaipten sesler duyan bir kâfir olduğunu öne sürülerek henüz 19 yaşındayken 30 Mayıs 1431 tarihinde Rouen kentinde 10.000 kişinin toplandığı Vieux-Marchè meydanında diri diri yakılmıştır. Ölümünden 490 yıl sonra öldürme kararını veren aynı kilise tarafından azize ilan edilmiştir. Jeanne D'arc, Fransa'nın Koruyucu Azize' si ve Orleans Bakiresi olur. Ve St. Denis, St. Tours Martin, St. Louis, St. Michael, St. Remi, St. Petronilla, St. Radegund ve St. Lisieux Thérèse  ile beraber önemli azizelerinden sayılır.
Ölmeden önce ve öldükten sonra adını korumak için görülmüş tüm mahkeme kayıtları bugün Fransa Millî Kütüphanesi'nde saklanmaktadır. Yaşadığı tarihteki diğer kişiler ile kıyaslandığında, hakkında en çok şey bilinen kişilerden biridir. Jan Dark bugünFransa'nın en önemli azizelerinden ve kutsal ikonlarındandır. Hayatı edebiyatta ve sinemada yoğun şekilde konu edilmiştir.
Cep kitabı büyüklüğündeki eser yazar Vedii İlmen’in kitabın arka yüzündeki tantımdan da anlaşılacağı üzere; Jan Dark’ın yaşam öyküsünün oyun biçimine Getirilmiş halidir.

4 Ekim 2016 Salı

Bilinmeyen LOZAN *

-... ..Taha Akyol kitabının aka yüzündeki tanıtımda; “Lozan Anlaşması sadece sınırları belirleyen bir barış anlaşması değildir. Bu çetin müzakereler sırasında kapitülasyonlar, azınlıklarınstatüsü, dış borçlar ve laiklik gibi konularda çok tartışılmıştır.
-Bunlar iki yüzyıllık “Şark Meselesi”nin sorunlarıdır ve Lozan’da sonuca bağlanmıştır.
-Lozan’ın “emsali görülmedik bir zafer”, bir “hezimet”, hatta bir “infaz” olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede siyasi tartışmalar hâlâ devam ediyor. Bu tür değerlendirmeler daha çok günümüzdeki siyasi tartışmaların Lozan’a taşınmasının sonucudur., araştırmalardan ziyade siyasi önyargıları yansıtmaktadır.
-Kitap 334 sayfa ve geçmişte yaşanan tarihi süreçlerin bugünümüzü etkilediği kadar,  vekalet savaşları ve terör şekliyle devam ettiğini anlaybiliyoruz.
-Taha Akyol; kitabın “önsöz”ünde ; “Lozan Anlaşması’na olumlu veya olumsuz bakıyor olabiliriz. Fakat önemini inkâr etmek mümkün değildir. Zira yenidenTürkiye’nin uluslarası hukuktaki kuruluş senedidir. Lozan sıradan bir barış anlaşması değildir. Bu anlaşmayla sadece barış sağlanmış ve sınırlar da çizilmiş değildir.
-Dahası Lozan’da kapitülasyonlar kaldırıldığında yerine nasıl bir hukuki statüsünün ne olacağı konuları tartışılırken laiklik de gündeme gelmiş ve Ankara yetkililerilaiklik kelimesini ilk defa Lozan’da kullanmışlardır.
-Lozan müzakerelerinin ve anlaşmasının çok yönlü olması, hakkındaki tartışmaların da çok boyutlu olmasına yol açmış, Lozan’ın “emsali görülmedik bir diplomatik zafer” olmasından, Lozan’ın , bir “hezimet”, hatta “infaz” olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede tartışmalar yapılmıştır. ... ..”vurgusu yapılmaktadır.
Lozan’a giden zorlu yol
İzmir, Mudanya, Çanakkale
Gazi İsmet paşa’yı seçiyor
“Amatör diplomat” ve İngiliz istihbaratı
Lozan’da sınırlar ve laiklik
Lozan’da en sıcak günler

2 Ekim 2016 Pazar

Mantık Al-Tayr *

-Feriüddin Attâr (1140 civarı-1220 civarı): Klasik Fars edebiyetının 12. yüzyıl sonu-13. yüzyıl başındaki en önemli şair düşünürlerindendir. İlâhiname ve Tezkiret-üt Evliya gibi eserlerinin yanı sıra, en tanınmışmesnevisi sayılan Mantık Al-tayr, Mevlâna dahil kendinden sonraki pek çok büyük şairi etkilemiştir. Attâr, u eserinde yolun ve yolculuğun kişileri bulmak istediklerinin ta kendisi kıldığını etkileyici biçimde göstermiştir.
-Kitap 377 sayfa.  Farsça aslından çeviriyi yapan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “önsöz”ünde; kitabın 4931 beyit olduğu vurgulanıyor. Bütün eserde, arada münasebet düşünülerek anlatılan hikâyeler de dahil olmak üzere mantıki bir teselsül vardır. Konu şudur: Kuşlar bir araya toplanıp “Bu zamanda hiçbir ülke padişahsız değil... bundan böyle bizim de padişahsız kalmamız lazım. Padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. Kendimize bir padişah seçelim” diyorlar. Bu sırada hüthüt geliyorve kendisinin Süleymen Peygamber’in mahremi ve onun postacısı olduğunu söyleyip, “Sizin zaten bir padişahınız var, ama haberiniz yok. O bize bizden yakın da biz ondan uzağız. Daima padişah O’dur. Adı Simurg’dur., binlerce nur ve zulmet perdeleri ardındadır. Gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. Kuşların her biri bir çeşit özür getriyorsa da, hüthüt hepsine de birer bire kandırıcı, inandırııcı doğru cevaplar veriyor. Bunun üzerine hepsi birden hüthütü kendilerine klavuz yapıp yola düşüyorlar. Yolda hepsi yorgun, bitkin bir hale geliyor. Gene birer birer itiraza kalkışıyorlar. Hüthüt bırakmadan, yorulmadan her itiraza cevap veriyor ve önlerinde “istek, aşk, marifet istiğna, tevhid, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları aştılar mı, artık Simurg’a ulaşacaklarını söylüyor. Gene gayrete gelip yola düşüyorlar. Fakat kuşların kimisi yoldaki hicaplarda kalıyor, kimisi yem isteğiyle bir yere dalıyor, kimisi aç sususz can veriyor. Nihayet yüzlerce kuştan ancak otuz kuş, bu vadileri aşabiliyor. Bunlar, Simurg’u soruyorlar, tam bu sırada bir postacı gelip Simurg’u istediklerini anlayıncca önlerine birer kağıt parçası koyup okumalarını söylüyor.Okuyunca bütün yaptıklarının  bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşıyorlar. Bu sırada Simurg da tecelli ediyor. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve Simurg’dan, yani mana bakımından otuz kuştan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün hayretlere dalıyorlar. Simur’dan bir ses geliyor: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz  o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır!” Hâsılı bu makamda hepsi Simurg’da fani oluyorlar, artık ne yol kalıyor, ne yolcu, ne de klavuz!

1 Ekim 2016 Cumartesi

Zihinselleştirme ve Psikosomatik *

-Kitap uzman seviyesinde ve konuya ilgi duyanlar için 58 sayfalık el kitabı özelliği taşıyor. Kitabın çevirisini yapan A. Elif Yavuz Sever’in çok anlaşırlığı kolay bir tercüme yaptığını söyleyemeyiz. Kitabın arka yüzündeki tanıtımda yazar Pierre Marty; “Zihinselleştirme, Freud’un çalışmalarında doğrudan ele alınan bir konu, değildir, şüphesiz ki Freud dönemine özgü olarak belirli tipteki patolojik örgütlenmeler ile çalışmıştır: Zihinsel nevrozlar ile klasik zihinsel nevrozlar ruhsal tasarımlar bir bütün olarak zengin görünmektedir. Nitelik ve niceliği ise özellikle dikat çekici değildir.
-Bunula beraber, 1915 tarihinden itibaren Freud’un, bilinçötesini bü
ütünüyle tasarımların göstergesi olarak birinci yerleştirmenin içinde konumlandırdığı zihinsel işleyişin kendisi ve yerine dair keşifleri olmasaydı, şüphesiz zihinselleştirme kavramı da ortaya çıkmayacaktı.” diyor.
-önce çevirenin “önsöz”ünden ve devamında kitapta dikkat çeken bölümlerden kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. ilk başta her şey biyolojik temelli olarak düşünülebilir. daha sonra ruhsallığa geçilir. Dürtü de aynen bu şekilde uyarılmaların mirasını devam ettirmektedir. Her bir dönem diğerinin mirasçısıdır. Fiziki uyarılma yerini ruhsal uyarılmaya bırakmaz onun içinde kendi izlerini taşımaya devam eder. Dürtü uyarılmaları da yönetmektedir. Cinsellik Üzerine Üç Deneme bunun en iyi göstergesidir.
-Bu da bize dürtünün puzzle gibi değişik kısımlardan oluştuğunu göstermektedir. ... ..
-... .. Groddeck “altbenlik (id) terimini kullanarak her hastalığın altbenlikten geldiğini bu nedenle her tür problemi psikanaliz ile tedavi ederekhastalıkların tek tip etiyolojisi olduğuna inanır. ... ..
-Pierre Marty ve çalışma arkadaşları o zaman kadar olan tutumlardan çok farklı bir yerden ruh-beden bütünlüğü ve ruhsal süreçleri izleyerek anlama yolunu açar. ... ..
-Marty ve çalışma arkadaşları dürtüyü anlamakta   ve tanımlamakta enerji kavramından hiç bir zaman uzak kalmadılar; ruhsal hayat ve dürtülerin akıbetinde bedendeki temel olan enerjiyi kabul ettiler. Enerjinin izlediği tüm hareketler dürtüyü açıklamaktaydı. Hastaların oral, anal, genital alandaki işleyişlerini dürtüsel bağlarını anlayarak tedavi etmeye çalıştılar. ... ..  Düzensizlşetirici tüm eylemler libidonun azaldığını bize gösterir. ... ..

Küçük Kırmızı Aşk Kitabı *

Ne tesadüf
... .. gerçek sevgi bir talih oyunu değildir.
-Sevgiyi bulmuş ve sürdüren kişilerin de hayatında bir zamanlar bu sevgiyi yaşadıkları sevgilileri, eşleri yoktu. Şimdi var. ... ..-Yağmur belli koşullar altında yağar. Ağaçlar belirli koşullarda meyva verir, bitkiler belirli koşullarda çiçek açar. Doğada her şeyin koşulları, yasaları var; sevgiyi bulmanın ve korumanın da.
Aşk nedir?
Üç ‘Aşık’ Beyin
Eski Beyin Nasıl Muhakeme Eder?
Eski Beyin İçin Zaman Yoktur
Nasıl Aşık Oluruz
-... .. Âşık olmanın temel nedei eski beynimizin, partnerimizi ebeveynimizle karıştırmasıdır.
-Âşık olduğumuz kiş, bizi yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşır. Eski beyin “ebedi şimdi”de olduğu ve dış dünyayı bir sis içinde algıladığı için, çocukluk ortamını yeniden yaratmaya çalışır. Çünkü çocukluğumuzda yaşadığımız psikolojik ve duygusal incinmeleri telafi ederek kendini iyileştirmeye çalışır. ... ..
-Çocukluk travmalarının ille de devasa boyutlarda olması şart değil. En iyi koşullarda büyümüş olsak bile, görünmez incinmelerle dolu oluyoruz. ... ..ebeveynlerinde olmayan özellikleri seçmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli.
-... .. Mantıken  insanlar eş, sevgili seçiminde ebeveynlerinde olmayan özellikleri aramalı değil mi?
-Terk eden ebeveyn yerine, güvenilir bir eş seçilmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli. Alklolik ebeveyn yerine alkol kullanmayan eş seçilmeli.

-Ama bu  muhakemeyi yeni beyin yapar. Eş seçimini ise eski beyin yapar. Zaman boyutu olmayan eski beyin. Çünkü eski koşulları yeniden yaratıp, anne babayı “düzeltmek” ister.

Sınırlar Arasında *

Kitabın 1. baskısı 2006’da yapılmış. Yazar 2002 ve 2005 yılları arasındaki gözlemlerini anlatıyor. Ülkemizdeki bir çok ailenin ortak geçmişi; bugünkü topraklarımızın dışında kalan ve Osmanlı döneminde egemenlik kurduğumuz, ancak İmparatorluğun dağılma süresinde ise terk etmek zorunda kaldığımız coğrafya ile ilgili. Gönülerimiz hala oralarda.
-Kitabı okuduğumuzda eski Osmanlı coğrafyası ile ilgili duygularımızın tekrar canlandığını ve hüzünlendiğimizi hissediyoruz.
-Bilinmesi gereken bir diğer husus ise madalyonun ters yüzü; Bir zamanlar sahibi olduğumuz bu topraklarla ilgili tarihi süreç bütün hızı ile devam ediyor. Günümüzde Balkanlarda olup bitenler ve Ortadoğu’da yaşanan insanlık dramları anlatılıyor.
-Osmanlı coğrafyası parçalandığında Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan ve eski topraklarımızda yaşamlarını sürdüren insanımızın öykülerini okurken; olup bitenlerin arka planındaki büyük oyunu anlamaya çalışıyorsunuz.
-Kısa alıntıları paylaşalım; Bulgariztan’ın Kırcaalisi, Yunanistan’ın Gümilcinesi, Makedonya’nın Kocaali’si Ya da Suriye’nin sınır köylerinde yaşayan insanımız...
-Batum’da, Kırım’da kekük’te; İran’da kuşaktan kuşağa aktarıan anılar...
-Yazar Banu Avar’ın anneannesi Balkan Harbi’nin dehşet dolu göç dalgalarında Selanik ile İstanbul arasında bir yerde doğmuş. Dedesi bir Manastır göçmeni.
-Babasının babası Bahatin Bey Dağıstan doğumlu. Küçük bir çocukken İstanbul’a getirilmiş.Yıldız Srayı’nda büyümüş. Çerkez göçmeni Nazmestan Hanım’la evlenmiş, iyi bir asker olarak ün yapmış, ünlendikçe de birilerinin gözüne batmış ve sonunda Halep’e sürgün gönderilmiş. Babasının doğumyeri Halep. O doğduğu yıl yani 1893’te Halep bir Osmalı vilayeti...
-Halası bir Trablusgarplıya varmış. O da Osmanlı’nın bir başka vilayeti.
Avrasya coğrafyasında her yer birbirine benziyor.
-Balkanlar’da, Karadeniz çevresinde, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da son iki yılda gittiğim 45 ülkede ortak özelllikler vardı. En bariz özellik bu ülkelerdeki bir avuç insanın giderek zenginleşmesi ve geride kalan nüfusun hızla yoksullşmasıydı. Bu

19 Eylül 2016 Pazartesi

Pinokyo *

Büyüklere ve  küçüklere dersler veriliyor  bu ünlü “Dünya Çocuk Klasiğinde.
Büyükler de okuyabilir:)
Kısa alıntılara bir göz atalım:
Kiraz ustanın konuşan bir odun bulması
... ...Kiraz usta bu odun parçasını görür görmez , içini bir sevinçtir kaplamış; keyifli keyifli ellerini ovuturarak alçak sesle:
-Bu odun parçası tam zamanında elime geçti. Dur, şimdi ben ondan bi,r masa yapayım!
-Bu sözleri söylemesiyle işe koyulması bir olmuş. Hemen en keskin baltasını alıp kabuğunu çıkarmaya davranmış. Ama daha ilk darbeyi vuracağı sırada, adamcağızın eli havada kalmış: çünkü mini minnacık bir sesin, yalvaran bir eda ile kendisine:
-Ne olursun hızlı vurma, emi dediğini işitmiş. ... ..
Kiraz usta konuşan kütükten kurtuluyor
Pinokyo’nu  doğuşu
Pinokyo ile konuşan cırcır böceği
Pinokyo’nun yaptıklarının cezasını çekmesi
Jozefen’in eve dönüşü
Jozefen’in fedakarlıkları
Pinokyo’nun hatası
Pinokyo, kukula göstericisi ve kuklalar
Yolda iki hayvan: kedi ve tilki
“Kırmızı Yengeç” Oteli
Pinokyo ve katiller
Pinokyo ve peri kızı
-... ..Peri kızı sormuş: