19 Ağustos 2014 Salı

Demokratik açılımdan rahatsız olanlar*

-Yıl 2010. Türkiye 12 Eylül anayasa değişikliği referandumuna gidiyor. Bütün siyasal saflarda çatlaklar oluşmuş ... Evetçileri, hayırcılar, boykotçular, yetmez ama evetçiler ...
-25 Haziran 2011 ... Murat Karayılan şu yanıtı veriyor .... “Bir NATO gladyosu var. Kürt sorununu çözmek istemeyen ... Bu arada Batı, bölgede Kürt sorununu hep kullandı, çözülmesini istemedi. Böl-yönet oyununda
kullandı ...
-Başbakan Erdoğan, 2005 yılı Ağustos ayında Diyarbakır’a gelmiş, Kürt sorununun adını da koyarak bir konuşma yapmıştı. .... Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu konuda “hataları” olduğunu da söyleyebilmişti.
Bu bir ilkti.
-Murat Karayılan .... “1994’te Büyükşehir Belediye Başkanı iken , üstüne vazife değilken, Kürt Raporu hazırlayarak partisinin liderine veren Erdoğan bugün nerede?...”
-Ama Erdoğan inişli çıkışlı .... Bir geriliyor, bir ilerliyor .... Askerle dansı ilginç!
-.... bizim dünyamızda “dış güçler” edebiyatı çok sevilir. .... Sürekli olarak bazı karanlık tezgâhların peşi,nde koşar bu “dış güçler.”
-Peki, yok mudur böyle güçler?
-Yoktur denemez.
-Türkiye’nin coğrafyası, toplumsal ve siyasal yapısı, yakın tarihinden gelen bazı temel yanlışları ve sorunları, o “dış güçler”in işini de kolaylaştırabilir. Kimi parmağını “Kürt sorunu”na sokar. Kimi, parmağını “Ermeni meselesi”ne, 1915’e dolar. Kimi, Kıbrıs’la uğraşır, kimi, “din sorunu”yla ....
-Peki, bizim ülkemizde bu “dış güçler” edebiyatına meraklı odakların kendi “oyun planları” var mıdır?
-Yok denemez. Derler ki: “AB, Türkiye’yi böler.” “Fazla demokrasi bize yaramaz.”.... “Bu coğrafyada birinci sınıf demokrasi ve hukuk devleti, bölücü güçlerin değirmenine su taşır. Böyle bir düzende askerin rejim içindeki rolü hafifler çünkü.....”
-Oysa, tam tersi geçerlidir. Demokrasiye ve hukuka sırtını dönen bir Türkiye’de “dış güçler” daha rahat tezgah kurar. AB ile ABD ile bozuşan bir Türkiye’de “yabancı mihraklar” kendilerine daha çok iş alanı yaratır.  ..... ... Türkiye istikrarı yakalayamaz. Bu da “dış güçler”in değirmenine su taşımaya devam eder. ..... devam ediyor.
-Hem PKK’nın hem devletin içinde, hem de bazı ülkelerde Türkiye’nin Kürt sorunununda “demokratik açılım” yapmasını istemeyen, Türkiye’nin istikrar ve demokrasi rayına oturmasından fena halde rahatsız olan odaklar vardır, olacaktır.
-Silaharın susacağı ve silahlara veda edeceği bir süreçte öncelikle yapılması gereken, demokrasi ve hukuka, özgürlük ve insan haklarına dayalı güzel bir gelecein temellerini atmaktır.
-“Amerika’nın Avrupa’ya üstünlüğünün mozaik yapısından kaynaklandığına inanıyorum. Amerika dışa açık bir ülke. En azından son elli yıldır insanları ile barış içinde .... Bizim de bütün vatandaşlarımızla aynı yakınlık, aynı sıcaklık içinde olmamız lazım.  ... açılım ... geç bile kaldık.
-“Bakın, biz dağdakileriyanlız bırakamayız. Bizim için devlet bir şeyler yapmışsa, bu onların mücadelesi sayesinde olmuştur. Şimdi bize bir iyileştirme gelecek diye, dağdaki kadroları bırakamayız , yani onları satamayız....
-Çeyrek yüzyıldır bu ezberci yaklaşımlar, devletin ve siyasal iktidarların Kürt sorunu ve PKK politikalarına damgasını vuran ....  Sonuç ne oldu? .. Dağın yolu kesilebildi mi? .... PKK’nın şehirlere siyaseten nüfuz etmesi önlenebildi mi? .... PKK’ya dayanan güçlerin Güneydoğu’da belediyeleri halkın oyuyla kazanmaları önlenebildi mi?
-PKK’nın şehirlerde sivil toplum kuruluşlarını örgütlemesine set çekilebildi mi? .... PKK’ya yönelik olarak Kürtlerde yer etmiş destek ve sempati azaltılabildi mi? .... On yıldır hapiste olmasına rağmen Öcalan’ın PKK’daki Kürt kitlelerine etkisi kırılabildi mi? ....
-Ve çeyrek yüzyıldır dağda PKK’lı öldürmüyor mu devlet? Askeri yönetim dönemlerinde, sıkıyönetimlerde, olağanüstü hallerde ....  ... Peki, değişen ne oldu.
-Devlet, kendini Kürtlere böyle yanacılaştırdı. Ve bu yabancılaşmada asker belirleyici rol oynadı....
- .... sopayla, aş ve işle bu meselenin üstesinden gelineceğini sandı devletle asker ....
-Ama hakim eğilim barıştan yana, slah ve şiddetten değil.
-.... bir zamanlar .. sınır boyunda ancak kaymakamlarla muhatap olan Celal Talabanibugün Irak Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor.
-Talabani .... “Sen dağdan in. Ben de seni hapse atayım, olmaz tabii .... İnmez o da ...”
-Türkiye’yi bunca yıl acıtmış, kan ve göz yaşına mal olmuş, refaha akıtılacak kaynakların savaşa, silaha gömülmesine yol açmış devasa bir sorunda çözüm kapısı aralanmasına muhalefet el vermiyordu.
-22 Eylül 2009 tarihli Milliyet’teki yazımda .... Elli bin ölüm yetmedi mi? Bu ülkede demokrasinin, insan halkarının, hukukun canına eden bunca yıllık savaş durumu devam mı etsin? Oy uğruna böylesine derin bir sorumsuzluk çukuruna düşmüş olmakgerçekten acı ve acıklı.
-Buna karşılık iktidar partisinin girişimleriyle, 2009 yılının Kasım ayında, Türkiye Cumhuriyeti’nin seksen küsür yıllık tarihinde ilk kezKürt sorunu, üstelik adı konuarak, TBMM çatısı altında tartışılacaktı.
-Önce şunu öğrenelim. Kürt Türk herkesin meşru acıları var.Hem Kürt anaları ağladı, hem de Türk anaları. 50 bin ölüm var çeyrek yüzyılda, hiç unutmayın 40 bini Kürt.
-“İnsanların önce birbirlerinin acısının farkına varması lazım, birbirlerinin acılarını ortaklaştırabilecek zeminleri kurmaları lazım.” ...
-... farkında değil misin? Hayatında Diyarbakır’ın Van’ın, Ağrı’nın, Hakkâri’nin, Şemdinli’nin, Cizre’nin, Şırnak’ın, Viranşehir’in ya da Kızıltepe’nin kahvelerinde bodur kürsülere oturup sohpet ettin mi? Hiç hissetmeye çalıştın mı o insanların dertlerini kendi yüreğide? ...
-Bunu biraz yapabilseydin,kökleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden bir sorunun, Kürt sorununun ne olduğunu ve son çeyrek yüzyılda nasıl daha beter yakıcı hale geldiğini az da olsa anlayabilirdin.
-Ama senTürkiye’yi resmi tarih kitaplarındanöğrenmeye çalıştın, o adar. Ve bu yüzdendir ki, sen hâlâ analar biraz daha ağlasın, dağlardan biraz daha ölüm haberleri gelsin diyebiliyorsun, isteyebiliyorsun.

*Barışa Emanet Olun – Hasan Cemal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder