-Ey
asker paşalar, sivil paşalar! Yıllar yılı bu gerçeği anlayamadınız. .... BU
yüzdendi ki, bu toprakların kapısını hakiki barış bir türlü çalamadı. Bu
nedenledir ki, bu topraklar kan ve gözyaşına ve tradejiye doymak bilmedi.
-...
bir örneği 2010’nun 30 Ağustos’unda verilmişti. Eski ve yeni genelkurmay
başkanları
Orgeneral İlker Başbuğ’la Orgeneral Işık Koşaner’in devir teslim
törenindeki konuşmaları ......
-......
bu ülkeyi yöneten ve yönetecek olan siyasal kadronun şapkayı önlerine koyup
düşünmeleri gerekir.
-...
örneğin Kürt sorunu gibi yakıcı bir sorunla baş edebilmeleri için askerdeki
değişime krşı bu zihniyeti değiştirmekten başka çareleri yoktur. Yoksa
askerdeki bu kafa yapısı, sivil siyaset kadrolarını geçmişte olduğu gibi yine
teslim alır ve Türkiye’deki sorunların anası sayılabilecek Kürt sorunu biraz
daha düğümlenir.
-Cumhuriyetimizin
kuruluşundan beri ‘askerin tekel’inde olan Kürt sorunu, 1980’lerde PKK ile
birlikte kan ve şiddetle beslenerek bugün içinden çıkılmaz hale gelmişse bunda
en büyük pay askerin değişime kapalı zihniyet dünyasıdır.
-....
“Türkiye’yi böldürmeyiz” diye ne kadar nutuk çekilirse çekilsin, bu ülkede bölücülük
geçmişte olduğu gibi güç kazanacaktır.
-Başbuğ
ve Koşaner paşaların konuşmalarına bakıyorum, Kürt sözcüğü bir kez bile
geçmiyor. Sorunun adını bile koyamadan, Kürt diyemeden, değişime bu kadar
kapalı bir bakış açısıyla Kürt sorunu da, PKK sorunu da çok daha derinleşir.
-İki
konuşmada da, 1920’lerin üç ilkesi tekrarlanıyor: Ulus devlet, üniter devlet,
laik devlet.
-İiyi
güzel de geçen yüzylın bu ‘tarifler”in katılığı, kimlikler konusunda, inançlar
konusunda, laiklik ve din-devlet ilişkileri konusunda bugünlere sarkan ne gibi
sorunlara yol açtığı hâlâ görmezden mi geliniyor? Örneğin Kürt yok diyerek Kürt
sorununu tarih sahnesinden çıkaran da bu tariflerdeki sakatlıklar değil mi?
-Bu
tarifler İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle AB’yle birlikte değişmeye,
demokrasi, insan hakları ve özgürlükler düzeninin gereklerine göre yeniden
şekillenmeye başladı.
-Bu
açıdan, 14 yıl Fransa’yı yöneten Cumhurbaşkanı Mitterand’ın 1982’deki şı sözü
anımsanabilir: “Fransa’nın birliğini bugüne kadar merkeziyetçilikle koruduk.
Ama bundan sonra bu birlik devam edecekse tam tersini yapmak ve merkeziyetçilik
yerine yerel yönetimleri güçlendirmek lazım.”
-Türkiye’de
asker, bölünme korkusu ile yerel yönetimlerde reforma hep karşı durdu. Ama
değişen bir şey olmadı.
-Kürt
siyasal hareketi seçim sandığından çıkarak yerel yönetimleri, belediyeleri
Güneydoğu’da kazandı. Demokrasi diyorsak .... yerindem yönetimleri çok daha
fazla güçlendirmektir öncelikli olan.
-Başbuğ
ve Kşaner paşaların konuşmaları .... bazen açık, bazen üsütü örtülü olarak,
AB’ye ve onun getirdiği değişim anlayışına yönelik eleştirel bakış açıları
dikkati çekiyor. Türkiye’nin hem coğrafyasının, hem ‘kriz bölgelerine
yakınlığı’nın, hem de yapısının ‘özel’ olduğu, bu nedenle Koşaner Paşa’nın
deyişiyle, “Değişimin hatırı için değişim yapılmayacağı “görüşünün altı kalın
olarak çiziliyor.
-Değişime
kapalı olmak tam da burada, yeni Genelkurmay Başkanı Koşaner’in belirttiği
gibi, Türkiye’nin ‘özel koşulları’nda düğümlenir.
-Orgeneral
Başbuğ, PKK’ya karşı mücadelenin 2000 yılının başına kadar iyi gittiğini, ama
özellikle 2004’den itibaren PKK’nın yükselişe geçtiğini belirtti. 2004 ilginç
bir tarihtir. 2003 ve 2004 yıllarında, Erdoğan hükümeti tarafından AB’ye uyum
reformları gerçekleşmişve AB’den müzakere tarihi alınmıştı.Başbuğ Paşa’nın
konuşmasının bu bölümünde de üstü örtülü olarak hükümet ve AB eleştirisi vardı.
-Kürt
sorununu çözmenin yolu, sorunun silahla bağını koparmak ve dağdakileri indirmekten
geçer. Bunu için de sorunun ‘siyasallaşması’ndan korkmak yerine, bunun yolunu
açmak gerekir. Böyle bilincin izi her iki konuşmacıda da yoktu.
*Barışa Emanet Olun –
Hasan Cemal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder