19 Ağustos 2014 Salı

Türkiye’nin özel koşulları*

-Ey asker paşalar, sivil paşalar! Yıllar yılı bu gerçeği anlayamadınız. .... BU yüzdendi ki, bu toprakların kapısını hakiki barış bir türlü çalamadı. Bu nedenledir ki, bu topraklar kan ve gözyaşına ve tradejiye doymak bilmedi.
-... bir örneği 2010’nun 30 Ağustos’unda verilmişti. Eski ve yeni genelkurmay başkanları
Orgeneral İlker Başbuğ’la Orgeneral Işık Koşaner’in devir teslim törenindeki konuşmaları ......
-...... bu ülkeyi yöneten ve yönetecek olan siyasal kadronun şapkayı önlerine koyup düşünmeleri gerekir.
-... örneğin Kürt sorunu gibi yakıcı bir sorunla baş edebilmeleri için askerdeki değişime krşı bu zihniyeti değiştirmekten başka çareleri yoktur. Yoksa askerdeki bu kafa yapısı, sivil siyaset kadrolarını geçmişte olduğu gibi yine teslim alır ve Türkiye’deki sorunların anası sayılabilecek Kürt sorunu biraz daha düğümlenir.
-Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri ‘askerin tekel’inde olan Kürt sorunu, 1980’lerde PKK ile birlikte kan ve şiddetle beslenerek bugün içinden çıkılmaz hale gelmişse bunda en büyük pay askerin değişime kapalı zihniyet dünyasıdır.
-.... “Türkiye’yi böldürmeyiz” diye ne kadar nutuk çekilirse çekilsin, bu ülkede bölücülük geçmişte olduğu gibi güç kazanacaktır.
-Başbuğ ve Koşaner paşaların konuşmalarına bakıyorum, Kürt sözcüğü bir kez bile geçmiyor. Sorunun adını bile koyamadan, Kürt diyemeden, değişime bu kadar kapalı bir bakış açısıyla Kürt sorunu da, PKK sorunu da çok daha derinleşir.
-İki konuşmada da, 1920’lerin üç ilkesi tekrarlanıyor: Ulus devlet, üniter devlet, laik devlet.
-İiyi güzel de geçen yüzylın bu ‘tarifler”in katılığı, kimlikler konusunda, inançlar konusunda, laiklik ve din-devlet ilişkileri konusunda bugünlere sarkan ne gibi sorunlara yol açtığı hâlâ görmezden mi geliniyor? Örneğin Kürt yok diyerek Kürt sorununu tarih sahnesinden çıkaran da bu tariflerdeki sakatlıklar değil mi?
-Bu tarifler İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle AB’yle birlikte değişmeye, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler düzeninin gereklerine göre yeniden şekillenmeye başladı.
-Bu açıdan, 14 yıl Fransa’yı yöneten Cumhurbaşkanı Mitterand’ın 1982’deki şı sözü anımsanabilir: “Fransa’nın birliğini bugüne kadar merkeziyetçilikle koruduk. Ama bundan sonra bu birlik devam edecekse tam tersini yapmak ve merkeziyetçilik yerine yerel yönetimleri güçlendirmek lazım.”
-Türkiye’de asker, bölünme korkusu ile yerel yönetimlerde reforma hep karşı durdu. Ama değişen bir şey olmadı.
-Kürt siyasal hareketi seçim sandığından çıkarak yerel yönetimleri, belediyeleri Güneydoğu’da kazandı. Demokrasi diyorsak .... yerindem yönetimleri çok daha fazla güçlendirmektir öncelikli olan.
-Başbuğ ve Kşaner paşaların konuşmaları .... bazen açık, bazen üsütü örtülü olarak, AB’ye ve onun getirdiği değişim anlayışına yönelik eleştirel bakış açıları dikkati çekiyor. Türkiye’nin hem coğrafyasının, hem ‘kriz bölgelerine yakınlığı’nın, hem de yapısının ‘özel’ olduğu, bu nedenle Koşaner Paşa’nın deyişiyle, “Değişimin hatırı için değişim yapılmayacağı “görüşünün altı kalın olarak çiziliyor.
-Değişime kapalı olmak tam da burada, yeni Genelkurmay Başkanı Koşaner’in belirttiği gibi, Türkiye’nin ‘özel koşulları’nda düğümlenir.
-Orgeneral Başbuğ, PKK’ya karşı mücadelenin 2000 yılının başına kadar iyi gittiğini, ama özellikle 2004’den itibaren PKK’nın yükselişe geçtiğini belirtti. 2004 ilginç bir tarihtir. 2003 ve 2004 yıllarında, Erdoğan hükümeti tarafından AB’ye uyum reformları gerçekleşmişve AB’den müzakere tarihi alınmıştı.Başbuğ Paşa’nın konuşmasının bu bölümünde de üstü örtülü olarak hükümet ve AB eleştirisi vardı.
-Kürt sorununu çözmenin yolu, sorunun silahla bağını koparmak ve dağdakileri indirmekten geçer. Bunu için de sorunun ‘siyasallaşması’ndan korkmak yerine, bunun yolunu açmak gerekir. Böyle bilincin izi her iki konuşmacıda da yoktu.

*Barışa Emanet Olun – Hasan Cemal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder