-Jobs’ın ihtirası
odaklanma yeteneğinde de görülüyordu. Önceliklerini belirliyor,dikkatini lazer
gibi onlara yöneltiyor ve dikat dağıtıcı şeyleri ayıklıyordu. Bir şey ....
ilgisin çekti mi, asla pes etmezdi. Ama bir şeyle ilgilenmiyorsa da – sinir
bozucu yasal bir sorun, iş meselesi, kanser teşhisi, ailevi, bir çekişme – onu
kararlılıla yok sayıyordu. .... Tuşları eleyerek, cihazları, özellikleri
eleyerek yazılımları ve seçenekleri eleyerek arayüzleri sadeleştiriyordu.
-....
Genellikle oldukça gergin ve sabırsızdı, ve bunu gizlemeye çalışmıyordu. Çoğu
insanın zihinleriyle ağızları arasında, kaba duygularıyla sivri güdülerinin
sesini kısan bir düzenleyici bulunur. Jobs’ta bu yoktu. Tamamen dobra olmayı
önemsiyordu. “Benim işim bir şey berbatsa onu allayıp pullamak değil, berbat
olduğunu söylemek,” dedi. Bu onu karizmatik ve etkileyici kılıyordu, ama bazen
de (teknik tabiriyle söylemek gerekirse) tam bir dallama olmasına yol açıyordu.
-Ailesi bile
merak ediyordu; Jobs’ın – insanları incitici düşüncelerini ifade etmekten alıkoyan
– filtresi hiç mi yoktu, yoksa bilerek mi devre dışı bırakıyordu? Jobs ilkinin
doğru olduğunu savunuyordu. “Ben buyum ve olmadığım giibi olmamı bekleyemezsin
benden,” diye karşılk verdi. .... İnsanları incitmesinin sebebi duygusal
farkındalıktan yoksun olması değildi. Tam tersine: İnsanların içini
okuyabiliyordu, akıllarından geçeni anlayabiliyordu ve onlarla nasıl empati
kuracağını, onları nasıl ikna edeceğini ya da incitebileceğini biliyordu.